Sözleşme Hukuku ve Sözleşme Çeşitleri

İş hayatında her zaman karşımıza çıkan sözleşme ve ilgili belgeler güncel mevzuata uygun olarak hazırlanmadığı sürece geçerli olmayacaktır. Bu makalede sözleşmenin hazırlık aşamasından yola çıkarak sözleşme türleri, sözleşme hazırlama, sözleşmede ortaya çıkabilecek anlaşmazlıklar ve sözleşme fesih süreci üzerinde durularak okuyucuların sözleşme süreçlerine hakim olmaları sağlanacaktır.

İnsanoğlu en eski çağlardan beri çevresindekilerle ilişki halindedir. Özellikle yerleşik hayata geçiş ile birlikte kişiler arasındaki ilişkilerin hukuki bir zemine oturtularak düzenlenmesi önem kazanmaya başlamıştır. İşte sözleşmeler hukuku böyle bir ihtiyacın sonucunda doğmuştur. Modern hukuk sistemlerinin pek çoğunun temelini oluşturan Roma Hukuku’nda contractus olarak ifade edilen “sözleşme”, IusCivile (Roma’da, Roma yurttaşlarına uygulanan hukuk sistemi) tarafından kabul edilen ve borç doğuran, taraflar arasında borç ilişkisi kuran bir hukuki işlem olarak kabul edilmiştir. Her ne kadar “sözleşme” denildiğinde ilk olarak akla borç doğurucu sözleşmeler gelmekte ise de esas itibariyle “sözleşme” kavramı sadece borç doğurucu sözleşmeleri değil, eşya, miras, aile ve kişiler hukuku gibi özel hukuk alanındaki diğer sözleşmeleri de kapsadığı gibi idare hukukuna ilişkin sözleşmeleri ve hatta birey-devlet ilişkilerinin düzenlendiği toplum sözleşmelerini (anayasaları) dahi kapsamaktadır.

Sözleşme, tarafların belli bir hukuki sonuç doğurmaya yönelik karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarından oluşan hukuki bir işlemdir.  Sözleşmeye taraf olan kişiler alacaklı ve borçlu olarak adlandırılır. Bir sözleşmede kural olarak en az bir alacaklı ve en az bir borçlu bulunur. Ancak birden çok kişi de alacaklı ve borçlu sıfatıyla bir sözleşmede yer alabilir.

T.C. Anayasası 48.maddede “herkesin çalışma ve sözleşme hürriyeti” olduğundan bahsetmektedir. Bu da kişilerin anayasal düzende korunan sözleşme haklarını göstermektedir. İş hukuku bahsinde anlattığımız çalışma hakkı ile ilgili anayasal durumlar burada da geçerlidir. Çünkü bireyler çalışmak için belirli sözleşmeler kurmak zorundadır, çalışma ve sözleşme hürriyetinin birlikte anılmasının sebebi budur. Aynı doğrultuda toplu iş sözleşmesi hakkı da anayasaca tanınmış bir haktır. Anayasa madde 38/7’de ise; “hiç kimse sözleşmeyi yerine getirmediği için özgürlüğünden alıkonulamaz” demektedir. Bu da her ne kadar sözleşmeye riayet edilmesi ve gerekliliklerinin yapılmasının vurgulanmasına rağmen sözleşmeye aykırılığın asla özgürlüğe karşı bir yaptırımı olamayacağını göstermektedir.

Hukukumuzda aslında sözleşme hukuku diye bir alan yoktur ancak hemen hemen tüm hukuk dallarında sözleşmeye dair hükümler ve bu hükümlerin sonuçları ve yaptırımlarına dair ilgili kanunlarda hükümler bulunmaktadır. Borçlar Kanunu uyarınca taraflar kanunla düzenlenmiş herhangi bir sözleşme tipine uymak zorunda değildir. Taraflar isterlerse kanunla öngörülmeyen bir sözleşme tipi yaratabilir veya kanunla öngörülen sözleşme tipine yeni unsurlar ekleyerek farklı bir sözleşme oluşturabilirler.

Günümüzde en çok karşılaşılan sözleşme tipleri şunlardır;

Satış Sözleşmesi, Mal Değişim Sözleşmesi,
Bağışlama Sözleşmesi, Kira Sözleşmesi,
Ödünç Sözleşmeleri, Hizmet Sözleşmeleri,
Eser (İstisna) Sözleşmesi, Vekâlet Sözleşmesi,
Kredi Sözleşmesi, Simsarlık Sözleşmesi,
Komisyon Sözleşmesi, Saklama Sözleşmeleri,
Kefalet Sözleşmesi, Ömür Boyu Gelir Sözleşmesi,
Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi, Adi Ortaklık Sözleşmesi,
Arsa Payı Karşılığı Kat Yapım Sözleşmesi, Cari Hesap Sözleşmesi,
Evlat Edinme Sözleşmesi, Evlilik (Mal Rejimi) Sözleşmeleri,
Factoring Sözleşmesi, Leasing Sözleşmesi,
Garanti Sözleşmesi, Gayrimenkul Satış Vaadi Sözleşmesi,
İbra Sözleşmesi, Miras Sözleşmesi,
Yetki Sözleşmesi, Tahkim Sözleşmesi,
Gizlilik Sözleşmesi, Rekabet Yasağı Sözleşmesi,
Ön Alım (Şufa) Sözleşmesi, Geri Alım (Vefa) Sözleşmesi.

Sözleşmenin Geçerliliği için Aranan Şartlar Nelerdir?

5. Sözleşmenin Muvazaalı Olmaması

Muvazaa, tarafların yaptıkları sözleşmenin hiç hüküm doğurmaması veya görünüşteki
sözleşmeden başka bir sözleşmenin hükümlerini doğurması hususundaki anlaşmalarıdır.
Böylece taraflar, 3. şahıslara karşı aslında istemedikleri beyanlarıyla meydana gelen
sözleşmeyle görünmeyi fakat gerçekte yaptıkları sözleşmenin ya hiçbir sonuç doğurmamasını
ya da başka bir sözleşmenin hükümlerini meydana getirmesini arzu etmekte ve bu hususta
anlaşmaktadırlar.

İki türlü muvazaa vardır. Bunlar mutlak ve nisbi muvazaadır.
* Mutlak muvazaa , tarafların sözleşmenin hüküm ifade etmeyeceği konusunda anlaşarak, 3. kişilere karşı sözleşme yapmış gibi gözükmeleridir.

Burada asıl irade sözleşme yapmamak doğrultusunda olduğu için sözleşme geçerli olmayacak ve hüküm ifade etmeyecektir. Mutlak muvazaa için tarafların muvazaa anlaşması ve görünüşte bir sözleşme
yapmaları gerekir.

Muvazaa anlaşması, tarafların sadece görünüşte sözleşme yapılması ama bununla bağlı olmayacakları konusunda anlaşmalarıdır. Örneğin, alacaklılarından mal kaçırmak için eşiyle satış sözleşmesi yapan kocanın yapmış olduğu satış sözleşmesi.

* Nisbi muvazaa ise, tarafların görünüşteki sözleşmeden başka, gizli bir sözleşmenin
hükümlerinin meydana gelmesi hususundaki anlaşmalarıdır. Nisbi muvazaa için tarafların,
kendi aralarında başka bir işlem yapıp bunu dış dünyaya başka bir işlem gibi göstermek
hususunda muvazaa anlaşması ve görünürde bir sözleşme yapmalarının dışında bir de gerçek
amacı belirten gizli bir sözleşmenin yapılması gerekir. Nisbi muvazaada görünürdeki işlem,
tarafların gerçek iradeleri bu yolda olmadığı için geçersizken, gizli işlem bakımından irade
uyuşması olduğu için kural olarak geçerli sayılmaktadır. Ancak gizli işlem için kanun bir

takım şekil şartları öngörmüşse ve bunlar yerine getirilmemişse gizli işlem de hükümsüz olur.
Gizli işlem için öngörülen şekil şartları yerine getirilmişse, bu işlem irade uyuşması olduğu
için geçerlidir. Nisbi muvazaanın tipik örneği diğer çocuklarını mirastan mahrum bırakmak
için babanın hayattayken en sevdiği oğluna mallarını satmış gibi göstermesi oysa bunları ona
bağışlaması.

6 / 13
Muvazaalı sözleşme, muvazaa sebebiyle kesin hükümsüzdür. Zira TBK. m. 19 uyarınca
tarafların gerçek ortak arzuları dikkate alınır. Muvazaa, butlan sebebi olduğu için muvazaa
iddiasını herkes, her zaman ileri sürebilir. Üçüncü kişilerin muvazaayı ispatı bir şekle tabi
değildir ve tanıkla da ispat etmeleri mümkünken, taraflar arasında muvazaa iddiasının ispatı
yazılı şekle tabidir.

Nisbi muvazaada, görünüşteki sözleşme irade uyuşması olmadığı için geçersizken, gizli
sözleşme geçerlilik şartlarını taşıyorsa muvazaadan etkilenmez ve geçerli bir sözleşme olarak
hükümlerini ifade eder.

II. BAZI AKİTLERDE ARANAN ŞARTLAR

1. Aşırı Yararlanma Bulunmaması (TBK m. 28)

Aşırı yararlanma, bir sözleşmede bir tarafın edimi ile diğer tarafın edimi arasında açık bir oransızlık bulunmasıdır. Aşırı yararlanma, ancak karşılıklı borç doğuran sözleşmelerde söz konusu olur.

Aşırı yararlanmanın şartları şunlardır:

a- Karşılıklı borç doğuran bir sözleşme olmalıdır; mesela satış sözleşmesi.
b- Edimler arasında açık oransızlık olmalıdır.
c- Edimler arasındaki oransızlığın, zor durumda kalmaktan, düşüncesizlikten yahut
deneyimsizlikten kaynaklanmış olması gerekir. Zor durumda kalmak, güç durumda olmak
demektir. Güç durum ekonomik sebeplerden ileri gelebileceği gibi psikolojik de olabilir.
Düşüncesizlikten maksat, düşünmeden karar vermek hafiflikle hareket etmektir.
Deneyimsizlikse, söz konusu sözleşmeyi yapmak için gerekli özel bilgiye sahip olmamaktır.
d- Aşırı yararlanma bulunan sözleşmede sömüren tarafın, karşı tarafın zayıflığından
faydalanma kastı olmalıdır. Şu halde, aşırı yararlanmada yararlananın karşı tarafın durumunu
bilmesi ve bundan yararlanarak sözleşmeyi yapmış olması gerekir.

Sözleşmenin yapılması teklifinin yararlanandan gelmiş olması şart değildir, teklif mağdurdan
da gelmiş olabilir. Burada önemli olan mağdurun durumundan bilerek yararlanmış olmaktır.
Örneğin, kasabanın tek doktoru, acil bir hastanın zor durumundan yararlanarak basit bir
operasyon için 200.000 TL istemesi.
7 / 13

Aşırı yararlanma durumuna maruz kalan taraf, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı
olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak
edimler arası dengesizliğin giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik
veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı
tarihten başlayarak bir yıl ve her halde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl
içinde kullanabilir.

2- Sözleşmelerde Şekil Şartlarına Uyulması:

İrade beyanının sonuç doğurması, bu beyanın belli bir şekilde yapılmasına bağlı ise şekle bağlı işlemden söz edilir. Borçlar Kanununda kural şekil serbestisidir, yani bir sözleşmeyi oluşturan irade beyanları için kural olarak belirli bir şekle uyma zorunluluğu yoktur. Şekil serbestisinin istisnaları ya kanundan kaynaklanır (kanuni şekil) ya da tarafların iradesinden kaynaklanır (iradi şekil). Sözleşme, kanuni ya da iradi herhangi bir şekle tabi tutulmamışsa her türlü şekilde yapılabilir

a. Şekle Uymanın Nedenleri: * Şekil taraflardan birini veya her ikisini korumak için
öngörülmüş olabilir. Zira şekle uyma zorunluluğu sözleşme yapacak olan kimseyi düşünmeye
sevk eder. * Şekil, taraflar ve 3. şahıslar bakımından hukuki emniyet sağlamak için
öngörülmüş olabilir. * Şekil, resmi sicillerin sağlam temele dayanmasını sağlamak için
öngörülmüş olabilir.

b. Kanuni Şekil Çeşitleri: Kanundan doğan şekil çeşitleri, adi yazılı şekil, resmi şekil
ve sözlü şekildir. Sözlü şekil yalnızca, evlenme ve sözlü vasiyetnamede uygulanır.

aa- Adi Yazılı Şekil: Adi yazılı şekil imza ile oluşturulan şekildir, yani sözleşmeyi
oluşturan irade beyanının yazılı olarak açıklanması ve beyanda bulunan tarafından el yazısı ile
imzalanması adi yazılı şekli gerçekleştirir. Borçlar Kanununda adi yazılı şekil, alacağın
temliki, şufa sözleşmesi, bağışlama vaadi, kefalet ve hayat boyu gelir sözleşmesi için
öngörülmüştür. Ayrıca taraflar kanunun diğer şekle tabi kılmadığı sözleşmeleri kendi
iradeleriyle adi yazılı şekilde yapabilirler.

8 / 13
Adi yazılı şekilde, yazılı metinde o sözleşme ile borç altına girenlerin imzalarının mutlaka
bulunması gerekir. Tek tarafa borç yükleyen sözleşmelerde borç altına giren tarafın, iki tarafa
borç yükleyen sözleşmelerde ise her iki tarafın da yazılı metnin altında imzası bulunmalıdır.
İmzanın, yapılan irade beyanını kapsayacak bir yere atılması gerekir. Bu sebeple imza kural
olarak metin yazıldıktan sonra metnin sonuna atılır.

bb- Resmi Şekil: Resmi şekil, sözleşmeyi oluşturan irade beyanlarının kanunda belirtilen
usule göre resmi memur tarafından düzenlenen vesikada (belgede) açıklanması ile
gerçekleştirilir. Borçlar Kanunu, resmi şekle tabi sözleşmelerde, hangi makamın yetkili
olacağını belirtmemişse, bu işlemi noterler yapacaktır. Başka bir ifadeyle, her hangi bir
kanunda farklı bir makam öngörülmedikçe resmi şekle tabi işlemler noterde yapılır.

Resmi şekle tabi işlemlerin en önemlileri gayrimenkullere ilişkin hukuki işlemlerdir ve
bunlarda yetki tapu memurlarına verilmiştir. Bunun istisnası taşınmaz satış vaadidir. Bu
sözleşme noterlerde yapılabilmektedir.

Noterler, resmi şekle tabi işlemleri ya resen düzenleme şeklinde hazırlar ve taraflara
imzalatırlar ya da taraflarca hazırlanan metindeki tarihi ve imzayı onaylarlar. Noterlerin resen
düzenledikleri senetler kanunun aradığı sıhhat şartı olan resmi şekli gerçekleştirir. İmza ve
tarihin onaylanması şeklindeki senetler ise, imzanın inkar edilememesini veya tarihin
ispatlanmasını gerçekleştirir.

c. Şekle Uyulmamasının Sonuçları

aa- Kesin Hükümsüzlük: Türk Borçlar Kanunu m. 12/2’ye göre, kanunun sıhhat şartı
olarak aradığı şekle uyulmadan yapılan sözleşme hükümsüzdür. Bu hükümsüzlük mutlak
butlandır, yani kesin hükümsüzlüktür. Bundan dolayı bu hükümsüzlük, zamanın geçmesiyle
veya icazetle ortadan kalkmaz, herkes tarafından ileri sürülebilir ve hakim tarafından resen
nazara alınması gerekir.

bb- Şekil Noksanı Sebebiyle Hükümsüzlüğü İleri Sürme Hakkının Kötüye Kullanılması:
Şekil noksanı sebebiyle hükümsüzlüğü ileri sürme hakkı kötüye kullanılıyorsa bunu kanun
himaye etmez ve sözleşme geçerliymiş gibi sonuçlar doğar. Şekle ilişkin hükümden, hükmün
9 / 13
amacı dışında yararlanmak istendiği hallerde şekil noksanı sebebiyle hükümsüzlüğü ileri
sürmek hakkı kötüye kullanmak sayılır ve kanun tarafından korunmaz.

Şekle aykırılık olayda, şekille amaçlanan fonksiyonu yerine getirmek bakımından bir önem
arz etmiyorsa, burada şekle aykırılık ileri sürülemez, sürülürse bu durum hakkın kötüye
kullanılması sayılır. İki tarafın, bilerek serbestçe borçlarını ifa etmelerinden sonra şekil
noksanı sebebiyle hükümsüzlüğün ileri sürülmesi veya şekil noksanına hükümsüzlüğü ileri
süren tarafın kasten sebep olmuş bulunması, hakkın kötüye kullanıldığının kabul edildiği
başlıca örneklerdir.

Kanun bazı hallerde sözleşmeleri şekil şartına bağladığı haller vardır. Bu sebeple bir sözleşme yapmadan önce avukatlardan hukuki danışmanlık almanız çok önemlidir.

Sözleşme Hazırlama Avukatı – Sözleşme Avukatı Nedir

Avukatlık kanunumuzda sözleşme avukatı, sözleşme hazırlama avukatı gibi teknik bir terim bulunmamaktadır. Sözleşme avukatı, sözleşme avukatı ararken şirketler ve kişilerin kullandığı bir tabirdir. Sözleşme avukatı kişilerin ve şirketlerin aralarında yapacakları anlaşmanın hukuki dayanağı ve temelini oluştururken hukuka uygunluğunu da denetlenmesini sağlar. Sözleşme hazırlama teknikleri ileride kişilerin yaşayabileceği hukuki sıkıntıları öngörmek ve bu konuların detaylandırılmasını sağlar. Sözleşme hazırlama teknikleri üzerine çalışma yapan sözleşme avukatı ile birlikte hukuki akitlerin ve hukuki anlaşmaları, iş anlaşması, iş sözleşmesi, iş yapım sözleşmesi, hizmet sözleşmesi, alım satım sözleşmesi, adi ortaklık sözleşmesi, vasiyatname hazırlama, miras sözleşmesi, gayrimenkul satış sözleşmesi, emlakçı sözleşmesi, gibi konular üzerine sözleşme hazırlama aşamasını avukat yardımıyla gerçekleştirmek hak kaybınızı önleyecektir.