Suç Biliminde Genetik Faktör: “Savaşçı Geni”

Sergilediği d avranışlara öfke ve şiddetin hakim olduğu insanlarda bu durumun yetiştirilme tarzından mı yoksa genlerinde bulunan belli özelliklerin mi etkili olduğu bilim adamlarının  çalışmalarına konu olmaya başladı. Son yıllarda yapılan araştırmalar insanlarda bulunan “ savaşçı geni “nin (warrior gene), insan davranışındaki şiddet ve saldırganlık unsurunu tetikleyen başlıca faktör olduğunun düşünülmesine yol açıyor. Konu hakkında veri toplayan bilim adamları; motorcular , uzak doğu dövüşçüleri, Budist keşişler, çete üyeleri ve amerikan futbolcuları gibi pek çok çeşitli kesimlerden yararlanarak savaşçı geni hakkındaki gerçekleri bulmaya çalışıyorlar. Yapılan DNA analizleri, sayılan kişilerden hangilerinde savaşçı geni olduğunu ortaya çıkararak, insanların hayat tarzları ve seçimlerinde bu genin ne kadar etkili olduğu konusunda; gelecekte insanları anlamak ve suçlu profilinin tespitinde kullanılmak için çok değerli bilgiler sağlıyor. National Geographic’te yayınlanan “Inside The Warrior Gene” belgeseli tam da bu konuyu ele alarak insanların kaderini neyin kontrol ettiği sorusunun cevabını arıyor.

Genler insanları katil yapabilir mi?

Şiddet eğilimli insanlar üzerinde yapılan araştırmalarda başlangıç noktasını bu eğilimin doğuştan mı geldiği yoksa yetiştirilme , kötü aile ve çevre koşullarından mı kaynaklandığı sorusu oluşturuyor. Fakat araştırmalar sanılanın aksine , savaşçı geninin dövüşçüler, motorcular ve sert görünümlü insanlar kadar Budist keşişlerde ve sakin görünümlü az konuşan insanlarda görülebildiğini ortaya koyuyor. Araştırmacılar savaşçı geninin insan davranışları üzerindeki etkilerini şöyle açıklıyorlar: Savaşçı geni olmayan insanlarda kandaki seratonin hormonunun parçalanmasını sağlayan gen, savaşçı geni bulunduğu söylenen kişilerde pasif olduğundan, parçalanmayan seratonin hormonu kişilerin öfke ve cinnet nöbetleri geçirmesine ve diğer insanlara zarar vermelerine yol açıyor.

Monoamine oxidase A

DNA testi yapılarak savaşçı geni taşımadığı tespit edilen profesyonel dövüşçüler: “ savaşçı geni taşıyanlar dövüş sporlarında öfkelerine yenilerek kontrollerini kaybetme olasılıkları yüksek olması nedeniyle başarılı olamaz” diyorlar . Acaba “savaşçı geni taşıyan Budist keşiş” örneğinde olduğu gibi ortaya çıkan beklenmeyen sonuçlar, insanların bazılarının hissettikleri şiddet eğilimlerini dengelemek için hayat tarzlarını değiştirmelerine mi yol açıyor? İnsanlar farkında olarak ya da olmayarak bu gene karşı bir savunma mekanizması mı geliştiriyorlar. Örneğin iletişim sorunları olan insanların müzakere teknikleriyle ilgilenmesi, kavgacı insanların arabuluculuğa ilgi duyması örneklerinde olduğu gibi insanların içinde bulunduğu durumu dengelemek için yöneldikleri faaliyet ve ilgi alanlarını etkiliyor mu? Bütün bunlar savaşçı geni taşıyanların tam olarak belirli davranış kalıplarıyla özdeşleştirilemeyeceğini , bu konuda alınması gereken daha çok yol olduğunu gösteriyor.

Bradley Waldroup – Öldürmek için mi yaratıldı?

Ama savaşçı geni ceza hukukunda genetik bilimindeki ilerlemelerden daha hızlı değer görerek mahkeme kararlarına yön verecek hale geliyor ve savaşçı geninin, suç vasfının belirlenmesi ve ceza tayininde etkili olabilecek bir savunma argümanı olarak kabul edilmesini sağlıyor.

İşlediği suçtan önceki dönemde Tennessee’de yaşayan ve çevresi tarafından iyi huylu ve nazik birisi olarak tanınan Bradley Waldroup ‘un, 2006 yılında karısının arkadaşını palayla öldürmesi ve karısını da çocuklarının gözünün önünde yaralamasını konu alan davada , savaşçı geni jürinin kararında belirleyici oluyor . Koca, dava sırasında pişmanlık gösterse de davanın iyiye gitmediğini hisseden avukatları, sanığın taşıdığı savaşçı genini onu aniden şiddete yönelten, kontrol dışı şiddet uygulamasına yol açan, sanığın iradesi dışı bir etken olduğunu ileri sürerek, jürinin suç vasfını TCK m. 82/b’deki ifadesiyle “canavarca hisle veya eziyet çektirerek” öldürme yerine, TCK m. 81’deki “kasten öldürme” fiili olarak kabul etmesini sağlıyor. Böylece ilk defa bir insanın taşıdığı gen işlediği suçta cezasızlık nedeni olarak kabul edilmese de yapılan “genetik savunma”, yeni bir cezada indirim sebebinin kabul edilmesine yol açıyor ve suça değil “kişiye özel ceza tayini” dönemini başlatıyor. Dava hakkında konuşan bazı uzmanlar ise henüz erken aşamadaki bu verilerin ceza muhakemesinde kullanılması için erken olduğunu savunuyorlar .

Güncelleme, 15.09.2016

İtalya’da savaşçı geni taşıdığı ya da haber e göre “gen haritası bozuk” bir kişinin işlediği cinayet nedeniyle ceza indirimi alması ABD’den sonra Kara Avrupası’nda da suç bilimi bakımından yeni bir döneme girildiğinin işareti kabul edilebilir. Çünkü sanık akıl sağlığındaki bozukluk nedeniyle yapılan ceza indirimine ek olarak bir yıl da gen haritasının bozuk olması ve suça meyilli olması nedeniyle ceza indirimi aldı. Bu durum ceza davalarındaki savunma stratejilerini kökünden etkileyebilecek nitelikte. Türk adli tıpçılarının ilk yaptığı yorumlara göre İtalyan yargı kararı bizim ceza hukuku sistemimiz bakımından da etki doğurabilecek nitelikte. Çünkü Türk mahkemeleri bilimsel araştırma sonuçlarını hayata geçirmeye çok yatkın. Ama aynı çevrelere göre böyle bir gelişme aile içi şiddet ve kadın cinayetleri gibi hassasiyet geliştirdiğimiz konular bakımından ise sorun yaratabilir. Zira savunmalar doğrudan kişinin sorumluluğundan sıyrılabileceği üçüncü bir unsura yönlendirilebilir.

Kanımca bu konunun Türk hukukunda adli tıp düzeyinde de olsa tartışılması, yakın gelecekte genel bir tartışmaya dönüşeceğinin işareti olarak kabul edilebilir. Ancak adli tıpçı gözüyle dile getirilen öncü çekinceleri haklı bulmadığımı ifade etmeliyim. Çünkü kendilerinin de ifade ettiği gibi çevresel faktörlerin de etkisiyle bu genin etkisini hissetmeyebilir ve bu nedenle hiç suç işlemeyebilir. Üstelik İtalya’daki örnekte savaşçı geni sanığın cezasında kayda değer bir indirime neden olmamıştır. Toplam cezanın yüzde onuna yakın indirim, savaşçı geninin toplumun hassas kesimlerine yönelik şiddet eğiliminde artışa neden olmayacaktır. En çok savunmaların şekli değiştirerek, hafifletici bir unsur olarak Adli Tıp Kurumu’nun iş yükünü artıracaktır. ABD’den sonra Avrupa’da da yapılan “genetik savunma”, yeni bir cezada indirim sebebinin kabul edilmesine yol açıyor ve suça değil “kişiye özel ceza tayini” anlayışını Türk hukukuna da yaklaştırıyor.

Son arama kelimeleri: