Renkli Pazar Günleri





Eskiden pazarların sadece pazar günleri kurulduğunu sanırdım…Çünkü annemin elinden tutup, arkamızdan iki tekerlekli pazar arabamızı sürükleyerek, pazar günleri giderdik hep pazar yerine. Evimize çok uzak olmayan bir noktada kurulan pazar yerine vardığımızda, annem pazarı ilk önce boydan boya bir dolaşır, en iyi, en ucuz sebze ve meyve hangi tezgahta bulunur onları belirler, sonrada geriye doğru yürürken alışverişini yapardı. Fiyatı ne kadar uygun olursa olsun, ‘şu kadarı şu kadara olmaz mı ?’ diye mutlaka pazarlık ederdi. Pazar yeri, pazarlık etmek… çocuk aklı işte !

Sonraları, pazarların haftanın herhangi bir gününde kurulduğunu keşfettim. Mallarını satabilmek için o pazar senin bu pazar benim dolaşmak zorundaydı pazarcı. Sabahın köründe kalkıp, onca yol katedip pazar yerine gelip, mallarını özenle tezgahına dizip, yağmur çamur, yaz kış demeden satmalıydı mallarını. Dünyanın başka yerlerinde de pazar yerleri gördüm ama bizim pazarlar gibi renklisi, canlısı yok. Tezgahları bu kadar renkli olsa bile pazarcıları bizimkiler gibi renkli değil. Hele Bodrum yarımadasında kurulanlar daha bir güzel. Birşey almak niyetinde olmasanız da, özenle hazırlanmış rengarenk tezgahların arasında dolaşmak bile bir zevk. Kocaman, dipdiri domateslerin arasında mis kokan nergisler, orda burda bitiveren yemyeşil ebegümeçleri, yaşlı teyzelerin evlerinde hazırladıkları enfes otlu gözlemeler, metrelerce renkli kumaş, hediyelik eşyalar, oyuncaklar, terlikler…

Ne ararsanız bulabilirsiniz pazar yerlerinde.

Hemen hemen hergün Bodrum yarımadasının bir beldesinde kurulmuş bir pazar vardır. Her ne kadar her beldenin kendi pazarı olsa da, merkez olarak Bodrum pazarı bilinir. Çevre köylerden gelen müşterileri bile vardır Bodrum pazarının. Ya diğer işlerini hallederken pazara da uğrarlar, ya da tam tersi. Perşembe ve Cuma günleri kurulan yiyecek pazarı, garajın üstünde, Tansaş’ın ön kısmında bulunuyor.

Çoğu tezgah belediyenin pazarcılara sağladığı 2- 2.5 metrelik metal tezgahlar. Bir kısım pazarcı da, yerlere serdikleri büyük bez parçaları üzerinde sergiliyorlar mallarını. Bodrum yiyecek pazarına gelen pazarcıların çoğu Milaslı. Bodrumlu olanları da var tabi. Sadece Bodrum pazarına değil, diğer günler kurulan pazarlara da gidiyor çoğu. Konuştuğum pazarcılardan hemen hepsinin günü aynı zamanda, yani sabah ezanı ile başlıyor. Bütün mallarını kendilerine ait ya da kiraladıkları kamyonetlere yükleyip yollara düşüyorlar. Bodrum’a vardıklarında ise daha hummalı bir çalışma başlıyor; malların arabalardan tezgahlara taşınması, tezgahların kurulması ve bütün malların tek tek dizilmesi. Karnıbaharlardan çileklere, bütün mallarını tek tek, sabırla diziyorlar tezgahlarına. Üzeri çamurlu, kumlu olanlar siliniyor bir parça bezle. Belediyeden satın aldıkları fiyat etiketlerini de yerleştirdiktensonra mallarının üzerine, sıcak çaylarını yudumlarken, ilk müşterilerini karşılıyorlar güneşin yüzlerini ılıtmaya başladığı saatlerde.

Perşembe pazarına gelenler, genelde cuma günleri de aynı yerlerinde oluyorlar. Perşembe akşamları tezgahların üstleri örtülüp, ertesi güne hazır bırakılıyor. Bazıları pazarda sabahlıyor, bazıları da mallarını “Allaha emanet” edip geceyi geçirmek için evlerine dönüyorlar.

Bu canlı tezgahların arkasında duran insanların dertleri de var elbette. Belki de sorunların arasında canlarını en çok sıkan şey, belediye meclisi tarafından belirlenen tezgah kiraları. Bodrum pazarında yiyecek ve giyecek pazarları için farklı kiralar var. Yiyecek pazarının bir tezgah için aylık kirası 60 milyon civarında. Kimine bir tezgah yeterken, kimi de malının miktarına göre daha fazla yere ihtiyaç duyuyor. Eğer metal tezgah değil de, yere bez serilmek üzere bir alan kiralayacaklarsa yerin büyüklüğüne göre 15-30 milyon TL. arasında bir bedel ödüyor pazarcılar. Parası ödenen ayaklı metal tezgahlar hep bir kişiye ait ve yerleri belli. Fakat yer kiralayanlar, bir süre ortada görünmezlerse yerlerini başkasına kaptırabiliyorlar. Etiketlerini de belediyeden alıyorlar ve etiket başına yaklaşık 5 milyon TL. ödüyorlar. Her kalem mal için farklı etiket lazım tabii. Belediyenin ara sıra ‘vakıf yardımı’ adı altında topladığı paralar da, canlarını sıkan şeyler arasında. Yine de her hafta “belki bugün kâra geçeriz” diye sabahın köründe düşüyorlar yollara.

Pazar yerinin hemen arkasında açılan kocaman market de cabası. İşleri etkilenmiş etkilenmesine ama, “taze mal, iyi mal almak isteyenler zaten pazara geliyor” diyorlar. Çoğunun müşterisi belli; oteller, restoranlar. Hatta aralarında biri var ki, İstanbul’a, organik ürünler kullanan bir restorana (kendi deyimiyle ‘sosyetik restoran’ ) bile mal gönderiyormuş. Mallarını ya Milas’tan ya İzmir’den, buralarda yetişmeyen şeyleri de halden taze taze getiyorlar tezgahlarına. Fakat kuru gıda satan pazarcıların etkilendiğinde hem fikirler. Tansaş’ın, Gima’nın, Migros’un indirimleri ile başa çıkamıyorlarmış.

Ya o mis kokulu nergisler, benim dağ tepe dolaşıp bulamadığım rengarenk kır laleleri, onlar nereden çıkıyor ? Nereden olduğunu söylemeden, tepelerden kendi elleriyle topladığını söylüyor yaşlı bir teyze lalelerini. “Eskisi kadar çok yok a gızım !” diyor, sanki boşuna tepeleri arşınlamamam ve onun tezgahında 1 milyon TL. dan sattığı laleleri almam için.

Yere serilmiş bezler üzerinde bir dünya, yemyeşil ot var başka bir tezgahta. İzmir’de yetişmiş Girit kökenli bir ailenin kızı olarak bu otların çoğunu tanıyorum. Yine de bazıları yabancı. Ayak üstü otların adlarını, nerelerde yetiştiklerini öğreniyorum genç bir pazarcıdan. Bir kaç yemek tarifi verip, hangi otun nasıl hazırlandığını anlatıp “şžu ot şöyle pişirilir, şöyle yenir, şunlara bunlara iyi gelir” diye hiç üşenmeden, bakışlarında sevgiyle dakikalarını ayırıyor, belkide hiç alışveriş yapmayacak bu kadına. Başka bir köşede yere yaydığı bezlerin üzerinde kendi ürettiği yeşillikleri satan Milas’lı bir pazarcı var. Fiyatlarının belediye tarafından belirlenmesinden şikayetçi. Belediyenin belirlediği fiyatın üzerinde satamıyormuş mallarını. Daha ucuza satabilir tabi ama fazlasına değil. “Onlar ne bilir ben kaça malediyorum bunları” diyor sitemli sitemli.

İnsanın pazar yerinde karnı acıkırsa ne yapar?

Merdivenlerin olduğu yerde tezgah açmış, genelde kendi ürünlerini satan, yaşlı teyzelerin otlu gözlemelerinden daha lezzetli bir alternatif var mı?

Salı günleri aynı mekanda, aynı tezgahlar üzerinde giyecek pazarı kuruluyor Bodrum’da. Kimileri kumaş pazarı diyor buraya. Tezgahlarının üzerine çıkmış satıcılar, mallarını havaya savurarak, insanların dikkatini çekmeye çalışıyorlar. Tekstil sektörünün zaten kötü günler yaşadığı şu dönemde, kendilerinin bile inanamadığı fiyatlara satıyorlar mallarını. Diğer pazarlar arasında tezgah kirası en yüksek olan yer yine burası.

“Bari onun parasını çıkartalım” diye uğraşıyorlar. Sonra başka pazarlarda da karşılaşacağım bir pazarcı bana “İstersen adımı da yaz. Bu tezgah kiraları ile bizi yok edecekler” diye yakınıyor. Sonra yine tezgahına dönüp müşterileriyle ilgileniyor.

Sıkı pazarlık eden bir kadından nasıl kurtulacağını düşünüyor.

Yalıkavak pazarı da perşembe günleri kuruluyor. Bodrum’un perşembe pazarından daha canlı burası. Garajın arka taraflarında, ara sokakların birinde boydan boya dizilmiş tezgahlar. Aşağı yukarı yürüyen insanlar, sağlısollu inceliyor tezgahları.

Yalıkavak pazarında herşeyi bir arada bulabilirsiniz, yani hem yiyecek hem de giyecek.Yiyecek kısmı pazarcılarının çoğu, yine belediye tarafından hazırlanmış metal tezgahlar üzerinde pazarlıyorlar mallarını.Görüntü yine aynı; capcanlı.

Plastik kovalardan takılara, Çin marulundan kuru baklagillere kadar ne ararsanız var pazar yerinde (Bu arada, Turgutreis’de Çin marulu üretiliyormuş).

Burada tezgah kiralarının Bodrum’la kıyaslanınca biraz daha uygun olduğunu öğreniyorum pazarcılardan. Müşteriler genelde çevrede oturan insanlar. Fiyatlar hemen hemen aynı olduğu için aynı gün kurulan Bodrum pazarından ziyade buradan alışveriş ediyor Yalıkavak halkı. Pazar esnafı ya Bodrum’lu ya da Milas’lı. Aydın’dan gelip yiyecek veya giyecek satan da var aralarında. Pazarcıların problemleri yine aynı, tezgah kiraları. Çoğu zaman zararla ayrıldıklarını söylüyorlar pazar yerinden. Yazın yarımadaya gelen yerli ve yabancı turistler yüzlerini güldürüyor elbette, ama kışın çoğu memnun değil yaptıkları işten. Yerlerini kaybetmemek için sürekli gelmek zorundalar. Herhangi bir sebepten bir süre gelemeseler ya da biraz geç kalsalar bile, yerlerini başka biri kapabiliyormuş bazen. Oysa müşterilerinin onları kolayca bulabilmesi için hep aynı yerde durmak istiyorlar, haklı olarak.

Cumartesi günleri de Turgutreis pazarı kuruluyor. Burası da Bodrum pazarından sonra belki de en meşhur pazar. Yaz aylarında, turistleri turlar düzenleyerek Turgutreis pazarına götürüyor acentalar. Özellikle giyeceklerin daha uygun fiyattan satıldığını söyler herkes. Yiyecek ve giyecekleri bir arada bulabilirsiniz bu pazarda. Geniş bir meydanda, üzeri kapalı metal tezgahlarda ürünlerini pazarlayan yiyecek satıcılarının çoğu yine Milas’lı. Bodrum ve Aydın’lı satıcılar da var. Kıyafet tezgahları bu alanın etrafındaki sokaklara yayılmış, hepsi kendi tezgahları üzerinde pazarlıyorlar mallarını. Yağmur ve/veya güneşten korunmak için kocaman naylonlar, bezler germişler tezgahlarının üzerine. Kimi müşterilerin dikkatini çekmek için kocaman kartonlara fiyatları yazıp bir yandan da bağırıp duruyor, kimi de tezgahının arkasında sessizce oturup müşteri bekliyor. Bunların haricinde takı, oyuncak, mutfak malzemeleri ya da kendi el emeğini satanlar da çok.

Diğer pazarlardan farklı olarak burada sadece tezgahın boyutuna göre değil, bulunduğu konuma göre de tezgah kirası alınıyor. Eğer tezgah pazarın kurulduğu ana cadde üzerinde ise daha çok, ara sokaklarda bir yerde ise daha az ödüyorlar. Başka bir uygulama ise fiyatın, pazarcının nerede ikamet ettiğine göre değişmesi. Eğer Turgutreis belediyesi sınırları içerisinde oturuyorsa, neredeyse % 50 lik bir indirim yapılıyor tezgah ücreti üzerinden. Yine diğer pazarlardan farklı olarak burada dikkati çeken şey, yiyecek pazarının olduğu yerde, meydanın ortasında bir metal tabela üzerinde sebze ve meyve fiyatlarının yazılı olması. Alışverişe başlamadan önce, fiyatlar hakkında aşağı yukarı bir fikir sahibi olmanızı sağlıyor.

Bir başka köşede kamyonetlerinin arka kısmında kendi tezgahları üzerinde, yan yana dizilmiş kutuların içinde, marketlerde paketli halde bulunan her şeyin açık olduğu ürünler satılıyor. Makarnadan bisküviye, bulgurdan fındık fıstığa bir sürü şey dizili bu tezgahlarda. Ortalıkta dolanıp duran baloncuyu görünce heyecanlanan bir çocuk, annesinin eteklerine asılarak o balonlardan birine sahip olabilmek için çırpınıyor. Artık balonlar sadece yuvarlak değil, şekil şekil. Herhalde dönüşte alacaklarına söz veriyor anne ki, çocuk daha fazla ısrar etmeden annesiyle pazarın içlerine doğru ilerliyor.

Tabii ki Bodrum yarımadasında kurulan pazarlar bu kadar değil. Pazar günleri Mumcular ve yeni kurulmaya başlayan Gümbet pazarı, çarşambaları Ortakent ve Gümüşlük, diğer bazı günler Türkbükü ve Gölköy pazarları da kuruluyor. Onların da en az burada bahsedilenler kadar güzel olduğuna eminim. Onları keşfetmek de size kalıyor.

İlk başta pazarlar hakkında birşey yazmaya karar verdiğimde, kafamda çok farklı şeyler vardı. Renkli tezgahların arkasında renkli hayatlar, renkli hikayeler bulacağımı bunları renkli resimlerle donatacağımı sanıyordum. Sadece resimler düşündüğüm gibi çıktı. Gerisi hep şikayet, moral bozukluğu. Herkesin ortak dert konusu olan tezgahlar belki de tek tek düşünüldüğünde o kadar da pahalı görünmeyebilir insana. Fakat pazarcıların haftanın hemen hemen hergünü başka pazarlara katıldığı düşünülürse yıl içinde ödedikleri toplam para milyarları buluyor. Bunun yanı sıra eleman ücretleri, taşıma parası vs. masraflarını iyice arttırıyor. Umarım yaşadıkları problemler yüzünden, söyledikleri gibi son bulmaz hikayeleri ve sokakları, sokak aralarını renkli tezgahları ve taze ürünleri ile doldurmaya devam ederler.