Ünlü Yahudi bilim adamı Albert Einstein Hitler Almanya’sından kaçıp, Bern Üniversitesinde çalışırken, İsrail Devletinin kurulması için kapı kapı dolaşıp herkesten yardım istemiş, öğrencilerinden ve çevresinden tepkiler gelmişti. “Hocam siz bir profesörsünüz. Bunu nasıl yaparsınız?” diye sormuşlardı. Einstein “Vatansız bir profesör olacağıma vatanı olan bir hamal olurum daha iyidir.” diye yanıtlamıştı. Sonra İsrail Devleti kurulunca kendisine Cumhurbaşkanlığı önerilmiş kabul etmemiştir. Bizim her şeyi bilen ulus devlete karşı olan Amerikan solcusu sosyal demokratlar ülkenin bağımsızlığı ve bütünlüğü kavramlarına vakıf olmadıkları için ULUSALCILIĞI zararlı bir şey ve ırkçılık sanırlar. Bağımsız olmayan bir ülkede özgür birey olunmaz. Özgür bir birey olamayanlar ise kesinlikle SOLCU olamaz. Türkiye’de SOLCU olmanın ön koşulu antiemperyalist olmaktır. Bağımsız değilsen cep telefonunu yapamazsın, silah fabrikanı yapamazsın, tarımını yok ederler, sana GDO’lu hibrit tohumlar verirler. Yerli tohum bile üretemezsin. Bunun en güzel bir örneği¸ çocukluğumda yediğim siyah koca çekirdekli bal tadında karpuzlar artık yerini salatalık tadına bıraktı. Ne tadı var ne tuzu. Kendi ürününü satamazsın, hatta ürününü senden yok pahasına alıp sana astronomik fiyatlardan satarlar. Paranın değeri kalmaz, fabrikaların satılır, üretim yapamazsın ve dışa bağımlı olursun. Ondan sonra da bu memlekette yaşanmaz deyip yurtdışına kaçarsın, onlardan aş, iş dilenirsin. DİYELİM Kİ aş, iş buldun, iyi kazanıyorsun. Her zaman ikinci sınıf vatandaş olursun.
Hiç bir zaman kendini onlardan biri gibi hissedemezsin. Ne oralı ne de buralı olursun. Aidiyetin olmaz. Ben yaşadım yıllarca yurtdışında. Kendini evin dışına atılmış bir ev kedisi hissedersin. Dil senin dilin değildir. Haksızlığa uğrasan seni değil vatandaşını tutar. Vatandaşlık alsan dahi…
Niye bu hafta bu konuya değindiğimi anlatayım. Geçen sevdiğim sanatçı Erkan Petekkaya sayfasında oğluyla resmini paylaşmış. Üstünde İngiliz bayrağı olan bir ceket giymiş. Aşağıya yorum yaptım. “Foto çok güzel, İngiliz bayraklı ceket hariç!” diye. Sayfada Almanya’da yaşayan bir Türk yorum yapmış. “Seni ırkçı seni!” İngiliz bayrağı taşımak onur ama ben Türk olarak itiraz edince ırkçıyım öyle mi? Her neyse aramızda hararetli bir yazışma oldu. ‘Efendim elimdeki telefondan, kullandığım arabaya, bilgisayara kadar dışa bağımlısın gelmiş burada ırkçılık yapıyorsun’ diyor. Yani ‘sen İngiliz’in önünde diz çök, onun bayrağına saygı göster’ diyor bana Almanya’da yaşayan bir TC vatandaşı olarak. İşte dedim iyi ki söyledin neden biz kendi kaynaklarımızı kullanamıyoruz. Kullanamayız tabii senin gibi emperyal patronlarına bağlı olanlar yüzünden. Bu ülke hep bizi dışa bağımlı yapacak iktidarlara yol açmış oy vermiş. Neden bir uçak fabrikan, silahın yok? Neden arabanı hep onlardan satın alıyorsun? Ama onların fabrikalarında hep sen köle olarak çalışıyorsun onlar kazansın diye. Gelelim bizler neden ‘EMPERYALİZM bu ülkenin en büyük sorunudur’ diyoruz?
Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Türkiye hemen her alanda yeni atılımlar yapıyordu. Havacılık da bunlardan biriydi. Atatürk “İstikbal Göklerdedir” sözüyle bunu ifade ediyordu. Atatürk’ün isteğiyle gerçekleştirilen TÜRK TAYYARE CEMİYETİ yurt genelinde yüz şube açtı.
6 Ekim 1926’da ilk uçak fabrikası Atatürk tarafından Kayseri’de kuruldu. Fabrikada ilk aşamada 50 Türk 120 alman işçi çalışıyordu. Türkiye Almanya’nın ünlü uçak üreticisi Junkers’la çalışıyordu. ( TOGG arabalarının yabancı ortaklığı eleştirilse de bizim fabrikalar için o dönemde de yardım almıştık.) Türk personel fabrika açılmadan önce Almanya’ya giderek gerekli eğitimi aldı. 1928’de Junkers tüm hisselerini Türk ortağına devrederek projeden ayrıldı. Fabrikada 200 civarında uçak üretildi.
TOMTAŞ NEDEN KAPATILDI?
1950’li yıllarda Türkiye ABD ile çok yakınlaşmıştı. ABD hükümetini Marshall yardımı adı altında uyguladığı yardım çerçevesinde, hazır uçak ve motor verince Türk yetkililer uçakların üretimini durdurmuştur. 1925’te kurulan TOMTAŞ Havacılık 1928- 1941 yıllarında ürettiği uçaklarla dönemin DÜNYADAKİ EN İYİ havacılık fabrikalarından biriydi. Fabrikada ilk aşamada 50 Türk 120 alman işçi çalışıyordu. Türkiye Almanya’nın ünlü uçak üreticisi Junkers’la çalışıyordu. ( TOGG arabalarının yabancı ortaklığı eleştirilse de bizim fabrikalar için o dönemde yardım almıştık.) Türk personel fabrika açılmadan önce Almanya’ya giderek gerekli eğitimi aldı. 1928’de Junkers tüm hisselerini Türk ortağına devrederek projeden ayrıldı. Fabrikada 200 civarında uçak üretildi.
KİLLİGİL, TÜRKİYE’NİN İLK YERLİ SİLAH FABRİKASINI KURAN “BAKÜ FATİHİ”
Osmanlı Ordusu Komutanı NURİ KİLLİGİL Paşa Cumhuriyet döneminin tüccar ve yatırımcı sanayicisi idi. Azerbaycan’ı Ermeni işgalinden kurtarmıştı. Bu yüzden ‘Bakü Fatihi’ adını almıştı. Trablusgarp Savaşına da katılan Nuri Killigil Paşa Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte İtalyan işgaline karşı da savaşmıştı. Cumhuriyet tarihinin ilk endüstriyel silah tasarımcılarından olan Killigil Sütlüce’deki fabrikasında tabanca, matara, demir çubuk, gaz maskesi ve mermi üretimi yapan fabrikasını bütün engellemelere rağmen kurdu. İsrail’e karşı savaşan Araplara silah satmaya kalkınca fabrikası havaya uçuruldu. Şehit olan bedeni minik bir tabuta kondu. Zamanın devlet erkânı (İsmet İnönü zamanı- Başbakan Şemsettin Günaltay) cenaze törenine katılmadı. Diyanet bedeninin parçalanması sebebiyle namazının kılınmasının caiz olmadığını söyledi. (*1) Müftülükten bir imam cenazeyi kıldırdı. Bütün Ortadoğu ülkelerine silah satmaya başlayan silah fabrikamız da böyle bertaraf edildi. Suriye’ye mermi, Pakistan’a da top satışı yapıyorduk. Fabrikanın muhasebecisi “vallahi aramızda solcu işçi yoktu” diye ifade verdi.
Şimdi bu ülke için ‘üretim yok, bizim kafamız çalışmıyor, Ortadoğuluyuz, geri kalmışız’ gibi özgüven yoksunu eziklerin batı hayranı aşağılık komplekslerine kulağımızı kapatmalıyız. EMPERYALİZMİN ÜLKEDEKİ YERLİ İŞBİRLİKÇİLERİNE OY VERİP başkalarının bayrağını taşımanın, hümanizm, kendi bayrağımızı taşımanın geri kalmışlık, çağdışılık ve ırkçılık olduğuna kendimizi inandırmaya çalışan uyanıklara karşı hep beraber olalım.
Kaynak:
(*1) Yeni Sabah gazetesi, 23 Mart 1949