Modern çağın en büyük tuzağı: Uyuşturucu ve Madde Bağımlılığı

Madde bağımlılığı konusunda hem öğrencilere hem ailelere yönelik seminerler veren Türkiye’nin sayılı sosyal hizmet uzmanlarından biri Fatih Kılıçarslan. Uzmanlık alanıyla ilgili hem kitaplar yazıyor, hem gazetelerde yazılar kaleme alıyor hem de tüm dünyada seminerler veriyor. 20 yılı aşkın süredir Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde uzman olarak çalışıyor.  “ Madde kullanmaya başlamanın sebepleri, uyuşturucu kullanımının belirtileri, aile içi ilişkilerin madde kullanımına etkisi, çocukların madde bağımlısı olmasında ailelerin rolü” gibi çok önemli başlıklarda  fikirlerini alıp, hepimizin faydalanacağı bir söyleşi gerçekleştirdik.

Uzun yıllardır Bakırköy’de bulunan alanında Türkiye’nin tek sağlık kuyruluşu olan Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde çalışıyorsunuz. Bu hastane, alanında tek ve direk ruh ve sinir hastalıkları konusunda büyükte bir labaratuvar esasında. Çok şeyler yaşamışsınızdır bu yıllar içerisinde…

20 seneden fazladır Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde çalışıyorum. Özellikle madde bağımlılığı alanında çalıştım. Orada şunu gördüm ben, madde bağımlılığının bir ‘aile arka planı’ var. Eğer ailede bir sorun, bir kriz varsa, çocuk sokağa yöneliyor, sokak kültürünün bir parçası oluyor ve her tür riskle karşı karşıya kalıyor. Eğer aile güçlüyse, çocuğu ile yeterli düzeyde ilgilenebiliyorsa, o çocuk bir çok riskten korunmuş oluyor. Tedavi sürecinde bile aile yaklaşımı çok önemli. Biz hastalığı biyolojik temelli değil, o hastayı aile ve toplum çevresiyle birlikte tedavi edecek bir yöntem ve model üzerinde çalışmamız gerekiyor. İşte burada aile danışmanlığı çok önem arzediyor.

Yani aslında hastalıklara aile üzerinden yaklaşmamız gerekiyor. Ailenin katılmadığı bir tedavi yöntemi çokta başarılı olmuyor.

Evlilik ve boşanma istatistiklerin oranlarını okuyoruz. Boşananların sayısı evlenenlerden daha fazlaymış. İlk beş yılda boşanmalar yüzde 30’lara gelmiş. Sizin bir dönemde de başhekim yardımcılığı göreviniz oldu. Bu 6 yılda sanırım daha çok şeyle başbaşa kaldınız.

Evet 6 yıl başhekim yardımcılığı görevinde bulundum ve çok faydası oldu. Çünkü sisteme bir bütün olarak bakabildim bu süreçte. Çünkü mesleği icra etmek kadar bunu bir sistem içerisinde bir bütün olarak icra etmekte çok önemli. Tabi o yöneticilik dönemimizin bize çok katkısı oldu.

20 yıl görev yapmanız sizin söylediklerinizi çok önemli kılıyor. Buradaki kazanımlarınızı yazmanız gerekiyor diye düşünüyorum.

Evet ben oradan ulusal ve bilimsel bir makale çıkardım. “Madde bağımlısı ergenler ve aile terapisi olgusu” diye bilimsel bir makale. Elbette orada her bir süreç, hayata dair, insana dair anlamlı çok özel dersler veriyor insana. Bakırköy gerçekten çok zengin bir kurum. Hayatın görünmeyen bir yüzünü, insanlara aslında bir ders olarak ortaya koyuyor. Yani her bir hastamızın hayatı o kadar kendi içinde bir derinliği, bir mesajı içinde barındırıyor ki… Evet katılıyorum, tüm bu tecrübelerimizin toplumla buluşması önemli bir sorumluluk.

Köklü bir hastanede çalışıyor olmanız ve uzun yıllardır burada bulunmanızdan dolayı çok hatıra biriktirmişsinizdir. İlk aklınıza gelenlerden bizimle paylaşır mısınız?

Evet bu hastane 1914’lü yıllarda Topbaşı Kışlası’nda kurulmuş. Tarihi bir kurum. Özellikle diğer üniverstelere buradan çok hoca yetişmiş. Dolayısıyla insan açısından da çok önemli. Ben insanı adeta bir dünya gibi görüyorum. Dünyayı temsil ediyor her bir insan.

Mesleğe ilk başladığım yıllarda dilsiz, konuşamayan ve zeka düzeyi düşük bir çocuk getirdiler polisler. 15-16 yaşlarında. Kendini ifade edemiyor, yazamıyor, kimliği yok. Şimdi ben sosyal hizmet uzmanıyım, bilinmeyen mekanlardan gelen kimsesizlerle ilgileniyorum. O an aklıma yarım boy bir fotoğrafını çektirmek geldi. O dönemde Kral Radyo’da Gezegen Mehmet’in programı vardı, kayıplarla ilgiliydi ve ben ona gönderdim bu fotoğrafı. Gezegen Mehmet fotoğrafa bakarak radyoda tarif etti bu çocuğu. Düzce’den bir aile. Çocukları sokaktayken kaybolmuş, İstanbul’a kadar gelmiş ve burada ne yapacağını bilmez bir haldeyken, çocuğu polisler bulmuşlar ve bize getirmişler. O aile radyoda duyup geldi ve çocuklarına kavuştu. Tabi 3 ay kadar bir süreç bu. İnsanlık açısından çok mutlu edici bir olaydı bu. Çok sevinmiştim.

Peki sizce çocukların madde kullanmaya başlamasının sebepleri nelerdir?

Madde bağımlılığına başlamanın, merak, arkadaş grubunun yönlendirmesi, çocukların arkadaşlarına hayır diyememesinin birçok nedeni var. Çocuğun arkadaşları tarafından sürekli kullanılması ya da çocuğun örtülü bir depresyon geçirmesi, aile içi sorunlar, aile içerisinde anne ya da babadan birinin madde bağımlısı olması, alkol bağımlısı olması çocuğun madde bağımlılığında bir etkendir. Bu nedenlerin hepsi ya da sadece biri bile çocuğun yönlenmesinde etkilidir. Madde kullanmayı özellikle çocuğun modelleme ilişkisine bağlayabiliriz. Çocuk ya arkadaşından birini ya da anne babasından birisini model alır. Çocuğun çevresinde ve ailesinde böyle modeller varsa, maddeye yönelme riski çok daha yüksektir. Ailede sigara içen ebeveynin olması, çocuğu sigara bağımlılığına yatkın hale getiren en etkin sebeplerden birisidir.

Bir çocuğun uyuşturucu kullandığını nasıl anlarız, özellikle anne babalar nasıl anlayabilir?

Madde ve uyuşturucu kullanan bir çocuğun her şeyden önce tutum, davranış ve psikolojisinde belirgin değişikler yaşanır. İçine kapanabileceği gibi, aşırı hareketlilik gözlenebilir. Öfke, kızgınlık patlamalarının yanı sıra yalan söyleme gibi uyum ve davranış sorunları baş gösterebilir. Çocuğun ders kalitesinde düşme, sınıfta kalma ya da okulda öğretmenleri tarafından sürekli uyarı cezaları aldığı gözlenir. Bedeninde belirgin değişiklikler ortaya çıkar. Aşırı kilo kaybı, kollarında iğne izleri, sürekli öksürmesi, gözlerinde kızarıklık, uyku düzeninde bozukluk oluşur. Arkadaş grubu değişir, giyim tarzı değişir, kollarında dövme ya da kesikler görülür.

Aile içi ilişkilerin madde kullanımına büyük etkisi olduğunu söylüyorsunuz. Biraz açar mısınız?

Madde bağımlısı çocukların anne ve babalarının tutumlarında, çocukluk dönemi gelişim sürecinde ciddi olumsuz, yanlış yaklaşımlar olduğu anlaşılıyor. Madde bağımlılığının, çocuğun yaşadığı birçok olumsuzluğun sonucu olduğunu bilmek gerekiyor. Bunun sebeplerini önce aile içerisinde, anne ve babanın çocukla ilişkilerinde aranmalı. Eşler evlilik yaşantısında bir ahenk sağlayamazsa, ilişkilerini duygusal anlamda uyumlu yürütemezse, bu durum çocukların doğumuyla birlikte ortaya çıkan anne ve babalık rolüne de olumsuz yansıyor. Özellikle ekonomik ve eğitim düzeyi yüksek ailelerde eşler arasındaki iletişim sorunları, boşanmış anne-baba sorunları neticesinde çocuklar psikolojik olarak etkileniyor. Anne-babasının çatışma alanı haline gelen çocuk onlardan uzaklaşıyor. Eşler, kendi aralarındaki çatışma ve problemi çocuk üzerinden gidermeye çalışıyor. Çocuk, sorunun bir parçası haline geliyor. Eşiyle ilişki sorunu yaşayan bir kadın, çocuklarını evi bırakıp gitmekle tehdit ediyor. Anne-baba arasında işbirliği yoksa ilişki problemlerini çocuklar üzerinden gidermeye çalışıyor, çocuklarını kendi sorunlarına alet ediyorlar. Bu yaklaşım çocukları duygusal, ruhsal yönden, kişilik gelişimi yönünden olumsuz etkiliyor.

Ana-babalar çocuklarına nasıl davranmalıdır? Önerileriniz aileler için büyük önem taşıyor…

Ebeveynlerin çocuklarıyla açık, duygularını anlamaya dönük ve güvenli iletişim kurabilmeleri gerekiyor. Çocuğun ergenleşme sürecinde yaşadığı ruhsal değişimlerinde destekleyici, yol gösterici yaklaşımlarda bulunulmalı, ihmal ve şiddetten kaçınılmalıdır. Ayrıca çocuğun sınırlarını, yaşamın kural ve değerlerini oluşturabilmesi için rehberlik etmeli ve sağlıklı model oluşturulabilmelidir. Klinik tecrübelerime göre madde bağımlısı çocuklar, çevresinde var olan kötülük karşısında sınırlarını belirleme ve kendisini madde kullanımına teşvik eden arkadaşlarına hayır diyebilme konusunda güçlük yaşıyor. Burada ana-babanın koruyucu, bağımlı, otoriter ve baskıcı tutumlardan kaçınmaları, hayatın sorumluklarını gelişimine uygun olarak vermeleri, yanlışlıklar karşısında önce ebeveynlerin ‘hayır’ diyerek örnek olmaları önemli rol oynar. Çocuğumuza hayır diyebilmeyi, sınırlarını oluşturmayı eğiterek öğretmeliyiz. Aksi halde yanlış ebeveyn tutumlarımız çocukları riskli hale getirecek ve birçok olumsuz alışkanlık karşısında çocuğumuzu koruyamaz hale geleceğiz.

Uzmanlık alanınızla ilgili kitaplar da yazdınız. Kitaplarınızdan biraz bahseder misiniz?

İlişkilerde ve hayatta artık zeka yeterli değil. Zekanın insan hayatında, başarısında yüzde 10 bir etkisi olduğu biliniyor. Asıl olan, sosyal ilişkileri yönetebilmek için duygusal zekanın gelişmesi çok önemli. Çünkü sosyal bir varlık olan insana duygusal zeka gerekiyor. Duygusal zeka diye bir kitap yazdım ben bu konuda.

“Çocuğumu nasıl eğitmeliyim” diye de bir kitap yazdım. Anne ve babalara, aile içi iletişime dair temel bilgileri içeren bir kitap. Birde profesyönellere yönelik “ Çocuk ve aile sorunlarının terapi ile tedavisi” diye aile terapisiyle ilgili bir kitap.