Obezite; Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından, sağlığı bozacak şekilde vücutta aşırı yağ birikmesi olarak tanımlanır. Günlük alınan enerjinin harcanan enerjiden fazla olması durumunda fazla enerji, yağ olarak depolanır.
Obezite, günümüz sanayi toplumunda hızla büyüyen bir hastalıktır. Obezite cerrahisi ile obeziteden kurtulmak mümkündür. Dünya Sağlık Örgütü, BMI (Beden Kitle İndeksi) kg/m2 bazında aşağıdaki gibi sınıflandırmıştır:
Vücut yağ oranı obezitenin metabolik yan etkileri ile ilişkili olup BKİ’ye ek olarak bel çevresi de ölçülmelidir. Bel çevresi kadınlarda 88 cm, erkeklerde: 102 cm’den fazla ise bu durum kalp ve damar hastalıkları riski ile doğrudan ilişkilidir.
Obezite, önlenebilir ölüm sebeplerinin en önemlilerindendir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre obezite oranı 2008 yılında %15,2 iken 2014 yılında %31,1 oranında artış göstererek %19,9’a ulaşmıştır. Artış oranı kadınlarda %32,3 erkeklerde ise %24 olarak ölçülmüştür.
Obez bireyler hem sayı hem de boyut olarak fazla yağ hücresine sahiptir. Erkek bireyler daha çok merkezi, kadınlar periferal (çevresel) yağ dağılımına yatkındır. Merkezi dağılım metabolik sendrom, hipertansiyon ve diyabet gibi hastalıklarla ilişkilidir.
Başlıca faktörler şunlardır:
Şiddetli obezite ile mücadele eden hastalar için hastalığın en zor tarafı, sosyal damgalanma konusunda toplumun geri kalanının uyguladığı ayrımcılıkla yüzleşmektir.
Havayolu koltukları, otobüs koltukları, otomobil kabinlerinin boyutları, uygun giyim seçeneği azlığı vb. durumlar ayrımcılığa örnektir. Halkın çoğunluğu maalesef obez insanları, uyuşuk, obur ve öz disiplinsiz olarak göstermektedir. Bu sebeple depresyon gibi psikolojik sorunlar bu popülasyonda olağanüstü bir insidansa sahiptir.
Yeterince kilo verip, obeziteden kurtulmak ve bu kilo kaybını korumak için diyet ve egzersiz yapmayı deneyen şiddetli obez hasta nüfusunun başarı oranı %3’tür. Bariatrik ve metabolik cerrahi obezite için en etkili tedavi yöntemleridir. Amerikan Kalp Derneği (AHA) ve Amerikan Diyabet Derneği (ADA) tarafından 2015 yılında yapılan ortak açıklamada; metabolik ve bariatik cerrahi ile Tip 2 diyabet, hipertansiyon, kemik erimesi ve eklem hastalıkları; uyku apnesi, kalp ile ilişkili hastalıklar ve diğer tüm nedenlere bağlı ölümlerin azaldığı bildirilmiştir.
Obezite tedavisinde kullanılan bir mide küçültme ameliyatıdır. Kısıtlayıcı bir girişimdir. Midenin yaklaşık %80’i çıkarılır. Midede, özellikle fundus kısmında, başlıca açlık hormonu olan ghrelin salgılanır. Tüp mide ameliyatı ile bu maddenin miktarı düşmekte, hasta daha az açlık hissetmektedir.
Tüp mide ameliyatı yapılan hastalar ilk 2 yıllık dönem zarfında fazla kiloların önemli bir kısmını vermektedir. İlk 2 yıllık dönemde kilo kaybı % 65-70’tir. Diyabet kontrolü ise %50-55’tir. Uzun süren önemli metabolik değişikliklerin belirlendiği bir diyabet hastasında büyük olasılıkla yeterli olmayacaktır. Bu durumda tüp mide oluşturma aşamasında, ince bağırsaklara yönelik girişimleri de dâhil eden iki aşamalı ameliyatlar ile hem ince bağırsağın son bölümünden salıverilen Glp-1 gibi tokluk hormonları artmakta, hem de mide içi basınç düşürülerek, uzun vadede mide genişlemesi ve yeniden kilo alma sorunu da ortadan kalkmaktadır.
Önce tüp mide ameliyatı yapılır. İnce bağırsağın son bölümü kesilerek alt ucu mideye ikinci bir çıkış olarak bağlanır. Bağırsağın üst ucu ise daha alttaki bağırsağa yan yana bağlanarak, anastomoz yapılır.
Ameliyat sonrası, yiyeceklerin 1/3’ü doğal yoldan, 2/3’ü ise yeni yoldan (ince barsağın son 1 metresi) geçer. %95’i demir ya da vitamin desteğine ihtiyaç duymaz. 5 yıllık süre sonunda hastalar fazla kilolarının %74’ünü verir. 5 yıllık süre sonunda diyabet kontrolü %86’dır. Tüp mide ameliyatı ve transit bipartisyon sonrası Glp-1 düzeyleri (insülin üretiminin artışı) anlamlı olarak artmaktadır.
Hastanın ek olarak aşağıdaki durumlara da sahip olması beklenir:
Doğru Tedavilerle Yağlarınızdan Kurtulun!