Prof. Dr. Remzi Avcı İnovatif, Öncü ve Kurucu bir Bilim İnsanı

Türkiye’de vitrektomi cerrahisinin gelişiminde öncü rol oynayan, deneyimlerini inovatif yetenekleri ile birleştirip göz içi yabancı cisim forsepsi, ayarlanabilir subretinal aspirasyon kanülü gibi cerrahi enstrümanları oftalmoloji camiasına kazandıran, adeta bir akademi kuruluşu haline getirdiği Retina Göz Hastanesi’nin kuruculuğunu yapan Prof. Dr. Remzi Avcı, başarısını, prensiplerine ve disiplinli yaşam biçimine borçlu olduğunu belirtiyor.

Prof. Dr. Remzi Avcı’yla 1986 yılından 2011 yılına kadar sürdürdüğü akademik kariyeri, makale yazımları, ulusal ve uluslararası bilim kongrelerindeki sunumları, canlı cerrahi kongrelerinde yaptığı ameliyatları ve katıldığı video yarışmalarını kapsayan bilimsel çalışmaları, uzun yıllardır sürdürdüğü mesleğinde ülkemizdeki Vitreoretinal Cerrahiye yaptığı katkıları ile Retina Göz Hastanesi’nin kuruluş serüvenini, genç kuşak doktorlara yönelik ortaya koyduğu mesleki çabaları, ailesini ve yaşam felsefesini konuştuk.

Göz hastalıkları doktoru olma düşüncesi nasıl gelişti?

Lise ikinci sınıftayken, gözümde ortaya çıkan bir rahatsızlık üzerine muayene olduğum kliniğin nezih ortamında kurulan doktor hasta ilişkisi, çalışma yöntemleri beni oldukça etkiledi. Bu etkileşim, bende hekimliğin; insanlarla diyalog kurmayı, onlara yardım etmeyi ve paylaşmayı içeren kişilik özelliklerim ve ideallerimle uyuştuğu izlenimini oluşturdu. Beni mutlu edeceğine inanarak, tıp fakültesinde eğitim almayı düşünmeye başladım.

Bu kararı vermenizde hangi etkenler rol oynadı?

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni 1980 yılında kazandım. Dördüncü sınıfta Kadın Hastalıkları ve Doğum bölümünde staj yaparken, rahmetli Prof. Dr. Fikret Önal hocamızın Kulak-Burun-Boğaz Hastalıkları veya göz hastalıkları gibi, medikal ve cerrahi bölümleri içinde barındıran, diğer branşlara fazla bağımlı olmayan, kısacası bireysel olarak daha rahat yönetebileceğimiz branşlardan birini seçmemiz konusunda bizi yönlendirmesiyle, ihtisasımı göz hastalıkları bölümünde yapmaya kesin olarak karar verdim. İkincilik derecesiyle lisansımı tamamladıktan sonra, Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde 1986 ve 1990 yılları arasında Göz Hastalıkları Uzmanlık Eğitimi aldım. Aynı üniversitede 1996 ve 2002 yılları arasında Doçent, 2002 ve 2011 yılları arasında Profesör Doktor olarak görev yaptım. Göz hastalıkları bölümünde ileri teknolojik cihazların kullanılması, temiz ve düzenli bir ortamın varlığı ve hastaların tutumu bu kararımda belirleyici oldu. Retina ve Vitreoretinal cerrahi alanında uzmanlaşmış olmaktan dolayı son derece memnunum. Mesleğimi yapmaktan büyük keyif alıyorum ve onunla bütünleştiğimi hissediyorum. Bugün olsa, yine aynı kararı verirdim.

2011 yılında üniversitedeki görevinizden ayrıldınız. Bu süreci anlatır mısınız?

2003 yılında muayenehane açtığım dönemde eşim Doç. Dr. Berrin Avcı ile brilikte
“Dr. Remzi Avcı Özel Sağlık Hizmetleri Limited Şirketi”ni kurdum. Birikimlerimizle 2006
yılında inşaasına başladığımız binayı tamamlayarak 2008 yılında Sağlık Bakanlığı’na
yaptığımız başvuru sonucunda dal merkezi olarak, bu şirketin bünyesinde bakanlığa bağlı Bursa Retina Göz Merkezi’ni kurduk. Bir yıl sonra merkezde cerrahi uygulamalarına geçtik. 2009 yılında, kurumumuz “Cerrahi Dal Merkezi” ünvanını alarak, bünyesinde poliklinik hizmetlerinin yanı sıra hastaların yatırılarak tedavi edilmesi ve ameliyatlarının yapılmasını içeren klinik hizmetleri de vermeye başladı. 2011 yılı Nisan ayında “Tam Gün Yasası”nın bize tebliğ edilmesinden bir gün sonra dilekçemi vererek, üniversitedeki görevimi bıraktım. Kurumumuz, 2011 yılının sonunda “Retina Göz Hastanesi” unvanını aldı. Daha sonraki süreçte ise Retina Göz Hastanesi’nin gelişimine ve büyümesine odaklandım.

Retina Göz Hastanesi’nde ne tür gelişmeler oldu?

Adıyla da bütünleşen bir şekilde kurumumuz başlangıçta öncelikle retina hastalıkları ve cerrahisi konusunda hizmet vermekle beraber, zamanla yeni hekimlerle kadromuzun zenginleşmesiyle birlikte yıllar içerisinde diğer branşlarda da yapılanmaya girdi. En son 2 yıl önce refraktif cerrahi departmanını kurduk. Özetle oftalmolojinin bütün branşlarında üst düzey teknolojik donanımını tamamlamış, ICG anjiografiden OCT anjiografiye, elektrofizyoloji laboratuvarından mikroperimetriye, korneal topografiden speküler mikroskopa, femtosaniye katarakttan eximer lasere kadar her branşta üst düzey zengin teknolojik donanımı ve hekim kadrosuyla yalnızca özel hastaneler değil, eğitim araştırma ve üniversite hastaneleri arasında da önde gelen bir kurum oldu. Bu gün 10 göz hekimi, iki anestezi uzmanı ve 5 pratisyen hekim ile birlikte toplamda 70’in üzerinde personelin çalıştığı 24 saat hizmet veren bir kurum haline geldi.

Hastanenizde akademik nitelikli çalışmalara da imza atılıyor mu?

Hastanemiz akademik çalışmalarıyla da tanınan bir kurum halini aldı. Dört yıldır hastanemizde mezuniyet sonrası eğitim programları gerçekleştiriyoruz. Geçen yıl ulusal düzeyde konularında çok deneyimli hekimlerin katıldığı 30’a yakın konferans düzenledik. Kuruluşumuzdan bu yana ülkemizin her yerinden birçok genç meslektaşımız özellikle vitreoretinal cerrahi ameliyatları ile ilgili deneyimlerini artırmak amacıyla gözlemci olarak ameliyatlarımıza katıldı. Ayrıca son iki yılda “Webiretina” adı altında yeni bir vitreoretinal cerrahi eğitim programı gerçekleştirdik. Ayda bir olmak üzere geçen ay 9.’sunu
gerçekleştirdiğimiz bu toplantıyı mesai sonrası 19.00-20.30 saatleri arasında internet üzerinden yapıyoruz. Bu programda her toplantıda bir konu işlenmek üzere daha önceden gerçekleştirdiğim, kayda alınmış ameliyatların her aşaması kesintisiz bir şekilde, gerektiğinde video üzerinde geriye dönüşler de yapılarak online olarak katılımcılara sunuluyor. İnteraktif yapılan bu toplantılara özellikle vitreoretinal cerrahiye meraklı yeni kuşak genç hekimler katılıyor ve her toplantıda 65-70 civarında soruyu cevaplayarak her bir cerrahi tekniğin bütün boyutlarıyla ele alınmasını sağlıyoruz. Bu eğitim programlarımız oldukça ilgi gördü ve 169 kişinin katıldığı ilk toplantıdan bu yana katılım sayısı düzenli bir şekilde artmış olup son toplantılarda 400’lü rakamlara çıkarak toplamda 2500’ün
üzerinde hekime ulaştık. Bu uygulamalar, benim için zamansız sonlandırmak zorunda kaldığım akademik kariyerimin devamı niteliğinde oldu ve bütün deneyimlerimi genç meslektaşlarımla paylaşabildiğim için mutlu oluyorum.

Akademik kariyerinizde belirleyici olan basamaklar nelerdi?

Göz hastalıkları ihtisasıma başladığımda, akademik kariyer yapmayı planlamıştım.
Akademik kariyerde o dönemde; liyakat ve emek değerliydi. Bu iki faktör olmadan,
kariyerinizde ilerlemeniz pek mümkün değildi. İhtisas yaparken, yurt dışında burslu eğitim görebilmek için yoğun çaba sarf etmeme karşın, bu hedefimi gerçekleştiremedim. İhtisasımı tamamladıktan sonra, 1991-92 yılları arasında Hollanda Nijmegen Üniversitesi’nde iki yıllık Vitreoretinal Cerrahi Araştırma Bursu kazanarak, modern vitreoretinal cerrahinin kurucularından Prof. Dr. Agust F. Deutman ile birlikte çalışma imkânı buldum. Bu eğitim sürecinin o dönemde bana kazandırdığı ayrıcalık akademik kariyerimde belirleyici rol oynadı.

Vitreoretinal cerrahiye nasıl yöneldiniz?

Göz hastalıkları branşında ihtisas yaparken, aslında daha çok refraktif cerrahiye ilgi duyuyordum. Hatta o dönemde boş zamanlarımda tavşan gözlerine keratoplasti uygulaması gerçekleştirip hocalarımla paylaşıyordum. Bununla birlikte, hayatıma dokunan, değiştiren kişilerden biri olan Prof. Dr. Hikmet Özçetin hocamın, “Kliniğimizde sadece vitreoretinal cerrahi yapılmıyor, vitreoretinal cerrahiyi öğrenip, bu konuda kendini geliştirirsen seni bu kliniğe alırım, öğren ve gel” diyerek beni yönlendirmesiyle, hayatım ve kaderim vitreoretinal cerrahi oldu ve bu konuda uzmanlaştım.

Hollanda’da ne tür çalışmalar yaptınız?

Türkiye’de o dönemde, modern vitrektomi cerrahisi çok yaygın değildi. Günümüzde gerçekleştirilen kapalı cerrahiler, o dönemde yeni yeni yapılmaktaydı. Ben de modern vitrektomi alanında uygulanan yöntemleri öğrenmek için Hollanda’da birçok modern vitrektomi cerrahisi uygulamasında bulundum. Prof. Dr. August F. Deutman’ın yanında bu alanda önemli sayılabilecek deneyim ve birikim elde ettim. 1992 yılında eğitimimi tamamlayarak, Türkiye’ye döndüm ve Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı’nda Yardımcı Doçent Doktor olarak göreve başladım.

Vitrektomi cerrahisinin kliniğinizde ve Türkiye’de uygulanması nasıl ve ne zaman gerçekleşti?

Üniversitede Prof. Dr. Öner Gelişken hocam tarafından Medikal Retina Departmanı kurulmuştu. Sonrasında vitrektomi cerrahisini uygulamak ve geliştirmek için konuyla ilgili teknolojik donanımı tamamladıktan sonra vitreoretinal cerrahi departmanını oluşturdum. Bu dönemden itibaren Uludağ Üniversitesi neredeyse 20 yıl süre ile bölgesinde vitreoretinal
cerrahinin yapıldığı tek merkez olarak hizmet verdi. Gerçekleştirilen yılda 1000’e yakın vitrektomi ameliyatı sayısı ile Türkiye’de önemli klinikler arasına girdi. Bir günde iki odada 16-17 vitrektomi ameliyatı yaptığım, mesainin saat 23.00’e kadar uzadığı günleri hatırlıyorum. O yıllar aynı zamanda modern vitrektomin in Türkiye’de de en hızlı geliştiği dönem oldu. Bu dönemde ayrıca Türk Oftalmoloji Derneği Vitreoretinal Cerrahi Birimi Yürütme Kurulu’n da görev almaya başladım. Yaklaşık 20 yıl süreyle bu birimde kesin tisiz çalışarak ülkemizde bu konunun organizasyonunu ve yapılanmasına katkılarda bulundum.

İş kazalarında gözün içerisine giren çeşitli yabancı cisimleri çıkartmaya
yönelik bir alet geliştirdiniz. Bu buluş hakkında bilgi verir misiniz?

Bursa bir sanayi kenti olduğu için yabancı cisim kaynaklı göz travmalarına
çok sık tanık oluyorduk. Bir ameliyat gününde, üç-dört farklı yabancı cisim
çıkardığım hastalarım oluyordu. Dolayısıyla, hastalarımızı tedavi etmeye yönelik
ortaya çıkan bir ihtiyacın sonucu olarak, Yabancı Cisim Forsepsi’ni geliştirdim.
Prototipi üzerindeki deneme ve revizyon sürecinin ardından, 2005 yılından
itibaren piyasada satışa sunuldu. Günümüzde birçok ülkede çok sayıda
cerrahın kullandığı bir alet haline geldi. Bugün hala bir firmanın kataloğunda
Avcı Forsepsi adıyla yer almaktadır.

Buluşunuz uluslararası alanda da oldukça ses getirdi, peki başka buluşlarınız oldu mu?

Çeşitli alet dizaynları yapmayı sürdürüyorum. Son olarak, küçük bir retinotomiden girilerek retina altı uzak mesafelerdeki kanamaları temizlemek amacıyla “Subretinal ayarlanabilir eğri aktif aspirasyon kanülü” tasarımını gerçekleştirdik. Henüz satışa sunulmayan bu ürünün ilgili bazı cerrahi uygulamalarda prototipini kullanarak son şeklini verme aşamasındayız.

Başarılarınızı belirleyen en önemli unsur nedir?

Göz hastalıkları uzmanı olduğum 1990 yılından beri kesintisiz devam eden programlı, yoğun bir günlük iş yaşamım oldu. Hâlâ ulusal ve uluslararası kongrelerde yılda 35-40 konuşma yaptığım, bilimsel makaleler yazdığım, hastanede olduğum günlerde her gün çok sayıda hastayla ilgilendiğim, haftada dört gün muayene, iki gün ameliyat gerçekleştirdiğim ve yanı sıra hastanenin yönetimini üstlendiğim çok yoğun bir mesleki yaşantım var. Yıllar içinde oluşturduğum disiplinli çalışma sisteminin zamanı çok iyi kullanmamı sağlaması sayesinde bu yoğunlukla baş edebildiğimi düşünüyorum. Yaşantım bu açıdan, bütünüyle düzen içerisinde geçiyor. 10-15 dakikalık bir sapmaya bile izin veremeyecek kadar gün, hafta, ay ve yıllık çalışma programımı planlamam gerekiyor. Her gün saat 07.00’de sabah sporumu
yaptıktan sonra, 08.30’da hastanede günlük mesaime başlıyorum. Ameliyat günlerinde daha erken saatlerde ameliyata başlıyorum. Hastalarımın neredeyse %70’i şehir dışından geldiği ve konaklama sorunu yaşadığı için, ameliyat dışındaki tetkikler ile enjeksiyon, lazer vb tedavilerini gün içerisinde tamamlamaya ve hastaları aynı gün geri göndermeye özen gösteriyorum.

Eşiniz de bilim insanı değil mi? Nasıl tanıştınız, evliliğinizden söz eder
misiniz?

Eşim Doç. Dr. Berrin Avcı’yla 1985 yılında Halk Sağlığı Stajımı yaparken tanıştık. Birkaç yıl sonra, stajda yeniden karşılaştık ve görüşmeye başladık. Onun mecburi hizmeti, benimse yurt dışındaki akademik çalışmalarım nedeniyle, evliliğimizi erteledik, 1994 yılında evlendik ve iki oğlumuz var. Büyük oğlumuz Tıp Fakültesi son sınıf öğrencisi ve ihtisasını göz hastalıkları alanında yapmayı düşünüyor, küçük oğlumuz ise henüz lise 3. sınıf öğrencisi.
Eşim, Histoloji ve Embriyoloji alanında uzmanlığını aldıktan sonra, son 10 yıldır çalışmalarını embriyoloji üzerine yoğunlaştırdı. Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji ABD öğretim üyeliğinin yanısıra, kuruluşunda da görev aldığı U.Ü. Tüp Bebek Merkezi Laboratuvar Direktörlüğü’nü yapıyor. Eşim iki çocuk büyüttükten sonra akademik kariyere başladığı için kariyer yaşamı biraz geçe kaldı. Bu konuda gösterdiği özveri ve bütün bu süreçte bana verdiği desteğe mimnettarım. Düzenli, huzurlu bir aile yaşamı olmadan iş yaşamında başarının pek mümkün olamayacağını hepimiz biliyoruz.

Geleceğe yönelik hedef ve projeleriniz neler?

Yaşantımda, hayallerimi birer birer gerçekleştirdiğimi görüyorum. Akademik kariyer, bilimsel aktivitelerden ödün vermeden özel iş yaşamımdaki hedefler ve uluslararası açılım gibi hayallerimin benim ön gördüğüm süreden daha bile önce gerçekleştiğini söyleyebilirim. Bundan sonraki süreçte deneyimlerimi, birikimlerimi genç meslektaşlarımla paylaşmak, onların eğitimine katkıda bulunmak, kısacası akademik ruhumu daha büyük heyecanla sürdürmek temel hedefim olmaya devam edecek.

Başarınızın sırrı nedir?

Başarımı prensiplerime, disiplinli, uzun soluklu, sabırlı ve istikrarlı yaşam biçimime borçlu olduğumu söyleyebilirim. Aksi halde, gündelik yaşamımdaki bu aşırı yoğun tempomu gerçekleştirmem mümkün olmazdı. Yaşantımda her zaman beni mutlu eden aktiviteleri yapmaya özen gösteriyorum. İnsanı yaşama bağlayan en büyük gücün üretmek olduğuna inanıyorum. İşe yaradığını hissetmek kişinin yaşama sevincini ve azmini artırıyor, yaşamına bir anlam ve amaç katıyor. Gençlere de hayallerini yüksek tutmalarını ve inandıkları hedeflerinin peşinde koşmaktan hiç vazgeçmemelerini tavsiye ediyorum. Yaşamdaki kötü dönemler için de bu ilkenin geçerli olduğunu söyleyebilirim.