Mustafa Kemal’in Askerleriyiz

Mustafa Kemal’in askerleriyiz. Hiç düşündünüz mü? Nereden çıktı bu slogan? İlk kim söyledi?
Sene 2006. Aylardan Haziran. Yer, Danıştay. Mustafa Kemal’in doğumunun 125’inci yılı dolayısıyla konferans düzenleniyor, ayakta alkışlanan konuşmacı anlatıyor:
“ATATÜRK Türkiye’sinden rahatsız olanların yapması gereken, ATATÜRK ‘ü unutturmaktı. Onu yapıyorlar. Cumhuriyet’in nasıl kurulduğunu, milli mücadeleyi çocuklarımıza iyi anlatmak zorundayız. 1948’den beri Mustafa Kemal’in askeriyim, terhis olmak istemiyorum.”
Turgut ÖZAKMAN ‘dı o.
Mucidi odur.

Peki, 1948’den beri askeriyim diyen, terhis olmak istemiyorum diyen Turgut ÖZAKMAN, 1948’de yedek subay filan mıdır?

İçinde “asker” kelimesi geçiyor ya…

Dincileri – liboşları boş verdim, bazı C.H.P. yöneticileri bile bu sloganı “militarist” zannediyor. Halbuki tam tersine, Sivil’dir, Hukuki’dir.

Turgut ÖZAKMAN, 1948’de henüz 18 yaşındadır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğrencisidir. Milli Mücadelenin izini sürebilmek için Ankara’dan Afyon’a kadar yürür. Mecazi anlamda söylemiyorum, otomobil veya trene binmeden, tabana kuvvet yürür. Güzergâh üzerinde yaşayan, Kurtuluş Savaşı’na şahit olmuş hayatta olanları bulur. Hatıraları dinler, defterler dolusu notlar alır, fotoğraflar toplar. Bıyıkları yeni yeni terlemeye başlamış bu delikanlının yaya olarak gerçekleştirdiği tarihi seyahat, 10 gün sürer… Ve bu adımlar, Şu Çılgın Türkler fikrinin çıkış noktasıdır.

1948’den beri askeriyim dediği, işte budur. Bireysel şuurdur. Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganı “Mustafa Kemal’in askerleriyiz…” Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı kitabı Şu Çılgın Türklerin özetidir. Terhis olmak istemi yorumdan kastı ise, bıkmadan usanmadan, anlatmaya devam etme azmidir.” (Kaynak: Yılmaz ÖZDİL, “ADAM”)

Peki, Cumhuriyet tarihinin en çarpıcı sloganını söylemek suç mu?

“Mustafa Kemal’in askerleriyiz…”

Bu sorunun yanıtı içinse, kamuoyunda anıldığı şekliyle “ATATÜRK’Ü Koruma Kanunu” nu hatırlamanın faydalı olacağını düşünüyorum.

ATATÜRK’ ün anısına karşı işlenen suçları cezalandırmaya yönelik kanun 25 Temmuz 1951 tarihli 5816 sayılı yasa belirlenmiştir.

Madde 1- ATATÜRK ‘ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

ATATÜRK ‘ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut ATATÜRK ‘ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan veya kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yukarıdaki fıkralarda yazılı suçları işlemeye başkalarını teşvik eden kimse asıl fail gibi cezalandırılır.

Madde 2- Birinci maddede yazılı suçlar; iki veya daha fazla kimseler tarafından toplu olarak veya umumi veya umuma açık mahallerde yahut basın vasıtasıyle işlenirse hükmolunacak ceza yarı nispetinde arttırılır.

Madde 3- Bu kanunda yazılı suçlardan dolayı Cumhuriyet savcılıklarınca re’sen takibat yapılır.

Madde 4- Bu kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Madde 5- Bu kanunu Adalet Bakanı yürütür. (28.7.1951)

Sayın Orhan KOLOĞLU  “Kim Bu? Mustafa Kemal” adlı eserinin 235’nci sayfasında ‘Yasa ile Korunmaya Alınması’ başlığı altında kanun tarihini 29 Mart 1951 olarak yayımlar:

—“BİZ, bize benzeriz ’in en önemli belirtisi, demokrasi yolundaki tartışmalarımızda ileriye değil de geçmişe durmadan atıfta bulunarak çekişmemiz oldu. Çağdaşlaşma yolunda önümüze açılmış ufka yönelmek yerine adeta ‘Neden biz buradayız?’ sorusunu soranlar belirdi. Bir taraf ATATÜRK ‘e sarıldıkça karşılarında sayıları giderek artan kesim, onu da tam tasfiye etmeden hedefine ulaşamayacağı kanısına kapıldı. ATATÜRK döneminin yeterli ilerlemeyi gerçekleştiremediğini savunan DP yanlıları kendi partilerinin liberal ekonomi iddiasına rağmen, KİT ‘leri (Kamu İktisadi Teşekkülleri) en çok geliştirecek O’nun çizdiği devletçi yolda ilerlediklerini söylemekten kaçındılar.

Demokrasi bir yandan da popülist (halkın hoşuna gidecek) mesajların yoğunlaşmasına yol açtı. Cumhuriyetin ilk 15’nci yılında kalkınmanın bedelini ödeyecek zirai üreticiden başka kesim bulunmadığını belirtmiştik. Oy avcılığı için kadrolarının çok büyük kısmı C.H.P saflarından aktarılmış olan D.P.’liler de en çok 1939 – 1945 arasındaki (İNÖNÜ ‘nün İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki iktidarı), daha az oranda da öncesinin köylüyü zorlayan (yol vergisi ya da inşaatta mecburi çalışma gibi) uygulamalarına propagandalarında destek verdiler. Bununla da yetinmediler, ulusal egemenliğin başlıca koşulu olan haklaşmanın (laikliğin) çarpık bir yerilmesi kampanyası başlatıldı. Din, politika aracı olarak kullanılır oldu. Bu noktada artık hedef İNÖNÜ ve C.H.P olmayı da aşıp doğrudan ATATÜRK ‘e yöneltildi.

Dini konularda yaklaşımında eskiye göre bir yumuşama getirmiş olan C.H.P. ‘nin iktidarı devretmesi sırasındaki son Başbakanı Mehmet Şemsettin GÜNALTAY ‘ın yenileştirmediği basamaklara birdenbire sayısız yenileri eklendi. Din adeta çözümlenemeyen ekonomik sorunları unutturmanın aracıymış gibi gündemin birinci maddesi haline getirildi.

Aydın geçinen kesimin bu yönelişi, Cumhuriyet’ten beri sesini pek nadir yükseltebilmiş softaların ön plana çıkmasına ortam hazırladı. İlk belirtilerine C.H.P. Hükümetinin hoşgörüyle baktığı tarikat ve tekke oluşmaları D.P. iktidarında tam bir gelişme gibi gösterdi. Bundan cesaret alan yobaz kesim eylemlerini doğrudan doğruya ATATÜRK heykellerine yöneltti. D.P. iktidarı bir yandan Anıt Kabir’in inşasını tamamlattırıp 1953’te ATA ‘nın vücudunu oraya defnettirerek O’na saygı gösterilerini daha da kurumsallaştırdı, diğer yandan da ATATÜRK ‘ün anısını korumak için yasa çıkarma yoluna başvurdu.

ATATÜRK’ ün anısına karşı işlenen suçları cezalandırmaya yönelik kanun 29 Mart 1951 tarihli 5816 sayılı yasa’ da iki suç şekli belirlenmişti. Birinci suçun maddi öğesi ‘ATATÜRK ‘ün hatırasına alenen hakaret etmek ve sövmektir.’ Ne şekilde olursa olsun bu varlığa saldıranlar “1 yıldan 5 yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılırlar. İkinci suçun maddi öğesi ‘ATATÜRK ‘ün heykellerini, anıtlarını ya da kabrini tahrip etmek, kırmak, bozmak ya da kirletmektir.’

Bu suçların manevi öğesi ise özel kasıttır. Yani birinci suç bu bakımdan hakaret ve sövme kastı bulunmalıdır. Sırf eleştiri suç sayılmaz.

İkinci suç bakımından ise hareketin kasten yapılması gerekir, taksir (kusurlu davranış) cezalandırılamaz. Kişiyi korumak için hukuk ilkelerine aykırı yasa çıkarılmayacağı tezine karşılık, ATATÜRK ‘ün Cumhuriyet’in simgesi olduğu gerekçesiyle kanun çıktı. Ama ATATÜRK ‘ü kurtaramadı.”

Eksiklikler benim, fazlalıklar daha önce emek verenlerindir. Bir başka yazımda görüşmek üzere esen kalınız efendim.