TÜRK MİTOLOJİSİ – 10 VARLIK !

Türkler, Orta Asya’dan bugüne binlerce yıllık tarihleri olmasına rağmen avcı toplayıcı ve göçebe hayatı en geç terk eden ve kısmen de olsa terk etmeyen bir millet olarak aslında haklarında en az tarihi bilgi olan milletlerden biridir. Bugün hem yazılı hem de görsel sanatlarda çokça işlenen mitoloji konusunda genellikle Mısır, Yunan ve İskandinav mitolojileri herkes tarafından bilinse de Türk Mitolojisi ’nin de aslında köklü bir geçmişi ve bugünün dinlerine ve hikayelerine işlemiş varlıklar vardır.

Bugün izlediğimiz mitoloji kaynaklı filmlerin ve okuduğumuz eserlerin pek çoğunda Türk Mitolojisinden varlıklar görmek mümkündür.

Tabii ki Türk Mitolojisi kaynakları diğer mitolojilere kıyasla çok az olduğu ve geç kaleme alındığı için gelişimi ve tanınırlığı diğerlerine göre az olması gayet doğal. Bu nedenledir ki aslında fırsatı olan herkesin bu tarihi zenginliği hem gelecek kuşaklara hem de yabancılara aktarması önemli.

Türk Mitolojisini oluşturan varlıklardan sizin için seçtiğim 10 tanesi var ki, bu varlıkların bazıları hala toplumsal yaşantımızda bize eşlik etmeye devam ediyorlar. Hatta bazıları beyaz perdeye başka milletler tarafından aktarılarak hayat verilmiş ve maalesef başkaları tarafından sanki onlar tarafından keşfedilmiş gibi sahiplenilmiştir.

Konuyu çok uzatmadan varlıklara giriş yapalım.

türk mitolojisi - al karısı

1-Al Karısı

Bir inanışa göre Adem’e eş olarak yaratılan Lilith bu görevi istemediği için Havva yaratılmıştır. Tanrının buyruğunu yerine getirmediği için de lanetlenen Lilith, Türk Mitolojisinde karşımıza Alkarısı adıyla çıkar.

Lohusa dönemindeki kadınlara, yeni doğum yapmış kısraklara ve bebeklere musallat olduğuna inanılan bu varlık, musallat olduklarının ciğer ve dalağını yemektedir.

İslami dönem sonrası inanç sistemimizdeki değişimlere rağmen bu varlık hala kültürümüzde yaşamaya devam ediyor. Anadolu’da hatırı sayılır sayıda insan lohusa dönemindeki kadınları Alkarısından korumak için önlem alır. Işıkların açık bırakılması, yüze tülbent ya da kırmızı örtü örtülmesi, lohusa dönemindeki kadınların yalnız bırakılmaması ve ortamda mutlaka Kur’an-ı Kerim bulundurulmasının bu varlığı uzak tuttuğuna inanılıyor.

Lilith ya da Al Karısı, erkek objelerinden ve metalden haliyle de erkeklerden korkarmış.

Erzurum’da Alkarısı, Malatya’da Hıbilik, Bingöl’de Kapoz, Elazığ’da Hafdar, Gaziantep’de Tepegöz adıyla da bi­linmektedir.

türk mitolojisi - maran

2- Erbüke – Maran

Çocukluğumuzun masallarından biri de bu olsa gerek. Devasa yılan gövdesi üzerinde belden yukarısı kadın şeklinde bir yaratık. Ben şahsen bu yaratığı şahmeran olarak tanısam da Türk Mitolojisinde adına Maran, Erbüke ya da Er böke deniyor.

İsmi sebebiyle genellikle cinsiyetinin erkek olduğu düşünülse de Şahmeran aslında dişi bir varlıktır. Tüm yılanların atası kabul edilir ve yer altında yılanlarıyla birlikte yaşadığına inanılır. Düşünülenin aksine insanlara kötülük yapmaz. Hatta Lokman hekimin şifa reçetelerini bu varlıktan edindiği de rivayet edilir.

Anadolu’da ve özellikle Tarsus’ta bu konuda halk arasında anlatılan hikayeler vardır. Şahmeranın şifa gücü sebebiyle insanlar tarafından öldürüldüğü ama diğer yılanların bunu bilmediği, öğrendiklerinde ise şehirleri istila edeceklerine inanılır.

Birçok mitolojide farklı işlense de benzer bir varlığı bulmak mümkündür. Buna en güzel örnekse sanırım Yunan Mitolojisinde hemen hemen herkesin tanıdığı, baktığı insanı taşa çevirebilen yılan kadın Medusa olsa gerek. Zihinlerimizde kötü çağrışımlar yapsa da Medusa yanlış anlaşılmış bir mitolojik varlıktır.

Medusa, insan olarak üstelik çok güzel bir kadın olarak doğmuştur. O kadar güzel ve çekicidir ki tanrıçalar bile kendisini kıskanmaktadır, tanrıları da peşinde koşturmuştur. Tanrıça Athena onu çok kıskanmaktadır. Poseidon ise Medusa’ ya hayrandır. Başı öylesine dönmüştür ki bir gün Athena’nın tapınağında Medusa ’ya zorla sahip olur.

Kendini aşağılanmış hisseden Athena, Medusa’yı gorgon yaparak cezalandırır. Güzelliği gitmiş, saçları yılana dönmüş üstelik ona bakanların taşa dönüştüğü bir laneti de taşımaktadır. Medusa insan olarak doğduğu için ölümlüdür. Verdiği cezaları az bulan Athena Perseus ile iş birliği yaparak Medusa ’nın başını kestirir. Başı kesildiği anda Poseidon’dan olma çocukları Pegasus ve Chrysar gövdesinden dışarı fırlarlar. Medusa’dan sıçrayan kan damlaları Libya çöllerine düşer ve birer yılana dönüşürler.

İşte böyle, Athena yüzünden güzelim bir hayat ne hale gelmiş … Konumuz Türk Mitolojisi aslında ama bir anda Yunan Mitolojisine giriş yaptık. Gerçi Mitolojileri incelerseniz zaten hemen hemen hepsinin birbirine benzediğini görürsünüz…

türk mitolojisi - Hüma kuşu

3- Hüma Kuşu

Köktürkler, Hüma kuşunun gökyüzünde yaşadığına, dilediği her yere ulaştığına, cesaretin, gücün, kudretin, egemenliğin, bahtın, devletin bolluğun, bereketin, güvenin mutluluğun ve huzurun sembolü olduğuna inandıkları için onu “ongun” olarak kullanmışlar; Kül Tigin’e ait heykel başında da bu onguna yer vermişlerdir, Hüma kuşunun sonraki dönemlerde boyların, hanların, katunların ongunu olarak kullanılmasının, Özbekistan Cumhuriyet’inin devlet armasında yer almasının temelinde de aynı inanış yatmaktadır.

Hala Anadolu’da bu kuşun varlığına inanılmaya devam eder. Hatta üzerinize kuş pislediğinde şans getireceğine inanmanıza neden olan da aynı mittir.

Eski Türkler ’de Hüma kuşu ve eşi Umay’a (evlerin huzur ve mutluluğundan sorumlu tanrı) inanılırdı. Daha önce de dediğim gibi mitolojiler irdelendiğinde birbirine yakın ya da etkilenmiş figürleri bolca bulmak mümkün. Bu da onlardan biri. Yunan efsanelerinde Phoenix (Feniks), Arap efsanelerinde Anka kuşu, çeşitli Uzakdoğu ve Ön Asya kültürlerinde de Tanniao, Rokh, Simurg gibi isimlerle anılan; aynı niteliklere sahip kuş figürleri bulunmaktadır.

Türk kültüründe Hüma kuşu ile ilgili inanışlar sadece huzur ve mutluluk getirmesi ile sınırlı değildir. İnanışlara göre Hüma kuşunun gölgesine denk gelen kişi padişah olur, o devlet refaha erir ve güçlenirdi. Bu inanışlar sebebiyle Hüma kuşu ‘devlet kuşu’ veya ‘talih kuşu’ gibi isimlerle de anılır. Bu tabirler de günümüze kadar varlığını devam ettirmiştir.

türk mitolojisi - su iyesi

4- Su İyesi

Nehirlerde yaşayan su iyesi de Türk mitolojisinin önemli bir figürüdür. Kazaklar, Türkmenler ve Özbeklerde bu varlıkla ilgili efsanelere rastlarsınız. Cisimsiz olan su perileri insana zarar vermezler. Aslında bir bakıma modern zamanların denizkızlarının atası olduklarını da söyleyebiliriz.

Bu konuda söylemem gereken birkaç şey daha var. Denizkızları dendiğinde aklıma hep Foça’da ki siren kayalıkları ve milli aptallığımız geliyor. Elimizin altında bugün sinema sektörünü inanılmaz derecede besleyen antik Yunan şehirleri varken ve antik yunandan günümüze kalan eserlerde adı geçen o güzelim alanlar bu topraklardayken biz bunları değerlendirmek için hiçbir şey yapmıyoruz. Bilmeyenler için söylüyorum; Homeros tarafından M.Ö 800 de yazılmış Odysseia isimli eserde konusu geçen olayların Foça’da gerçekleştiğine inanılır. Yani bugün Hollywood filmlerinde çokça karşımıza çıkan Siren, Denizkızı gibi varlıkların kökeni bu coğrafyadır. Bunu değerlendirecek reklam ve benzeri çalışmalar ise her zamanki gibi yapılmamaktadır.

türk mitolojisi - erlik han

5- ERLİK HAN

Günümüz dinlerinde şeytan, Yunan mitolojisinde Hades varsa Türk Mitolojisinde de ERLİK HAN var! Yer altındaki demirden sarayında yaşayan bu ihtiyar dünya yaratılırken Tengri’ye karşı suç işlediği ve kendine dünya yaratmak istediği için cezalandırılmıştır. Gözleri ve kaşları siyah, sakalları dizlerine kadar uzamış ve yaban domuzu gibi dişleri vardır. Warcraft filmini izleyenlere bir şey hatırlattı mı? ?

Düzene karşı, huzur sevmez ve yer yüzünü her zaman karıştırmak ister. Hatta bir rivayette anlatılan olaylar Adem ile Havva’nın cennetten kovulması olayına o kadar benzer ki, hangisinin doğru olduğunu ya da diğerinden kopya olduğunu bilmek zordur.

türk mitolojisi - it barak

6 – İT BARAK

Oğuz Kaan’ın canını zor kurtardığı bir kavim olan İT Baraklar kaslı insan vücutlu, köpek gibi kıllı ve çirkin suratlı yaratıklardır. Erkeklerinin aksine kadınları temiz yüzlü ve güzeldir. Oğuz kağan bu varlıklara elçi gönderip teslimiyetlerini istemiştir ama başaramamıştır. Bunun üzerine çıkan savaşta da bozguna uğrayarak kaçmış ve saklandığı yerde it barakların kadınları sayesinde güçlenmiştir. Yine aynı kaynaktan edindiği bilgilerle hazırlık yaparak savaşı kazanmış ve bu bölgede 17 yıl yaşamıştır.

İt baraklar bugünkü kurt adam figürüne çok uygun değil mi? Kıllı köpek gibi, çirkin yüzlü ve kaslı …

türk mitolojisi - kamos / karamura

7 – Kamos- Karamura

Karpat yörelerinde görülen kötücül bir yaratıktır. Kabuslara sebep olan bu kötü ruh, yalnız uyuyan kişilere musallat olarak üzerlerine tüm ağırlığı ile çökerek çarpılmalarına hatta ölmelerine sebep olur.

Başında her zaman bir börk bulunur ve bu börk musallat olduğu insan tarafından yakalanırsa börkün yerini aynı boyutta altına bırakacağı rivayet edilir.

Sadece geceleri dolaşan bu varlık kedi kılığına da girebilmektedir. Üzerine bastığı insanın kanının çekilerek ölmesine neden olabilir.

türk mitolojisi - kayberen

8 – Kayberen

İyilik sever bir ruh olduğuna inanılan bu varlık dağlarda yaşar. Ot obur hayvanların koruyucusu olduğuna inanılır.

Efsaneye göre çocuğu olmayan bir çift ömürleri boyunca çocuk sahibi olmak için tanrıya yalvarır. Sonunda dilekleri kabul olup tam kırk çocuğa sahip olurlar ama artık yaşlanmışlardır. Çocuklara bakamaz duruma gelince de götürüp dağlara bırakırlar. Kayberenler bu kırk çocuğu bulup yedirip içirip büyütürler. Bu çocuklar büyüdüklerinde insanların gözüne görünmeyen koruyucu varlıklara dönüşürler.

Başta da dediğim gibi Kayberenler ot obur hayvanların koruyucusu ve bulundukları yerin iyesidirler. Kızdırıldıkları zaman korudukları hayvanları telef etme riskleri vardır. Türk töresinde ava gidecek olan avcılar kayberen’e dua ederler ki avları bol ve belasız olsun…

türk mitolojisi - kırklar

9 – KIRKLAR

Geniş bir coğrafyaya ve farklı inanç sistemlerine yayılmış olan bu figür, kötü olan dünyanın ayakta durmasını sağlar. Kayberenler gibi dağlarda yaşarlar ve insan gözüne görünmezler. Derviş figürüyle yakından bağlantılıdırlar. Hayatlarının belli bir döneminde insanların arasından ayrılıp yeni misyonlarına başlarlar ve bir daha bilinen anlamıyla insan içine karışmazlar. Yaşar Kemal’in İnce Memed romanının sonunda: “İnce Memed ‘den bir daha haber alınamadı. İmi timi bellisiz oldu.”

Cümlesi yer alır ki aslında bu inancın günümüzdeki yansımalarından biridir. Kırk sayısı Türklerde, Altaylarda, Orta Asya’da ve hatta İslam’da önemli bir role sahiptir. Kırkı çıkmak deyimi, Alevilikteki kırklar meclisi gibi…

Çilten olarak da isimlendirilen bu dervişler yılda bir kez buluşarak dünyada olup biten hadiseleri tartışır ve değerlendirirler.

Kısacası hem bulundukları yeri korumaya çalışır, insanlara yardım edip şifa dağıtır hem de genel olarak dünyanın daha yaşanılır olması için uğraşırlar.

türk mitolojisi - evren / ejderha

10 – EJDERHA- EVREN

Günümüzde özellikle Çin’de düzenlenen ejderha festivali ve beyaz perdeye aktarılan filmlerde karşımıza çıkan ejderhaların Türk mitolojisinde de önemli bir yeri vardır. Çoğunlukla iyiliği, gücü ve kudreti simgelese de bazen karşımıza şeytani bir varlık olarak da çıkabilmektedir.

Ejderhanın Türk kültürüne girişinin geçmişi Asya Hunlarına kadar uzanır. Asya Hunlarının hükümdarı Mete’nin ejderha soyundan geldiği rivayet edilir.

Türk Mitolojisini incelediğimizde ejderhanın Evren adını aldığını görürüz. Eviren kelimesinden harf düşmesi sonucu ortaya çıkan bu kelime Türklerin dünyayı ejderhaların döndürdüğüne inanmalarından yola çıkarak konmuş bir isimdir. Ejderha, Ejder, Evren, Evran, Evran Yılanı ve yılan şeklinde ifade edildiği yerlerde vardır.

Metinlerde ejderha tasviri anlamda boynuzları, tırnakları, kulakları ve kuyruğunu bulunan, gürültüler ve homurtular çıkarıp ağzından ateş saçan veya kuyruğunun ucunda ateş bulunduran, siyah renkli, bazen yedi veya bazen iki başlı olabilen, uzun, uçan ve konuşabilen, güçlü ve korkutucu, dumanlar içinde gelebilen ve bazen boynunda zincirler ile tasvir edilen büyük bir yılan olarak yer almaktadır. Bu tasviri özelliklerin tamamı hem erken dönem Türk mittik düşüncesindeki hem de diğer Türk boylarındaki tasavvurlarla benzer şekildedir.

Türk mitolojisine kısa bir giriş yapmaya çalışırken aslında bu yazıda ele alamadığım onlarca belki yüzlerce varlığında olduğunu bilmenizi isterim. Her ne kadar avcı toplayıcı ve göçebe bir toplum olmamızdan kaynaklı olarak mitolojiye dair sağlam kaynaklara sahip olmasak da Altay Türkleri, Yakutlar ve Çin’e ait eski kaynaklar bu konuda bizlere kısıtlı da olsa ışık tutabilmektedir.

Hangi inanca sahip olursanız olun bu zenginliği koruyup kucaklamak, gelecek kuşaklara aktararak geldiğimiz yeri unutturmamak bizlerin elinde. Benim de bugün yapmaya çalıştığım tam olarak bu! Kültürümüzden, örf ve adetlerimizden olabildiğince koparıldığımız bir dönemde yaşadığımız gerçeği ile barışmalı ve bu zenginliklerimizi korumanın yollarını aramalıyız.

Türk Mitolojisindeki tanrı ve varlıklar diğer mitolojilerdeki kadar gösterişli değildir. Zaten Türk dediğimiz ırk gösterişten uzak, tabiatla dost ve en iyi bildiği şey olan at üzerinde uzun süre yaşayabilmesi ve muhteşem ok atma meziyetleri ile ön plana çıkan bir ırktır.

Vakit ayırıp okuduğunuz için teşekkürler. Mitoloji dipsiz bir kuyu gibi, ne kadar eşelerseniz eşeleyin her zaman yeni şeylerle karşılaşabiliyorsunuz. Bu nedenle bu ilk yazı ile bir giriş yaptık ama pek çok yazı ile devam etme şansımız var.

Sonraki yazıda görüşmek dileğiyle, Sevgiyle kalın…