Ölüm Ölüm Dediğin Nedir Ki Gülüm?

Ölmekten korkmayan var mı? Sanırım bu soruya “ben varım” diyebilecek çok az kişi var. İnsanların kimi ölüm sonrası belirsizlikten, kimi cezalandırılmaktan, kimi yok olmaktan, kimi de ölüm anında çekeceği acıdan korkuyor. Fakat ben bu yazımda size ölümden korkmayan insanlardan bahsetmek istiyorum. Bunlar öyle insanlar ki ölümü, yüksek farkındalığa eriştirecek çok özel bir deneyim olarak görüyorlar. Bahsedeceğim kişiler “ölmeden önce ölenler” ama bunlar ermiş falan değil, “direkten dönenler”.

“Öldüm galiba… Yaşasın!”

Yahya Kemal Beyatlı “Pek çok giden memnun ki yerinden, çok seneler geçti dönen yok seferinden” dese de ölüm seferinden dönenler var. Tıbben ölü kabul edildiği halde geri gelen insanların en az %10’u “ölüme yakın deneyim” denen bir tecrübe yaşıyor. Bu tecrübe tam bir ölüm olarak adlandırılamıyor, çünkü kişi bir süre ölü kaldıktan sonra “canlanıyor” ve yaşamaya devam ediyor. Peki nedir bu ölüme yakın deneyim ?

“Ölüme yakın deneyim” (near-death experience) ifadesi ilk olarak 1800’lerin sonunda Victor Egger isimli bir psikolog tarafından ölüme çok yaklaşan kişilerin yaşadığı halleri ifade etmek için kullanılmış bir terim. Günümüzde ise özellikle kalp krizi sonucu hayatını kaybeden (nefes alış verişi ve kalp atışı duran) fakat sonra hayata dönen kişilerin “ölü kaldıkları süreç içinde” yaşadıkları deneyimleri belirtmek için kullanılmakta. Söz konusu deneyimi yaşayanların kültürden, inançtan ve yaştan bağımsız olarak tecrübe ettiklerini belirttikleri ortak noktalar ise şunlar:

  1. Karanlık bir tünelden geçiş ve tünelin sonunda bulunan bir ışık
  2. Ölmüş olan yakınlar ya da iyi huylu varlıklar tarafından karşılanma
  3. Benlik algısının çözülmesi ve kendini bir bütüne dahil hissetme
  4. Koşulsuz bir sevgi, selamet ve hoşnutluk hissi
  5. Öldüğünün farkında olma

Ne var ki ölüme yakın deneyim yaşayanların tamamı güzel tecrübelerle dönmüyor. Verilere göre ölümü yaşayanların %10’u “cehennemvari” bir deneyim yaşadıklarını belirtirken, geri kalan kısım ölüm deneyiminin son derece huzur verici ve aydınlatıcı olduğunu belirtiyor. Öyle ki bu insanlar için “ikinci” hayatları öncekine göre çok daha anlamlı, mutlu ve huzurlu oluyor. Bu nedenle yaşananları beynin oyunu olarak gören araştırmacılar bile ölüme yakın deneyimin dönüştürücü etkisine kayıtsız kalamıyor.

“Pilot Kafası”

Kişi öldüğünde kalp atışı ve solunum durduğu için beyne kan ve oksijen gitmiyor ve beyin birtakım kimyasallar salgılamaya başlıyor. Benzer bir durum yüksek irtifada “g” kuvvetine maruz kalan savaş pilotlarının beyinleri oksijensiz kaldığında da gerçekleşiyor. Pilotların bu anlarla ilgili beyanlarıyla ölüme yakın deneyim yaşayanların beyanları büyük ölçüde örtüşüyor (tünel, ışık, bedeninin dışına çıkma, güzel yerlere gitme gibi) fakat pilotlar yaşadıkları zihinsel durumu hayata bakışlarını değiştirecek bir şey olarak görmüyorlar. Söz konusu fark pilotların “g” etkisinin sonuçlarına dair ön bilgilerinin olmasından kaynaklanıyor olabilir.

Beynin Oyunu Mu? Aşkın Deneyim Mi?

Bilim dünyası ölüme yakın deneyimler konusunda ikiye ayrılmış durumda. Kimi bilim insanları söz konusu deneyim esnasında yaşananları beyindeki değişikliklerle ya da psikolojik faktörlerle açıklarken, kimi bilim insanları ölüme yakın deneyimleri insanın bedenden ibaret olmayan ruhsal (spiritüel) bir varlık olduğuna delil olarak görüyor. Hatta önceden ateist olup ölüme yakın deneyim yaşadıktan sonra Budizm’e ve Şamanizm’e yönelen insanlar mevcut (Bir tanesinin videosunu yazının sonunda paylaşıyor olacağım). Ölüme yakın deneyim yaşayanlar semavi dinlere inanmak yerine mistik öğretilere yaklaşıyorlar çünkü söz konusu tecrübe ahiret (cennet-cehennem) inançlarından ziyade mistik birlik ve ruh göçü inançlarını destekliyor. Her ne kadar kişiler ölüme yakın deneyim esnasında mevcut inançlarına uygun vizyonlar görseler de (İsa, melekler, Buda gibi) sonuç itibariyle yargılanmadıklarını ve neye inandıklarının önemli olmadığını tecrübe ederek sonsuz bir sevgi ve birlik duygusu hissediyorlar. Böylece belli bir dine inanmaktan ziyade mistik öğretilere inanmayı tercih ediyorlar.

Psikedelik Uyuşturucular ile “Ölmeden Önce Ölmek”!

Şamanik ritüellerde kullanılan ayahuasca isimli bitkisel bir uyuşturucunun benliğin yitimi, birlik duygusu, ruhsal varlıklarla karşılaşma gibi tecrübeler yaratması, söz konusu bitkide bulunan DMT (dimetiltriptamin) isimli maddenin ölüm esnasında da salınıyor olabileceği iddialarına neden oluyor. Mistik yönelimi olanlar tarafından “üçüncü göz” olarak nitelenen epifiz bezinden salgılanan DMT, yine aynı çevreler tarafından “ruh molekülü” olarak anılıyor fakat DMT’nin fonksiyonu net bir biçimde bilinmiyor. Yalnızca DMT değil sihirli mantar ve LSD gibi psikedelik (halüsinojenik: halüsinasyona neden olan) maddelerin de benlik duygusunu ortadan kaldırarak birlik duygusu uyandırdığı yönünde iddialar var. Velhasıl psikedelik uyuşturucuların etkilerinin ölüme yakın deneyimlere benzemesi oldukça dikkat çekici.

Halüsinasyona neden olan maddelerin yaşattıklarıyla ölüme yakın deneyimlerin benzerliği, beynin ölüm esnasında halüsinojenik maddeler salgıladığına işaret ediyor olabilir. Ölürken beyinde her ne oluyorsa, gidip de dönen ve yaşadıklarını hatırlayanların %90’ının beyanına göre ölürken yaşananlar oldukça zevkli, huzurlu ve sevgili. Gidip de döner miyiz bilmiyorum ama giderken eğleneceğimizi umuyorum. “ Homo Sapiens Tadan İnsan Olmasın ” yazımda dediğim gibi:

“Bence ölürken tadına varalım”!

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Ne Varmış Gençliğin Halinde?

Kaynaklar:

https://www.youtube.com/watch?v=iYwgwfrHOSk

https://www.youtube.com/watch?v=-IuJKabyx_g

https://en.wikipedia.org/wiki/Near-death_experience

https://www.scientificamerican.com/article/what-near-death-experiences-reveal-about-the-brain/

https://www.newscientist.com/article/2176721-why-taking-ayahuasca-is-like-having-a-near-death-experience/

https://www.frontiersin.org/articles/10.3389/fpsyg.2018.01424/full

https://www.bbc.co.uk/bbcthree/article/dd52796e-5935-414e-af0c-de9686d02afa