Televizyonlarda ve Beyaz Perdede Şiddet Temayülü

Türkiye’de televizyonculuğun tarihi sanıldığı kadar eski değildir. Ülkemizde ilk televizyon yayınlarına 1968 yılında başlanmıştır. Yani Türkiye’de televizyon yayıncılığının tarihî geçmişi bugün itibariyle sadece 54 yıldan ibarettir. Bu uzun sayılabilecek bir zaman dilimi değildir. TRT’nin televizyon yayınları, dünyadaki ilk televizyon yayınlarının başlamasından otuz yıla yakın bir süre sonra, 31 Ocak 1968’de Ankara’da başlamış ve kısa bir süre içinde toplum tarafından benimsenmiştir. Türk halkı kısa zamanda televizyondan keyif almaya başlamış, hatta kısa zamanda televizyonun tiryakisi olmuştur.

Dünyada televizyonculuk modern sayılabilecek şartlarda yapılırken bizde uzun süre tek kanal rakipsiz olarak varlığını sürdürmüştür. Dünyanın pek çok yerinde renkli yayınlar başlamışken bizde siyah beyaz yayınlar uzun yıllar boyunca devam etmiştir. 1984 yılına kadar tek kanal ve siyah beyaz olarak süren yayınlar, 80’li yılların ortalarında TRT’nin elinde çok kanallı ve renkli yayınlara, 1990’lı yıllarda ise TRT dışında, özel televizyon kanallarının devreye girmesi ile çok sesli ve çok kanallı duruma dönüşmüştür. Özel televizyonların kurulmasına imkân tanıyan düzenlemelerin yapılmasından sonra Türk televizyonculuğunda çağ atlanmıştır. Kanal sayısıyla birlikte rekabet ve kalite de o oranda artmıştır.

Son yıllarda özel televizyonlar reklâm pastasından daha çok pay alabilmek için milli ve manevi değerlerimizi görmezlikten gelmektedir. Sayıları her geçen gün artan bu özel kanallar işi iyice maddiyata ve menfaate dökmüşlerdir. Pastadan kendilerine düşen payı artırmanın mücadelesini bütün değerlerden önde görenler, zaman zaman kültürümüze ve geleceğimizin teminatı olan çocuklarımıza, gençlerimize zarar vermeye başlamışlardır.

Son yıllarda televizyonlarda bir dizi furyası hüküm sürmektedir. Dizilerin biri bitmeden öbürü başlamaktadır. İnsanlar her geceye birkaç dizi sıkıştırma telaşına ve hatasına düşerek gündelik işlerini aksatmaktadır. Cinsel ağırlıklı ve şiddet içerikli bu diziler çocuklarımıza ciddi zararlar vermektedir. Bu filmler çocukların pak ruhlarını lekelemektedir.

Şahsî kanaatime göre vurdulu kırdılı, şiddet içeren diziler ve filmler sahte ve kanunsuz kahramanlar yaratıyor. Çocukları yanlış mecralara sürüklüyor. Bu dizi ve filmlerde millî ve manevî değerlerimize uyan mesajlar verilmiyor. Gençler bu yanlış örneklerden fazlasıyla etkileniyor. Bu tarz filmlerde hak arama ve adalet arayışı çok kere mahkemeler dışına taşıyor. Güçlüler haksız olsa da neticede kazanan onlar oluyor. Bunlar iyi ve doğru mesajlar değil.

Günümüzde televizyonlar şiddet ve kışkırtma makinesine dönüşmüştür. Şiddet içermeyen filmlerin sayısı çok az. Varsa yoksa şiddet, kan, gözyaşı, acı, nefret, hırsızlık, nankörlük… Hiç mi güzel şeyler olmuyor dünyada? Filmin ilgi çekmesi için ille de şiddet içerikli mi olması gerekir? Reyting için geleceğimizi feda edecek kadar körüz. Evlerimizin baş kösesine yerleştirdiğimiz Efendi Hazretleri (televizyon) yönetiyor bizi. Zamanımızı ona göre ayarlıyoruz. Ekranlardan kan ve kin fışkırıyor. Diziler ve topyekûn filmler kavga ve nefret üzerine kurulmuş. Öldürmek ve aldatmak sıradan hadiseler hâline dönüşmüş. Magazin programları saat başı haberleri gibi düzenli olarak pompalanıyor cemiyete. Kanı beş para etmez şahsiyet müsveddeleri ne yazık ki gençliğe rol model (örnek) olarak sunuluyor.

Gelin sorumlu fertler olarak karşımızdaki insanlara yaklaşırken ve onlara muamelede bulunurken empati (duygudaşlık) kültürünü esas alalım. Lütfen, kendimize yapılmasını istemediğimiz davranışları biz de başkalarına yapmayalım. Haddizatında bütün mesele, insana Allah’ın kulu (dünyadaki halifesi) olduğu için kıymet vermektir.

Gelin Hak dostu ve Türkçe sevdalısı Yunus’un dilinde konuşalım: “Bir kez gönül yıktın ise, bu kıldığın namaz değil/Yetmiş iki millet dahi, elin yüzün yumaz değil”, “Sevelim, sevilelim; dünya kimseye kalmaz.” Emin olun ki dünyayı dostluk, kardeşlik ve barış kurtaracak. Hiç kimseyi dışlamayalım. Dünya hepimize yetecek kadar büyük ve zengindir.