Ön Yargılarım Hep Zekâmdan(!)

Türk Dil Kurumu, ön yargı kelimesini, bir kimse veya bir şeyle ilgili olarak belirli ş art, olay ve görüntülere dayanarak önceden edinilmiş olumlu veya olumsuz yargı, peşin yargı, p eşin hüküm, peşin fikir olarak tanımlar. Einstein ise atomu parçalamaktan daha zor bir kavram olan ön yargının, çelik gibi sert kabuklu yüzeyini hatırlatır bize.

Ön yargı bir taraf tutma biçimdir. Bir grubun, bir ideolojinin, bir inancın, öğrenilmiş b ir bilginin değişebilirliğini göz ardı ederek, körü körüne o bir e sarılmaktır. Kendisinden başka olana, başka olma şansı vermeden saldırmaktır. Düşünürler, antropologlar, psikologlar, nörobilimciler ve daha nice araştırmacılar ön yargının güvenli kollarına teslim olmaktan kaçamazken, yine de ön yargıyı araştırmaya devam etmişlerdir. Yıllar içinde yapılan çeşitli araştırmalar, düşük bilişsel düzeye sahip bireylerin ön yargılı olmaya daha meyilli olacağını öne sürmüştür. Zekâ yeteneği düşük olan kişilerin öğrenme ve tecrübe yoluyla edinilen bilgilerin harmanlanmada, diğer bireylere kıyasla daha zayıf performans gösterdikleri b ilinmektedir. Algı yoluyla bilgiyi işleme kapasitesi düşer; buna bağlı olarak düşük bilişsel düzeydeki bireylerin peşin hükümlü, olumsuz yargılara kapılmaları normaldir.

Bir Saniye!  Normal Midir?

Bunun normal olabileceğini hangi ön yargılı kişi ve kişiler söylüyor? Baksanıza, b ahsedilen araştırmanın sonuçlarını okurken bile kendi ön yargılarımız neticesinde, bilişsel kapasitesi düşük kişilerin ön yargılı olacağını değerlendirmesine vardık. Ayrıca bunu oldukça b ilimsel görünen ikna edici bir dilde nedenselleştirdik. Fakat bu kadar profesyonel fikirli olmamız da bizi, bahsedilen ön yargı düzeyinde, aynı kategoriye sokmaz mı?

Aynı sorunu neticesinde yapılan bir çalışma( 1) , düşük bilişsel düzeye sahip bireylerin ön yargılı olduğu kadar yüksek bilişsel becerilere sahip bireylerin de aynı düzeyde ön yargılı olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bu iki grup arasındaki ortaklığa aykırı tek bir fark göze çarpıyor: ön yargılı olunan kişiler. Yapılan testlerin sonucunda nispeten düşük hem de yüksek bilişsel yeteneklerin benzer düzeylerde gruplar arası ön yargı gösterdiğini, ancak bu önyargıların farklı gruplara yönelik olduğunu gözlenmiş. 5914 katılımcı ile gerçekleştirilen bu araştırmada “ön yargının hedefleri kimler”, “kimler gruplar arası ön yargı gösteriyor” soruları sorulmuş. Nispeten düşük bilişsel düzeye sahip bireylerin geleneksel olmayan ve özgürlükçü gruplara karşı daha yoğun ön yargı beslediği tespit edilmiş. Ayrıca bu grupların netleştirilmiş kurallar ve sınırlarla belirlenmiş gruplar olmadığını, cinsiyet, ırk, cinsel yönelim, inanç ve ekonomik düzey gibi kendi zihinlerinden gruplara ayırdıkları görülmüş. Bilişsel becerileri daha yüksek olan grup ise bu tavrın tam tersi olarak, daha tutucu algıladıkları, aşırı geleneksel olduğunu düşündüğü gruplara ve orduya karşı daha ön yargılı davranmış. Anlayacağımız, her iki grup da hem diğer gruba karşı net ve sert sınırlar çizerek hem kendilerini koruduklarına inanmışlar hem de ön yargılarını pekiştirmişler. Yani, aslında ön yargının bilişsel bir düzeyle ilgisi yok. Ön yargı, insanın kendisi dışında olanı bilmeyi reddetmesiyle alakalı.

İnsanlar kendinden olmayana karşı ön yargılıdır. Kendi inançları çevresinde yaşadıkları dünyanın doğruluğuna inanırlar. Kendi düşüncelerine aykırı olanın doğru olamayacağını düşündüklerinden, geriye kalanı yanlış algılarlar. Çok geçmişlere gitmeden b akacağımız yakın dünya tarihindeki hezimetler ön yargılarımızın zaferleriyle dolu. Çok uzak değil, sadece son yüzyıllık tarihimizde kendimizden olmayanı ayrımcılığa maruz bırakmış, ötekileştirmiş ve katletmişiz. Ön yargıların beslediği kin, ön yargıların başlattığı savaşlar, ön yargıların yavaşlattığı bilim, ön yargılara karşı verilen adalet mücadeleleri… İnsanın doğada hayatta kalması birlik duygusuna bağlıyken, kendi hayat damarlarımıza hasar vermekten hiç geri durmamışız.

Bu çalışmanın bize hatırlatması gereken en değerli bilgi; ön yargının, kim olduğumuz veya kim olmadığımız fark etmeksizin; yüksek bilişsel kapasite ya da düşük zekâ düzeyi gibi sınıflandırmadan uzak, hepimizi aynı kılan bir kavram olduğunu ve bizlerin kendimizden olmayana karşı peşin hükümlerimizi yıkmamızın vakti geldiğidir. Aşina olmadığımız grupların içine girmek, farklı düzeyden insanlarla etkileşimde bulunmak, hiç dinlemediğimiz müzik türlerini dinlemek, okumadığımız yazarların hikâyelerine girmek, henüz tanımadığımız diğerlerine karşı ön yargıları azaltmanın ilk adımı olacaktır.

Diğerleri ile mesafeleri azaltmak ön yargılarımızın sınırlarını aşmamıza yardımcı olurken, ön yargısız adımlar da kendi sınırlarımızı aşmamızı sağlayacaktır.

Ön yargısız değerlendirmeler dilerim…

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Yaratıcı Zihnin Frenleri

Kaynak:
1 Brandt, M. J., & Crawford, J. T. (2016). Answering Unresolved Questions About the Relationship Between Cognitive Ability and Prejudice. Social Psychological and Personality Science, 7(8), 884–892