Osmanlı mimarisinin zirve noktası; Koca Sinan. Yaşadığı dönemden günümüze yaptığı eserlerle ışık tutan, muazzam mimari dehası sayesinde günümüzde dahi adından söz ettiren ve yaşadığı dönem itibariyle yaptığı mimari hesapların halen daha çözümlenememesiyle tanınan Mimar Sinan , yaşadığı fani hayatı boyunca birbirinden değerli eserler verdi. Camiler, hamamlar, kervansaraylar, medreseler ve onlarca mimari çalışmanın altına imzasını attı. Biz de bu çalışmamızda Mimar Sinan’ın yaptığı mimari eserler arasından seçtiğimiz 7 önemli cami yi sizlere tanıtmaya çalışacağız.
Mimar Sinan’ın çıraklık eseri olarak anılan, çıraklık unvanına rağmen usta işi bir yapı olan Şehzade Camii, Kanuni Sultan Süleyman’ın Manisa sancağında valiyken vefat eden oğlu Mehmed adına yaptırdığı Şehzade Külliyesi içerisinde yer almaktadır. Mimar Sinan’ın tasarladığı ilk selatin külliye olan yapı, Beyazıt’tan Edirnekapı’ya giden cadde üzerindeki Şehzadebaşı diye anılan mevkide bulunmaktadır. 1543 yılının Haziran ayında yapımına başlanan külliyedeki caminin temeli 23 Mayıs 1544 yılında atıldı ve 1548 yılının Ağustos ayında ibadete açıldı. İki minaresi bulunan Şehzade Camii’nin her iki minaresinde iki tane şerefe bulunmaktadır. Osmanlı mimarisinin en etkili örneklerinden biri olan cami avlusunun ve klasik mimari usullerinin hazırlayıcısı olan minarelerin bütüne olan uyumu estetik açıdan oldukça doyurucudur. Mimari yapıların süslenmesinde oldukça önemli bir yere sahip olan çini işçiliğinin en nadide örneklerine rastlayabileceğiniz cami, içerisinde bulunan Şehzade Mehmet türbesindeki işlemeler taş işçiliğinin en güzel örneklerindendir.
Mimar Sinan’ın kalfalık eserim olarak adlandırdığı, 16. yüzyıla ait en büyük cami ve külliye olan Süleymaniye Camii’nin 13 Haziran 1550 yılında temeli atıldı ve 7 yılı aşkın bir çalışmanın ardından 15 Ekim 1557 yılında ibadete açıldı. Kanuni Sultan Süleyman’ın isteği üzerine inşa edilen bu görkemli yapı, ibadethane özelliğinin yanı sıra farklı yapı tiplerini bir arada planlayan geleneksel külliye kavramının ilk sırada gelen örneklerinden biridir. İstanbul’un Fatih ilçesinde Eminönü’nün hemen yukarısında inşa edilen cami, Mimar Sinan’ın mimari dehası ve zekâsı vesilesiyle dönemi itibariyle ileri mimari tekniklerle yapıldı ve defalarca büyük deprem geçirmesine rağmen hasarsız bir şekilde günümüze kadar ulaştı. Dört tane minareye on adet de şerefe sahip olan yapının etrafında toplamda 28 revak bulunmaktadır. Şekilsel olarak dikdörtgen bir şema üzerine kurulan bu avlunun orta bölümünde caminin şadırvanı bulunurken Kanuni Sultan Süleyman ile eşi Hürrem Sultan’ın bulunduğu bir hazire bulunmaktadır. Ayrıca Süleymaniye Camii’nin bahçesindeki eşsiz İstanbul manzarası yerli ve yabancı turistlere güzel bir İstanbul seyri sunuyor.
Sarı Selim lakabıyla anılan Osmanlı padişahı II. Selim’in tahta geçmesinin ardından yapılması planlanan Selimiye Camii, Mimar Sinan tarafından “ustalık eserim” olarak adlandırılmaktadır. 1568-1574 yılları arasında Edirne’de inşa edilen yapı için Osmanlı mimarisinin ulaştığı en üst düzeyi temsil ettiğini söylesek yersiz olmaz. Bu önemli mimari eser 130 × 190 m. ölçüsünde düzgün dikdörtgen biçimindeki avlunun ortasında birkaç basamakla yükseltilmiş bir zemin üzerinde yer almaktadır. Kuzeyde bulunan revaklı avlu ile harim bölümü yaklaşık aynı büyüklükte dikdörtgen alanlara oturmaktadır. Külliye içerisinde yer alan cami sekiz destekli merkezi kubbe plan şemasıyla inşa edildi. Merkezi kubbenin etrafında bulunan sekiz ağırlık kulesi, ağırlığı hafifletirken kubbe eteğindeki eksedralar ve kemerli pencereler de kubbede statik görev üstlenir. Harim kısmı sivri kemerlerle ayrılmış galeri şeklindedir. Bu mimari yapının bir diğer önemli özelliği ise iç mekânın bütünlüğü mimari açıdan eşsiz olup dünya sanat tarihine geçmiştir. Oldukça süslü bir mihraba sahip olan cami çinilerle kaplıdır. Dört köşesinde bulunan minareler cepheleri nişler ile hareketlendirilmiş çokgen bir kaide üzerinde yükselir. Türk-İslam kültürünün yansıdığı bu eşsiz yapı, tarih meraklılarını, mimari tutkunları ve ibadet etmek isteyenleri bekliyor.
Osmanlı sarayının önemli hanımlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan adına yaptırılan Mihrimah Sultan Camii Üsküdar İskele Meydanı civarında bulunmaktadır. Mimar Sinan’ın mimarbaşı olduktan sonra Şehzade Külliyesi ile eş zamanlı yaptığı yapının yapımına 1540’ların ilk yıllarında başlandı ve külliye kitabesine göre 1547 yılında tamamlandı. Yapı mimarisinin Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a dair yoğun duygularını yansıtan bir aşk öyküsü taşıdığı da rivayet edilir. Camiye ait teknik özelliklere değinecek olursak yapının kubbesi on metre çapındadır. Tek şerefeli iki minaresi, mukarnaslı mihrabı ve mermerden yapılan minberi klasik mimarinin en güçlü biçimlerini yansıtır. Caminin avlusuna gelince, çağdaş camilere bakıldığında daha küçük bir avluya sahip olduğu söylenebilir. Yapıya iskele tarafından bakıldığında ise konmuş bir kartal siluetini andırmaktadır. Şadırvan tarafı avlunun bir kısmı son cemaat yerine ilave edilerek denizden gelecek rüzgâra karşı korunmalı şekilde yapılmıştır. Kolay ulaşımı ve güzel manzarası, sık sık ziyaret edilmesine vesile olmaktadır.
Mimar Sinan’ın Türk mimari tarihine bir değer olarak kazandırdığı bir diğer eser ise Kılıç Ali Paşa Camii’dir. İstanbul’un güzide semtlerinden Tophane’de 16. yüzyılda denizin doldurulması sonucu elde edilen zemin üzerine inşa edilen ve yüzlerce yıllık mazisiyle dünya kültür mirasının nadide yapılarından biri olan Kılıç Ali Paşa Camii ve Külliyesi, 1580 yılında tamamlandığı düşünülmektedir. Yapının Ayasofya ile benzerliğinden dolayı aralarında sürekli olarak bağ kuruldu. Bu mimari benzerliği destekleyen en önemli unsur ise yapının iki yanında da bulunan birer çift destek payandasıdır. Burada Sinan, iyi incelediği Ayasofya’nın planı ile üst yapısının gerek estetik gerek statik bakımdan kusursuz olarak değişik bir mimari anlayışla yorumladığı görülmektedir. Bu yönüyle bakıldığında Kılıç Ali Paşa sıradan taklit bir yapı olmaktan öte Ayasofya mimarisinin geliştirilmiş ve statik açıdan çok daha güvenli bir modelidir denilebilir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan’ın eşi Rüstem Paşa tarafından 16. yüzyılda Mimar Sinan’a yaptırılan Rüstem Paşa Camii, yüzyıllardır ayakta duran ve Osmanlı mimarisinin canlı bir örneği olarak tarihe meydan okuyan önemli bir yapıdır. Tekirdağ’da bulunan yapı, medrese, hamam ve bedestenin bulunduğu külliyenin içerisinde yer almaktadır. Dikdörtgen bir plan üzerine inşa edilen tarihi yapı, kubbe eteklerine kadar Osmanlı motiflerinin yer aldığı çinilerle kaplıdır ve lale motifli bu çiniler Osmanlı çini sanatının en önemli örneklerindendir. Asırlık ömrünün en kapsamlı restorasyonunu 1800’lü yıllarda Abdülmecid zamanında geçiren Rüstem Paşa Camii’nin kubbe yapısının Mimar Sinan’ın ustalık eseri olduğu net bir şekilde ortadadır.
Osmanlı tarihinin en önemli sadrazamları arasında yer alan Sokullu Mehmed Paşa tarafından usta mimar Koca Sinan’a yaptırılan Sokullu Mehmed Paşa Camii, Beyoğlu ile Tarihi Yarımada’yı birleştiren Unkapanı Atatürk Köprüsü’nün Galata ayağının hemen dibindeki Azapkapı semtinde bulunmaktadır. Osmanlı’dan günümüze kalan önemli yapılar arasında yer alan Sokullu Mehmed Paşa Camii, ne yazık ki doğal afetlerden ve tarihi yapılara olan ilgisizlikten otuz yıldan fazla harabe halinde kaldığından zengin süslemelerinin bir kısmını yitirdi. Ancak günümüzdeki hali de geçmişten günümüze önemli bir mimari mirasın devrini sunmaktadır. Yapılış itibariyle benzeri birçok yapıdan mimari yönüyle ayıran yapının en önemli farklılığı minaresinin yerleştiriliş şeklidir. Son cemaat yerinin kuzey tarafında yükselen bir mekândan, sivri kemerli ve yüksek bir köprüye oturan kapalı bir geçitten minare kürsüsüne geçilir. Sonradan yapılmış olması mümkün olmayan böyle bir mimari çözüme neden başvurulduğu halen daha anlaşılamamaktadır.