Toplumların Entropisi Güvenle Dengelenir

Sosyoloji, tarih sahnesinde kendini bilimsel bir disiplin olarak ortaya koyabilmek için pozitif bilimlerden faydalanmıştır. Günümüzde sosyal bilimlerin bazı temel terimlerinin fizik, kimya ve biyoloji alanlarından devşirildiğine rastlamaktayız. Bunlardan biri olan “toplumsal dinamik” terimini literatüre Aguste Comte kazandırmıştır. Toplumsal değişiminin her an durmaksızın gerçekleştiğini düşünen Comte, bu durumu fizikten devşirdiği “dinamik” kavramıyla açıklayabileceğini düşünmüştür. Bu şekilde kavram transferlerinin terimlere dönüşmesi, daha sağlıklı bir gözlem açısından faydalı olabilmektedir. “Dinamik” terimini sosyolojide kullanmadan önce toplumsal değişimi belirli tarihsel aralıklarla gözlemleyebilirken bu terimle beraber daha kısa süreli aralıkları, hatta anlık değişimleri takip edebilmek mümkün olmuştur. Bu noktada “entropi” kavramı dikkat çekici bir bakış açısı sunabilir.

Entropi ve Genişleme

“Entropi” eski Yunancadaki “tropos” (bir şeye dönme, yönelme) kelimesinden türemiştir. Yunancadan İngilizceye geçen “entropi” , kapalı bir sistemin enerji kaybı sonucu belirsizlik ve durağanlığa doğru evrilmesi anlamına gelmektedir. Parfüm kokusunun püskürtüldüğü merkezden çıkarak etrafına doğru yayılması entropinin bir eseri gibi görünmektedir. Bir masa ise durduğu yerde hiçbir kuvvet ya da müdahale olmasa bile çürümeye devam eder. Bir cam yere düştüğünde paramparça olarak etrafa dağılır. İnsan bedeni bile canlılığını yitirdiğinde genişleyip çürümeye başlar. Benzer intişarı doğada pek çok şekilde gözlemleyebiliriz. Evrenin bile büyük patlamadan bu yana genişlemekte olduğunu düşünür birçok bilim insanı. Her şeyin düzenli bir halden düzensizliğe doğru yönelişi olarak tanımlayabileceğimiz bu genişleme haline “entropi” diyoruz. Durağanlığa erişinceye kadar genişlemenin devam etmesi, bu sürecin başka bir ifadesidir. Bu tanımdan yola çıkarak belirli sınırlar dahilinde yaşayan toplulukların entropi ile ilişkisi dikkat çekici olabilir.

Topluluk Halinde Yaşamak ve Entropi

En basit insan topluluklarında dahi entropiyi gözlemleyebiliriz. Topluluklar önce oluşurlar, ardından dağılma eğilimi gösterirler. Yani toplumlar oluştukları andan itibaren dağılmaya başlarlar. Dağılma hızını ise toplulukların entropiye karşı koyma gücü belirler. Kimileri buna karşı koyamadan kısa süre içerisinde yok olurken kimi toplulukların dağılması ise çok daha uzun zamana yayılır. Bu ifadeyi doğru kabul ettiğimizde karşımıza şu soru çıkmaktadır: Bir insan grubunun dağılmasına karşı koyan güç nedir?

İhtiyaçlar Hiyerarşisi ve Entropi

A. Maslow 1943 yılında yayınladığı çalışmasında, ilk kez “İhtiyaçlar Hiyerarşisi” adlı düşüncesini ortaya koydu. Ortalama bir insanın bütün ihtiyaçlarını hiyerarşik olarak sıraladı. Bu sıralamaya göre en temel ihtiyacımız “fizyolojik” olanlardı. Bunlara yeme, içme, nefes alma, cinsellik gibi hayatta kalmak için olmazsa olmazlar diyebiliriz. İkinci sırada ise “güvenlik” ihtiyacı vardı. Bunları da beden, iş, ahlak, aile, sağlık ve mülkiyet güvenliği olarak açabiliriz. Maslow’un belirlediği bu ilk iki maddeyi, entropi kavramıyla ilişkisi bakımından ele alabiliriz.

Fizyolojik ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra kendimizi güvende hissetmek isteriz. İçgüdüsel olarak güvende hissetmenin en temel yolu da topluluğumuzdaki insanlarla birlikte hareket etmek olabilir. Nihayetinde bizler sosyal memelileriz ve genellikle gruplar halinde yaşarız. Bu grupların temeli ise çoğunlukla güvenin varlığına ve buna bağlı olarak iş birliğine dayanmaktadır. O halde insan gruplarının “entropiye” karşı koyabilmeleri “güven” ile ilişkili olabilir.

Güvenlik İhtiyacı ve İş bölümü

Fizyolojik gereksinimlerin giderildiği bir insan grubunda topluca yaşayabilmenin yolu iş bölümünden geçer. Grubun yönetilmesi, besin bulunması, yiyeceklerin pişirilmesi, çocukların bakımı gibi ana görevlerin kimlerin sorumluluğunda olacağı belirlenir. Ardından herkesin görevini sağlam bir şekilde yerine getirebilmesi için esneklik sınırları belirlenir. İnsan grupları her ne kadar iş bölümüyle örgütlense de sezgisel olarak her bir üye grubun elde ettiği maddi ve manevi faydalarda hakkı olduğunu bilir. Ava giden üyeler elde ettikleri besini konak alanında bekleyenlerle paylaşmazsa konakçılar ya açlıktan ölür ya da o grubu terk eder. Bu aşırı indirgenmiş şablonun temel dinamiği, varlığını bir bütünlükle devam ettirebileceğine güvenmektir. İhtiyaçlarımızın karşılanacağına dair güven duyuyorsak o grupta varlığımızı sürdürebilir, entropiye karşı koyacak kolektif enerjiyi bulabiliriz. Birbirimize duyduğumuz güven, temel enerji kaynağımız olabilir. Peki, güven nasıl daimi olarak sağlanabilir?

Hukuk ve Güvenlik

Sözleşmeci düşünürlere göre devlet fikri, kalabalıklaşan bir toplum olarak yönetimi bir grubun tekeline devretmemiz yoluyla ortaya çıkmıştır. Bu kararda, doğa şartlarının yıpratıcı tarafıyla ortak olarak belirlediğimiz bir otorite ile daha iyi mücadele edebileceğimiz fikrinin etkili olduğu düşünülmektedir. Doğaya karşı her bir bireyin emeği oldukça önemlidir; dolayısıyla verimliliği arttırmak için koordinasyona ihtiyaç vardır. Koordine olabilmek, toplu alanlarda uyumlu hareket etmemize bağlı gibi görünmektedir. Toplumun ahengini bozan hal ve hareketlerin yasaklanması kurallarla oluşmuştur. Bunlar örf, adet, ahlak, nezaket ve hukuk kuralları olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuralların caydırıcılığı sayesinde toplumsal üretim devam eder ve bireyler kendilerini güvende hissederler. Toplumsal kuralların işlemediği insan grupları, entropiye karşı koymakta zorlanırlar.

Bu tanımdan yola çıkarak bir grubun ortak değerleri, o topluluğun güven ihtiyacı karşılandığı ölçüde devam edebilir diyebiliriz. Başka bir deyişle din, ırk, hükümet taraftarlığı ve ideolojik düşünceler vazgeçilmez gibi görünmekle beraber, güven ihtiyacı karşılanmazsa hızlıca yok olabilir. Dolayısıyla ideolojik görüşlerimiz, kültürel kodlarımız ve diğer soyut değerlerimiz güvenliğe hizmet etmediği, grup üyelerini tehdit ettiği halde bu düşünceyi savunmaya devam edersek güvenlik dayanağı zamanla çöker ve entropiye karşı yıkıcı sürecin hızlanmasına vesile olur.

Bu bakımdan entropiye karşı koymak için evrensel barış ve refahın önemi çok net bir şekilde anlaşılmalıdır. Aksi takdirde devlet sınırları, inançlar ve diğer değerler her an yok olabilir.

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Mahalle Baskısı Bizi Yalnızlaştırıyor mu?