Şuurlu Bir Bir Türk ve Türkiye Dostu

Bahtiyar Vahabzade her şeyden önce bir Türk dostuydu. O, Türkiye ile Azerbaycan’ın her konuda bir ve beraber olmasından büyük keyif duyar, “Bir millet iki devlet” sloganını ağzından hiç düşürmezdi. Onun, bir şiirinde “Bir ananın iki oğlu / Bir ağacın iki kolu / O da ulu, bu da ulu / Azerbaycan-Türkiye” demesi bu sevgiyi ve muhabbeti açıkça gösterir. O yine aynı şiirin devamında Azerbaycan’la Türkiye’nin ortaklıklarını şöyle sıralar: “Dinimiz bir, dilimiz bir / Ayımız bir, yılımız bir / Aşkımız bir, yolumuz bir / Azerbaycan-Türkiye”

Türk dünyasının aksakalı Bahtiyar Vahabzade, Türkiye’yi ikinci vatanı sayardı. Türkiye’ye değişik vesilelerle sık sık gelen Vahabzade, bu ülkeden uzak kaldığında içinde büyüyen hasret, yüreğini yakardı. Sovyetler zamanında Türkiye’ye gidiş gelişler yasaklanınca ve sınırlar kapanınca bundan en çok rahatsızlık duyan Vahabzade olmuştur. Bu dönemde mesafeler uzasa da, vuslat tehir edilse de içindeki Türkiye sevdası hiçbir zaman küllenmez.

Bahtiyar Vahabzade’nin Türkiye’ye ilk geliş izlenimleri duygu yüklüdür. Onun Türkiye sevdasının büyüklüğünü göstermek için dilerseniz bu izlenimleri aktaralım öncelikle: “Dedemin, babamın ve amcalarımın ağzından Türkiye hiç düşmezdi. Ben şimdi soyumdan gelen arzuların, hayallerin ülkesi olan Türkiye’ye gidiyorum. Sabah erkenden kalkıp tıraş oldum. Otuz beş yıldır hasretini çektiğim, ismini zaman zaman andığımda bütün bedenimi titreten, koluma kuvvet, ayağıma takat, gözlerime ışık veren bir şehre, İstanbul’a gidiyorum. Ümitlerim, bayrağım, kaybettiğim tarihim, geçmişim, ana dilim, şerefim hepsi sendedir; önünde boyun eğdiğim, zorla elimden alınan adımın sahibi, namusumun, izzet ve şerefimin koruyucusu, gören gözüm, vuran kolum, düşünen beynim, yardımcım, dayanağım sensin.”

Şair Bahtiyar Vahabzade bir duygu insanıydı. Şiirlerinde soyut ve derin bir dünya gizliydi. Kolay anlaşılırdı; şiirleri ustacaydı. Çok güçlü bir şairdi o… Üslûbunu konuşturan bir sanatkârdı. Zengin bir kelime hazinesine sahipti. Derin bir şiir bilgisi vardı. Geçmişini çok iyi bilir, değerleri için canını verirdi.   Şiirlerinden birçoğu bestelenmiştir. Onun güftelerinden biri olan “Ellerini Çekip Benden” adlı türkü hepimizin ruhuna işlemiştir. Gerçi bazı kaynaklar bu türkünün söz ve bestesinin Azeri besteci Elekber Tegiyev’e ait olduğunu söylerler:“Ellerini üzüp menden/Yarım bir baş gider oldu/ Can deyip can eşiderdik/ Bu ayrılık neden oldu// Öz eşgimle dileyimle/ Ayrı düşdüm illere men/ Ancağ sennen ayrı gezen/Ürek değil beden oldu”

Özelde Azerbaycan’ın ve genelde Türk dünyasının büyük evladı, aziz şairi Bahtiyar Vahabzade, Türkiye ile alâkasını hiç kesmedi. Türkiye, onun yüreğinin bir tarafında bütün haşmeti ve muhabbetiyle daima yer eyledi. Sürekli edebiyatımızı takip etti. Türkiye’deki güzel gelişmeler yüreğine su serpti, gönlünü bayram yerine çevirdi. O, Türk şairleri arasında en çok Mehmet Akif’i sevdiğini ve beğendiğini söylerdi. Onu Türk dünyasının en büyük şairi olarak görürdü. Akif’in şiirlerinde Müslüman-Türk ruhunun derin akislerini görür ve onları okumaktan büyük keyif alırdı. Onun din ve maneviyat eksenli şiirlerini zevkle okur, onlardan etkilenirdi. Şiirlerindeki dinî havayı biraz da Akif’e borçludur dersek yanılmış olmayız. Onun beni en çok etkileyen şiirlerinden biri de “Allahü Ekber” adını taşıyan şiiridir. Bu şiir Akif’in duygu coğrafyasından derin izler taşır. Bu şiirin bir de hikâyesi vardır. Dilerseniz bunu kendisinden dinleyelim:  “1977 yılında İstanbul’da sabahleyin ezan sesiyle uyanmıştım. Minareden işittiğim ‘Allahu Ekber’ sesi beni sihirledi. Bütün bir gün bu sesin etkisinden kurtulamadım ve bu sesin sihrinden ‘Allahu Ekber’ şiirim yarandı: “Allah’a yücelen ulu bir yolun/ İlkin pillesidir Allahû Ekber/  Hakk’a dananların yüzüne değmiş /Hakk’ın sillesidir Allahû Ekber//Göklerin nidası yücelip yerden/Daim halâs eder hayırı şerden/Kudret-i Kamil’in minarelerden/Gelen nağmesidir Allahû Ekber”