Dünya’yı ve bizleri etkisi altına alan ve hala devam etmekte olan pandemi süreci, birçoğumuzu farklı yönlerden etkiledi. Gün içinde aldığımız haberler ölçüsünde deprem, salgın, sel, ölümler derken bir yandan bu haberlerin etkileri ile başa çıkmaya çalışıp bir yandan da içsel dünyamızı beslemeye çalışıyoruz. Peki tüm bu olanlarla birlikte gerçekten besleyebiliyor muyuz? Stres, değişen koşullara psikolojik olarak uyum sağlamak, dayanıklılığımızı arttırmak geçtiğimiz bu zorlu dönemde üzerinde çalışmamız gereken önemli konular arasında yer almakta. Bu yazımda bahsettiğim bu unsurların tümünü kapsayıcı nitelikte olan sağlamlık üzerinde durmak ve biraz da bu sürecin bana kattıklarından bahsetmek istiyorum
Peki içsel dünyamızı nasıl besleriz? Kişisel deneyimlerim üzerinden giderek sizinle bir şeyler paylaşmayı tercih ediyorum. Bu süreçte ‘’Kendinle aran nasıl?’’ sorusunu sormak ve keşfetmek benim için çok önemli idi. Bir de tabii eğitimci yanımın varlığı sorgulamaya iten etmenlerdendi. Eyüp Sultan Zinde Okulları’nda görev alan bir Psikolojik Danışman olarak, pandemi süreci boyunca birçok veli, öğrenci ve öğretmen ile görüşme imkânı buldum. Görevli olduğum kademenin ortaokul seviyesi olmuş olması paylaşım ağı yüksek, dinamik bir grup ile karşı karşıya kalmamı sağladı. Zinde Öğrencileri ile her bir araya geldiğimde onlara yeni bir şeyler öğretirken onlardan yeni şeyler de aldığımı fark ettim. Peki bunları neden söylüyorum? Çünkü insanlar ile kurduğunuz ilişkiler ya da onlardan aldığınız mesajlar çoğu zaman iç dünyamıza gerçekleştirdiğimiz plansız yatırımdır. Hele genç, dinamik, çocukluktan adım adım yetişkinliğe geçen bir kitlenin içinde iseniz bunu daha fazla hissedebilirsiniz. Kişisel deneyimlerimi paylaşarak yola devam edeceğimi belirtmiştim. Zihnimde yazacaklarımı tasavvur ederken hatırıma gelen ve beni etkileyen bir anekdottan bahsetmek istiyorum. Öğrencilerin isimlerinin verilmesi etik olmadığı için Zinde Öğrencisi diyeceğim. Bir gün öğrencilerim ile rehberlik dersinde bizimle birlikte Dünya’da yaşayan her bir bireyin geçirdiği bu olağanüstü süreci konuşuyorduk. Konumuz tabii ki bu süreçte en çok etkilenen yanımız: ‘’Duygular’’ ve bu süreçte neler hissettiğimiz, nasıl başa çıktığımız idi. Onlarla konuşurken ‘’Arkadaşınız size bu süreçte sorun yaşadığını ve kaygılandığını söyledi. Siz ona ne dersiniz ve nasıl yardımcı olursunuz?’’ diye bir soru yönlendirdim. Her biri farklı cevaplar vererek, kimi teselli edeceğini, kimi onu anladığını söyleyeceğini, kimi onu güldüreceğini söyledi. Sonra bir öğrenci mikrofonunu açarak: ‘’Hocam peki siz arkadaşınıza ne derdiniz ya da kendinize ne derdiniz?’’ dedi. O an ben bir süre cevap veremeyerek soruyla birlikte kendi içimde kalakaldım. Birinci soru benim yönlendirdiğim soru idi peki ya ikinci soru? Öğrencim resmen iç dünyam ile konuşmamın önemini hatırlatmıştı bana. Sonrasında ben hem onun ihtiyacını hem de kendi ihtiyacımı fark edebildim. Bizim bu süreçte başkaları ile konuştuğumuz kadar iç dünyamız ile de konuşmamız gerekiyordu. Bu amaca binaen dersin sonuna doğru herkesten kendi iç dünyalarına mektup yazmalarını istedim ve tabii ki bana hatırlatılan iç dünyaya yolculuk mesajı ile ben de yazdım. Bazı öğrenciler hocam bunu arada yazacağım derken kimi de onu gizli çekmecesine koyacağını söyledi. Evet o dersi psikolojik sağlamlık üzerine açmıştım ama Zinde Öğrencileri ile çok temel bir şeyi hatırlamıştım: ‘’ Sağlamlık ’’. Duygularımızı düşüncelerimizi fark edebilmek, kim olduğumuzu ya da ne olmadığımızı tanımlamak ve tabi ki iç dünyamızı beslemek hepsi içimizde, bizde gizli idi… Bir de hayatta çok kilometre yapmış yetişkinlerin, daha yolun başında olan gençlerden öğreneceği çok şeyin olduğu gibi…