Öyle her şeye gülmeyin!
Gülmek ciddi bir eylemdir. Öyle her şeye gülmeyin. Kahkahalarınızı gerekli yerlerde kullanın. Ne demiş Mark Twain: “ İnsan ırkının gerçekten etkili bir silahı var: kahkaha.” Siz de bu güçlü, birleştirici olabilecek silahlarınızı olur olmadık anlar da kullanmayınız. Kahkaha duygusal deneyimler içinde en bulaşıcı olan sayılabilir. Yani, bulaşma tehlikesi varsa temkinli olmalıyız. Bir insan gülmeye başladığında kahkahaları hemen yanındakine, oradan diğer bir yana, hatta çevredekilere yayılabilir. Durakta otururken bir bakmışsınız, birbirini tanımayan insanlar karşılıklı gülüyor, onlar gülmeye devam ettikçe durağa yeni gelenler de gülmeye başlıyor. Düşünebiliyor musunuz, gülmek, birbirini tanımayan insan grupları arasında bağ kurulmasına neden oluyor!
Evrimsel psikoloji bu konuda, büyük gruplar halinde yaşayan primatların nörofizyolojik, psikolojik ve kültürel olarak “ ben mutluyum, iyiyim, güvenliyim ” mesajını verebilmesi için gülmenin çok değerli bir kazanım olduğunu söylerdi. Sonra da mizah ve kahkahanın hayatta kalmak için önemli olan süreçlerin bir yan ürünü olduğunu öne sürebilirdi. Evrimsel psikoloji, insanın geçmişini araştırmaya çok meraklıdır, bilirsiniz. Olmadık yerlerden, insan psikolojisinin ve davranışlarının altında yatan kültürel, psikolojik ve fizyolojik kodları ortaya çıkarır. Kısacası ciddi olmayan insan meselelerine bulaşır. Gülmek meselesinin ciddiyetini kavrayamadıklarından, gülmek üzerine de araştırma yapacak evrimsel psikologlar, kahkaha mekanizmasının dört ila iki milyon yıl önceki değişimlerine dair kanıt sunacaklardır. Primat kahkahasının, insanın biyolojik ve kültürel evrimi yoluyla birkaç aşamada kademeli olarak şekillendiğini de öne süreceklerdir. Hatta soyu tükenmiş insan atalarında gülmenin bir duygusal bulaşma aracı olduğu, sosyal bir yapıştırıcı haline geldiği, bir grubun üyeleri arasındaki etkileşimleri teşvik ettiği gibi anlamsız bilgilerini bizimle paylaşabilirlerdi(1). Zaman içinde atalarımızda sofistike bilişsel ve sosyal becerilerin çoğalmasıyla birlikte mizahın işlevselliğinin artarak, saldırganlığın azaltılmasında, çatışmanın yatıştırılmasında, hatta cinsel partner seçiminde dahi etkili olduğunu savunabilirlerdi. Tabii, henüz böyle lakırdıları etmediklerinden bir şey demiyoruz, ancak etselerdi “soyları tükenmiş, demek ki güldüklerinden hayatta kalamamışlar” diye cevaplar; hayatta kalmak için sık sık gülmememiz gerektiğini onlara hatırlatırdık.
Bakın, gülme meselesinin bu kadar konuşulması komik! Psikologlar, sinirbilimciler, filozoflar mizahı anlamaya çalışıyor. Canlılar neden gülermiş! Size de komik gelmiyor mu? Bir de gülmek için şaka günleri icat etmişler. Birbirlerini kandırıp, gülüyorlarmış. Ne komik.
Antik Yunan’da Plato, Aristoteles gibi filozoflar mizah meselesi üzerine kafa yormuşlar. Hadi, eski zamanlardı deyip kabul edelim. Ancak burada bitmemiş. Freud da mizahın bir savunma mekanizması olduğunu söyleyerek, gülmeyi ve mizahı önemli bir yere taşımış; savunma mekanizmalarını, bilinçdışı zihnin gerçekliği çarpıtarak egoyu duygusal acıdan koruması, zorluklarla başa çıkma yolu olarak tanımlamış ve mizahı ikincil (olgun) savunma mekanizmaları arasına almış. Olur mu? Gülmek çocuk işidir. Gülmenin ve mizahın sağlıklı yetişkin olmakla bir alakası olamaz. Oldu olacak, belli seviyelerde oyun oynamanın, şakalar yapmanın sağlıklı yetişkin ben’liği için de oldukça önemli olduğunu söylesinler! Yine de, bazı araştırmacıların çocuksu bir heyecanla araştırma yapıp, mizahi başa çıkma yöntemlerinin hem kısa hem de uzun vadeli takipte olumlu duyguları artırdığı gibi kanıtları bize sunacak makaleler yayımlanmıyor(2) . İyi, iyi.
Buraya kadar sabırla, merakla ya da minik bir tebessümle okuduysanız, artık asıl meseleyi konuşma vakti.
Gülmemiz lazım! Şakalaşmamız lazım. Oyun oynamamız lazım. Çocuk olmaya atfettiğimiz tüm bu mizahi eylemler, sağlık yetişkin olmanın, gri bulutlarına ardındaki yaşamı görmenin, varoluşumuzu kuvvetlendirmenin en güçlü, en hızlı ve en bulaşıcı yolu. Karamsar tonlarımızı bulaştırmaktan korkmadığımız kadar neşemizi de bulaştırmaktan korkmamalıyız.
Yukarıda okuduğunuz kısım, mizahi bir tat çalmak yerine rahatsız edici de gelmiş olabilir. Ne lakırdı ediyor bunları yazan, demiş olabilirsiniz. Oysa çoğunluğumuz, yukarıda kelimelerle söylenen tersine duyguları, her gün bedenleriyle anlatıyor. Kimse karşımıza geçip gülmenin, şakalaşmanın veya esprilerin ne kadar kötü eylemler olduğunu bize kanıtlamaya çalışmasa da (umuyoruz), iyi olduklarına dair hiç bir emare de vermiyor. Lakin unutuyoruz, çoğu zaman eylemler sözlerden daha güçlüdür. Kimse kötü bir eylem olduğunu söylemediği gülme eylemini gerçekleştirmiyor da. Mizahı koynuna almıyor. Kahkaha önemlidir diyen, gülmüyor. Büyüdüğünü düşünen gülmeyi geride bırakıyor. Sözlerimiz ile kahkahalarımız hiç örtüşmüyor. Mizahı kötülemekten de daha kötüsünü yapıyor; onu yok sayarak unutturuyoruz. Unutulanın ne kötü eleştirisi olur ne de iyi. Gülmeyi hatırla(t)mak lazım.
Kahkahayı yaymanın sorumluluğu başkasına atmayın, gülmek kimseye has bir eylem değil; hepimize ait, hepimize sebatkâr. Paylaştıkça kaybolmaktan ziyade paylaşanın ve paylaşılanın payı artar.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Ön Yargılarım Hep Zekâmdan(!)
Kaynak: