Öğrenciler dünyanın her yerinde, şaşırtıcı derecede birbirine benzeyen okullara giderler.
Eğer her şeye sıfırdan başlıyor olsaydınız ve çocukların topluma katkıda bulunan, çok yönlü bireyler olmasına yardım etmek isteseydiniz, bu planı icat eder miydiniz? Kesinlikle hayır. Kimse yapmazdı. Yani, neredeyse hiç kimse.
Avrupalı hükümdarların yüzyıllar boyunca en sevdiği eğlence, daha fazla toprak kazanmak için birbirlerini istila etmek oldu. Ancak Prusyalılar bir sorunla karşılaştı: Prusya birliklerinin çoğu savaşmak için askere alınmış çiftçilerdi. Düşman onlara ateş ettiğinde, can sıkıcı bir şekilde ailelerine ve çiftliklerine geri dönme eğilimi gösterdiler. Prusya böyle bir orduyla daha fazla toprak kazanamazdı! Ordu, intihara teşebbüs etme emri verilse bile körü körüne itaat edecek askerler istiyordu, komutanlarını vurup eve dönecek askerler değil.
Prusya bunu başarmak için öğrencilerin bir otorite figürüne – bir öğretmen – saygı duymasına ve itaat etmesine odaklanan bir okullar sistemi kurdu. Küçük oğlan çocukları, üzerinde üniformaları ile okula geldikleri ilk günlerinde, düz bir sıra halinde nasıl duracaklarını öğrenmişlerdi bile. Prusya, askeri bir güç merkezi haline geldi. Bölgesini genişletti ve bugün biz ona Almanya diyoruz.
Ancak Prusya ebeveynlere, “Çocuklarınızı bize gönderin, biz de onlara savaşa ölmeye giden erler olmayı öğretelim,” diyemedi. Okullar okuma yazmayı ve aritmetiği de öğretti. Ancak tarih bize, okulların asıl amacının itaatkâr askerler mi yoksa itaatkar vatandaşlar mı yaratmak olduğunu söylemez. Prusya her ikisini de yaptı. Ancak öğrenciler hiçbir zaman bağımsız düşünmeyi öğrenmediler. Cevap öğretmendeydi ve öğrencilerin işi bunu ezberlemekti.
Bu bile tek başına, diğer hükümdarları da Prusya Sistemi olarak bilinen sitemi benimsemeye ikna etmek için yeterli oldu. Kısa süre sonra başka bir motivasyon kaynağı daha ortaya çıktı: Sanayi Devrimi. Daha önce, çoğu Avrupalı kırsal bölgelerde yaşıyor ve kendi işlerinde çalışıyordu. Genellikle çiftçi, esnaf, demirci ya da marangoz olarak.
Buhar makinesinin icadı tüm bunları değiştirdi. Birkaç on yıl içinde kentlerde fabrikalar türemeye başladı. Bazen daha iyi bir yaşam arayışında olan, bazen de topraklarını terk etmeye zorlanan çiftçiler şehre taşındılar. Ancak pek güvenilir fabrika işçileri değildiler. Fabrika sahiplerinin zamanında işe gelecek, emirlere uyacak ve can sıkıntısını hayattaki kaderleri olarak kabul edecek işçilere ihtiyacı vardı. Prusya tarzı okullar bu insanların seri üretimini yaptı.
Farklı bir yerden daha fazla destek geldi. Amerikalı bir reformcu olan Horace Mann, Prusya okul sisteminin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yoksul insanların yaşamlarını iyileştirebileceğini düşünüyordu. Bu sistemi Massachusetts’e uyarladı ve kısa süre sonra onu diğer eyaletler izledi.
Avrupa ülkeleri, kolonilerini de Prusya sistemi ile tanıştırdı. Okul sistemi, ihtiyaç duydukları itaatkar, alt kademe işgücünü yaratırken, yerel nüfusa fayda sağlıyor izlenimi veriyordu. Bugün çoğu ülkede hala Prusya sistemi hakim.
Günümüzde, bu Prusya sistemine yeni bir kaynaktan daha destek geliyor: Eğitim endüstrisi. Geniş bir insan ağı – okul yöneticileri, öğretmenler ve hükümet yetkilileri; ders kitabı yayıncıları; öğretmen yetiştiren kurumlar; gelişmekte olan ülkelerdeki yardım görevlileri ve danışmanlar – gelirlerini bugüne kadar gelen zorunlu eğitim sisteminden elde eder. Bu insanların birçoğu çocukları ve eğitimi gerçekten önemser. Ama aynı zamanda gelirlerini ve iş güvencelerini de önemserler. Bu da, düşüncelerini şekillendirir ve derin bir değişime duydukları arzuyu sınırlar.
Ve işte geldiğimiz nokta bu: Düşman ateş etmeye başladığında kaçmayacak askerler yetiştirmeyi amaçlayan ve fabrika sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılamak için geliştirilen ama aynı zamanda herkesin çocuğunu göndermekten memnuniyet duyacağı bir eğitim modeliyle yaşıyoruz. Bu sistemin kökenleri apaçık ortada.
Dünyanın hem güney hem de kuzey yarım küresinden gelen bitmek bilmeyen eleştiriler, sistemin işe yaramadığını açıkça gösteriyor. Ve bunun bu kadar bariz olduğunu düşünürsek, geliştirmenin de zor olmaması gerekiyor. Ancak bir taraftan sistem birçok insan için işe yarıyor. Sadece eğitim endüstrisi içinde olanlar için değil, aynı zamanda küresel seçkinler için de. Ve bu yüzden gücünü hiç kaybetmiyor ve büyümeye devam ediyor. Ama aynı şeyi çocuklar için söyleyemiyoruz.
Kaynak: https://karmacolonialism.org/the-origin-of-modern-schooling/?amp&__twitter_impression=true&s=09