İnşaat Dünyası Dergisi Mart-Nisan 2023 “Deprem Özel Sayısı”nda “#Kurumsalİletişim” bölümünde sözü Feveran İletişim Kurucu Ortak Tülin Çeneli Dönmez’e verdi. Tülin Çeneli Dönmez dergimiz için kaleme aldığı makalesinde afet döneminde iletişimin önemine vurgu yaptı. Dönmez, “Deprem süreci bize iletişim ve koordinasyonun, afet dönemlerinde olduğu gibi, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi” dedi.
Hepimizi derinden etkileyen deprem felaketiyle beraber, zaman zaman kendimizi çaresiz hissettiren günlerden geçiyoruz. Ülkemizin başı sağ olsun; 6 Şubat 2023 tarihinde yaşadığımız ve 11 ilimizi etkileyen iki büyük depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
Deprem süreci bize iletişim ve koordinasyonun, afet dönemlerinde olduğu gibi, ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdi. Aynı zamanda afetlere hazırlıklı olmak, olası riskleri gözden geçirmek ve planlama yapmak da bir o kadar hayati önem taşıyor. Afet sürecinde iletişim ve koordinasyonun önemine geçmeden önce öncelikle “iletişim”in bir disiplin olduğunu ve kriz iletişimi gibi farklı uzmanlık alanlarına ayrıldığını vurgulamak gerekir. İletişimin, özellikle de doğru ve planlı yürütülen iletişim sürecinin, afet sonrası gibi saniyelerin bile hayati önem taşıdığı anlardaki koordinasyonu ve toplumsal psikolojinin yönetilmesi açısından oldukça önemli olduğunun altını özellikle çizmek isterim.
Afet kavramına bakacak olursak, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından tanımlandığı şekliyle; etkilenen topluluk veya toplumun kendi kaynaklarını kullanarak başa çıkma kabiliyetini aşan yaygın insani, maddi, ekonomik veya çevresel etkileri içeren, bir topluluk veya toplumun işleyişindeki kayda değer bozulmaya işaret ediyor. Afetler; deprem, orman yangını, sel gibi doğal ya da nükleer patlamalar gibi insan yapımı olaylar olabilir. Bunların yanında pandemileri, teknolojik felaketleri veya çevresel felaketleri de içerebilir.
Afet yönetimi ve koordinasyonu ise söz konusu felaketin insani, maddi, ekonomik veya çevresel etkileriyle nasıl başa çıktığımız, “Afetin olası etkilerine karşı nasıl hazırlandığımız, bunlara nasıl yanıt verdiğimiz ve bunlardan nasıl ders çıkardığımız” süreç olarak tanımlanabilir.
Söz konusu afet veya acil durum yönetiminin en önemli güçlüğü, çeşitli beklenmedik durumlara hazırlıklı olma ihtiyacından ileri geliyor. Afet yönetimi tartışmasına başlamak için en doğru nokta ise neyin afet oluşturduğunu düşünmek. Zira Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’na göre: “Daha fazla insan felaketlere karşı savunmasız hale geliyor veya genellikle hükümetlerinden yeterli destek alamadan şiddet eylemleri, mali krizler ve artan belirsizlikle başa çıkmak zorunda kalıyor.”
Kurumlar Arası Risk, Erken Uyarı, Hazırlık Referans Grubu Komitesi ve Avrupa Komisyonu iş birliğiyle insani krizlerin ve afetlerin risklerini ölçmek ve sıralayabilmek amacıyla hazırlanan Risk Yönetimi Endeksi’ne (INFORM) göre Türkiye, 191 ülke arasında 45’inci sırada. 5,0 endeks puanı ile de “yüksek risk” grubundaki ülkeler arasında yer alıyor. Bunun yanı sıra son üç yılın trendine göre de riskin artma eğiliminde olduğu ülkelerden biriyiz. Bu nedenle, afetlerde iletişim ve koordinasyonun etkili ve kesintisiz yürütülmesi, afetlere hazırlıklı olmak kadar büyük önem taşıyor.
Afet gibi kriz durumlarında paydaşlar arasında iletişimin nasıl sağlanacağı konusunda bir iş akışı şemasının olması, ilgili kişilerin neleri hangi sırayla yapacaklarını bilmeleri ve gerektiğinde inisiyatif almaları iletişimin nasıl başlayacağını belirliyor. Aynı şekilde afet sürecindeki koordinasyonun etkin bir şekilde organize edilmesi, yönetimin yetersiz ya da eksik kalmaması büyük önem taşıyor.
Ek olarak afetlere müdahale safhasında yerel ve küresel çaptaki yardım kuruluşunun merkezden koordinesinde aksama olmaması, kaynakların ergonomik kullanılması, can ve mal kayıplarının artmasının önüne geçiyor. Deprem, orman yangını, sel, endüstriyel kazalar gibi türlü afet durumlarına karşılık yol haritasının hemen her aşamada kurumsal bir perspektifle koordineli bir şekilde hazırlanmış olmasının bu noktada oldukça elzem olduğunu vurgulamak isterim.
Afet yönetim süreçlerinde temel amaç, süreci en az hasar ile atlatmak olduğunu görürüz. Başta insan hayatı olmak üzere, maddi kayıpların en aza indirgenmesi söz konusu. İletişim, bu süreçte hasarın en aza indirgenmesinde hayati bir önem taşıyor. Afet iletişimi, paydaşların fiziksel ve psikolojik olarak stresli olaylarla başa çıkabilmelerine yardım etme ihtiyacıyla başlar.
Afet sırasında ve sonrasında oluşabilecek türlü aksaklıkların önüne geçilebilmesi için sağlıklı, anlaşılır ve karşılıklı iletişim ortamının yaratılması oldukça önemli. Afete yönelik tüm uygulama ve hizmetlerin seri, hızlı, uyum içinde koordine edilmesi bu sayede mümkün olur. Afetlerin önüne geçmek pek mümkün değilse de olası kriz durumlarında tüm iletişim kanallarını en verimli şekilde, hızlı ve hassas tabanlı bir iletişim sistemi oluşturarak, yönetmek hiç de zor değil.
Yaşanan can ve mal kayıplarında sorumluluğu olanların cezalandırılmaları, deprem sonrasında nakdi ve ayni yardımların yerine ulaştığının takibinde ise medyaya önemli görev düşüyor.
Medya, dördüncü kuvvet olma görevini “hatırlamalı”; afet süreçlerinde kamuyu bilgilendirme işlevini yerine getirirken “varlık sebebine” uygun hareket etmeli. Bu zorlu dönemde habercilik; başkalarının acılarını paylaşırken, hassasiyetle ve empati kurmaya çalışılarak yapılmalı. Sivil toplum kuruluşları ise bu dönemdeki iletişim faaliyetlerinde şeffaf olmalı ve koordinasyonunu kesintisiz sürdürmeli.
Gelelim beşinci güç olan internetin ve sosyal medyanın afet sürecindeki rolüne. Medya ile beraber hepimiz, interneti ve sosyal medya kanallarını da takip ediyoruz. Bu süreçte sorumlu vatandaş olarak hareket etmek oldukça önemli. Çünkü afet ve kriz dönemlerinde internette ve sosyal medyada pek çok asılsız paylaşım da olması mümkün. Doğru bilginin yayılması adına her birimizin iş birliği yapması gerekiyor. Çünkü paylaşılan her yalan veya yanlış mesaj güven duygumuzu biraz daha zedeliyor.
Bizzat teyit edilmeyen bilgilerin “sırf bir şey yapıyor gibi hissetmek adına” veya biri okur da harekete geçer diye paylaşmamak gerekiyor. İnsanları ve kurumları harekete geçirmek için bile olsa üzüntüyü ve travmayı artıracak fotoğraf ve videolar paylaşılmamalı. Ayrıca; WhatsApp ve sosyal medya kanallarında aşırı paylaşımda bulunmaktan da kaçınmak gerek. Çünkü gereksiz ya da yalan / yanlış bilgi doğru bilginin yayılmasını olumsuz etkiler, unutmayın. Yardımcı olmak isterken süreci zora sokabilirsiniz.
Bir bakıma yaşanan her afet, bir sonraki afet için nasıl önlemler alınabileceği, hangi hatalardan dönülmesi gerektiği ve iletişim için nelerin gerekli olduğu konusunda bir tür öğrenme fırsatı da sunuyor. Yakın tarihte acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz üzere biliyoruz ki yaşanabilecek türlü afetin en kritik anı müdahale aşaması. Bu safhada farklı disiplinlerden çok sayıda kişi, kurum ve kuruluş, yürütülmekte olan çalışmalara katılım sağladığından uygulamaların odaklı, hızlı ve etkin bir şekilde sağlanması önemli. Bunun için de iletişim ve koordinasyonun uygulanabilir yaklaşımın varlığı kritik bir öneme sahip. Zira ilgili ekiplerin seri ve uyumlu bir şekilde bölgeye intikal etmesi, sınırlı zaman diliminin en efektif şekilde kullanılması, kaynakların verimli ve ekonomik kullanımı bu yolla mümkün.