Prof. Dr. Rehat Faikoğlu – EN YÜKSEK ECZACI

Yunanistan Batı Trakya Türk Toplumu için 1974-1980 yılları çok zor yıllardı. Kıbrıs’a barış harekatı yapılmıştı. Dolayısı ile Yunanistan’daki 7 yıllık, Türk ve Yunan halkına sadece zulmeden askeri cunta yıkılmış yerine demokratikleşme yılları başlamıştı. Ama bu demokratikleşme Yunanistan coğrafyasında Karasu nehrinden öte idi. Batı Trakya Türk toplumu için değişen hiçbir şey yoktu. Bu nedenle herkes bir yolunu bulup Türkiye’ye iltica etmeye ve ya vize ile de olsa gelip yerleşmeye çalışıyordu.

Hiçbir insani hakka sahip olmayan toplumun Yunan cuntası, super egosunu asla yıkamamıştı. Toplum yine bencil, hiçbir şey bilmediği halde her şeyi ben bilirimci, şahsi olarak her biri T.C Gümülcine başkonsolosluğuna hatta T.C ne ben yakınımcı idi.

Merak etmeyin bu günümüzde de hiç değişmedi. Mayası öyle yoğrulmuştu. Bu konularda genetik deformasyona uğratılmıştı toplum ama kimse farkında değildi. Birlikte hareket etmekten imtina eden hatta bilmeyen bir toplum olmuştu. Nitekim bunu her seçimde halen dahi görüyoruz. Güzel İskeçe’mde nüfus oranına göre Türk toplumu birlikte hareket edebilse en az 2 Türk milletvekilini Yunanistan meclisine gönderir. Ama bu tarihte hiç vaki olmamış ve de olmaz.

Maya bozuk maya. Her türlü güzel işlerde çalışan, en çok parayı kazanan, yerel makamlara en yakın olan onlardır(!)Tahminen 2000 üyesi bulunan Yüksek tahsilliler derneğinin genel kurullarını en çok 100 üye ile yaptığını duyunca ben şaşırmıyorum.

Genel kurula giden o 100 üyenin de ya T.C de veya T.C Gümülcine Başkonsolosluğunda acil işleri vardır. Her birinin çocuğu birinci, en güzel üniversitede okuyor ve hocaları çocukları çok seviyor ve okulda kalmaları için adeta yalvarıyor(!)Aslında Yüce Türk milleti kendi çocuklarının öğrenim hakkından çalarak onların çocuklarına Batı Trakya kontenjanı adı altında vermesinden dahi pek memnun değiller, olmazlar da. Neden mi? Her kez çocuğunun Tıbbiye de veya Teknik Üniversitelerde okumasını hak görür. Ayrıca da burs ister. Biz Batı Trakyalıyız(!) Peki biz T.C ne ne verdik? Külfet. külfet, külfet….

Kıbrıs barış harekatı sonrası idi. Herkes Türkiyeye geliyor buradan gayri menkullar alıyordu. Herkes aklın sıra çocuklarını kurtarmak için kız çocuklarını özellikle Türkiye’ye nişanlıyor ve evlendiriyordu. Ama unutmayalım ki onlar Batı Trakyalı idi. Hiç kızlarını sıradan vatandaşlarla nişanlayıp evlendirirler miydi(!?) Ne mühendisler, ne doktorlar, ne subaylar ne güne duruyordu(!?)

Çok sevdiğim lisedeki bir arkadaşımdan dinlemiştim o günlerde. Köylerinden bir vatandaş Türkiye gelmiş ve dönüşte: Eh!!! Çok şükür kurtardım kızanı. Hayırlısı ile benim kızı nişanladım, yakındada düğünümüz var demiş. Tabii ki işçiye veya memura değil tabi(!) Kızanı subayla nişanladık demiş .Gün gelmiş düğün dernek…Evet damat subay görünümlü imiş. SEYYAR MİLLİ PİYANGO SATICISI(!)Şapkalı…

Milletvekilimizde yine en iyisinden. 2000 üyeli Yüksek tahsilliler derneğine rağmen yüksek ilkokul mezunu X bey milletvekili seçiliyor. Ayni partiden, ülkemizde de bize karşı patavatsızlıkları ile bilinen Sn. Pangalos bizim vekile esas mesleğin neydi diye soruyor? Kolıtos diyor. Yunancada böyle bir meslek yok tabi ki. Yapıştırıcı demek kolitos. Yani? demiş Pangalos anlamadım? Vekilimiz böbürlenerek izah etmiş. Demiri demire yapıştıran. Yapıştıran ama en iyisinden… Anlayacağınız Sn. Vekilimizin mesleği Soğuk demirci ama birincisinden.

Toplumumuzu temsil eden halen makbülü oynayan anaokulu terk vekillerimizde yok değil. Çalışıp sağlık karnesinde en çok pulu olan ( en çok prim ödenmiş olan),sürekli işi olan makbül kişidir. Bütün orta ölçekli işleri bizimkiler yapar. Berberi, bakkalı. Hele hele garsonu bizimkilerdir. Vizyon meselesi.

Benim köyüm 3 mahalleden oluşmaktadir. Aşağı, orta ve yukarı mahalle. Köyün bir ucunda oturan ve son ev Ahmet’in. Öbür ucunda oturan ve son ev Adem’indir. Bursa’da vefat eden Türkiye’ye göç etmiş rahmetli Ziya dayım her tatile gidip geldiğimde kendisini ve anne annemi ziyaretimde köyü Ahmet’ten Ademe sorardı bana. Orta mahallede oturan Kamil Ağaya geldiğinde dayımın sorusu: Kamil Ağa sabahları tarla kapıya çıkıp elini alnına koyup,Türkiye ye doğru bakıp Türk askerini hala bekliyor mu ? olurdu. İstisnasız. Bir ümit Kamil Ağanınki, hoşuma giderdi. Ama şimdiki gençlerde bu dahi yok.

En yüksek eczacıya gelince. Aynı yıllarda İstanbul’da üniversite yıllarımızdan eczacı ve eczanesi olan bir arkadaşımla eczanesinde yıllar sonra karşılaştım. Hoş geldinden sonra, aba Profesör olmuşsun, ( hayırlı olsun demeden)bende burada en yüksek eczacıyım dedi. Nasıl oldu deyince. Bir zamanlar yüksek lisansa başladım ama kaydımı dondurdum, onun için demez mi!!!! Tabiki hayırlı olsun dedim(!) Devamında; yav!!! sen üniversitede yöneticiymişsin. Yüksek Lisanslı, Doktoralı elemana ihtiyacın olursa haberim olsun, bol miktarda elimde var dedi. Duyurulur.

Kalın sağlıcakla…

Prof. Dr. Rehat Faikoğlu / www.heykadin.com.tr