Notalar Da Dans Eder: Bir Disleksi Deneyimi

Öğrencilerimle  yaptığım dersler sırasında kazandığım deneyimler, hayata ve insanlara olan bakış açımı oldukça geliştirdi ve geliştirmeye de devam ediyor. Her birinin hikayesi bambaşka. Kimisi, sadece herkesten farklı düşündüğü ve davrandığı  için ailesine bile kendini anlatmakta zorlanıyor. Kimisi ise, alıştığımız gibi öğrenemediği için bir çok öğretmeni ve arkadaşı tarafından yargılanıyor. Küçücük yaşlarına rağmen yoğun ve ağır eleştirilerle başa çıkmak zorunda kalıyorlar. Şanslı olanları da var elbette.Oldukları haliyle kabul edilip, destek görüp, yeteneklerini ortaya çıkartma şansı yakalayarak kendileriyle  gurur duyabilenler!

Çocuklarla çalışmaya başladığım zamanlardan beri onların hayata ve öğrenmeye duydukları heyecan bana da her zaman ilham ve cesaret verdi. Onların sayesinde unutamayacağım güzel anılara sahip oldum.Bu motivasyonla da, onlara enstrüman çalmanın, sanatın ve müziğin, hayatlarının her anında destek alabilecekleri ve kendilerini keşfedebilecekleri bir alan olduğunu anlatmak için çabalıyorum.

İçinden Einstein Çıkaran Çocuklar

Disleksik öğrencilerime olabilecek ve anlayabilecekleri en uygun yöntemleri bulmak  ve oluşturmak beni de mesleki anlamda çok geliştiriyor. Her zaman kendimi yeni fikirlere açık tutmam ve yeni araştırmaları takip edip ,bolca okumam gerekiyor. Çünkü her disleksik çocuk (ve aslında her çocuk) birbirinden tamamen farklı şekilde öğreniyor. Açıkçası, hepsinin hikâyesi farklı.

Kimisi yazmakta zorlanırken ( Disgrafi ), kimisi sadece matematikte zorlanıyor ( Diskalkuli ). Kimisi okumakta takılırken ( Disleksi ) kimisi de motor koordinasyon hareketlerde zorlanıyor ( Dispraksi ). Hepsini birden taşıyanlar da olabiliyor elbette. Ünlü bilim insanı Albert Einstein da bilinen meşhur disleksik bireylerden biriydi! Fakat sayılar ve formüller konusunda bir deha olduğunu artık tüm dünya biliyor. Disleksi anlaşılması ve  teşhis edilmesi güç bir öğrenme farklılığı. Tek bir çeşidi yok, bu yüzden net bir tanı koymak zaman alabiliyor.

Enstrüman çalmayı ve notaları öğretmem konusunda beni hayal gücümün bile ötesine taşıyan disleksik bir öğrencimden bahsetmek istiyorum size. Kendisiyle tanışmamız da tıpkı derslerimiz gibi sıradışıydı. Bir akşam üstü deniz kenarında,  güneşin batışını izlerken, yanımda beliren 10-11 yaşlarında bir çocuğun bana dönüp “Güneş notaya ne kadar benziyor” demesi, ardından müziği ve dans etmeyi ne kadar sevdiğini anlatarak koyu bir sohbete girmemizle başladı her şey. Sonrasında ailesiyle de tanışınca bana hikayelerini anlattılar.

Öğrencim ve ailesi üç yıl önce Londra’ dan kesin dönüş yaparak  Türkiye’ ye yerleşmişler. Yeni bir çevre, okul, arkadaşlar derken adapte olma süreci zaman almış. Başlarda okulda okuma yazma öğrenmede ve dersleri kavramakta zorluk çekmesinin, yer değişikliğinin yol açtığı psikolojik bir tepki olduğunu  ve bu yüzden geçici olarak derslere ilgi göstermediğini düşünmüşler. Sürekli olarak başarısız olduğunu ve yapamadığını düşündüğü için zamanla sevdiği aktivitelere bile hevesini kaybetmeye başlamış. Fakat bu durumun uzadığını  ve iyiye doğru bir ilerleme olmadığını görünce, önce göz doktorlarını ve ardından psikolog ve pedagogları dolaşmaya başlamışlar.

Testlere girip çıkma maceraları sürüp gitmiş. Net olarak disleksi tanısı konalı ise bir buçuk  yıl kadar olmuş. Böyle durumlar hem çocuklar hem de aile için üstesinden gelinmesi ve alışılması güç bir süreç. Bazı zamanlarda ebeveynler arasında çatışmalara ve fikir ayrılıklarına bile yol açabiliyor. Çocuklarda ise kendini suçlamaya kadar gidebildiğine şahit oldum. Yeni bir yaklaşım ve adaptasyon süreci, her şeye baştan başlamak elbette kolay değil. Tüm bunların ardından akraba ve çevreye “disleksi”nin ne olduğunu her yeni ortamda anlatmalar başlıyor.

Toplum Disleksi ‘nin Ne Olduğundan Habersiz

Büyüme çağındaki bir çocuğun çevresinin tepkilerinden dolayı kendini beceriksiz ya da yeteneksiz olarak görmesi, atlatması zor bir durum. Kendi içinde zorlukları olsa da disleksinin zekayla ilgili bir sorun olmadığını toplumun öğrenmesi zaman alıyor. Ne yazık ki disleksi ve özel eğitim halen daha tam olarak toplum ve eğitimciler tarafından kavranamadı. Çoğu okulda bu farkındalık yeni yeni oluşuyor.

Karşılaştığım diğer disleksik çocuklarda olduğu gibi öğrencimin de en başarılı olduğu ve severek ilgilendiği alan sanat. Müziği ve dans etmeyi çok seviyor. Hatta okulunda düzenlenen bir dans  yarışmasında birinci olmuş. Ayrıca kendi kendine küçük de olsa piyanoda bir kaç parça çalmayı öğrenmiş. Ailesi onun müziğe karşı olan tutkusunu ve yeteneğini gördükçe daha profesyonel bir eğitim alması kararını almış. Fakat notaları kavramakta zorlandıkça derse olan merakını da kaybederek eğitimi yarıda bırakmış. İşte tam böyle bir zamanda yollarımız kesişmişti kendisiyle. Ailesi, müziği sevdiği ve yeteneği olduğunu gördükleri için eğitimi bırakmasını istemiyordu fakat kendisi yeniden öğrenmekte zorlanacağını düşündüğü için ders yapma fikrine pek sıcak bakmıyordu.

Kağıttan bakarak çalmak neden zor geliyor diye sorduğumda “Notalara baktığımda kağıt üzerinde sürekli hareket ediyorlar. Onları yakalayamıyorum. Bu yüzden hangi nota olduğunu ve ne tarafa gittiğini anlayamıyorum” cevabını verdi. Yazıların ve şekillerin kağıt üzerinde hareket etmesi dislekside sık karşılaşılan bir durum. Bununla yaşamayı ve başa çıkmayı zamanla öğrenebiliyorlar. Sadece doğru yöntemlerle, deneyerek ve sabırla yaklaşmak gerekli.

Öğrenme Güçlüğü Çeken Çocuklara Farklı Yaklaşımlar

Öğrencimin söyledikleri üzerine düşünmeye ve araştırmaya başladım. Daha önce yaşadığı hüsran yüzünden kendine olan güvenini kaybetmişti. Öyle bir çözüm bulmalıydım ki hem eğlenmeli, hem notaları seçebilmeli hem de öğrenebilmeliydi. Yapmaktan en zevk aldığı ve başarılı olduğu alan dans etmekti. Ben de buradan yola çıkarak kağıt üzerindeki notaları yere, dans adımlarına taşıdım. İlk etapta klasik şekilde piyanonun başında ellerini kullanarak  değil, dans adımlarıyla kavramaya başlamasının daha etkili olabileceğine karar verdim. Nasıl bir tepki vereceğini bilmiyordum elbette; belki işe yaramayacaktı, fakat denemem gerek diye düşündüm.

Uzun uğraşlar sonunda tellerle ve renkli kartonlarla bir düzenek hazırladım. Kağıt üzerindeki notaları yerdeki kocaman bir sayfa haline getirdim. İkinci derse geldiğinde “Notaların kağıt üzerinde hareket ettiğini ve gittikleri yönü anlayamadığını söylemiştin, peki onların dans ettiklerini hayal ederek biz de onlara uyum sağlamaya çalışsak nasıl olur sence?” dedim. Ve yerde hazırladığım düzeneği gösterdim. Yüzünde oluşan şaşkınlıkla karışık gülümsemeyi şu an bile hatırlıyorum. Derse geldiği zaman yüzündeki gergin ve ümitsiz hali yavaşça kaybolmaya başlamıştı. Kafasındaki piyanoya ve notalara karşı tüm ön yargılar  yıkılınca sıfırdan taze bir başlangıç yaptık. “Belki onlar da benim gibi dans etmeyi seviyorlardır” demesi ve gözlerindeki pırıltı, doğru yolda olduğumu en güzel anlatan cümle oldu benim için.

Güzellikler Bazen Derinde Saklıdır

Zamanla notaları daha kolay kavramaya ve kağıt üzerinde okuyabilmeye başladı. Bir anda piyanoda harikalar yaratmadık ya da her şey bir anda düzelmedi. Bebek adımlarıyla ilerledik, sabırla. Ona göstermek ve anlatmak istediğim en öncelikli şey, piyano çalmayı öğrenmesi değildi. Kendine inandığı, çaba sarf ettiği ve yeteneğine güvendiği sürece başarılı olabileceğini görmesiydi. Disleksisine rağmen değil, disleksisiyle birlikte yapabileceklerini fark etmesiydi. Herkesin başarılı olamadığı bilim ve sanat gibi en zor alanlarda, kendine has bakış açıları  ve farklılıkları sayesinde yeteneklerini dünyaya kanıtlayan disleksik bir çok büyük isim var. Hepsi çocukluk çağında az yada çok bir şekilde dışlanma yada yargılara maruz kalmışlar. Fakat bir noktadan sonra eleştirilere kulaklarını tıkayıp yapabileceklerine odaklanınca  yeteneklerini ortaya koyabilmişler. Güzel şeyler görebilmek için bazen yüzeydekilere değil derinlere gerçekten bakabilmek lazım.

Bazı Çocuklar, Yetişkinlerden Daha Ferasetli

Çocukların bu dünyada bizden daha tecrübesiz ve bilgisiz olduğunu düşünüyoruz genelde.Fakat öğrencilerimle yaptığım sohbetlerde öyle anlar yaşıyorum ki , belki  de hayata dair birçok konuda bizden daha net görebilen gözlere sahipler. Henüz çevresinden öğrenmemişse, yargısız ve farklılıkları olduğu gibi kabul edebilen eşsiz bir olgunluğa sahipler. Anlamaya, öğrenmeye neredeyse her konuda aç ve meraklı olmaları belki de onları bu denli geliştiren.

Sanırım biz büyüklerin asıl ihtiyacı olan da bu bakış açısı.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazı sizin için geliyor: Frekanslar, Şifa ve Müzik