Öncelikle Amasra’da can veren madencilerimizin yakınlarına baş sağlığı, yaralılarımıza şifalar diliyoruz.
Ancak, Amasra maden ocağındaki patlama da bir kez daha göstermiştir ki maden kazaları ve madenci ölümleri, “fıtrat” değildir, işin ve üretimin doğası değildir. Tersine, “geliyorum” diyen ve önlenebilmesi mümkün olan cinayetlerdir.
Sadece son 40 yıla bakalım. Kitlesel katliamlar yaşanmış olmasına rağmen gerekenlerin yapılmamış olması, sürekli yeni ve büyük cinayetleri getirmiştir.
Dahası, okuduklarımız sadece son 40 yılda yaşanan çoklu cinayetlerdir. Bunlara ek olarak 1, 2, 3 madencimizi yitirdiğimiz çok sayıda vakayı da unutmamak gerek…
MADEN CİNAYETLERİNDE ÖNDEYİZ
Resmi istatistikler göstermektedir ki Türkiye, maden kazalarında da, madenci ölümlerinde de dünyanın önde gelen ülkeleri arasındadır.
TMMOB Maden Mühendisleri Odası’nın, “Madencilikte Yaşanan İş Kazaları Raporu / 2010 – 2020” raporu da bu gerçeği saptamaktadır;
AMASRA’DA CİNAYET, “GELİYORUM” DEMİŞTİ
Patlama ve yangın sonrası basına yansıyan Sayıştay’ın Amasra’daki maden ocağına ilişkin “TTK 2019 Yılı Denetim Raporu”, faciayı 3 yıl öncesinden haber veren resmi bir uyarı niteliğindedir. Raporda ilgili bölüm şu şekildedir;
“2019 yılında müessesenin dengelenmiş üretim derinliği eksi 300 metre olmuştur. Bu derinleşme, ani gaz degajı ve grizu patlaması gibi ciddi kaza risklerinin artmasına neden olmaktadır. Çalışılan damarların tamamında gaz içeriklerinin yüksek olduğu, dolayısıyla degaj kapasitelerinin de yüksek olduğu, arıza zonlarında riskin daha da arttığı bilinmektedir. Bu neden müessese ocaklarında ilgili mevzuat hükümlerinin yanı sıra ‘Kurum Degaj Yönergesi’ hükümlerinin titizlikle uygulanması gerekmektedir.”
Sayıştay, “Amasra’daki üretim derinliği deniz seviyesinin 300 metre altına ulaştı, çalışılan damarlarda gaz içerikleri yüksek, ani gaz degajı ve grizu patlama riski artıyor” diyor!
Cinayet üç yıl öncesinden haber verilmiş.
CİNAYETLERİ SİSTEMLİ OLARAK DAVET ETMEK
Maden kazaları ve maden cinayetleri üretimin doğası değildir. Risklerin tamamı, alınacak önlemlerle bertaraf edilebilir. Ancak, önceliği kar etmek olan vahşi kapitalizme teslim olan iktidarlar, önlenebilir riskleri gidermedikleri için, maden kazaları da maden cinayetler de süregelmektedir.
Kazaların ve cinayetlerin başlıca sebepleri şunlardır;
1-) 12 Eylül Amerikan darbesinden bugüne aralıksız olarak iktidarlar, cumhuriyet devletinin planlı, devletçi ve halkçı ekonomik modelini terk ettiler, emperyalizmin ulus devletleri ve ulusal ekonomileri bertaraf etme amacına bağlandılar, piyasa ekonomisini uygulayarak emperyalist merkezlerin her dediğini emir saydılar, kamu kurumlarını sattılar, kapatıp yok ettiler.
Avrupa Birliği, Dünya Bankası, OECD ve IMF’nin aracısız olarak ve diplomatik dile gerek duymadan gönderdikleri açık talimatlarını uygulayarak, satılmamış kamu kurumlarının içini ihalelerle boşalttılar, kurumlara yatırım yapmadılar, teknolojisini yenilemediler.
Kurumların ihtiyacı olan personel takviyesini yapmak yerine, çalışan sayısını sistemli olarak erittiler
Bu durumda iş kazaları ve madenci cinayetleri “geliyorum” demez mi?
2-) Bu iktidarlar, devlet eliyle işletilmesi şart olan madenlerimizi de özel sektöre açmış, özel sektörün payının sahalarda giderek artmasını sağlamışlardır.
Bu durum kazalara ve cinayetlere davet çıkarmak değil midir?
3-) Henüz satılmamış olan madenlerimiz, rödovans denilen ocakların ruhsatlarını kiralanması ile, maden sahalarının ve üretimin bazı bölümlerinin alt işveren denilen taşeronlara verilmesi ile sadece para kazanmaya odaklanan kapitalizmin vahşetine terk edilmişlerdir.
4-) Devletin görmemesi, bilmemesi mümkün olamayacak kaçak ocaklar yıllar yılı işletilmiş, iş sağlığı ve güvenliğinin olmadığı, hatta sigortasız kaçak işçi çalıştırıldığı bu cinayet merkezlerine göz yumulmuştur.
5-) Gürültü ve yetersiz ışık sonucu doğan hastalıklar, koah ve astım gibi solunum hastalıkları madenciye kader sayılmış, akciğerlerin kömür tozları ile işgal edilmesi sonucu oluşan kömür pnomokonyozu ile, kömür tozlarının solunum ve kan yoluyla tıkadığı uzuvların kırılmaları, maden cinayetlerine eklenmesi gereken yavaş ölümlerdir.
6-) TMMOB Maden Mühendisleri Odası ve Jeoloji Mühendisleri Odası gibi uzman örgütlerimizin saptamaları ve uyarıları dikkate alınmadığı gibi, Sayıştay’ın raporlarla saptadığı hatalar ve öneriler de dikkate alınmamaktadır.
Bunlara son örnekler, 2014’te Soma için, 2019’da Amasra için vaka öncesinde yapılan uyarılardır.
İNSANI ÖNEMSEYEN KAMUCU VE HALKÇI MADENCİLİK
Maden ocağı sayısı, üretilen kömür miktarı ve çalışan işçi sayısı ülkemizin iki, hatta üç katı olan ülkelerde, hem iş kazası, hem de ölüm sayısı bizdekinin üçte biri, dörtte biri kadar olması da uyarıcı olmamıştır.
Oysa aklın yolu birdir.
Sosyalist Cumhuriyet Partisi’nin önerileri ve Parti Programının 64, 78 ve 79. maddeleri, güvenliğimiz, ulusal ekonomimiz ve madencilerimiz için aklın yolunu göstermektedir.
1-) Madenler devlet eliyle işletilmesi gereken ulusal varlıklarımızdır. Stratejik önemdeki madenler acil olarak ve derhal, diğer madenler de son özelleştirilenlerden başlanmak üzere kamulaştırılmalıdır.
2-) Yabancı tekellere ve özel şirketlere verilen maden arama ve işletme ruhsatları iptal edilmelidir.
3-) Madenlerde rödovansa ve taşeronlara son verilmeli, devletin üretim yeterliliği güçlendirilmelidir.
4-) Etibank gibi maden bankalarımızın yok edilmesi, madencilik sektörümüze akan damarın kesilmesi olmuştur. Madenlerimizi ayağa kaldıran, ülkemizin ve ekonomimizin büyük yararlar gördüğü Etibank gibi kamu bankalarımız yeniden kurulmalı, sektöre yeniden kan sağlanmalıdır.
5-) Eksik personel ihtiyacı saptanmalı ve gecikmeden giderilmelidir.
6-) Modern ve sağlıklı üretim için gereken altyapı ve teknolojik yatırımlar acilen yapılmalıdır.
7-) Sayıştay’ın ve Çalışma Bakanlığı teftiş heyetlerinin uyarıları ciddiye alınmalı, gereken önlemler derhal yerine getirilmelidir.
😎 İlgili bakanlık yetkilileri, mühendis örgütleri, sendikacılar ve iş sağlığı ve güvenliği uzmanlarından oluşan sektörün üst örgütü kurulmalı, bunların izdüşümleri olarak mahalli ocaklarda da yerel birimler oluşturulmalıdır.
9-) Özellikle inşaat ve maden gibi iş kazaları ve iş cinayetlerinin yüksek olduğu sektörlerde iş güvenliği uzmanları, alanın mühendislerinden seçilmelidir.
10-) İş güvenliği uzmanlığı ve işyeri hekimliği, işverene bağımlı olmaktan kurtarılmalı, ücretlerini ve özlük haklarını sağlayacak kamu denetiminde birim ve fon oluşturulmalıdır.
11-) Devlete ait meslek hastalıkları hastaneleri yeterli sayıya ulaştırılmalı, bütün işçilerin muayene, tedavi ve ilaçları ücretsiz olarak sağlanmalıdır.
12-) İş kazaları ve iş cinayetleri alanında dünyanın önde gelen ülkeleri düzeyine çıkmamız, milletçe de eğitilmemiz gerektiğini göstermektedir. İş sağlığı ve güvenliği bütün okullarda zorunlu ders olarak okutulmalı, üretime yönelik meslek okullarında uzmanlık düzeyinde eğitimlerle, seviye ilerletilmelidir.
13-) Kaçak ocaklara göz yumulamaz. Tümü kamulaştırılmalı, devlet eliyle dahi olsa işletilmesi sağlıklı olmayanlar ise derhal kapatılmalıdır.
14-) Maden sektöründeki rödovans ve taşeron şirketlerde çalıştırılan işçiler kadrolu emsal işçilerin hakları ile kadroya geçirilmelidir.
15-) Tavizsiz denetimler yapılmalı, sigortasız ve kaçak işçi çalıştırılması kesinlikle önlenmelidir.
İşçiyi, toplumu ve ülkenin çıkarlarını esas alan bu tedbirler, hem madenciliğimizi şahlandıracak, hem de iş kazalarını ve ölümleri büyük ölçüde azaltacaktır.
Aklın yolu birdir. Bu yol, para babalarının değil, vahşi kapitalizmin ve piyasa ekonomisinin değil, ülkenin, toplumun ve madencinin çıkarlarını esas alan devletçi ve halkçı akıldır.