Çok sevdiğim bir öğrencim telefonda bayram harçlığı tarifesi ni okudu. Beş liraya sadece tebessüm. On liraya sağol. Yirmi liraya teşekkürler. Elli liraya çok teşekkür. Yüz liraya Allah razı olsun. İki yüz liraya tuttuğun altın, ömrün uzun olsun diye bu yılın tarifesini okudu.
Memlekete gitmesen, tuttuğun altın, ömrün uzun olsun Hocam demek için gelir elinizi öperdim dedi ve ekledi.
Sosyal medya çağında yaşıyoruz, bayramınız kutlu olsun hocam, İBAN’ım şu, internet bankacılığı ile hesabıma geçebilirsiniz demez mi?
İnternet çocuğu ne olacak?
Bayram harçlığı nı değil de fitreyi göndeyim olur mu?
Demeden lafı ağzıma tıktı öğrencim.
Olmaz hocam dedi.
Niye diye sorunca; hükumet bu yıl fitre fiyatları nı çok ucuz tuttu hocam, kurtarmaz demez mi?
Bu güzel diyalog bana çocukluk yıllarımdaki ramazanları hatırlattı.
Köyümde pek oruç tut an yoktu. Yoktu ama ramazan ayı bütün ritüelleri ile yaşanırdı. Davetler verilirdi. Bütün bir yıl sadece Cuma günleri Cuma saatinde açılan camimiz ramazan boyunca açıktı. Açıktı çünkü Şehrimizin müftülüğünden bir hafız görevlendirilirdi köyümüzün camisine. O hafızın yeme içmesini köylümüz temin ederdi.-Hoca gezeği- denen güzel gelenekle sıra ile her aile hocaya akşamları ve sahurda iftariyelik ve sahurluk yemek götürürdü. Hoca son derece memnun idi. Her aile yemek çeşidi nde ve kalitesinde bir birleri ile yarışırdı. Bu bir ay, ramazan boyunca devam ederdi.
Hocanın tek şikayeti; kimse oruç tutmuyor galiba. Yemekler iftar saatinden çok evvel getiriliyor ve soğuyor. İftar saati ni kimse bilmiyor galiba derdi.
Bir de bazı aileler ; Hoca efendi, yemeği çok fazla getirdik sahur da da idare et derlermiş. Çünkü diyordu hafız efendi, adamlar kendileri oruç tutmuyor ki sahur a kalksınlar, teravih namazı nda da üç beş kişi oluyor diye serzeniş te buluyordu hafız efendiler. Cuma günleri ramazan ayı dışında köyün İmamı olan Mümin dayım beni namaz cemaati oluşması için kapı kapı dolaştırırdı. Rasim ağa. Mahmut aga, Köse Hüseyin geldi mi cemaat tamamlanırdı.
Dayım İmam. Müezzin kim mi? Tabii ki ben. Zira resmi müezzin , ama her zaman mazeretli olan Halil abi gelmezdi. Her defasın da Adem dayı imza toplayalım atalım Halil’i dese de kimse imza vermez Halil abi köyün müezzini olarak devam ederdi. Oruç tut anlar mı? Babaannem, anneannem, İmam dayım, Şeyme Teyze, İmam Sali ve hanımı, Adem dayı belli başlı kişilerdi benim bildiklerim.
İsmini yazamadıklarım inanın yazdıklarından bir fazla değildir. Ama ritüel ler çok güzel uygulanırdı. İftar yemekleri verilirdi. Benim nefret ettiğim bu yemekler anne annem tarafından her ramazan verilirdi. Çoğu kez geç açılırdı oruçlar benim köyümde. Davulcu Hüseyin Aga davulunu sırtlayıp caminin yanına gelene kadar çoğu zaman vakit geçerdi. Zaman belirleyici sadece görevli gelen hafızın saati idi. Hoparlör olmadığı için akşam ezanı nın okunduğunu yukarı ve aşağı mahalle sakinleri duymazdı. Orta mahalleliler duyardı, zira cami orta mahallede idi.
Bizim köyün iftar vakti ni Hüseyin ağanın davulu belirlerdi. Sahur u da yine Hüseyin ağanın davulu. Sahurda maniler söylerdi kapı kapı dolaşırken davulcu Hüseyin aga. Bahşişi bol verenlere daha çok mani söylerdi. Elinde fenerle yol gösterirdi. Mirem (MERYEM) yenge eşi Hüseyin agaya. Mirem yenge 35 kilo civarında ağzında tek tük diş kalmış bir hanımdı. Onun için varsa yoksa kocası davulcu Hüseyin aga idi. Bayramın birinci günü Mirem yenge nin elinde büyük bir ağaç dalı, Hüseyin ağanın omuzunda davulu kapı kapı dolaşır, bayram kutlarlar ve parsa toplarlardı. Bahşiş verilen mendiller kumaşlar ağaç dalına asılır paralar Mirem yenge ye verilirdi. Hüseyin aga davulunu çalar ve bayram manileri söylerdi.
Bayram namazı nı merak ediyorsunuz değil mi? Cuma cemaati zor toplanan köyümüzün bayram namazlarında cami almazdı. Herkes banyo sunu yapmış daha saçları bile tam kurumadan camiye koşardı. Köyümüzün simgesi ve bilgesi olan Arap Haşim dayı cami kapısına durur camiye girenlerin saçını okşar ……….dayı tamam (!) der senede bir gün şarkısını söylerdi.
Köyümüzden göç edenlerin yerine dağ bölgesi nden inen ve yerleşen köylülerimize kadar bu böyle devam etti. Biliyor musunuz şimdi köyümüz camisinde vakit namazları dahi kılınıyor.
Cami mizin artık minaresi bile var. Köyümüzün esas yerlilerinde durum pek değişmemiş. Bursa’ya göç eden Ziya dayım Ramazan davulcusu gelince rahatsız oluyor ve her sabah kalkıp davulcuya pencereden; duydu bizimkiler oğlum yeter çalma artık rahatsız oluyorum diye bağırıyormuş(!). Zira oruç tut an anneannem ve sütannem. Dayım?,
Kalın sağlıcakla…
Prof. Dr. Rehat Faikoğlu