Postmodern kavramı, tarihçi Arnold Toynbe (Arnılt Toynbi) tarafından ilk defa 1939’da kullanılmıştır.
1940 ve 1950’lerden beri edebiyat, görsel sanatlar, müzik, mimari, felsefe vb. alanlarda görülen ve hâlâ devam eden süreci tamamlanmamış ilerlemeleri ve değişiklikleri kapsar.
“Modern” sözcüğü, “tam şimdi” anlamına gelen Latince kökenli “modo”dan türemiştir. Bu sözcüğün önüne “post” kelimesi gelince “şimdiden sonra gelen” anlamı kazanmaktadır.
İçinde birden fazla akım, hareket ve görüşü barındıran postmodernizmi çoklu yapısından dolayı açıklamak, tanımlamak zordur. Postmodernizm kimilerine göre bir dönemin adıdır, aynı zamanda yeni bir felsefi düşüncenin, üslubun, yeni bir söylemin adıdır. Kimlerine göre de 1943 yılı, modernitenin bittiği varsayılan tarihtir. Çünkü temel olarak postmodernizm olarak anılan düşünce ve pratiklerin tamamının 2. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıktığı görülür. Kesin bir dönem vermek yani tarihsel olarak başlangıç ve bitiş belirtmek doğru değildir.
Güzel sanatlarda postmodern olarak değerlendirilen sanatçılar arasında Marcel Duchamp, Simon Dürr Gilbert, George Wang Guangyi (Venk Vangyi), Res (Riz) İngold, Donald Judd Agnieszka (Danılt Cad Egnişka), Olivia Juszczyk (Olivya Yuszcızk), Buruce Nauman, İlya Kabakov, Jeff Koons, Sigmar Polke, Gerhard Richter, Cindy Sherman ve Andy Warhol sayılabilir. Jean François Lyotardd (Liytar) ve Roland Barthes (Rolınd Barts) ise postmodern düşünürlerdir.
Modern, tarihsel olarak her zaman kendinden önce gelenle bir savaş içinde olmuştur. Bu açıdan değerlendirilirse aslında modern, her zaman “post” bir kavramdır. Modern olanın kendi kendisiyle savaşıp postmodern hâlini alması kaçınılmazdır. Postmodernizm sözcüğü kullanıldığında artık modernizmin sona erdiğini ve yeni bir dönemin başladığını anlamak gerekir.
Postmodernizmi belirli bir estetik ve sanat görüşü ya da eğiliminden ziyade aynen modernizm gibi birden fazla anlayışı gösteren (modern kalıplara sığmayan) çağdaş akımları kapsayan bir üst başlık olarak değerlendirmek doğru olacaktır. Genel bir durumu (dönemi, anlayışı) ifade eden postmodernizm, bünyesinde birden fazla akım ve eğilimi barındırır: Gerçeküstücülük , soyut dışavurumculuk , pop sanatı , foto gerçekçilik , kavramsal sanat , yeni dışavurumculuk akımlarının hepsi “modernizm sonrası”nı yani postmodernizmi yansıtmaktadır. Postmodern denen belli bir sanat akımı ve eğilimi yoktur. Herhangi bir tanıma indirgenemeyecek karmaşıklığa ve düzensizliğe sahipse de öncelikle modernizmle bir hesaplaşma anlamına geldiği için modernizmi ve modernizm karşıtlığını barındırmaktadır.
1970’li yıllarda mimaride meydana gelen modernizm tartışmaları, postmodernizmin gelişimine yol açmıştır. 1980’lerdeki toplumu eleştiren görsel sanatlar da “postmodern” olarak değerlendirilmiştir. Postmodernizmin gelişmesinde öncü rolü üstlenen mimarlar, modern mimarinin uluslararası üslubunu sert, işlevsel ve fazla biçimsel olmakla eleştirmiştir. Çünkü uluslararası üslubun baskıcı bir doktrine sahip olduğunu düşünmüşlerdir. Uluslararası üslup, şirketler dünyası tarafından sahiplenilmiş ve toplumsal bakış açısını yitirme pahasına sömürülmüştür.
Postmodernist mimarlar, seçtikleri malzeme ve üslupları özgürce kullanarak önceki üslupların gülünç taklitleri niteliğinde ve baskın bir postmodern özellikte çalışmalar yapmıştır.
Görsel sanatlarda postmodernizm özellikle “yeni kavramsalcılık”la iç içedir. Hiçbir toplum ya da kültürün bir diğerinden daha önemli olmadığına inanılmaktadır. Az sayıda postmodern sanatçı, katıksız canlandırmacı olsa da sanatlarını toplumun geleneksel bir kültürel değerler ve anlamlar hiyerarşisi oluşturmak, kabul ettirme yöntemlerini araştırmak ve zayıflatmak için kullanmıştır. Postmodernizm, ekonomik ve toplumsal güçlerin, bu gücü bireylerin ve bütün kültürlerin kimliklerini biçimlendirerek kullanmasını da incelemektedir.
Cindy Sherman , 1970’lerde başladığı “ İsimsiz Film Kareleri” adlı çalışmalarında, her karede farklı bir kılığa bürünen aktristi ikinci sınıf Hollywood filmlerini anımsatan görüntüler içinde göstermiştir. Cindy Sherman’ın kendi çektiği bu görüntüler, popüler kültürün şekil verdiği kadını sorgulamaktadır. Bu çalışma, kimliğin ne kadar değişken ve bozulan bir olgu olduğunu da düşündürmektedir.
Modernistlerin tersine postmodernistler yaratıcı ve kişisel özgünlüğün kaynağı olarak bilinçaltına ya hiç inanmaz ya da çok az inanır. Sanatı, evrenselliği ve zaman ötesi oluşuyla değil kusurlu, sıradan, ulaşılabilir, elden çıkarılabilir, yerel ve geçici olmasıyla değerlendirirler.
Postmodernizm; doğayı, özgürlüğün sınırlarını, otoriteye karşı boyun eğme zorluğunu sorgularken içine düştüğü karamsarlık nedeniyle çoğu kez de eleştirmektedir fakat eleştirdiği şeye olumlu bir bakış açısı ya da yeni bir tanımlama getirmekte de aynı derecede başarısız olduğu söylenebilir.
Kaynak: Çağdaş Dünya Sanatı, MEB, 2012.