Ben bu tadı hiç unutmuyorum. Kışa hazırlık zamanı, ekim sonu günlerinde köyün kadınları bir gün her yıl bizim evde toplanırlardı.
Çocukluk yıllarımdı. O günleri çok severdim Babaannem beni evden göndermek için neler yapmazdı neler. Gitmezdim. En son bana yapılan o karışımdan verirdi. Ancak o zaman giderdim. Çok lezzetli idi. Ama bana ne olduğunu asla söylemezlerdi. Ne zamana kadar devam ettim bu tabloya çok iyi hatırlıyorum. O kadar lezzetli olmasına rağmen bir daha yemedim ve istemedim o günden sonra.
Herhalde babaanneme karşı en son oyunbozanlık yaptığım yıldı. Gitmem diye direttiğim anda babaannem o karışımdan bana vermek içim kapıyı açıp kadınların yanına gittiğinde kapıyı açık unutunca telaştan, birde ne göreyim kadınların bazıları bir hayli çıplak ve o karışımdan yüzleri dâhil vücutlarının bazı yerlerine sürmemişler mi? O zamandan beri yumurtanın akını hiç sevmem. Sonra öğrendim ki o karışımı kadınlar ağda olarak kullanırlarmış.
Şimdiki gibi laser epilasyon, veya sir ağdası yoktu bizim köyde(!) Solaryum hiç yoktu. Ama onun yerine tüm köylü kadınlarda çiftçi güneş yanığı vardı. Köydeki kadınlarımızın yüzleri yaz aylarında Piri Reis haritası gibiydi. Erkekler de hiç şikâyetçi değillerdi bu tablodan. Zira onlarında yüzleri güneş yanığından parşömen kâğıdı gibi oluyordu.
Zaten köyde o aylarda sanki cinsiyet farkı kalmazdı. Hint kınası ile saçlar boyanır. Yumurta akı ağdası ile epilasyon yapılırdı. Bu günki gibi güzellik merkezleri, platesler, jimnastik salonları yoktu. Elli veya yüz faktörlü güneş yağları yoktu, Tarlada çalışırken tedbirsizlik yüzünden oluşan vücuttaki güneş yanıklarına ne mi yapılırdı?. Ayran!!! Ayran!!! sürülürdü. Hem de sirke gibi ekşi olanı makbüldü.
O zaman kadınlarımız daha mı sağlıklı idi? Doğumda veya düşük yaparak ölen kadınlardan övgü ile bahsedilirdi. Zira onlar CENNETE giderlermiş. İyi de o zihniyetle hanımlarını Dr.a götürmeyip ölümlerine sebep erkekler CEHENNEME gitmiyorlar mı?
Herhalde onlarda eş kontenjanından yararlanıyorlar ve cennete gidiyorlar. Küçüktüm ama hatırlıyorum. Düşük yapan, ölen, Afitap yengenin kocasının mezarlıktan defin işleminden dönerken ne kadar fiyakalı yürüdüğünü bu günkü gibi hatırlıyorum. Hanımı ölmüş ama cennete gitmişti. Eskiler boşuna dememişler; Hanımı ölen erkek mezarlıktan defin işleminden dönerken saçlarını düzeltir şapkalarını hafif yana yatırırlarmış(!) güzel ve bakımlı görünsünler diye. Mazeret hazır(!) Hiçbir erkek kendine bakamaz. Onun için karısı ölen erkek muhakkak evlenmeliymiş.
Erkekler özürlü mü oluyor bu durumda?
Erkeği ölen kadınlara Angut kuşu mu? ( Eşi ölünce eş edinmeyen kuş) diyeceğiz. Her iki tarafa da haksızlık yapmış oluruz. Zira hayat YEME, İÇME ve Üremeden ibarettir. Tabiyatın kanununa aykırı işler yapmayalım lütfen.
Küçüktüm ama diş ağrısından sonra çok başım dönerdi ve bu benim hoşuma giderdi. Şimdi düşünüyorum da ben serhoş oluyormuşum haberim yokmuş. Zira ağrıyan dişimin üzerine ( dişlerim çok çürüyordu) pamukla rakı bastırılırdı. O da beni serhoş ediyormuş.
Bizim çocukta hiç ama hiç bit yokmuş. İlkokul öğretmeni söyledi diye böbürlenirdi bazı hanımlar, hatta sirkesine bile rastlanmamış diyen hanımların çocukları buram buram mazot kokardı. Bit ve sirkesini mazotun öldürdüğüne inanılır ve köyde çocukların ( Bitli olanların) başları mazotlanırdı.
Gözün mü yanıyor, kaşınıyor, batıyor,çapaklanmış ve kıpkırmı zı mı olmuş? Hemen babaanneme. Teşhis hazır. Silkme olmuş bu göz. Tedavimi? Birkaç hasır sapı yakılır, başına tülbent örtülür, saplardan çıkan dumana karşı şiddetle gözlerini açacaksın. Bu arada babaannem hafif hafif başına yumrukla vururdu. Sevmediği komşunun çocuğu isen darbeler bir hayli kuvvetli olurdu. Dumandan yanan gözlerden oluk gibi gözyaşları akardı. İnanın sonra geçerdi.
Hemoroide ne yapılırdı, pek hatırlamıyorum.
Kalın sağlıcakla…
Prof. Dr. Rehat Faikoğlu / www.heykadin.com.tr