“TÜRKLER, KILIÇ ZORU İLE İSLAMİYET’İ KABUL ETMEDİLER, KILIÇ ZATEN TÜRKLERİN ELİNDEYDİ.”
Bu konuda, zaman zaman derin tartışmalar görürsünüz. Türkler İslam’a girerken gerçekten katledildi mi?
İki görüşü de savunmadan gerçek tarihi kayıtlara dayanarak bilgi aktaracağım.
Orta Asya, Peygamberimiz Hz. Muhammed zamanında, Hazar denizi ile Maveraünnehir arasında kalan bölgedir. Bu bölgede, Hazar denizinin güneyi Taberistan, Hazar Denizi ile Maveraünnehir arası Dihistan ve Horasan, Maveraünnehir’in güneyi ise Toharistan yerleşim yeridir. Horasan olarak tabir ettiğimiz Orta Asya tümlemesi Farsça hor “güneş” ve asan “gelen, doğan” kelimelerinden oluşarak ‘güneşin doğduğu yer, güneş ülkesi’ anlamını taşır.
Maveraünnehir ise Hazar denizinin daha doğusunda Ceyhun (Amu derya) ve Seyhun (Siri derya) nehirleri arasında kalan bölgedir ve anlamı “nehrin ötesi”dir. Günümüzde “suyun ötesi” tanımlamasına benzer. “Suyun ötesi’ günümüzde, Trakya’da Meriç ırmağının batısı anlamında sıkça kullanılmaktadır.
MS 652 yılında Horasan ile şimdiki Afganistan’ın kuzeyi ve batısı zaten Müslümanlarca kısmen ele geçirilmiş durumdaydı. Kesin bir Müslüman hâkimiyeti yoktu ama ilk başta Müslüman olan halktan vergi alınmaması gibi cizye uygulaması yüzünden halkta İslam’a geçiş başlamıştı. Emevilerin ileri dönemlerinde ise Müslüman halktan da vergi alınmaya başlaması bölge halkının eski dinine dönmesini sağlamıştı.
Bölgede Akhun’lar (Eftalitler) bulunuyordu. Arap Ahnef orduları, son Sasani kralı III.Yezdigerd’i kovaladı ve bölgeyi İslam devletine bağladı. Bugün, yanlış bilindiği üzere 7. Yüzyılda Horasan ve Maveraünnehir Türk bölgesi değil idi. Bölgede yoğun bir Türk yerleşimi yoktu. Maveraünnehir’de yöneticiler Türk olsa da halk Soğd halkı, Taberistan ve Cürcan ise Farisi halkı idi. O tarihlerde, yoğun olarak Soğd halkının yaşadığı bir bölge olan Maveraünnehir’e Soğdiyana adı verilmişti. Zaman içinde Soğdlar bölgede birçok savaş ve isyan sonrasında millet olarak ortadan kalktılar. Günümüzde Soğdca konuşan sadece 30 kişi olduğunu düşünürsek İslam orduları tarafından boşaltılan bu bölgeye akınlar yaparak yaşamlarını sürdüren Oğuzların, ileri bir tarihte 9. ve 10. yüzyılda bölgeye yerleştiğini anlayabiliriz.
Bu dönemlerde, Horasan ve Maveraünnehir’e İslam ulaşmasına rağmen bölge yoğun olarak Budacılık, sonradan Uygur dini olan Maniheizm, İran dini olan Zerdüştlük ve Nestüri Hristiyanlığın kolkola gezdiği bir bölge idi. Bu bilgiler, Taberi ve Ya’kubi’nin o devri anlattığı bilgilere dayanır. Emeviler zamanında sanıldığı gibi Orta Asya ve Maveraünnehir Türk bölgesi değildir. Hatta Ya’kubi Buhara’yı Arap ve Acem ülkesi olarak anlatır. Daha doğudaki Taşkent’i bile bu bölgeye ekler ve Türklerle sınırı Taşkent olarak çizer. Taşkent’i sınırda Türklerle savaş yapılan yer olarak belirtir. İbn Fazlan da 921 senesi itibari ile Harezm bölgesinde Türk bulundurmaz ve Türk illerini Aral’dan kuzeye koyar. Fakat gerek Horasan gerekse Maveraünnehir zaman zaman Türklerin Yabguluk alanıdır. Yani vergi olarak bağlıdırlar.
CÜRCAN
Şimdi gelelim katliam ile anılan Cürcan’a. Cürcan, Horasan’ın batısında Hazar Denizi’nin güneyinde küçük bir kaledir. Halkı Farisi’dir. Şehri “Türklerden korumak için yüksek surlarla çevirmişlerdir.”
Bölge Farisi halktır fakat daha öncekilere istisna olarak bölgede, Sül yada Sul adıyla anılan ve muhtemelen bir Göktürk prensi veya beyi olan, akınlar yapan maceracı bir Türk Tigin vardır.
Taberi, Sül’ün şehirleri viran ettiğini ve bir yerde konaklamadığını ama Harezm bölgesinde her an karşınıza çıkabileceğini bildirir. Sül, Oğuz değildir çünkü Oğuzluk 8. yüzyıldan sonra gelişmiştir.
Hz Ali ile Muaviye arasındaki çekişme yüzünden Cürcan, bir süre sadece vergiye bağlanır ama Muaviye, hâkimiyeti eline aldığında Cürcan’ın içinde bulunduğu Taberistan’a Hübeyre’yi gönderir. Arap orduları savaşta tamamen yok olur. Yezid bin Mühelleb ise 715 senesinde bir sene önce Doğu Valisi Haccac’a bağlı olan ve yeni Halife Süleyman’a isyan eden Kuteybe ile savaşmaya giderken Sül ile karşılaşır. Savaşırlar yenişemezler ve barış yapılır. İşte bu barışın ardından Yezid bin Mühelleb, Cürcan’ı alır. Bu bilgiyi de Belazuri’den öğreniyoruz. Sül, Cürcan’a karışmamış, Yezid, Cürcan’ı almıştır. Yezid, Cürcan halkından 14.000 kişiyi katleder ama bunlar Farisidir. Cürcan aslında küçük bir kaledir, şehir değildir. Burada şehri Yezid kurdurtur. Küçük bir kalede 14.000 kişinin katledilmesi bu nedenle bir soru işaretidir. Yezid daha sonra Emeviler tarafından hapse atılır ve onu kurtarmak için Sül’ü yardıma çağırır. Eğer Türkler katledilmiş olsaydı Sül Tigin ve ordusu nasıl olabilirdi diye düşünmek gerekir.
Türklerin İslamlaşmasında bahsi yapılan bir diğer konu da Talas savaşıdır. 751 yılında, Talas savaşında, bugünkü Kırgızistan topraklarında Talas nehri civarında Abbasiler ve Karluklar birlikte Çinlilere karşı savaşarak zafer kazanırlar. Fakat bu birlikteliğe rağmen Karluklar, 200 sene sonra Müslüman olacaklardır. Kaybedilen bir savaş sonucu İslam’a geçmemiş aksine zaman içinde İslam’ı kabullenmişlerdir. Çünkü Türklerin dini olan Gök Tengri dini de tek bir tanrıya inanır. Bu inanış zamanla İslam ile yer değiştirmiştir.
RAHİPLER KATLEDİLDİ, KİTAPLAR YAKILDI
705 yılında Horasan valisi yapılan Kuteybe ise Maveraünnehir’e doğru sarkarak Akhunların başı Nizek Tarhan ile birlikte Fergana ordusunu yener. Bir süre sonra Nizek’in Kuteybe ile arası bozulur ve Nizek Afganistan’a kaçar. Kuteybe bölgenin Toharistan yabgusunu devre dışı bırakarak Nizek’ e destek veren Talkan’a saldırır. Şehir halkının çoğunluğunu asar. Toharistan’ı elde eden Kuteybe Buhara, Semerkant ve Taşkent’i alır. Kuteybe bölgenin tüm diğer din kitaplarını yaktırır.
Biruni, Kuteybe için “Rahipler katledildi, kitaplar yakıldı ve bölge cahilleşti.” der.
714 yılında hamisi Haccac ve ardından halife Velid ölünce yeni halife Süleyman ile sorun yaşamaya başlayan Kuteybe isyan eder. Kuteybe kendi birlikleri tarafından öldürülür. Öldüğünde onun yanında savaşanlar Araplar değil Soğd asilzadeleridir.
Uzun lafın kısası Emeviler zamanında Horasan ve Maveraünnehir Türk halkının yoğun yaşadığı bir bölge değildir. Türkler çok sonra Satuk Buğra Han döneminde (924-955) İslam’ı kabul ettiler. Öncesinde ise Musevi Hazarlar’da halkın bir kısmı İslam’ı seçmiş ama devlet dini hiçbir zaman İslam olmamıştı. Arap orduları ile en çok savaşanlar da öz be öz Türk olan Hazar Türkleri idi. Oğuzlar ise yaklaşık 200 yıl içinde oluşarak Horasan’ı yani Orta Asya’yı doldurdular ve Kınık boyu ile Büyük Selçuklu Devletini kurdular.
Osman Karatay’ın da belirttiği gibi “Türkler kılıç zoru ile İslam’ı kabul etmediler, kılıç zaten Türklerin elindeydi.”