Performans sanatının dünyaca ünlü isimlerinden Blue Man Group’un kurucuları tarafından hayata geçirilen Blue School, New York gibi dev bir metropolün merkezi bölgelerinden birinde yer alan bağımsız bir kent okulu. Danışma Kurulu üyeleri arasında ünlü eğitimci Ken Robinson’ın da yer aldığı Blue School, Reggio Emilia yaklaşımından ilham alan ve bunu en iyi uygulayan okullardan biri. Ancak okulda Montessori ve Waldorf eğitim yaklaşımlarından da izler bulmak mümkün.
Blue School’un, biri anaokulu ve ilkokul, diğeri ortaokul olmak üzere New York’ta iki farklı binası bulunuyor. Biz, okulun Manhattan’ın finans bölgesinde yer alan ve yaklaşık 4,180 metrekareye yayılan yeni binasındayız. 4’üncü sınıftan 8’inci sınıfa kadar toplamda 100 öğrenciye ev sahipliği yapan ve parlak ve canlı renkleriyle göz dolduran okul binasının kimi bölümleri Blue School öğrencileri tarafından tasarlanmış.
Adeta küçük bir üniversite hissi veren okulun içine girdiğinizde göze çarpan şeffaflık, çocukların çevreleriyle kurdukları ilişki, öğretmenlerin kurdukları ilişki ve iş yapma biçimleri çok etkileyici. Zamanın ruhunu çok iyi yakalayan oldukça özel bir okul Blue School.
Reggio Emilia’dan ilham alan okullarda görüldüğü gibi veli katılımı çok yüksek. Veliler okulda çok zaman geçiriyor, ders veriyor, pek çok şeye dahil oluyorlar. 4 yaşından 3’üncü sınıfa kadar haftada bir veli buluşmaları gerçekleşiyor. Ebeveynler, öğrenciler ve öğretmenler bir araya geliyor. Her sınıf kendi çalışmalarını sunuyor, ardından beden/hareket öğretmeni ile Mindfulness çalışması yapılıyor. Veliler kendilerinin olmayan sınıflarda da neler yapıldığını öğrenebiliyor. Ayrıca sağladıkları katkılar ve gösterdikleri katılımla birikimlerini toplulukla paylaşıyorlar.
Sanat dersleri çok güçlü ve en temel derslerden biri. Kurucularının sanatçı olduğu bir okul olarak içerisi gerçekten sanat kokuyor. Her şey çok özenli ve estetik. Asılı hiçbir ürün paspartusuz değil. Çocuk ürünlerinin sergileniş şekli bile yapılan şeye verilen değeri gösteriyor.
Yaratıcı düşünme, kodlama ve ekoloji, derslerin ve okul yaşamının içine yedirilmiş durumda. Temel öğrenme biçiminde proje tabanlı bir yaklaşım söz konusu. Büyük bir soruyla başlıyorlar ve bu güçlü sorunun etrafına öğrenmeyi kuruyorlar. Ders programı açısından ilkokul daha yapılandırılmış, ortaokul ise daha özgür. Çocukların hep bir projesi var. Çocuğun yürüttüğü projeyle o dönem öngörülen akademik kazanımları arasında ilişki kurmaya çalışıyorlar.
Liseye çocukların nasıl devam edeceğini belirlemek için 8’inci sınıfta ayrıma gidiyorlar. Akademik çocuklarla ayrı çalışmalar yapılıyor. Çocuğun yol haritasına göre özelleştirilmiş bir eğitim var.
Çocuklar rahatlar, öğretmenlere isimleriyle hitap ediyorlar ve bu bir saygısızlık olarak görülmüyor. Yapmak istemeyen çocuk zorlanmıyor. Öğretmenlere de sakinlik ve rahatlık hakim, gerilim ve yetiştirme kaygısı yok. Biz gezerken hiçbir çocuk yaptığı işi bırakmadı, kafasını kaldırıp ziyaretçilere bakmadı bile.
Okulu bir grup eğitimciyle birlikte ziyaret ettik ve gezdik. Okulla ilgili genel izlenimlerimizi şöyle özetleyebiliriz:
-Güne sabah paylaşımıyla başlıyorlar. Haftada bir bu paylaşımlara veliler de katılıyor.
–Sabah dersleri arasında yazı atölyesi, matematik, uzman ziyaretleri (tasarımcılar, mimarlar, yazarlar vs. ziyaret ediliyor), fen, proje çalışması, bireysel ya da grup halinde okuma saati, okul dışı geziler ve öğretmen-öğrenci görüşmeleri yer alıyor.
– Öğrenciler her hafta sanat, STEAM, hareket, drama, müzik, beden eğitimi, fen ve İspanyolca dersi yapıyor.
-Yabancı dil olarak öğretilen İspanyolca anasınıfından itibaren başlıyor.
-Sınıflar 60-70 metrekare.
– Anaokulunda erkek öğretmen de var.
-Okulun bahçesi olmadığı için öğrenciler teneffüste Imagination Playground isimli şehir içindeki bir oyun alanına gidiyorlar, bunun dışında terasta ve yeşil çatıda zaman geçiriyorlar.
-Felsefe dersi yok ama zaten sorgulama temeli bir eğitim yapıyorlar, içerisinde P4C’yi barındırıyor.
-Kaynaştırma öğrencisi yok.
-Çocukların bağımsız çalışma yapmasına çok alan yaratıyorlar. Ana sınıfında bile çocuk tek başına çalışıyor.
– Okul saatleri 8.30-15.00 arası.
–İlkokulda ödev yok.
-Hem ilkokul hem de ortaokulda devlet okullarında öğretilen becerilerin aynısı öğretiliyor. “Devlet okulundan bir çocuk okulumuza geldiğinde yapılanların tanıdık gelmesini istiyoruz, yabancılık çeksin istemiyoruz,” diye özetliyorlar durumu.
– Kendilerini “değerlendirmeye dayalı” bir okul olarak tanımlıyorlar ama asla teste dayalı bir değerlendirme yapmıyorlar. Onlar için değerlendirme günlük ilişkinin kendisi.
-Her sınıfta 15 çocuk ve 2 öğretmen var. Sınıf mevcudu ortaokulda 20’ye çıkıyor.
–Dördüncü sınıftan itibaren çocuklar test çözmeyi öğrenmeye başlıyorlar. Test, çocuğun bilgisini değerlendirmek amacıyla kullanılmıyor. Amaç, öğrencilerin liseden önce teste maruz kalmalarını ve bu konudaki “kaslarını” geliştirerek uzmanlaşmalarını sağlamak.
-Bazı öğrenciler lisede sanat okullarına ya da bağımsız okullara giderken, bazıları akademik liselere gidiyor. Kendilerine güvenen, kendilerini iyi tanıyan, sevdikleri şeyler konusunda özgüvenli çocuklar olarak liseye gidiyorlar.