Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Rasûlüne olsun.
Değerli kardeşler, bu ay özel bir konuyla sizin misafiriniziz. Sebeb-i ziyaretimiz, “Nisanur’da yazmaya var mısınız?” sorusunu size yöneltmek, endişelerinizi dinlemek ve sizden gelmesi muhtemel sorulara Allah’ın izniyle cevap bulmaktır. Siz sormuş olun, cevaplar bizden:
“Niçin yazmalıyım?”
Allah rızası için yazmalıyım ki zaten yaşama amacım da Allah’ın rızasını kazanmak. Allah rızası olmadıktan sonra hiçbir işten hayır görmeyeceğimizi bildiğinizden emin olarak diğer sebeplere geçelim. Zaten Allah rızası, bütün bu sebepleri kapsıyor.
Yazmalıyım çünkü anlattıklarımın kalıcı olmasını istiyorum. Normal şartlarda yazı sözden daha kalıcıdır. Allah rızası ise hepsinden daha kalıcıdır.
Yazmalıyım çünkü yazı, sözden daha anlaşılırdır. Yanlış anlaşılmaktan da daha uzaktır.
Yazmalıyım çünkü günahların üzerime bulaşan kirini gidermek için her fırsatı değerlendirip hayır işlemem icap eder. Yazı yazmak, oturduğumuz yerden sevap işlemenin en güzel şekillerinden biridir.
Eğer bugün Müslümansak, yazılmış bir şeyler sebebiyledir. Efendimiz(ﷺ), İslam’ı tebliğ etmek için krallara kendi dillerinde mektuplar gönderirdi. Bununla da kalmaz, o krala göndereceği elçilerin, o ülkenin dilini öğrenmesini de isterdi. İslam’ı tebliğ etme, bir kalbe dokunma ve bir canın cehennemden kurtulmasına vesile olma şartları o kadar ağırdı ki…
Şimdi bizler hangi dilden yazarsak yazalım bütün dünya dillerine çeviren çeviri programları var. Yazdıklarımızı tek tıkla dünyanın öbür ucuna gönderme imkânımız var. Gören göz, okuyan dil, işiten kulak sayısınca sevabımız var. Buna rağmen “Sen kimsin de yazar olacaksın?” diyen nefis ve şeytanımız da var öyle değil mi?
“Evet, ben kendimi yazar olmaya layık görmüyorum.”
Güzel kardeşim! Kendimizi yazar veya başka bir şey olarak görmemiz bizim için tehlikenin başladığını gösterir. Âlemlere rahmet olan Peygamber(ﷺ)’in, kendisini görünce heybetinden titreyen adama, “Korkma rahat ol. Ben kral değilim. Ben ancak Kureyş’ten kuru et yiyen bir kadının oğluyum.” (Hakim, Müstedrek, 4366) buyurduğunu bile bile yaptıklarımızdan kendimize bir pay biçmemiz akıllı insan işi olmaz zaten.
“Bazen yazı yazmak geliyor içimden ama ben sohbet yapmayı bile pek beceremem ki?”
Yazı, televizyon veya radyoların paket programına benzer; söz ise canlı yayındır. Canlı yayına cesareti olmayan niceleri vardır ki paket programı profesyonelce gerçekleştirir. Yazıda düşünme payı ve düzeltme imkânı vardır. Hele bir de ihlâsla yazıldı mı, o yazının lezzetine doyum olmaz.
İçinizde uçuşan cümleleri serbest bırakın. Yazın, beğenmeyin düzeltin, yine düzeltin ve yine.
“Peki ne zamana kadar düzelteceğiz?”
Bir yazıyı en az dört kez gözden geçirin. Birbiriyle aynı manayı içeren cümleleri silin. Birbirine benzer cümlelerdeki aynı kelimeleri silip cümleleri birleştirin. Yazı yazmak, oymacılığa benzer. Elinizde bir hammadde vardır ve bunun fazlalıklarını yonta yonta şekillendirirsiniz. Yazı da böyledir. Fikrinizdeki fazlalıkları, cümlelerinizdeki kalabalıkları eksilterek işe başlayabilirsiniz.
“Yazıp yazıp yakıyorum.”
Nasıl acı bir cümle… Bir dergide yahut gazetede çıkmasa bile o kâğıt birinin hidayetine vesile olabilirdi. Bir kitabın arasında on yıllarca saklanıp bir gün birinin en çok ihtiyacı olduğu anda kararmış kalbine güneş gibi doğabilirdi. Belki biz öldükten sonra, belki hayattayken amel defterimize nur vesilesi olabilirdi…
“Neden Nisanur’da Yazmalıyım?”
Çünkü Nisanur, ailemizin dergisidir. Ailenin bütün bireylerine hitap eden bir yapısı vardır ve Nisanur’da çocuk şiirlerinden tutun, araştırma yazılarına kadar istediğiniz her konuda yazabilirsiniz. Dergimiz kadın yazarlardan oluştuğu için, yeni yazan biri de olsanız yabancılık çekmezsiniz. Dergi içinde herhangi bir yardıma ihtiyaç duyduğunuzda, iletmek yahut söylemek istediğiniz hususlar olduğunda tıpkı yakın bir dostunuza anlatır gibi anlatacak samimi Müslüman hanım kardeşlerinizi yanınızda bulursunuz.
Nisanur Dergisi 2018 yılı Uluslar arası Aile Dergisi ödülü almış bir dergidir; buram buram ihlas ve kalite kokar Allah’ın izniyle. Ancak buna rağmen, dergide yazmak istediğinizde size diploma ve kariyer sormaz. İnsana ulaşmanın kaygısını çeken, İslam’ın aziz sancağını bu kavurucu fitne çağında kendine gölgelik bilen herkese Nisanur’un kapısı açıktır.
“Nasıl yazmalıyım?”
Bilinçli insan, ömrünün her anında Allah’a kulluk etmeye çalışan insandır. Rabbimiz, “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56) buyurur. Hal böyleyken bizim yazı yazmamız da ibadet olmalıdır. İbadetin kabul edilmesi için de niyet ve ihlâs şarttır.
Besmelenin ardından “Niyet ettim Allah rızası için yazı yazmaya…” diyerek başlamak, Rabbimizin güzel isimlerinden bazılarını yazımızı yazmadan önce zikretmek ve yazımızı güzelce yazabilmek için dua etmek, -Allah’ın izniyle- yazı yazmamızı kolaylaştıracak ve yazımızın etkisini artıracaktır.
“Yazarım yazmaya ama yazdıklarımı uygulayamazsam Allah benden sorar diye korkuyorum.”
Sevgili kardeşim! Uygulayamamak ayrıdır, uygulamamak ayrı… Biz anlattığımız her şeyi uygulayamayabiliriz. Ancak iyi bir Müslüman olma derdimiz, davamız ve telaşımız varsa inan ki doğru yoldayız. Rasulullah(ﷺ)’a da bu durumdan bahsetmiş sahabeler. Efendimiz ASV de “Hepsini yapamıyorsanız da iyiliği emredin. Hepsinden sakınamıyorsanız da kötülükten men edin.” (Tâberânî) buyurmuşlardır.
“Yazmak istiyorum ama pek vaktim yok. Hem yazar olabileceğim bir okul mezunu da değilim.”
Efendimiz(ﷺ)’a en hayırlı amelden sormuşlar. Efendimiz (ﷺ) de “En hayırlı amel, az da olsa sürekli olandır.” buyurmuşlardır. Ayda bir değilse iki ya da üç ayda bir ama sürekli bir yazı, amel defterine yazılacak kalıcı birçok hayır demektir. Meşguliyetimiz elbette olacak. İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy veterinerdi. Franz Kafka vergi memuruydu. Eski ve yeni, yerli ve yabancı yazarlar arasında, bulaşıkçı, ırgat, mühendis, hademe ve daha birçok meslek grubundan insan bulunmakta…
Zaman azlığına gelince; biraz telefon görüşmeleri ve mesajlaşmalardan kıssak, biraz gereksiz ve fazlaca yaptığımız işleri azaltsak, biraz da israf boyutuna varan yemeklerimizi yapmaya ve yemeye ayırdığımız vakitleri… Biraz değil tamamen telefon/PC oyunlarından vazgeçsek, bir de şu bize hiçbir faydası olmayan dizi filmlerden… Buyurun size zaman!..
“Ne Yazayım?”
Bunu en iyi siz bilirsiniz. Yazılacak o kadar çok konu var ki. Güncel toplumsal olayların analizi, şifalı bitkiler ve faydalı oldukları hastalıklar, gıda katkı maddeleri ve zararları, kendin yap projeleri ve atık materyal değerlendirme (geri dönüşüm) dergimizde şimdilik olmayan kategoriler arasında. Bunlar haricinde istediğiniz başka konular varsa da yayın kurulunun onayıyla yazabilirsiniz tabi.
“Çocuk eğitimi ile ilgili yazsam, kendi çocuklarımı bile yetiştirmekten acizim. Aile saadeti deseniz, eşimle hiç anlaşamıyoruz. Akrabalık ilişkilerine gelince eşimin akrabalarıyla aramız hiç düzelmedi…” vs.
İnsan ıstırabını yaşadığı şeyin tasvirini iyi yapar. Ve insan en güzel ilacı kendisi hastayken keşfeder. Yazarak düzeleceğiz, yazarak öğreneceğiz, yazarak ailemizde huzuru ve muhabbeti bulacağız inşâAllah. Biz başkalarına deva olmaya çalışırken kendi devamızı bulacağız. Hasta yüreklere dokunmaya niyet ederek Şafi olan Rabbimizin merhametini celp edecek, maddi ve manevi hastalıklarımıza şifa bulacağız inşâAllah.
Son olarak duamız: Rabbim, ardımızdan ‘Çok iyi yazardı.”dan ziyade “Çok iyi yaşardı.” dedirtecek bir iman ve yaşam nasip etsin. Yazdıklarımızı önce kendi nefsimize sonra ihtiyaç sahiplerine duyursun. İmanı yazdırsın, imanla yaşatsın ve imanla son nefesimizi vermeyi nasip etsin. Âmîn…
Sezgin Özbay
Nisanur Dergisi, Aralık 2019