Propaganda , bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtma, benimsetme veya yayma amacıyla söz, yazı gibi yollarla gerçekleştirilen çalışmadır. Bu çalışmayı üstlenen kişiye, propagandacı denilir(TDK Sözlük,1998:1827). Bu propagandist yaklaşımlar özellikle; dini, siyasi, ekonomik alanlarda öne çıkmaktadırlar.
Propagandist cereyanların; 21.yüzyılın güç odaklarını belirleyen, gizli ve çok önemli silahlardan biri olması bu alana devlet desteğinin yatırım yapmasına zemin hazırlamıştır. Bu hassas alanın çalışanları da, devlet destekli memuriyet sınırları olan bir yapılanma olabildiği gibi çok gizli bir yapılanma şeklinde de muhafaza edilebilmiştir(Şakir,1944,:47-49).
Tarihi süreç içerisinde 19. yüzyıldan itibaren İngilizlerin ön plana çıktığı emperyalizme hizmet eden propagandist çalışmalar meyvelerini aynı yüzyılda vermeye başlamıştır. Sömürü, ticari imtiyaz ve dini yayılmacılık olarak ele alınan bu ilk propagandist yaklaşımların ardından sistemleşme hızlanarak gerçekleştirilmiştir. Propagandist çalışmalarda bulunan kişilerin özel olarak yetiştirilmeleri, propaganda alanlarına uygun olarak; din, coğrafya, sosyal, dil bilimlerine vakıf olmaları önemsenmiştir.
Bu propaganda faaliyetlerinin 20. yüzyıldaki en aktif dönemi, Birinci Dünya Savaşı olmuştur. Bu savaşta, Osmanlı Devleti mutlaka bir ittifak içerisinde yer almayı planlamıştır. Ancak Osmanlı Devleti ittifak önerilerinde İngiltere, Fransa, Rusya tarafından oyalama politikasına tabi tutulmuştur. Bu siyasi tavrın sonucu olarak da Osmanlı Devleti ile Almanya ortak çıkarları doğrultusunda 2 Ağustos 1914’te ittifak yapmışlardır. Bu ittifakın ardından Osmanlı Devleti savaş hazırlıklarına hız verilmiş, ağustos 1914’te Süleyman Askeri Bey başkanlığında Teşkilat-ı Mahsusa kurulmuştur.
Enver Paşa’ya bağlı olarak faaliyet gösteren bu kuruluşun ana amaçları;
Osmanlı Devleti’nde batılı devletlere nazaran geç kurulan “ propaganda-istihbarat ” örgütü, Teşkilat-ı Mahsusa olmuştur. Teşkilat-ı Mahsusa özel yapısı gereği Osmanlı Devleti’nde daha önce kurulan hiçbir örgüte benzememektedir. Özellikle 1914-1918 yılları arasında daha da derinleşen bu teşkilatlanma yapısı; aktif savaş dâhil, siyasi-askeri istihbarat, planlama, propaganda, karşı propaganda, alanında eğitilmiş personeller ile panislamizm çatısı altında ulusları birleştirme, casusluk, Osmanlı Devleti’ni iç ve dış tehditlere karşı haberdar etme, tespit edilen sorunların uzman kişilerce çözümlerinin hayata geçirilmesi işlerini büyük bir gizlilik içerisinde gerçekleştirmiştir(Safi,2006:1).
Teşkilat kuruluş aşamasından sonra eleman bulma konusunda sıkıntı çekmiştir. Çünkü 2 Ağustos’ta ilan edilen seferberlikle birlikte 20-45 yaş arası erkek nüfusu silah altına çağrılmıştır. Hızlı bir toparlanma ve teşkilatlanma gerçekleştiren bu oluşum kendi kurallarını oluşturmaya başlamış ve teşkilata katılan gönüllülerle üye sayısı hızla artmıştır.
Talimatlar ile Teşkilat-ı Mahsusa çalışma prensipleri şu şekillerde olmuştur. Öncelikle çalışılacak bölge tespit edilir ve bölge sorumlusu o bölgeye gider, bölgede araştırma yapan yetkili Türklerle ve çalışılabilecek diğer unsurlarla bağlantı kurar, faaliyetlerinde dikkat çekmemek için sorumlu olduğu bölgede farklı para birimleri kullanılıyorsa, o para birimlerini kullanır, propaganda faaliyetleri için bir merkez kurar, amaç doğrultusunda kullanılabilecek unsurlar tespit edilir.
Örneğin, Gürcistan’da başarılı olmak isteyen Teşkilat-ı Mahsusa üyeleri, Hristiyan Gürcülerle işbirliği yapılabileceği konusunda hemfikirdir. İstihbarat ve propagandanın en iyi şekilde yapılabilmesi için haberleşme büyük önem arz etmektedir. Teşkilat-ı Mahsusa bu faaliyetleri için de temkini elden bırakmamıştır. Dikkat çekmeden yapılan haberleşme faaliyetlerinde; resmi görevlilerden faydalanılmasının yanı sıra sivil kadın, erkek hatta çocuk muhbirlerden faydalanılmıştır. Bu kişilere, teşkilat tarafından ödeme yapılmıştır. Teşkilat ödemelerde sıkıntı yaşadığı dönemlerde, haberleşmede de sıkıntılar yaşamıştır.
Bunun yanı sıra Teşkilat ve üyeler, askeri teçhizat ve personele ihtiyaç duyarsa, bu ihtiyaçlarını bölgelerine yakın ilgili ordulardan talep etmiştir. Teşkilat-Mahsusa bünyesindeki çeteler ise emir almadan hareket edemezler, çetelerin emir almaksızın yapacakları her türlü faaliyetleri kesinlikle men edilmiştir. Bunlar ancak tehlikeye maruz kaldıklarında silah kullanabilecekledir. Osmanlı hudut bölükleri ve orduya ait birlikler ancak, çetelerin ihtilal bölgelerine girişini kolaylaştırabilirler. Savaş başlamadan önce kesinlikle hiçbir askeri birlik çetelere arka çıkamaz 17 kuralı vardır. Savaş sırasında ise çeteler düzenli ordunun işini zorlaştırabilmektedir. Ordu birlikleri arasında veya cephe önünde düzensiz birliklerin bulunması ordunun düzenini de bozmakta ve felakete sebep olabilmektedir.
Ayrıca çetelerin dağınık gruplar halinde olması kural ihlallerini de ortaya çıkarmaktadır. Çetelerin halkı soymasına ve yağma akınları yapmalarına kesinlikle izin verilmemektedir. Yapılması gereken ise Teşkilat-ı Mahsusa prensipleri gereğince; düşmana karşı her alanda karşı durmaktır. Düşman kuvvetlere karşı savunmayı benimseyen Teşkilat-ı Mahsusa halkın gönlünü almak, halkı bilinçlendirmek ve halkın desteğini almayı planlamıştır. Teşkilat-ı Mahsusa’nın savaşçı grubunun yanı sıra bilgilendirme, propaganda yapma kolları da mevcuttur. Mehmet Akif Ersoy da bu bilinçlendirme ve propaganda faaliyetlerinde yer almıştır.
Kaynak: