Dr. Sunay Duman’a, hem onursal başkan seçi̇lmesi̇yle i̇lgi̇li̇ hi̇sleri̇ni̇ hem de kendi̇ yaşamıyla kesi̇şen TOD’un tari̇hi̇ne i̇li̇şki̇n anekdotları ve mesleki̇ deneyi̇mleri̇ni̇ sorduk. Başkan Dr. Sunay Duman, yaşanmışlıklarını kaleme alarak bi̇zleri̇ hatıralarıyla bi̇r yolculuğa çıkardı.
Türk Oftalmoloji Derneği (TOD) Genel Başkanımız Sevgili Prof. Dr. İzzet Can, 20 Aralık 2020’de beni arayıp “Merkez Yönetim Kurulu toplantı hâlindeyiz, sizi oy birliği ile TOD Onursal Başkanımız olarak seçtik.” dedi ve MYK üyelerimizle birlikte beni coşkulu bir şekilde tebrik etti. TOD-MYK’nın kadirşinaslığını sevinçle karşılamanın yanı sıra takdir edilmek, onurlandırılmak gibi duygular içinde çok mutlu olmuştum.
52 yılı aşan meslek hayatım içinde, 30 yılı çok aktif olarak geçen TOD hayatım, hayatımdaki ilk genel başkanım Ordinaryüs Prof. Dr. Naci Bengisu, onursal başkanlarım Prof. Dr. Cahit Örgen, Prof. Dr. Demir Başar, Prof. Dr. Gülhan Slem, Prof. Dr. M. Erol Turaçlı hocalarım ve onlarla yaşanmışlıklarım, bir film şeridi gibi gözümün önünden geçmeye başlamıştı. Hayatımda çok önemli bir yeri olan, çok erken yaşta kaybettiğimiz geçmiş dönem Genel Başkanım Prof. Dr. Ercan Öngör Hocam, keşke hayatta olsaydı, bu onuru o da yaşayabilseydi diye içimden geçirdim.
HOCALARA SAYGIYLA
Hatıralarım beni çok gerilere götürdü. Yeni mezun olmuş bir hekim olarak Ankara Eğitim Araştırma Hastanesi (AEAH) Başhekimi ve Göz Klinik Şefi olan Hocam Opr. Dr. Abidin Şakir Ara’ya atama belgemi, 28 Ekim 1968’de sunduğum gün, Hocam “Hayırlı olsun, Şef Yardımcımız Opr. Dr. Kamil Sözen’le görüşün, o size gerekli bilgileri verir.” demişti.
Kamil Hocam, “Aramıza hoş geldin.” deyip hastaneyi ve kliniğimizi tanıttıktan sonra “TOD’a hemen üye olmalı, aidatlarını düzenli yatırmalısın. Derneğin bilimsel gece toplantıları önemlidir. Bunlardan birini kaçırırsan iki ay ameliyat yapamayacağını bil.” demişti. Klinik kurucularımızın koyduğu bu kural, 41 yıl süren kamu hizmetim boyunca kliniğimizde aynen devam etmiştir. Hocam, meslek ahlakı yüksek bir hekimdi, deontoloji ve etiğe çok dikkat ederdi, çok az konuşurdu, asker kökenliydi ve çok disiplinliydi, arkadaşları arasında çok sevilirdi ama bize iş hayatında mesafeliydi. Sosyal hayatta ise neşeli ve cana yakındı. Kamil Hocamız her şeyimizdi, babamız, ağabeyimiz gibiydi, çok severdik. “İleride, yönetici olursam mesai arkadaşlarıma Kamil abi gibi yakın davranacağım.” derdim.
Ben asistanken, Ankara’daki TOD Ankara Şubesi’nin (TODAŞ) bilimsel gece toplantılarını dört gözle beklerdik. Ankara’daki hocaların hepsi, oftalmologların ve asistanların hemen hemen tamamı, bu toplantılara katıldıkları için herkes birbirini çok iyi tanırdı. Diğer meslek duayenlerimizi ve popüler meslek büyüklerimi, 1970’de İzmir’de gerçekleşen TOD Ulusal Kongre’mizde tanımış, Prof. Dr. Demir Başar Hocamın kürsü hâkimiyetine, samimi sempatik davranışlarına hayran olmuştum. Kongre katılımcılarının hepsi zarif, kibar, birbirine saygılı, sevgi doluydu. TOD’un bu güzide topluluğunun bir üyesi olmaktan çok gururlanmıştım.
O yıllarda, ulusal kongrelerimiz iki yılda bir yapılıyordu. 1972 TOD Ulusal Kongresi Ankara’daydı, ev sahibi de bizim hastanemizdi. Bana da organizasyon tarafından epeyce bir görev verilmişti. Slaytların sunumunda teknik bir sorun olduğunda üç kat yerin altında olan konferans salonu ile tamir atölyesi arasında koşuşturmam Prof. Dr. Gülhan Slem Hocamın dikkatini çekmiş olacak ki hocama “ Abidin abi, Adana’da Çukurova Üniversitesinde Göz Anabilim Dalını kuracağım, Sunay gibi enerjik biri benimle beraber çalışsın, çok isterim.” dediğinde çok sevinmiştim ama hocam “ O, buraya lazım. Ailesi burada, eşinin işi de burada.” demiş, Adana’ya gitmeme rıza göstermemişti.
DÖNÜM NOKTASI
1979’da Full-Time Kanunu çıktığında şef yardımcısıydım. Mesaim ağırdı, yedi yıldır muayenehanem vardı, çocuklarımla yeterince ilgilenemediğim için bu vesileyle hastaneden ayrılmak istemiştim ancak Abidin Hocam dilekçemi onaylamayıp yırtmıştı. “Hiçbir yere gitmiyorsun, ben gidiyorum, sen kalıyorsun. Üç yıldır, zaten burayı çekip çeviren sensin, hazırlığını yap, şeflik sınavına gir, senden çok iyi klinik şefi olur.” demişti. Hocamdan hayatımda hiç duymadığım bu lafları duyunca çok şaşırmıştım. Hocam emekli olma kararı almışken onca asistanı, kliniğimizi yüzüstü bırakıp gitmeye gönlüm elvermedi. Mesaimin de saatleri artık belli olacağı için çocuklarıma da zaman ayırabileceğimi düşünmüş, muayenehanemi kapatmış, şeflik sınavına girmeye karar vermiştim. 1979’da şef vekili, 1980’de klinik şefiydim. Klinikteki meslektaşlarıma Kamil Hocam gibi arkadaşça davranmaya kararlıydım. Böyle davrandığımda çok iyi bir takım oluşturduğumuzu ve herkesin adanmışlık duygusuyla çalıştığını gördüm. Bölümlerimizi kurabilmek için zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerekiyordu. Kıdemli asistanlarımızı ve uzmanlarımızı bilgi ve görgülerini artırmak üzere üniversite kliniklerine göndermeye, yurt dışında eğitim almaya teşvik etmeye başlamıştım. “Ben” değil “biz” diyerek takım ruhu ve aidiyet duygusu içinde, çok yoğun bir tempoda uyum içinde yıllarca çalıştık, bölümlerimizi açtıkça çok seviniyorduk.
2 Şubat 1984’te, ülkemizin ilklerinden olan üç ameliyat yapmıştık (bir açı destekli ön kamara GİM implantasyonu, iki kapsül içi arka kamara GİM implantasyonu). Mayıs 1984’te TODAŞ’ın bilimsel gece toplantısında, SSK Dışkapı Eğitim Araştırma Hastanesi-Konferans Salonunda bu üç olgumuzu sunmuştuk. Prof. Dr. Cahit Örgen Hocam “İlim, bilim hiçbir kurumun ve hiçbir kişinin inhisarında değil. Çalışan, gayret eden ilimi, bilimi, çağı yakalıyor. AEAH Göz Kliniği bunun en güzel örneği. Bir devlet hastanesini üniversite kliniği seviyesine getirdiler, bayrağı bugün devraldılar. Sunay’ı ve ekibini kutluyorum. Böyle çalışkan olun, paylaşımcı olun, mütevazı olun, gençlerin önünü açın.” demişti. Bunları Cahit Örgen Hocamız gibi bir duayenden duymuş olmak hem gururumuzu çok okşamış hem de öz güvenimizi artırarak bizim motivasyonumuzu sağlamış, cesaretlendirmiştir.
Nitekim Prof. Dr. Gülhan Slem Hocamla bir toplantıda karşılaştığımızda “1972’deki teklifinizi değerlendirip üniversiteye zamanında geçmediğime sonra pişman olmuştum Hocam.” dedim. Bana “Pişman olma çünkü ilk defa bir devlet hastanesinin göz kliniğini, çok genç yaşta bir üniversite hastanesi kliniği haline gelmesini sağladın, zoru başardın!” demişti ve bu değerlendirme Cahit hocamın sözlerini pekiştirmiş olduğu için de beni çok mutlu etmiştir.
Aktif dernekçilik hayatım, Prof. Dr. Erol Turaçlı Hocamın “Devlet hastaneleri, dernekte temsil edilmeli.” görüşüyle beni teşvik etmesiyle 1984 yılında başlamıştır. TODAŞ Yönetim Kurulunda, sekiz yıl mali sekreter, beş yıl Şube Başkanı, üç yıl Yönetim Kurulu Üyesi olmak üzere, aralıksız 16 yıl görev yaptım.
İLK KADIN GENEL BAŞKAN
1989’dan itibaren, yine aralıksız olarak 14 yıl boyunca TOD-MYK’da görevliydim. Bu süre zarfında, sekiz yıl MYK Üyesi, iki yıl Genel Sekreter, dört yıl Genel Başkan olarak görev üstlenmiştim. TOD’un ilk kadın genel başkanı ve de Ata’mın bir “Cumhuriyet Kadını” olarak çok gururlanmıştım. 1999-2003 yılları arasında MYK üyesi değerli meslektaşlarımla büyük bir dayanışma içinde çok uyumlu olarak çalıştık.
Dört yıl, Genel Sekreter Prof. Dr. Bora Eldem, Mali Sekreter Prof. Dr. Nevbahar Tamçelik, Prof. Dr. Ömer Kamil Doğan, Prof. Dr. Öner Gelişken, Prof. Dr. Süleyman Kaynak, Prof. Dr. Ercan Öngör, Prof. Dr. Ömer Faruk Yılmaz hocalar ile görev yaptım. İki yıl da Prof. Dr. Murat Karaçorlu, Prof. Dr. Ömer Faruk Köker, Opr. Dr. Gülcan Kural, Prof. Dr. Sait Erda, Prof. Dr. Reha Ersöz, Prof. Dr. Süleyman Okudan hocalarla birlikte çalıştım. Bu dönemde, Prof. Dr. Demir Başar, Prof. Dr. Gülhan Slem, Prof. Dr. Zeki Sürel büyüklerim, engin deneyimlerini bana cömertçe aktardılar, onlardan çok şey öğrendim. Ayrıca dar günlerin, onların rehberliğinde daha kolay aşılabileceğini gördüm. Çağın gereği olarak küçüklerimden de sanal dünyada, bilişim okuryazarlığı konusunda öğreneceğim pek çok şey oldu.
PEK ÇOK İLK GERÇEKLEŞTİRİLDİ
2000 yılı başında, “Kurumsallaşma”, “Eğitim Seferberliği”, “Meslek Haklarını Koruma”, “Ahlaklı Tıp Ortamı”, “Türk Cumhuriyetleriyle Kucaklaşma” çalışmalarını başlattık. Pek çok ilki gerçekleştirdik.
Derneğin kurumsallaşması ve meslek haklarının korunması için yeni yönergeler yapıldı, önceki yönergeler güncellendi, hukuki alt yapı tamamlandı. TOD, kuralları olan kurumsallaşmış bir dernek oldu. Geniş tabanlı, katılımlı yönetim modeli giderek yerleşti. Böylece birlikte alınan kararlar daha çabuk benimsendi ve desteklendi.
2000’de TOD Web Sitesi yaratıldı, 2001’de TODNET projesi hızla geliştirildi. Şubeler ve birimler arasında entegrasyon sağlanırken beraberinde Ulusal Kongre Web Siteleri, on-line kayıt sistemi hayata geçirildi. Sonra Forum’a dönüşen İletişim Hattı’nda meslektaşlarımız tartışma ve görüş bildirme imkânını buldu. Dernek işlerinde inanılmaz bir ivme ve prestij kazanıldı. Kongrelerin, sempozyumların vb. etkinliklerin geldiği bilimsel seviye, birimlerimizin katkısıyla çok yükseldi.
Ülkemizin geleceğinin kaliteli bir eğitime bağlı olduğunun bilinciyle kurumlarda ilk envanter çalışmaları yapıldı. Bütün birimlerimiz, kısa sürede eğitim ve müfredat programları ve eğitim kurumlarının nitelikleri konusunda hazırladıkları raporlarla bize destek sağladılar.
Sağlık Bakanlığına ilk eğitim müfredat programını sunan dernek, TOD oldu. AB’ye entegrasyon bağlamında 2001 yılında TOD, TTBUEMS-Oftalmoloji Üyesi oldu ve TODMYK tarafından ilk seçilen EBO temsilcimiz toplantılara iştirak etmeye başladı. Dünya ve Avrupa tıbbıyla uyum sağlamak üzere, ilk Türk Oftalmoloji Yeterlilik Kurulu (TOYK) hayata geçirildi, ilk yeterlilik belgeleri sahiplerine dağıtıldı. İlk yazılı board sınavı da keza 2003 TOD Ulusal Kongresi öncesinde yapıldı. 2003’de, “Eğitime katkınız, Türkiye’nin geleceğine yatırımdır” sloganıyla “Oftalmolojide Eğitim Buluşması” toplantıları başlatıldı ve asistanlar ilk kez bu toplantılarda söz sahibi oldu, sorunlarını dile getirdi, hocalarıyla oturumlar yönetti, sonuç bildirgesi yayınladı. Ulusal Kongrelerde Eğitim Meydanı Forumu Toplantıları başlatıldı. Oküloplasti Kitabı ile ilk Türk Oftalmoloji Eğitim Yayını basılmış, ayrıca Fakoemülsifikasyon Kitabı da baskıya girmişti. Böylece “Eğitim Seferberliği”nin ilk aşamasının bütün etapları tamamlanmış, ICO sınavlarında alınan başarılı sonuçlar Türk Oftalmoloji biliminin çağdaş seviyede olduğunun göstergesi ve kanıtı olmuştur. 2000’de 3. Uluslararası Kornea, Göz Bankacılığı ve Eksternal Hastalıklar Konferansı, 2001’de 13. SOE Kongresi İstanbul’da gerçekleşmiştir.
Programımızda, yaz kış okulları, eğiticinin eğitimi kursları, halk bilgilendirme kampanyaları, saha taramaları, yayın dokümantasyon arşivi, “Türkiye Asistanlığı Bağlamında Asistanların Kurumlar Arasında Dönüşümlü Eğitimi” gibi birçok konuyu hayata geçirmek de olduğu hâlde oftalmoloji tarihinin en sıkıntılı olayları da bu dönemde yaşandığı için çetin mücadele verilmesi gerekti. Sağlık Bakanlığının; optometri okullarının açılmasına sıcak bakması, kısa bir kurs ile pratisyen hekimlere sertifika vererek onların refraksiyon muayenesi yapmasını,
gözlük reçetesi düzenlemesini istemesi, gözlükçülerin kontakt lens satması gibi düşüncelerine karşı çıkıldı. TOD Genel Merkezi ve şubelerinin eşgüdümlü çalışmalarıyla TBMM’de bakanlar, milletvekilleri, partilerin grup başkan vekilleriyle görüşüldü. İtirazlarımız haklı görüldüğü için bu konunun genel kurul gündemine alınması uzunca bir süre engellendi. Gündeme konulduğunda hükümet değişmiş, yeni bakan da TOD ile aynı görüşte olduğu için bu konular kapanmıştı.
2003’te Sağlık Bakanlığı, ülkedeki hekim ve göz hekimi sayısını az bulduklarını ileri sürerek, tıp fakültelerinde öğrenci ve eğitim veren kliniklerde asistan kontenjanlarını artırma düşüncesinde olduklarını beyan etmeye başladı. Aynı görüşte olmadığımız için Avrupa ve OECD ülkeleriyle kıyaslamalar yaparak Sağlık Bakanlığına ve Türk Tabipleri Birliği’ne göz hekimi sayısındaki enflasyon, insan gücü planlaması, dağılım çarpıklıkları, kaynakların özel sektöre kaydırılmasındaki sakıncalar, emeğin sömürülmesi konularında raporlar sunmuştuk.
Ahlaklı tıp ortamını tesis etmek ve haksız rekabeti önlemek için bir ajansa medya takibi yaptırıldı. Mesleğin basın yayın organlarında daha çok reklam unsuru olarak ve çoğu kez yanıltıcı içerikle kullanılması nedeniyle bazı üyelerimize, Etik ve Onur Kurulu kararlarıyla yaptırım uygulamamız gerekmişti.
ONURLANDIRILMA
15 Ocak 2001’de, TOD himayesinde Türk Cumhuriyetleri Oftalmoloji Derneği (TCOD) kurulmuştur. 20 yıl Genel Başkanlığını yürüttüğüm bu dernekte, Bağımsız Türk Cumhuriyetleri’ndeki oftalmologların yanı sıra, beş yıldır Federe Türk Cumhuriyetleri’ndeki oftalmologlar fahri üye olarak, TOD üyesi olanlar ise asıl üye olarak TCOD’a kabul edilmektedir. Günümüzde Türkiye oftalmolojisi çok geniş bir coğrafyada tanınmakta, TOD, bir Amerikan Oftalmoloji Akademisi (AAO) gibi değerlendirilmektedir.
TOD-MYK’da amaç birliği içinde çalıştık. Şubelerimizin, birimlerimizin eş güdümlü çalışmaları ve destekleri gücümüzü artırdı. Şeffaf yönetim ilkesinden hareketle, üyelerimizin sesine kulak vererek ve birbirimizin motivasyonunu yükselterek daha iyiyi yakalamaya çalıştık. Her konuda “ben” değil, “biz” olarak düşünmekten, sevinci, kederi, başarıyı paylaşmaktan kıvanç ve gurur duyduk. Dönüşüm sürecinde, komiteler, komisyonlar, proje takımları kuruldu. Derneğimizde geniş tabanlı, katılımlı yönetim modeli giderek yerleşti, kurumsallaştı. İnternet ortamı rutinde kullanılır hâle geldi. Uyum ve işbirliğine, hızlı haberleşme entegrasyonu çağdaş çizgimize yön ve hız verdi, üretkenlik arttı, TOD diğer uzman dernekleri arasında temayüz etti, saygı davet etti, imrenildi.
O günlerden bu güne geçen süreçte, her şey daha da çok geliştirildi. TOD çağdaş bir sivil toplum örgütü haline geldi. Derneğimizle çok övünüyor, gururlanıyoruz.
Psikolog ve Filozof William James, “İnsan doğasının en derin özlemi takdir edilmektir.” demiş. Kadirşinas TODMYK da beni bu yıl Onursal Başkan seçmek suretiyle taçlandırıp
onurlandırmıştır, çok teşekkür ediyorum. Bütün meslektaşlarımı sevgiyle kucaklıyorum.
Sağlıcakla ve sevgiyle kalın!
Ophthalmology Life 35. Sayı