Moris Şinasi’nin Külleri

Anadolu’nun değişik bölgelerinde yaşayan ve Askenazi olarak isimlendirilen Musevi toplumunun en çok yerleştiği alanlardan birisi İzmir – Manisa bölgesi oldu. Manisa’da 1855 yılında doğan Musa Askenazi (Moris Şinasi), bu toplumun Anadolu’daki yaşamını renklendiren bir portredir. Manisa’ya hediye ettiği uluslararası çocuk hastanesi bugün halen faaliyet göstermektedir.

Orta Avrupa’da yerleşik Musevi toplumunun bir kısmı doğuya, Anadolu’ya göçmüştür.
Osmanlı döneminde, Orta ve Doğu Avrupa’daki Hristiyan baskısı, böyle bir nüfus hareketine yol açmıştır. Askenazi olarak isimlendirilen bu Musevi toplum, Anadolu’da değişik yerleşimlerde yaşadı; ama en çok yerleştikleri alanlardan birisi de İzmir – Manisa bölgesi oldu. 15. yüzyılda, İspanya ve diğer Akdeniz ülkelerinden gelen Sefaradlardan farklı dil ve geleneklere sahiptiler, ama yaşantılarını özgürce devam ettirdiler ve yaşam alanlarına
önemli katkılarda bulundular. Manisa’da 1855 yılında doğan Musa Askenazi, bir bakıma bu toplumun Anadolu’daki yaşamını renklendiren bir portredir; ailesinin dört çocuğundan birisidir ve kardeşleri Salamon, Jak ve Sultana ile kıt kanaat geçinen bir ailede dünyaya gözünü açmıştır. O dönemin özelliklerine göre, okullaşma ve tahsil yapma imkânı çok kısıtlı
olduğundan çocuklardan belli bir yaşa gelinceye kadar aile içinde, daha sonra da aile dışında bir şekilde yaşama katkı yapmaları beklenmektedir.

DÖNÜM NOKTASI

19 yüzyılın son dönemlerinde, Manisa’da en kolay bulunabilir iş tütün işçiliğidir ve tütün işliklerinde çocuklu büyüklü herkes, bu değerli yaprakları işlemektedir. Bu işçi ordusuna Musa da katılır. Katılır katılmasına ama daha ilkokul çağındaki bu çocuk, o zamanlarda çok yaygın olan kuşpalazına yakalanır. O yıllarda, Emil Adolf von Behring, Berlin’de, Koch Enstitüsü’nde çalışmaya başlar. Çok önemli bir gözlemi vardır: Tetanos ve Difteriye yakalanmış olan hayvanların serumlarını, başka hayvanlara verdiklerinde, hastalık ya
olmamakta veya çok hafif seyretmektedir. Bunu ilk kez bir difterili çocukta 1891’de kullandığını açıklamıştır. Bu nedenle de ilk kez verilen Fizyoloji ve Tıp Nobel ödülünü 1901’de Behring almıştır ve bu yıllarda, artık difteri bu tedavi ile en azından ölümcül olmaktan çıkmıştır.

Musa’yı, Manisa’da gören ve tedavi eden Dr. Şinasi Bey aslında difteri serumu kullanmış mıdır bilmiyoruz, ama nihayetinde bu çok ağır durumda getirilen çocuğun iyileşmesini sağlamıştır. Bu mucize nedeni ile aile müteşekkirdir ve doktorun adını çocuğa verirler. Çocuk artık, Musa Şinasi diye çağrılmaya başlanmıştır. Musa Şinasi bu hastalığı atlattıktan sonra yaklaşık 15 yaşlarındayken, Manisa’daki Musevi mezarlığında bekçiliğe başlar. Fakat okuma yazması olmadığı için ziyarete gelenlere yeterince yardımcı olamaz. Şikâyetler artınca buradaki işine görevliler tarafından son verilir. Musa, tütün işçiliği sırasında, İzmir Limanı’ndan gemilerin, farklı yerlere tütün taşıdığını duymuştur ve evi terk edip, İzmir Limanı’ndaki yük gemilerinden birisine atlar. Gemi İzmir’den İskenderiye’ye gitmektedir ve bu kaçak yolcusuyla günler sonra limana ulaşır. Musa orada hemencecik limanda hamallığa ve yük taşıma işine başlar. Gelen gemilerden yüklerin indirildiği liman bölgesinde bir tütün firmasının hamallığını yapar. Firmanın sahibi Garafallo bu çalışkan çocuğu kollamaya başlar
ve Musa, bu işletmede tütün işini öğrenir; yaklaşık olarak 15 yıl İskenderiye’de Garafallo’nun şirketinde çalışır. Yaşlı Garafallo, Musa Şinasi’ye, tütün işinin Amerika’da çok geliştiğini ve oraya gitmesini öğütler, bir miktar da para vererek O’nu teşvik eder. Musa yine yük gemilerine binip soluğu Yeni Dünya’da alır. Bir söyleşisinde bahsettiği gibi “yokluktan yanına sadece bir torba mis kokulu tütün alarak…”

MORİS ŞİNASİ DÖNEMİ

Musa Şinasi, artık New York’tadır ve ismini Moris Şinasi olarak kullanmaya başlar. Yaklaşık 8 yıl kadar, değişik şirketlerde tütün ile ilgili deneyiminden yararlanarak çalışır. Fakat sigaralar kağıda hala elle sarılarak üretilmektedir ve Moris Şinasi, gece gündüz, bir sigara sarma makinası olması gerektiğinin hayalini kurar. Nihayet bu hayali üzerindeki çalışmaları sonuç verir .1893 ‘te bir sigara sarma makinası yaparak patent alır ve Şikago Endüstri Fuarı’nda bu makinayı tanıtır. Aynı dönemde kendi şirketini kurar ve kardeşi Salamon’u da yanına alır. Ayrıca işletmesinde çalışmak üzere Manisa’dan birçok kişinin de Amerika’ya gelmesinde önayak olur. Kurdukları Schinasi Brothers Company (SBC) şirketi artık sigara üretmektedir, hızla işleri artmaktadır ve tütün ihtiyacını da Türkiye’den karşılamaktadırlar. SBC firması kısa zamanda Türkiye’den en çok tütün ithal eden Amerikan firması haline gelir ve Sultan II. Abdülhamid,1906 yılında Moris Şinasi’ye dördüncü dereceden Mecidiye nişanı vererek
ödüllendirir. +Bu yıllarda Şinasi, Laurette Ben Rubi ile evlenir üç kız çocuk sahibi olurlar. 1916 yılına kadar, SBC firması çok hızla büyür, üretim yıllık iki yüz elli milyon sigaraya ulaşmıştır. SBC firması 1916’da Tobacco Products Co tarafından satın alınır, fakat hem Şinasi, hem de Salamon şirkette çalışmaya devam ederler ve hatta, Salamon’un oğlu Leon Askanazi, şirkette müdür olarak çalışmasını sürdürür. Ürettikleri sigaraların çeşitliliğini de artırırlar ve bunların isimleri, logoları ve sunumları hep Türkiye’yi çağrıştırır. Aradan geçen zaman içinde Moris Şinasi’nin şirketi, Amerika’daki en önemli ve zengin tütün firmalarından birisi haline gelir. Kendisi ve kardeşi, Newyork’ta birer malikane yaptırırlar. Toplumun sosyal dokusuna da katılarak birçok sivil toplum kuruluşunda yer alırlar ve topluma katkıda bulunurlar. Özellikle hastanelere yardımda bulunmuşlardır. Amerikan Kadınlar Hastanesi, Lying In Hastanesi, St Lukes’ Hastanesi, Sydenham ve Presbiterian Hastaneleri gibi.

SÜRPRİZ VASİYETİ

Moris Şinasi, 1929 yılının eylül ayında vefat eder. 75 yaşındadır ve vefatında servetinin on milyon doların üzerinde olduğu söylenir. 6 Ekim 1929’da cenaze töreninde açılan vasiyetinde iki önemli madde vardır. Bunlardan birincisi, çocukken geçirdiği kuşpalazı hastalığından kurtulduğu Manisa’ya bir uluslararası hizmet verecek çocuk hastanesinin açılması; bunun için Chemical Bank & Trust Company yönetiminde bir vakıf kurulması ve bir de bedeninin yakılarak saklanması. Eşi Laurette, Moris’in ölümünden bir yıl sonra Manisa’ya gelerek bu vasiyeti gerçekleştirmek için vakıf yöneticileri ile program yapar. Aslında Laurette de Osmanlı kökenlidir ve Selanikli bir ailenin evladıdır, evlendikten sonra Amerikan
vatandaşı olmuştur. O zamanlar eski Osmanlı vatandaşlarının Türkiye’ye gelmelerinde bazı formaliteler gerekmektedir ve o sırada Washington büyükelçisi Ahmet Muhtar Bey bu konuda yardımcı olur. Tam bu sırada, İstanbul’da bulunan Amrial Bristol Hastanesi’nin Başhekimi Dr. Shepard devreye girerek, bu hastane bağışının Manisa yerine İstanbul’a yapılmasının daha uygun olacağına dair bir yazı ile Amerika ve Türkiye Dışişleri Bakanlık’larına müracaat eder. Amerikan Dışişleri Bakanlığı da bu yönde bir görüş bildirir. Ancak Vakıf yöneticileri ve Laurette Şinasi, Ankara’da Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam’ı ziyaret ederek, işlemin Moris Şinasi’nin vasiyetine uygun olarak yürümesini Manisa’da uygun bir yer tespitinin sağlanmasını talep eder.

Vakıf, bünyesinde bir milyon dolar bulundurmaktadır ve bunun 200.000 doları ile kırk yataklı bir hastane yapılması ve kalan 800.000 doların iradı ile de hastanenin devamlılığının sağlanması planlanır. Sağlık Bakanı Refik Saydam, bu hastaneye gelecek malzemelerin gümrüksüz ithali için 28 Aralık 1931 de bir kanun teklifi verir ve bu hastane için özel bir
kanun çıkarılır. Hastane inşaatı 1 ağustos 1932 tarihinde başlamıştır ve temel atma töreninde Manisa valisi ve vakıf yöneticileri ile Laurette Şinasi hazır bulunmuştur. İnşaat devam ederken, 24 Mayıs 1933 tarihinde, Sağlık Bakanlığı’nın teklifi ile “Hususi Hastaneler Kanunu” çıkarılır ve böylece, “Beynelmilel Moris Şinasi Çocuk Hastanesi”nin kurulması da yasal bir zemine kavuşturulmuştur. Hastane 15 Ağustos 1933 tarihinde hizmete açılır ve Vakıf yönetimi Dr. Memduh Necdet Ottoman’ı tam yetki ile başhekim olarak tayin eder. Açılışa, Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Hüsamettin Şerif Bey, Vali Lütfi Kırdar ve vakıf yönetiminden de Huntington Turner katılırlar.

YENİ BAŞHEKİM

Dr. Ottoman, 1920 ‘de İstanbul Dar’ül -fünun mezunu, dahiliye ve cerrahi uzmanı idi aynı zamanda da teşrih-i marazi (patoloji) eğitimi almıştı. Giresun, Sivas ve Bandırma’da görevde bulunduktan sonra, Manisa’daki bu yeni hastaneye başhekim olarak atandı. Gerek inşaatının zamanın çok modern koşullarına göre yapılması, hem de Dr. Ottoman’ın çok titiz
bakım ve takipleri ile hastane kısa zamanda çok ün yaptı. Hastanenin zemini muşamba ile kaplı idi ve çok temiz tutulurdu; hatta “bazı hastalar, ayakkabılarını çıkarıp girerlerdi..” diye anlatılır. 22 Haziran 1934 tarihinde Cumhurbaşkanı Atatürk, İran Şahı Rıza’nın Türkiye’yi ziyareti sırasında birlikte Manisa’ya gelerek bu hastaneyi ziyaret etmişlerdir. O dönem için modern bir hastane örneği olarak dikkati çekmiş ve takdir almıştı. Dr. Ottoman, sadece başhekimlik yapmakla kalmadı, aynı zamanda da hastanenin arazisinin bir kısmında bostan ve hayvancılık, tavukçuluk vb. gibi hastanenin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak organizasyonları da gerçekleştirdi. Daha sonra Manisa milletvekilliği de yapan Dr. Ottoman 1969’da vefat etmiştir.

BUGÜN DE TOPLUMUN MORAL DEĞERLERİNE SESLENİYOR

Gazeteci Sinan Korle; “İnsani duyguyu kültürü ile karıştırarak büyük cemiyetler içinde kendini gösteren olgun, münevver insanlar, her şeye rağmen takdirle anılırlar. Bunun en güzel misali uzak bir memlekette servet ve refaha kavuştuğu zaman kendisine vatanlık etmiş, kendisini doyurmuş toprakları unutmamış ve gördüğü iyiliklere mukabil hemşehrilerine bir hastane hediye etmiş Manisalı Askenazi’dir “ demiştir. Moris Şinasi’nin vasiyetindeki ikinci önemli madde de gerçekleştirildi ve cenazesi kül haline getirildi. Bir kutu içerisinde, açılış töreni sırasında hastanenin duvarındaki “Moris Şinasi’nin doğduğu şehre hediyesidir 1855-1929” ibaresinin yer aldığı anı plakasının arkasına gömüldü. Rivayet edilir ki Moris Şinasi’ye bir gazeteci, “başarınızı neye borçlusunuz” şeklinde bir soru sorduğunda, “okuma yazma bilmememe” diye cevaplamıştı. Öyle ya, belki de Musevi mezarlığındaki görevinden okuma bilmediği için atılmasaydı, böyle bir yaşam serüveni olmayabilirdi…
Bugün, giderek daralan bir bahçenin içinde, hala vakıf yardımı ile ve Sağlık Bakanlığı’nın yönetimi ile “Manisa Moris Şinasi Uluslararası Çocuk Hastanesi” faaliyetlerini sürdürmekte ve Manisalılara hizmet etmektedir. Umalım ki bu hastane korunsun ve varlığını sürdürsün. Zira bu varlık, bir hastane, bir hizmet üretme sürecinin ötesinde, toplumun moral değerleri açısından çok derin anlamlar taşıyan, anısıyla hepimizin yüreğinde de bir yer tutan bir kurumumuzdur. Yoksa gün gelir, yerine bir AVM yapmaya kalkarsak, başlı başına bir başarı öyküsü, başlı başına bir yaşam ve vefa dersi veren Moris Şinasi’nin hastane duvarındaki külleri tekrar alevlenip hepimizin ruhunu yakabilir…

Kaynaklar:
1. Bali, R.N. : Musa’nın Evlatları, Cumhuriyet’in Çocukları, İletişim Yayınları, 2014
2. Tarihi Hastaneler, Novartis Yayını, Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı, 2009, s.173

Prof. Dr. Süleyman Kaynak