Prof. Dr. Rehat Faikoğlu – YILBAŞI VE DİNİ BAYRAM

Yılbaşı ve Dini bayram akşamlarını hiç sevmiyorummmmm!!!!!!!

Köyümüzde 3 kuşak insanı okutan Türkiye ’den mezun köyümüzün öğretmeni Kadir hoca öde v vermişti.’’ Köyümüzün adı neden Karaköy idi’’Günler, haftalar boyu araştırılmıştı…

Gümülcine ’deki Başkonsolosluğumuzun da ilgi ve yardımları ile iki sebepten dolayı KARAKÖY denmiş olabileceğini öğrendik. Birincisi köyümüzün 3 tarafı da ormanlarla kaplı idi. Ormanlar da tamamen karaağaçlardan ve birazda dişbudak ve meşe ağaçları ndan oluşuyordu. Bu nedenle karaağaç lardan dolayı köyümüzün adı KARAKÖY olmuştu. İkincisi de bölgesinde en büyük köy bizim köydü.

Atalarımız Orta Asya ‘dan Anadolu ‘ya gelirken Altaylar’ dan indikten sonra gördükleri  denize oooooo!!!! Kara deniz demişlerdir. Öz Türkçemiz de KARA ‘nın renkten gayri birde BÜYÜK anlamı vardır. Kara deniz, yani büyük deniz. Karaköy, yani BÜYÜKKÖY . Köyümüz de yöremizin en büyük köyü olduğu için büyük köy anlamında KARAKÖY denmişti. Bunu böylece öğrendik öğrendik de bu gün  köyümüz sakinlerinden hiç kimse köyümüzün adının nereden geldiği bilmez. Zira köyümüzde hatta Batı Trakya ’da tüm Türk köyleri nde köyleri  ile ilgili hiçbir arşiv yoktur. Bu konuda hiçbir çalışmanın da olmadığını biliyorum.

Bir süre önce annemin ölümü ile ilgili veraset ilamı nda kullanacağım bir belge için köyümüzün bağlı olduğu Yenice Belediyesi nüfus işlerine gittim. Aklıma geldi, yetkili memura soy ağacı mla ilgili belge sordum. Memur güldü, bilgisayara baktı ve dedi ki; sadece dedenin adına kadar var. Dedenin de sadece adı var demez mi? Türk halkını asimilasyon için bu onların işine yarıyordu. Ama bizde hiçbir çaba yoktu.

Evet bayram akşamları nı, yılbaşı akşamı nı hiç sevmiyorum. Zira kanımca da güzel bir gelenek tir. Bu akşamlarda damatlar eşi ve çocukları ile kayınvalide sine gider ve o akşam orada yemek yenir ve köyler arası uzak ise o akşam kayınvalidede kalınır. Anneanne mlerin evi köyde ve bizim evimize yakındı. Akli balik olunca hatırlıyorum “Allah’ım Bayram veya Yılbaşı akşamı gelmesin’’ diye dua ederdim. Çünkü anneannemin bir kızı daha vardı.

Elfide teyzem. İki çoçugu vardı. Melek ve Faik . Teyzemler bizim köye 15 km uzaklıkta köyümüzün batısında kalan Kösehallı (Körsallı) köyünden idiler. Enişte o zamanlar Kösehallılı Halil ağa nın oğlu(!)Hem de pehlivan. Makbül damat. Çocukları da çok makbül torunlar. Anneannem küçük dayım Ziya dayımla beraber oturuyor. Ayrıca Ziya dayımın kızı Nihal hala, o da Kösehallıda evli teyzemin eltisi oluyor. İki çocuğu var. Güler ve Tamer. Olağan üstü makbüller.

Büyük dayım anne annemlerin bitişiğinde oturuyor. Büyük dayımın 3 çocuğu var. Ziya dayımın evli kızından başka bir de Türkiye’ de lise de okuyan oğlu Ahmet var. Büyük dayımın da 2 oğlu Türkiye ’de okuyor. Bayram akşamları anneannemin sofrasını düşünebiliyor musunuz? Yassıağaç üzerine oturtulmuş sini o kadar büyüktü ki saydığım bu elit(!) toplum üyeleri etrafında kendine yer bulabiliyordu.

Ya biz? Sormayın. Annem , kız kardeşim ve ben. Babam bu sofra da asla yer almazdı. Çünkü bir önceki yazımda yazmıştım. İki düşman ailenin fertleri idi annem ve babam. Annemin öz amcası babamın öz dayısını vurmuş ve öldürmüştü bir kurban bayramı sabahı. Ağabeyleri ve ablası annemle konuşuyordu ama öylesine, laf olsun diye. Babam asla sevilmiyordu. Bunu bilen babam çok bilen ablasının da talimatı üzerine de bu akşamlarda anne annemlere gelmiyordu.

Zavallı anacığım kardeşimle bana belli etmeden (ama ben görüyordum) için için ağlayarak bizi ellerimizden tutarak bayram veya yılbaşı sofrası na götürüyordu. Bizimle ne dayımlar ne de diğer elit (!)  şahıslar hiç ilgilenmiyorlardı. Sadece anneannem birazcık bize ilgi gösteriyordu. O sofrada biz çok yabancı idik. Annemin bir dizine ben diğer dizine kardeşim yapışık ve sofraya yan vaziyette otururduk. Çoğu yemek lere sofrada ulaşamazdık bile. O yemek bir an önce bitse de eve gitsek diye Allah ’a yalvarıyordum.

Sofrada, öncesi ve sonrası devamlı elitlerden bahsedilir ve onlara şakalar yapılırdı. Sanki biz yoktuk orada. Yemek sonrası tombala oyunu na geçildiğinde bize kayıt verilmezdi çoğu kez. Bazen anneanemin uyarısı ile Ziya dayım tombala kayıtlarını fırlatırcasına bize atardı. Çinko veya tombala yaptığımızı çoğu kez söyleyemezdik kardeşimle. Zira biz çinko veya tombala yaparsak, Ziya dayım hiç olmadık yere olay çıkarır ve oyun yarım kalırdı.

Ziya dayımın oğlu Ahmet Bursa ’da Lisede okuyordu ben köyde ilkokula giderken. Bayram ve Yılbaşı tatilleri nde muhakkak gelirdi. O zamanlar dahi tiyatroya meraklı idi. Yemeklerden sonra bodrum kat a inerler ve orada Ahmet Karagöz le Hacivat gölge oyunu nu oynatırdı. Tabii ki kardeşimle ben davet edilmezdik. Sonraları  Ahmet Türkiye ‘de  tabii ki tiyatrocu oldu. Hatta ‘’ Muhteşem Yüzyıl ‘’ TV dizisinin ilk başlarında oynayan Yahudi kuyumcu işte o Ahmet. Yemekler biter bitmez annemin dizlerini bir taraftan ben, diğer taraftan kardeşim, durmadan haydi gidelim diye çimdiklerdik.

Evimiz yakındı, yakındı ama çocukluk yıllarımızda Ramazan ve bayramlar dahi yılbaşı da malum kış mevsimi ne gelirdi ama bizi evimize kadar kimse getirmezdi dayımlardan. Sadece dış (yol kapı: portalar) kapıya kadar anneannem yolcu eder, sonra rahmetli anacığım bir elimden benim bir elinden kardeşimi tutarak hızla evimize koşardık. O yol o kadar uzun gelirdi korkudan, bitmek bilmezdi. Topu topu tahminen yüz metre idi. Ama bitmiyordu. Evimize gelince olay bitiyor muydu? Hayır bitmiyordu.

Bu defa babam başlıyordu anne sülale me laf etmeye. Zavallı anacığım sabahlara kadar ağlıyordu. Olayları idrak edince bende sabahlara kadar ağlıyordum. Her defasında  küçücük benliğimle önce Allah ’a sonra kendime söz veriyordum büyüyünce dayımlardan ve o elit(!) tabakadan öcümüzü alacağım diye. Merak ediyorsunuz değil mi? öcümü aldım mı diye. Allah’ım buna müsaade etmedi. Yalnız hepsi teker teker perişanlık içinde son zamanlarını yaşadılar ve öldüler. Mevlama bin kere şükür mesleğimde Profesör oldum ben.

Siz olsanız bayram akşamlarını ve yılbaşı gecelerini sever miydiniz?

Kalın sağlıcakla…

Prof. Dr. Rehat Faikoğlu / www.heykadin.com.tr