Otomatik Pilot “Yazılımınızla” Tanışın

AçıkBeyin’deki webinarlarımda ya da YouTube kanalımdaki videolarımda çevik yaşam dan bahsettiğimi duymuş olabilirsiniz. Duymadıysanız da burada kısaca özetini söyleyeyim: Çevik yaşam, kendinizin, ortamınızın ve yöntemlerinizin farkında olmak ve bunları istediğiniz bir yaşamı sürmenizi destekleyecek şekilde değiştirebilmektir.

Hayallerinizi ve hedeflerinizi gerçekleştirmenin yolu, onları gerçekleştirebilecek kişiye dönüşmektir.

Ancak şöyle de bir durum var: Hiçbir hayalinizi, hiçbir hedefinizi “bu halinizle” gerçekleştiremezsiniz. O hayalleri, o hedefleri gerçekleştirebilir durumda olsanız, zaten gerçekleştirmiş olurdunuz. Hayallerinizi ve hedeflerinizi gerçekleştirmenin yolu, onları gerçekleştirebilecek kişiye dönüşmektir. İşin ucu eninde sonunda dönüşüme çıkıyor. Diyelim ortamınızda sizi rahatsız eden bir durum var ve bu durumu değiştirmek istiyorsunuz. Eh, ama kendiliğinden çözülmüyor durum! Demek ki çözmek için şu ana kadar kullandığınız yöntemler işe yaramamış. Yeni yöntemler denemeniz gerekir. Ama yeni yöntemler deneyebilmek için mevcut yöntemlerin işe yaramadığını ve yenisine ihtiyaç olduğunu görmeniz gerekir. Bunun için de ortamınıza, durumunuza nasıl baktığınızı değiştirmeniz gerekir.

İlle De Dönüşüm

Kaçarı yok, ne yapmak isterseniz, ucu dönüşüme çıkıyor. Ve insan zaten sürekli dönüşüyor da. Nörobilimdeki beyin plastisitesi kavramını biraz araştırırsanız, yaşamanın her an değişmek demek olduğunu görürsünüz.

Peki diyelim dönüşmeye ikna oldunuz. İyi de nereden nereye dönüşeceksiniz? Bir de görmek var işin başında. Ne halde olduğumu ve ne hale dönüşmek istediğimi görebilmem gerekli.

Peki görebiliyor muyuz? Ya da gören kim?

Duyabiliyor muyuz? Ya da duyan kim?

Ev tipi bir bilimsel deney tarif edeyim size. Bunun için şöyle nazınız geçen, sevdiğiniz bir insanın desteğine ihtiyacınız olacak. Eşiniz, anneniz, kardeşiniz, yeğeniniz… Nazınızın geçtiği kim varsa artık… Şöyle karşılıklı rahatça oturun ve ellerinizi birbirinizin kalbinin üzerine koyun. Kalp sesini duyun sevdiğiniz insanın. Hemen ardından elinizi karşılıklı olarak birbirinizin kalbinden çekip kendi kalplerinizin üzerine koyun.

Kalp seslerinin arasındaki farka dikkat ettiniz mi? Onunkini ne kadar canlı duyuyordunuz? Kendinizinkini ne kadar canlı duydunuz? Hatta belki, duydunuz mu?

Başka bir insanın kalbinin üzerine elimizi koyduğumuzda, onun kalbinden bizim kulağımıza sesi havadan daha iyi geçiren bir kanal açmış oluruz. Bu kanal elimiz, kolumuz, omzumuz, boynumuzdan geçerek kulağımıza kadar geçen uzun hattır. Aynı hattı kendi kalbimizle kurduğumuzda sesi aynı güçte duymayız.

Ufak bir sürprizim var. Aslında bu yapay hattı kurmanıza zaten gerek yoktu ki! Kalbinizden doğrudan boynunuza ve oradan kulağınıza doğru vücut bağlantınız zaten var ve kolunuzla oluşturduğunuz geçici hatta göre bu hat daha kısa.

Yani normalde kalp sesimizi güm güm güm duyuyor olmamız gerekirdi. Zaten duyuyoruz da… Ama bir yandan da duymuyoruz.

Otomatik Pilot : Devrede!

İşin özü şu ki, beynimizin çalışmasının çok büyük bir kısmı bilinç seviyesine çıkmadan gerçekleşiyor. Buna bilinç altı, bilinç dışı vb isimler de verebilirsiniz ya da otomatik çalışma modu gibi de düşünebilirsiniz. Beynimizin çalışmasının büyük bir kısmı otomatik pilotta gerçekleşiyor ve bu otomatik pilot diyor ki, bu kalp bizim kalbimiz işte, biz onu yönetiyoruz. Bilinç seviyesinde ha bire bunun atışını duymaya ne gerek var! Dikkat eşiğimizin altına itiliyor kalp atışlarımız. Çünkü işler otomatikte güzelce yürüyor.

Zaten otomatikte güzelce yürümediği durumlarda, mesela panik atak bozukluğunda kalp atışlarımızın fazlaca farkında olabiliyoruz ve bu hiç de iyi sonuçlar doğurmuyor.

Neleri otomatik pilotta yapıyoruz biliyor musunuz?

Mesela konuşurken otomatik pilotta konuşuyoruz. Bir sonraki cümlede hangi kelimeleri kullanacağımızla ilgili sadece genel bir yönlendirme seviyesinde bilgimiz oluyor, gerçekte hangi kelimeleri kullanacağımızı neredeyse hiçbir zaman bilinç seviyesinde önden bilmiyoruz. Bilinç seviyesinde bilinçli kararlarla kelimeleri seçip konuşabilir miydik, nasıl bir konuşma olurdu, denemek isterseniz eğer, az bildiğiniz bir yabancı dilde iki üç cümle yazmaya çalışın. Bilmediğiniz kelimelerle, sözlükten bakarak değil, bildiğiniz ama otomatik kullanmaya alışmadığınız kelimelerle. İşte bu bilinç seviyesinde konuşurken nasıl bir hızda konuşurdunuz hakkında size fikir verebilir.

Merdivenlerden inerken son basamağın olmadığını fark ettiğiniz o düşeyazma anı; anlık olarak otomatik pilottan görevi devralan bilincin işi. Günlük olarak yaptığımız hareketlerin neredeyse hiçbirini bilinç seviyesinde yapmayız.

Vücudumuzun tamamını otomatik pilotta yönetiyoruz. Nefes alışımızdan kalp atışlarımıza kadar, nasıl oturduğumuzdan nasıl yürüdüğümüze kadar… Bu yönetimleri bazen bilinç seviyesine çıkarıyoruz ama bir hayli nadir. Mesela merdiven inerken bir basamak daha var zannettiğiniz halde basamakların bitmiş olduğu anlar vardır ya, ayağınız hiç beklemediği bir anda yerle buluşur, orada işte otomatik pilottaki sorun yüzünden anlık olarak bilincimiz devreye girer. Beynimizin çok büyük bir kısmı hareket etmek üzerinedir ve günlük olarak yaptığımız hareketlerin neredeyse hiçbirini bilinç seviyesinde yapmayız. Ben mesela bu satırları Q klavye bir bilgisayarda 10 parmak F klavye kullanarak yazıyorum ve hangi tuşa hangi parmağım basıyor, tuşların yeri nerededir diye bilinç seviyesinde en ufak bir bilgim kalmamış durumda. Tamamı otomatik pilotta.

Peki Ya Özgür İrade?

Örnekler çoğaltılabilir. Ama konumuz açısından işin özü şurada: Yaşamımıza bakarken de otomatik pilot ile bakıyoruz. Kendimize, ortamımıza, yöntemlerimize bakarken de otomatik pilot ile bakıyoruz. Türkçesi: Zaten görebiliyor olduğumuz şeyleri görüyor, göremediğimiz şeyleri de görmüyoruz. Bize zarar veren otomatik davranışlarımızı mesela görmüyoruz. Hatta fırsatları görmüyoruz.

Bilinç seviyemiz neredeyse kör. Neredeyse sağır.

Sadece zaten görebildiklerimizi görüyor, sadece zaten duyabildiklerimizi duyuyoruz.

Ta ki henüz görmediklerimizi görmeye, henüz duymadıklarımızı duymaya başlayana kadar.

Özgür irademiz var mı sorusuna kadar bizi götürecek bir yol bu. Ama bunu daha önce yazmıştım zaten. Meraklandıysanız, sizi o yazıma alayım: Bugünkü Kararlarınızın Çoğunu Yıllar Önce Aldınız

Ve bu yazıyı da, referans verdiğim yazımdan bir paragrafla bağlayayım:

“Kendiniz üzerine, karakteriniz üzerine düşünüp sakince kararlar verdiğiniz anlar… Öz farkındalığa kafa yorup kendinizde değiştirmek istediğiniz şeylerle ilgili kararlar aldığınız ve bunları minik minik uygulayıp otomatik pilotun yazılımını değiştirdiğiniz anlar… Gerçekten bilinç seviyesinde kararlar aldığınız, özgür iradenin gerçekten var olduğu biricik anlar onlardır. Hayatınızın kahır ekseriyetini oluşturan diğer bütün anlar, bu bahsettiğimiz anlarda alınan kararlar sayesinde özgür iradeye bağlantılandırılabilir.”

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Yaşantıya Dönüşmeyen Öğrenme Yoktur