Referansları, kitapları boş verip biraz uygulamalı bilim yapmaya, yani deneyler yapıp sonuçları üzerine düşünmeye ne dersiniz? Yapacağımız deney için bir aynaya ve kendinize ihtiyacınız var sadece. Biraz daha eğlenceli olmasını isterseniz ve yakınınızda birisi varsa, ikinci bir kişinin de zararı olmaz.
Görüyor muyuz? Gözlerimiz mi görüyor? Bunun üzerine biraz araştırma yapacağız.
Şimdi deneyi tarif ediyorum ama hile yapmayın. Ayna kullanacaksınız, cep telefonu kamerası değil. Çünkü telefonunuzun kamerasıyla bu deney çalışmaz.
Bir aynanın karşısına geçin. (El aynasıyla denemedim, çalışmayabilir. Sabit ayna olması iyi olur.) Bir sol göz bebeğinize, bir sağ göz bebeğinize bakın. Dikkatle bakın. Gözleriniz hareket ediyor mu? Bir birine, bir diğerine baktığınıza göre hareket etmiş olmalı. Değil mi? Peki gördünüz mü hareketi? Bu deneyi gece falan yapıyorsanız, etraf biraz karanlıksa, yalnızsanız, ürküyorsanız, aynaların başka alemlere açıldığını düşünmeye meyilliyseniz, uygulamaya devam etmek yerine okumaya dönebilirsiniz. Ama eğer böyle ürkütücü hisleriniz yoksa, hareketi hızlandırmayı deneyin. Hızlı hızlı bir sol göz bebeğinize, bir sağ göz bebeğinize, tekrar tekrar, bir ona bir buna bakın. Hızınız ne kadar artsa da hareketi göremeyeceksiniz, belki sadece bir titreşim olacak.
Eğer yardımcı bir arkadaşınız varsa, ayna karşısında yan yana durun. O kendi gözbebekleri arasında sizin yaptığınız deneyi tekrar ederken, aynada onun gözlerine bakın. Hareket ettiklerini göreceksiniz. Oysa sizin gözleriniz hareket etmiyordu, daha doğrusu gözlerinizin hareketini göremiyordunuz.
Çünkü gören, gözlerimiz değildir. Nörobilim üzerine birkaç kitap okuduysanız, görme sistemimiz nasıl çalışır üzerine birkaç video izlediyseniz, görmenin tüm beynimizle, hatta bedenimizin hareketleriyle de birlikte yapılan bütünsel bir işlem olduğunu fark etmiş olabilirsiniz.
Göz, görüntüleri sinirsel sinyallere dönüştürüp sisteme alan bir dijital kamera gibidir; ama çok gelişmiş bir kamera! Bu gelişmişliğin bir parçası olarak, hareket halindeyken de görüntü göndermeye devam etse bile, hızlı hareketlere denk gelen görüntüler, beynin “gören” arka kısmına henüz ulaşmadan yolda “kesilir” ve “montajlanıverir”. Dolayısıyla bir bu hareket zıplamarını göremeyiz.
Görmenin sadece gözle olmadığını ima eden dil kullanımlarımız da vardır. Mesela riskli bir durum olsun. Bir arkadaşınızı bu risk konusunda uyardınız ama aldırış etmedi. Sonra onunla birlikteyken, telefonla riskli durumun olumsuz sonuçlandığına dair bilgi geldi. Arkadaşınıza dönüp ‘Gördün mü?’ dersiniz.
Aslında görülen bir durum yoktur; gerçekleşen bir duyumdan söz etmekteyizdir. Fakat görmek, anlamaktır. Bir yandan da kavramaktır. Gözlerimizle gördüğümüz şeyleri de anlarız, kavrarız. Lakin asıl görüntüyü zihnimizde oluştururuz.
Öte yandan bazı şeyleri de göremeyiz. Baştaki deneydeki gibi gözbebeklerimiz arasında mekik dokuyan gözlerimizin hareketine aynada körüz. Mesela her gözde bir kör nokta yer alır ve zihnimiz sinir demetinin geçmesi için gerekli olan o kör noktanın görmediği yeri sürekli doldurur. Yok zannetmemizi sağlar. Uzun süredir gözlük takanlar gözlüğün görüş alanlarının bir kısmına sürekli engel olan çerçevesini bir hayli kalın bile olsa bir süre sonra görmez olurlar.
Hayatımızda alışık olduğumuz için artık görmez hale geldiğimiz neler var dersiniz?
Araç gereç kullanmadan, normal algılarımızla en başından itibaren göremeyeceğimiz neler var hayatımızda dersiniz?
Mesela yaşamımızın anlamını görüyor muyuz?
Bugün, dün ve önceki gün ve binlerce gündür, saatler harcadığımız çeşitli şeylere niye o saatleri harcadığımızı görüyor muyuz?
Hayatımızı değiştirebileceğini ve daha sevimli hale getirebileceğini bildiğimiz kimi şeyleri, niye bir türlü yaşadığımız hayata, yani teorik bir geleceğe değil de haftamıza, küçük adımlarla da olsa, sokamadığımızı görüyor muyuz?
Bağlantıyı ‘Gördünüz mü’?
Çevik Yaşam ’ı kurgularken görmek ve yürümek üzerine bir hayli kafa yordum.
Bu yazıda o kafa yormalarımdan birkaç kıvılcımı paylaştık birlikte. Görmek üzerine, yürümek üzerine, yaşamak üzerine buluşacağımız nice yazılar dileğiyle.