Ünal Tekeli -Türkiye Davası

AVRUPA İ NSAN HAKLARI MAHKEMES İ

DÖRDÜNCÜ DA İ RE

Ünal Tekeli -Türkiye Davası

(Ba ş vuru no: 29865/96)

KARAR

STRAZBURG

16 Kasım 2004

Bu karar Sözle ş me’nin 44 § 2 maddesinde belirtilen ş artlar uyarınca kesinlik

kazanacaktır. Editör tarafından revizyona tabi tutulması mümkündür.

Ünal Tekeli -Türkiye Davasında,

i

Avrupa İ nsan Hakları Mahkemesi (Dördüncü Daire),

Sn. Nicolas BRATZA, Ba ş kan,

Sn. M. PELLONPÂÂ,

Sn. R. TÜRMEN,

Sn. V.STRÂZNICKÂ

Sn. J. CASADEVALL,

Sn. R. PAVLOVSCHI,

Sn. J. BORREGO BORREGO, Yargıçlar

ile Bölüm Sekreteri Sn. M. O’BOYLE’un katılımı ile Avrupa insan Hakları

Mahkemesi Heyeti olarak toplanmı ş ,

13 Ocak 2004 ile 26 Ekim 2004 tarihlerinde yapılan gizli görü ş meler

sonucunda, yukarıda son anılan tarihte benimsenmi ş olan a ş a ğ ıdaki karara

varmı ş tır:

USUL İ İŞ LEMLER

1. 1. Dava, Avrupa İ nsan Hakları ve Temel Özgürlükler Sözle ş mesi’nin

(“Sözle ş me”) eski 25.maddesi uyarınca, Türkiye Cumhuriyeti aleyhine, Avrupa

İ nsan Hakları Mahkemesi’ne Türk vatanda ş ı Ayten Ünal Tekeli (“ba ş vuran”)

tarafından, 20 Aralık 1995 tarihinde yapılan ba ş vurudan (no. 29865/96)

kaynaklanmaktadır.

2. 2. Adli yardım alan ba ş vuran, İ zmir’de çalı ş an bir avukat olan Aydan

Demirci Ersezen tarafından temsil edilmi ş tir. Türk Hükümeti (“Hükümet”) tayin

etti ğ i Ajan tarafından temsil edilmi ş tir.

3. 3. Ba ş vuran, yerel mahkemelerin yalnızca kızlık soyadını kullanmasına izin

vermemelerinin özel hayatını koruma hakkına müdahale te ş kil etti ğ ini iddia

etmi ş tir. Ayrıca, yalnızca evli erkeklerin evlendikten sonra da ailesinin

soyadlarını ta ş ıyabilmesinin ayrımcılık oldu ğ unu öne sürmü ş tür. Bu ba ğ lamda,

tek ba ş ına ve 14. maddeyle ili ş kili olarak Sözle ş me’nin 8. maddesine

dayanmaktadır.

4. 4. Ba ş vuru, Sözle ş me’nin 11 No’lu Protokolünün devreye girdi ğ i tarih olan l

Kasım 1998’de A İ HM’ye iletilmi ş tir (11 No’lu Protokolün 5 § 2 maddesi).

5. 5. Ba ş vuru, A İ HM’nin Dördüncü Dairesine verilmi ş tir ( İ çtüzü ğ ün 52 § l

maddesi). Bu Daire içerisinde davayı inceleyecek olan Heyet (Sözle ş menin 27

§ 1. maddesi), İ çtüzü ğ ün 26 § l maddesi uyarınca olu ş turulmu ş tur.

6. 6. l Kasım 2001’de A İ HM, Dairelerinin yapısını de ğ i ş tirmi ş tir ( İ çtüzük 25 § 1.

madde). Sözkonusu dava yeni olu ş turulan Dördüncü Daire’ye verilmi ş tir

( İ çtüzük 52 § l madde).

7. 7. Heyet, l Kasım 22001 tarihli bir kararla ba ş vuruyu kabul edilebilir

buldu ğ unu belirtmi ş tir.

8.13 Ocak 2004 tarihinde, Strazburg’daki İ nsan Hakları Binası’nda açık

duru ş ma yapılmı ş tır ( İ çtüzük 59 § 3. madde)

A ş a ğ ıdaki ş ahıslar duru ş maya katılmı ş tır:

(a) Hükümet adına

Sn DEN İ Z AKÇAY, e ş -Ajan,

Sn BURÇEARI,

Sn I Ş IK BATMAZ KEREMO Ğ LU

Sn BANUR ÖZAYDIN, Danı ş manlar;

(b) ba ş vuran adına

Sn AYDAN DEM İ REL ERSEZEN, Avukat,

Sn HAYATi TORUN, Tercüman.

Ba ş vuran da duru ş mada hazır bulunmu ş tur.

OLAYLAR

I. DAVA Ş ARTLARI

9. 9. Ba ş vuran, Ay ş e Ünal Tekeli, 1965 do ğ umlu bir Türk vatanda ş ıdır

ve İ zmir’de ya ş amaktadır.

10. 10. 25 Aralık 1990 tarihinde yaptı ğ ı evlili ğ in ardından, o dönemde halen

stajyer avukat olan ba ş vuran Türk Medeni Kanunu’nun 153. maddesi uyarınca

e ş inin soyadını almı ş tır. Meslek hayatında kızlık adıyla bilindi ğ inden, bu ismi

yasalara göre aldı ğ ı soyadın önüne eklemeyi sürdürmü ş tür. Ancak resmi

dosyalarda her iki ismi de kullanamamaktadır.

11. Ba ş vuran, 22 Ş ubat 1995’te Kar ş ıyaka Asliye Mahkemesi’nde (“Asliye

Mahkemesi”) yalnızca kızlık soyadı “Ünal”ı kullanmasına izin verilmesi için

dava açmı ş tır. Asliye Mahkemesi, 4 Nisan 1995 tarihinde, Türk Medeni

Kanunu’nun 153. maddesine göre evli kadınların evlilikleri süresince

kocalarının ismini ta ş ımalarının gerekti ğ ini gerekçe göstererek ba ş vuranın

talebini reddetmi ş tir.

12. 12. Ba ş vuranın hukuki hususlara ili ş kin yaptı ğ ı itiraz 6 Haziran 1995’te

Yargıtay tarafından reddedilmi ş tir. 23 Haziran 1995’te karar ba ş vurana tebli ğ

edilmi ş tir.

13. 13. 14 Mayıs 1997’de Medeni Kanun’un 153. Maddesi’nde yapılan

de ğ i ş ikliklerden biri ile evli kadınlar kızlık soyadlarını e ş lerinin soyadlarının

önüne ekleyebilme hakkını kazanmı ş tır. Ba ş vuran, sözkonusu de ğ i ş ikli ğ in

kendisinin soyadı olarak yalnızca kızlık adını kullanabilme yönündeki talebini

kar ş ılamadı ğ ını dü ş ündü ğ ü için bu olasılıktan yararlanmamayı tercih etmi ş tir.

22 Kasım 2001’de yeni Medeni Kanun yürürlü ğ e girmi ş tir. 187. madde, eski

153. maddeyle ayrıı hükümleri ta ş ımaktadır.

II. İ LG İ L İ İ Ç HUKUK VE UYGULAMALAR

14. Medeni Kanun:

Eski Medeni Kanun’un 153. Maddesi (sözkonusu tarihte yürürlükte

oldu ğ u ş ekliyle)

“Evli kadınlar kocalarının ismini ta ş ır….

Eski Medeni Kanun’un 153. maddesi (14 Mayıs 1997 tarihli, 4248 sayılı

yasayla de ğ i ş ik), ş u anda 22 Kasım 2001 tarihli yeni Medeni Kanun’un

187. Maddesi

“Kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır; ancak evlendirme memuruna

veya daha sonra nüfus idaresine yapaca ğ ı yazılı ba ş vuruyla kocasının soyadı

önünde önceki soyadını da kullanabilir. Daha önce iki soyadı kullanan kadın,

bu haktan sadece bir soyadı için yararlanabilir….”

15. Anayasa:

10. Madde

“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi dü ş ünce, felsefi inanç, din, mezhep ve

benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde e ş ittir.

90.Madde

Usulüne göre yürürlü ğ e konulmu ş Milletlerarası Antla ş malar kanun

hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa

Mahkemesine ba ş vurulamaz.”

152. Madde

“Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun

hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya

taraflardan birinin ileri sürdü ğ ü aykırılık iddiasının ciddi oldu ğ u kanısına

varırsa, Anayasa Mahkemesi bu konuda bir hükme varana kadar kararını

erteler.

Anayasa Mahkemesi, davanın kendisine geli ş inden ba ş lamak üzere be ş ay

içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar verilmezse mahkeme

davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırır. Ancak, Anayasa

mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinle ş inceye kadar gelirse,

mahkeme buna uymak zorundadır.

16. Medeni Kanun’un 153. maddesinde de ğ i ş iklik yapılmasından sonra,

Ankara Bölge Mahkemesi bu hükmün Anayasaya uygun olmadı ğ ı iddiasıyla

Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulunmu ş tur. 29 Ekim 1998 tarihli bir kararla

(E 1997/61, K 1998/59) Anayasa Mahkemesi a ş a ğ ıdaki nedenlerle itirazı

reddetmi ş tir:

İ tiraz konusu ‘Kadın evlenmekle kocasının soyadını alır’ kuralı kimi sosyal

gerçeklerin do ğ urdu ğ u zorunluluklardan ve yasa koyucunun yıllar boyu

kökle ş mi ş bir

gelene ğ i kurumsalla ş tırmasından kaynaklanmaktadır. “Aile hukuku”

ö ğ retisinde de kadının erke ğ e göre farklı yaratıldı ğ ı, zorunluluklar ve

toplumsal gerçekler kar ş ısında kadının korunması, aile ba ğ larının

güçlendirilmesi, evlilik birli ğ inde düzen ve uyum sa ğ lanması, aile içinde iki

ba ş lılı ğ ın önlenmesi gerekti ğ i gibi hususlarda görü ş ler bulunmaktadır.

Aile birli ğ inin sa ğ lanması için yasa koyucu e ş lerden birisine öncelik tanımı ş tır.

Kamu yaran, kamu düzeni ve kimi zorunluluklar, soyadının kocadan

geçmesinin tercih nedeni oldu ğ unu göstermektedir. Kaldı ki itiraz konusu

kuralda, aile isminin sadece erke ğ in soyadına ba ğ lanaca ğ ı öngörülmemekte,

kadının ba ş vurusu durumunda kocanın soyadıyla birlikte kızlık soyadını da

kullanma olana ğ ı bulunmaktadır….

Kadının evlenmekle kocasının soyadını almasının cinsiyet ayırımına dayanan

bir farklıla ş ma yarattı ğ ı savı da yerinde de ğ ildir. Anayasa’nın 10. maddesinde

öngörülen e ş itlik, herkesin her yönden ayrıı kurallara ba ğ lı olaca ğ ı anlamına

gelmez. Ki ş ilerin haklı bir nedene dayanarak de ğ i ş ik kurallara ba ğ lı tutulmaları

e ş itlik ilkelerine aykırılık olu ş turmaz. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi

ki ş iler ya da topluluklar için de ğ i ş ik kuralları ve uygulamaları gerekli kılabilir.”

III. ULUSLARARASI HUKUK

A. Avrupa Konsey i’nin Çalı ş maları

1. Bakanlar Komitesi

17. Bakanlar Komitesi’nin iki metni genel anlamda soyadı veya cinsiyetler

arasındaki e ş itlik hususlarındadır: medeni hukukta e ş lerin e ş itli ğ ine dair (söz

konusu Protokol’den önce kabul edilen) 27 Ekim 1978 tarihli, (78) 37 sayılı

Karar ve cinsiyet ayrımcılı ğ ına kar ş ı yasal korumaya dair 5 Ş ubat 1985 tarihli,

2 sayılı Tavsiye Kararı (R).

Bakanlar Komitesi, kararda, bazı biçimlerdeki,cinsiyet ayrımcılı ğ ının bazı

ülkelerin mevzuat ve uygulamalarında halen yer aldı ğ ına dikkat çekmi ş ve bu

ülkeleri soyadı seçimi ve ebeveynlerin isimlerinin çocuklarına geçmesi

konularındaki bu tür tüm ayrımcılıkları ortadan kaldırmaya ça ğ ırmı ş tır. Kararın

6. Paragrafı bu konuda bir dizi çözüm önermektedir:

“6. …e ş lerden birinin kendi soyadını de ğ i ş tirerek di ğ erinin soyadını

almasını yasal bir zorunluluk olmaktan çıkartmak üzere bir düzenlemeye

gidilmesi ve bu yapılırken a ş a ğ ıdaki örnek sistemlerden birine ba ğ

kalınması:

i. e ş lerin ortak bir soyadı, özellikle de e ş lerden birinin soyadı, her iki e ş in

soyadlarının birle ş tirilmesiyle olu ş an bir soyadı ya da her iki e ş e de ait

olmayan bir soyadı üzerinde anla ş ması;

ii. her iki e ş in de evlilikten önceki soyadlarını de ğ i ş tirmemesi

iii. yasalar uyarınca ortak soyadının her iki e ş in soyadlarının

birle ş tirilmesi suretiyle olu ş turulması;”

Üye ülkeler tarafından yürütülen kapsamlı çalı ş malara ra ğ men, kadınlarla

erkeklerin bu alandaki e ş itli ğ inin tam olarak sa ğ lanamamı ş oldu ğ unun

bilincinde olan Bakanlar Komitesi,

tavsiye kararında, üye ülkelere di ğ er hususların yanı sıra, soyadı konusunda

da bu e ş itli ğ i sa ğ lamaya yönelik gerekli tüm önlemleri almalarını ya da alman

önlemleri güçlendirmelerini önermektedir. Sözkonusu önlemler yalnızca

yasalarda yapılacak de ğ i ş ikliklerle de ğ il, bu hükümlere uyulmaması halinde

ayrımcılı ğ a kar ş ı etkili hukuki çareler ve müeyyideler getirilerek de alınabilir.

Ayrı zamanda Komite, bu e ş itli ğ in te ş vik edilmesi için uygun mekanizmaların

kabul edilmesini de tavsiye etmektedir.

2. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi

18. 18. Kadınla erkek arasında soyadı seçimi ve ebeveynlerin isimlerinin

çocu ğ a geçmesi gibi konulardaki ayrımcılı ğ a ili ş kin 28 Nisan 1995 tarihli ve

1271 (1995) sayılı Tavsiye Kararında Meclis, Bakanlar Komitesi’nin cinsiyete

dayalı ayrıma izin veren üye ülkeleri belirleyerek bu ülkelerden, ba ş ka

noktaların yanı sıra “evlilikte ortak bir soyadının seçiminde e ş ler arasında tam

bir e ş itlik sa ğ lanması” için gereken önlemleri almalarını istemesini tavsiye

etmektedir (no. 5, ii).

19. 19. Bakanlar Komitesi, 3 Nisan 1996 tarihli yanıtında her ülkede bu alanda

“gelenek ve yerel adetlere” dayanan farklı bir yasal sistem bulundu ğ unu kabul

etmi ş , ancak bu yasal sistemlerin ayrımcı hükümler içermemesi gerekti ğ ini

vurgulamı ş tır. Bu dü ş ünceyle tavsiye kararı üye ülkelerin Hükümetlerine

iletilmi ş tir.

20. Meclis, 18 Mart 1998 tarihli ve 1362 (1998) sayılı Tavsiye Kararında,

Bakanlar Komitesi’nin 1995 tavsiye kararını üye ülkelere iletmesinin yeterli

olmadı ğ ını belirtmi ş tir. Bakanlar Komitesi’ne, her üye ülkenin ne kadar sürede

ayrım gözetmeme ilkesi ile uyum sa ğ lamayı taahhüt etti ğ ini sormasını

önermi ş tir. Geri kalan konularda daha önceki tavsiyelerini yinelemi ş tir.

21. Yanıt olarak Bakanlar Komitesi 20 Ekim 1998 tarihinde Parlamenterler

Meclisi’nin bu konudaki görü ş lerine katıldı ğ ını belirtmi ş ve her iki Tavsiye

Kararını, durumu ayrıntılı olarak inceleyerek makul bir zaman içerisinde

alınması gereken önlemler konusunda önerilerde bulunmaları için Avrupa

Yasal İş birli ğ i Komitesi (CDCJ) ile Kadın-Erkek E ş itli ğ i Yürütme Komitesi’ne

(CDEG) iletti ğ ini bildirmi ş tir.

3. Avrupa Yasal i ş birli ğ i Komitesi (CDCJ)

22. 22. Komite, evli çiftlerin soyadı seçimine ili ş kin sorunları, daha önce

1982-1983 yıllarında, XIII. Avrupa Adalet Bakanları Konferansı’nın 2 sayılı

Tavsiye Kararı’na ili ş kin yürüttü ğ ü takibat sırasında incelemi ş tir. 5 Ekim 1983

tarihli soyadı edinmeye ili ş kin nihai etkinlik raporunda Komite, ulusal yasaların

bu konuda bir çok farklı çözüm getirmesinin bu alanda uyum sa ğ lamayı

zorla ş tırdı ğ ı sonucuna varmı ş tır.

23. 23. Komite, Bakanlar Komitesi’nin Parlamenterler Meclisinin tavsiyelerini

iletmesinin ardından ayrı sorunu 1995 ve 1999 yıllarında yeniden gözden

geçirmi ş tir. Sorunun incelenmesi Aile Hukuku Uzmanları Komitesi’ne

bırakılmı ş tır. Farklı ülkelerden uzmanlara kendi ülkelerindeki yasal durum ve

uygulama hakkındaki görü ş leri sorulmu ş tur. Çe ş itli Hükümetler tarafından

sunulan görü ş lerden, birçok ülkenin yakın geçmi ş te mevzuatlarını de ğ i ş tirdi ğ i;

di ğ er ülkelerde de sözkonusu dönemde bir reform yapılmakta oldu ğ u

anla ş ılmı ş tır (örne ğ in bkz. Arnavutluk, CDCJ (99) 33, İ sviçre, CDCJ (99) 9,

Türkiye, CDCJ (99) 23). Reformlar, soyadı konusunda kadın ve erkek

arasında kanun önünde daha fazla açıklık ve tam bir e ş itlik sa ğ lamı ş tır.

24. 24. Komite, bu görü ş leri, Bakanlar Komitesi’nin 37 (78) sayılı Kararı ve 2

(85) sayılı tavsiye kararı (R) ı ş ı ğ ında incelemi ş tir. Kararın önerdi ğ i

çözümlerin halen geçerli oldu ğ unu belirtmesine ra ğ men Komite, ço ğ u ülkeler

soyadına ili ş kin ayrımcılı ğ ı ortadan kaldırmı ş olsa da bazı ülkelerin kararı

uygulama biçimini yetersiz bulmu ş tur. Farklı adet ve geleneklerin varlı ğ ının tek

bir çözümü imkansız kılmasına kar ş ın, K37 (78) sayılı Kararın 6. bendi ayrımcı

olmayan birçok çözüm önermi ş tir. Son olarak komite, Bakanlar Komitesi’nin

mevzuat reformlarının yapılması için bir zaman sınırlaması getirmesini talep

etmi ş tir.

25. 25. Avrupa Yasal İş birli ğ i Komitesi sorunu bu fikir çerçevesinde yeniden

incelemi ş tir. 1995’te bazı Devletlerin kararda yer alan, aralarında evli çiftlerin

ortak adına ili ş kin ş artların (CDCJ’nin 64. toplantı raporundan alıntı, CDCJ

(95) 76, Ek III) da bulundu ğ u bazı ko ş ullara uymadı ğ ını belirtmi ş ve bu

ülkelerden bu konudaki yasaların gözden geçirmelerim talep etmi ş tir. Ayrı

zamanda komite, bu ülkeleri Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrancılı ğ ın Ortadan

Kaldırılmasına ili ş kin Sözle ş me’nin 16. maddesinin l .g bendinde belirtilen

ilkeleri (Birle ş mi ş Milletler Genel Meclisi tarafından 18 Aralık 1979 tarihinde

kabul edilmi ş tir, Anla ş ma Serileri, cilt. 1249, 1981, sayı 1-20379, s. 24 ve

devamı) uygulamaya koymaları ve bu hükme koydukları çekinceleri

kaldırmaları konusunda te ş vik etmi ş tir. Vardı ğ ı sonuçta, CDCJ gelenek ve

yerel adet çe ş itlili ğ ine saygı gösterilmesi gerekti ğ ini belirtmi ş , ama ilgili

Devletlerden erkeklerle kadınlar arasında bu tür ayrımların sona ermesi için

gerekli tüm önlemleri almalarının talep edilmesi gerekti ğ ini bildirmi ş tir.

26. 26. 1999 yılında Bakanlar Komitesi’ne gönderdi ğ i görü ş tasla ğ ında

CDCJ, birçok Devletin bu alandaki iç hukuk hükümlerini kısa süre önce

de ğ i ş tirdi ğ ini ancak di ğ erlerinin henüz bunu yapmadı ğ ını belirtmi ş tir (sayı 4).

Adet ve yerel gelenek çe ş itlili ğ ine saygı duyulmasının gerekti ğ ini ve tek bir

sistem kabul etmenin gerekli olmadı ğ ını bildirmi ş tir. (78) 37 sayılı karamı 17.

bendi zaten birçok seçenek sunmaktadır (sayı 5). Halen yasalarında soyadı

konusunda kadınlar aleyhinde ayrımcılık yapan hükümler bulunan Devletler,

bu ayrancılı ğ ı ortadan kaldırmak için tüm gerekli önlemleri almalıdır (sayı 6).

B. Birle ş mi ş Milletler

27. Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözle ş mesi’nin 3. maddesi

(Birle ş mi ş Milletler Genel Meclisi tarafından 19 Aralık 1966’da kabul edilmi ş tir)

ş öyledir: “Bu Sözle ş meye Taraf Devletler, bu Sözle ş mede yer alan bütün

ki ş isel ve siyasal hakların kullanılmasında e ş it haklar sa ğ lamayı taahhüt

eder.” Bu e ş itlik ş artı; metni A İ HS’nin 7 No.’lu Protokolü’nün 5. maddesine

temel te ş kil eden, henüz Türkiye tarafından onaylanmayan, 23. madde 4.

paragrafta evlili ğ e ili ş kin olarak teyit edilmektedir (yukarıya bakınız):

“Bu Sözle ş meye taraf Devletler, e ş lerin evlilik konusunda, evlili ğ in devam

etti ğ i sürece ve bo ş anmada e ş it hak ve yükümlülüklere sahip olmaları için

gerekli önlemleri alır. Bo ş anma halinde çocukların korunması için gerekli

hükümler konur.”

Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar Sözle ş mesi, Avrupa Konseyi’nin birçok

üyesi tarafından onaylanmı ş , ancak Türkiye tarafından henüz

onaylanmamı ş tır (Türkiye, bu sözle ş meyi 15 A ğ ustos 2000 tarihinde

imzalamı ş tır).

28. Birle ş mi ş Milletler İ nsan Hakları Konseyi, 23. maddenin 4. bendinin, Taraf

Devletleri, kadınla erkek arasında, e ş lerin kendi soyadlarını kullanabilme ya

da yeni soyadının seçimi konusunda ortak karar alma hakkı da dahil hiçbir

ayrımcılık olmamasını sa ğ lamaya yükümlü kıldı ğ ı kanısındadır.

29. Buna ek olarak, Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılı ğ ın Ortadan

Kaldırılmasına ili ş kin Sözle ş me’nin 16. maddesinin l (g) bendi ş u ş ekildedir:

‘Taraf Devletler kadınlara kar ş ı evlilik ve aile ili ş kileri konusunda ayrımı

önlemek için gerekli bütün önlemleri alacaklar ve özellikle kadın-erkek e ş itli ğ i

ilkesine dayanarak kadınlara a ş a ğ ıdaki hakları sa ğ layacaklardır:

(g) Aile adı, meslek ve i ş seçimi dahil her iki e ş (kadın-erkek) için geçerli, e ş it

ki ş isel haklar;”

30. 30. Avrupa Konseyi’nin Türkiye de dahil birçok ülkesi bu sözle ş meyi

onaylamı ş tır. Türkiye, 19 Ocak 1996’da sözle ş meyi onaylarken Medeni

Kanun’un aile ili ş kilerini düzenleyen bazı hükümlerinin, Sözle ş me’nin 15. ve

16. maddeleriyle uyumlu olmayabilece ğ ine yönelik bir çekince koymu ş tur. 20

Eylül 1999 tarihli bir açıklama ile Türk Hükümeti bu çekincesini kaldırmı ş tır.

31. 31. Bu sözle ş menin uygulanmasıyla görevli komite (Kısım V, Made 17 ve

devamı), farklı ülkelere ili ş kin raporlarında (l Mayıs 2000 tarihli CEDAW

Raporu, A/55/38 kısım I (2000) 21 §§ 172-75 ve 20 Nisan 2001 tarihli CEDAW

Raporu, A/56/38 kısım I (2001) 26, §§ 211- 16) kadınların soyadı seçimi ve

isterlerse kendi adlarını koruyabilme haklarını tasdik etmi ş tir.

HUKUK

I. HÜKÜMET’ İ N ÖN İ T İ RAZI

32. Hükümet, sırasıyla ba ş vuranın ma ğ dur olmadı ğ ına ve altı aylık zaman

sınırlamasına uyulmadı ğ ına dayanan iki ön itiraz getirmi ş tir.

A. Ba ş vuranın ma ğ dur olması

33. 33. Hükümet, ba ş vuranın Sözle ş me’nin 34. maddesi çerçevesinde

ma ğ dur olmadı ğ ını öne sürmü ş tür. Evlendi ğ i sırada ba ş vuranın stajyer bir

avukat oldu ğ unu ye avukatlık yapma hakkı bulunmadı ğ ına dikkat çekmi ş tir.

Ba ş vuran mesle ğ ini icra etmeye ba ş ladı ğ ında zaten kocasının soyadını

almı ş tır. Dolayısıyla Hükümet’e göre, ba ş vuranın evlendikten sonra yaptı ğ ı

isim de ğ i ş ikli ğ inin mesleki ya ş antısında bir sorun yaratması mümkün de ğ ildir.

34. 34. Ba ş vuran, stajyerlerin e ğ itim sırasında ilk mesleki ba ğ lantılarını

kurduklarını ve bu dönemin meslek ya ş antılarının kalanından ayrı

ş ünülmesinin mümkün olmadı ğ ını söyleyerek itiraz etmi ş tir. Ayrıı

zamanda olayın mesleki boyutlarının ötesinde, bir insanın isminin ki ş ili ğ inin

olu ş umunda özellikle önem ta ş ıdı ğ ını belirtmi ş tir. Bu nedenle ba ş vuranın

evlili ğ inden sonra kızlık adım de ğ i ş tirmek zorunda kalması, geçmi ş iyle

arasındaki ba ğ ların tamamen kopmasına neden olmu ş tur.

35. 35. A İ HM’nin, ba ş vuranın stajyer bir avukat olarak evlendikten sonra

soyadını de ğ i ş tirmek zorunda kalmasının daha sonraki mesleki ya ş antısını

olumsuz etkileyip etkilemeyece ğ ini belirlemesi gerekli de ğ ildir. A İ HM,

soyadının, mesleki ya ş amın yanı sıra, insanlarla sosyal, kültürel ve di ğ er

türden ili ş kiler kurma ve geli ş tirme becerisi açısından özel ve aile

ya ş amlarında da ki ş iyi tanımladı ğ ını tekrar eder (bkz. mutatis mutandis,

Niemetz/Almanya, 16 Aralık 1992 tarihli karar, Seri A sayı 251-B, § 29). A İ HM,

sözkonusu davada ba ş vuranın, özel çevrelerde ve kültürel ya da siyasi

etkinliklerde tanındı ğ ı kendi soyadı olan Ünal’ı kullanmasına izin

verilmemesinin, mesleki olmayan etkinliklerini büyük ölçüde etkilemi ş

olabilece ğ i kanısındadır.

Dolayısıyla ba ş vuran, aleyhinde verilen kararlar nedeniyle ma ğ dur olmu ş tur

(ayrıı konuda bkz. Burghartz/ İ sviçre, 22 Ş ubat 1994 tarihli karar, seri A sayı

280-B, § 18).

B. Altı aylık zaman sınırlamasına uyum

36. 36. Hükümet, altı aylık süre kısıtlamasına uyulmadı ğ ım iddia etmi ş tir.

Verdi ğ i savunmada ş ikayet konusu durumun yerel kanunlardan kaynaklandı ğ ı

göz önüne alındı ğ ında, yerel mahkemelerin ba ş vuranının talebini yerine

getirebilecek durumda olmadı ğ ını belirtmektedir. Bu ş artlar altında, ba ş vuran

evlenmesinden sonra altı ay içerisinde, en geç 25 Haziran 1991’de ba ş vuruda

bulunması gerekti ğ ini öne sürmü ş tür.

37. 37. AlHM, AlHS’yi ihlal etti ğ i öne sürülen bir fiile ili ş kin iç hukuk yollarının

kapalı oldu ğ u durumlarda, prensip olarak altı aylık süre kısıtlamasının, ş ikayet

konusu fiilin i ş lendi ğ i ya da ba ş vuranın böyle bir fiilden do ğ rudan etkilendi ğ i

tarihten ba ş ladı ğ ını hatırlatır. Ancak ba ş vuranların mevcut iç hukuk

yollarından yararlandıktan sonra bu çözümün etkisiz kaldı ğ ını fark ettikleri

bazı durumlarda istisnalar yapılabilir. Böyle bir durumda altı aylık süre,

ba ş vuranın bu ş artların farkına vardı ğ ı andan itibaren hesaplanabilir (bkz.

Aydın/Türkiye (karar), no. 28293/95,29494/95 ve 30219/96, AÎHM 2000-III

(alıntılar)).

38. 38. Sözkonusu davada, AtHM’ye ş ikayet edilen durumun, Medeni

Kanun’un 153. maddesi ile uyumlu oldu ğ u do ğ rudur. Ancak A İ HM,

davaya bakan iç hukuk mahkemelerinin, Anayasa’nın 90. maddesi

uyarınca ulusal kanunların ayrılmaz bir parçasını olu ş turan A İ HS’nin

hükümlerini do ğ rudan uygulayabilece ğ ine ya da Medeni Kanun’un 153.

maddesinin Anayasa’ya uygun olmadı ğ ı (Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca)

gerekçesiyle itiraz edebilece ğ ine ve son olarak da ba ş vuranın talebini kabul

edebilece ğ ine dikkat çekmektedir. Dolayısıyla sunulan çarenin, burada

belirtildi ğ i gibi, ancak kısıtlı ölçüde ba ş arılı oldu ğ u kabul edilse de tamamen

yararsız oldu ğ u da söylenemez. En azından altı aylık sürenin ba ş langıcını

geciktirme etkisi olacaktır (bkz. mutatis mutandis, A./Fransa, 23 Kasım 1993

kararı, Seri A sayı 277-B, § 30).

Dolayısıyla Hükümet’in bu ön itirazı reddedilmelidir.

II. SÖZLE Ş ME’N İ N 14. MADDES İ İ LE BERABER 8. MADDES İ N İ N İ HLAL

ED İ LD İĞİ İ DD İ ASI

39. Ba ş vuran, ulusal mercilerin evlili ğ inden sonra yalnızca kızlık soyadını

kullanmasına izin vermemelerinin, hem tek ba ş ına, hem de 14. maddeyle

beraber dü ş ünüldü ğ ünde 8. maddeye aykırı oldu ğ unu iddia etmektedir.

Sözle ş me’nin 8. maddesi ş u ş ekildedir:

“1. Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberle ş mesine saygı

gösterilmesi hakkına sahiptir.

2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak

ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve

düzenin korunması, suç i ş lenmesinin önlenmesi, sa ğ ğ ın veya ahlakın

veya ba ş kalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir

toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmü ş olmak ko ş uluyla

söz konusu olabilir.”

14. madde ise ş öyledir:

“Bu Sözle ş mede tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk,

renk, dil, din, siyasal veya di ğ er kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir

azınlı ğ a mensuptuk, servet, do ğ um veya herhangi ba ş ka bir durum

bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sa ğ lanır.”

40. iddiaların do ğ ası dikkate alındı ğ ında, A İ HM davayı incelerken 8. madde

ile 14. maddenin birlikte ele alınması gerekti ğ i görü ş ündedir.

A.. Uygulanabilirlik

41. Hükümet, sözkonusu davaya Sözle ş me’nin 8. maddesinin

uygulanamayaca ğ ını öne sürmü ş tür. İ sim seçiminin tam olarak bir bireysel

tercih meselesi olmadı ğ ını ve Devletlerin bu alanda geni ş bir tasarruf hakkına

sahip bulunduklarını belirtmi ş tir, isim verme konusundaki mevzuatın Devlet

tasarrufunda kalması gerekti ğ im ve Sözle ş me’nin kapsamı içerisinde yer

almadı ğ ını iddia etmi ş tir.

42. A İ HM, Sözle ş me’nin 8. maddesinin isimlere dair net bir hüküm

getirmedi ğ im, ancak yine de bir kimlik belirleme ve aile ba ğ ı aracı olarak

insanın isminin özel ve aile ya ş amını etkiledi ğ ini yinelemektedir. İ simlerin

kullanımını düzenlemede kamu menfaatinin bulunması, ki ş inin ismini, bir

dereceye kadar ba ş kalarıyla ili ş ki kurma hakkını da kapsadı ğ ı kabul edilen

özel ve aile hayatı alanının dı ş ında bırakmak için yeterli de ğ ildir (bkz. yukarıda

anılan Burghartz, § 24).

Dolayısıyla ş ikayetin konusu Sözle ş me’nin 8. maddesi kapsamında yer

almaktadır.

B. Sözle ş me’nin 8. maddesiyle beraber dü ş ünüldü ğ ünde 14. maddeye

uygunluk

1. Tarafların iddiaları

43. 43. Ba ş vuran, Türk yasaları tarafından erkeklerin kendi soyadlarını

kullanmasına izin verilmesine kar ş ın, yetkililerin evlendikten sonra kızlık

soyadını kullanmasına izin vermemesinden ş ikayet etmi ş tir. Bunun cinsiyete

dayalı ayrımcılık oldu ğ unu ve Sözle ş me’nin 14. maddesiyle beraber

ş ünüldü ğ ünde 8. maddeyi ihlal etti ğ ini öne sürmü ş tür.

44. 44. Hükümet, durumun cinsiyetler arasında farklı muamele te ş kil etti ğ inin

farkındadır ancak bunun nesnel ve makul temelleri oldu ğ unu, dolayısıyla

ayrımcılık olu ş turmadı ğ ım öne sürmektedir.

45. 45. Yukarıda anılan Burghartz kararına ili ş kin olarak, Hükümet, aile birli ğ i

ile soyadı arasında bir ili ş ki oldu ğ unu ve Türk mevzuatının ailelerin kocanın

ismini almasını sa ğ layarak ortak bir isim kullanımı yoluyla aile birli ğ ini

vurgulayan bir düzenlemeyi benimsedi ğ ini öne sürmü ş tür. Hükümetin

görü ş lerine göre, aile birli ğ i bir kamu düzeni meselesidir ve birey kamu

düzeniyle temasa geçti ğ i an özel ya ş am sona ermektedir.

46. 46. Anayasa Mahkemesi’nin 29 Eylül 1998 tarihli kararına (E 1997/61, K

1998/59, yukarıya bakınız) ili ş kin olarak, Hükümet, Türkiye’deki toplumsal

gerçekler göz önüne alındı ğ ında cinsiyete dayalı farklı muamelenin geçerli

nedenleri oldu ğ unu iddia etmektedir. “Kadınların %68,8’inin çok kısıtlı

ekonomik özgürlü ğ e sahip oldu ğ unu” belirten Hükümet, kocanın soyadına

dayalı ortak bir soyadının kadının ailedeki konumunu güçlendirmeye yönelik

oldu ğ unu öne sürmektedir.

47. Hükümet, 14 Mayıs 1997’de Medeni Kanun’un 153. maddesinin

de ğ i ş tirilmesinden sonra evli kadınların kızlık soyadlarını evlilikten sonraki

soyadlarının önünde kullanabildiklerini yinelemi ş tir.

48. Hükümet ayrıı zamanda do ğ um, evlilik ve ölüm kütü ğ ünde yapılacak bir

sistem de ğ i ş ikli ğ inin büyük zorluklar yarataca ğ ını belirtmi ş tir.

2. A İ HM’nin de ğ erlendirmesi

a. Uygulanabilir ilkeler

49. AlHM, A İ HS’nin 14. maddesinin, di ğ er ba ğ ımsız maddeler tarafından

güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin kullanılmasında ayrımcılı ğ a kar ş ı

koruma sa ğ ladı ğ ını hatırlatır. Ancak her farklı muamele bu maddeye aykırı

olmayabilir. E ş de ğ er ya da benzer bir konumdaki ba ş ka insanlara imtiyazlı

muamele yapıldı ğ ının ve bu farkın ayrımcılık te ş kil etti ğ inin kanıtlanması

gereklidir (örne ğ in bkz. National & Provincial Building Society, Leeds

Permenant Building Society ve Yorkshire Building Society/lngiltere, 23 Ekim

1997 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları 1997-VII, § 88).

50. 50. AlHM’nin içtihatlarına göre, bir farklı muamelenin 14. maddeye aykırı

olması için nesnel ve makul bir nedeninin olmaması gereklidir. Böyle bir

nedenin varlı ğ ı demokratik toplumlarda normalde geçerli olan ilkelere göre

de ğ erlendirilir. AlHS’nin belirledi ğ i bir hakkın kullanımındaki farklı bir

muamelenin me ş ru bir amacı olması da yeterli de ğ ildir: “kullanılan yöntem ile

gerçekle ş tirilmesi istenilen amaç arasında makul bir oransal ba ğ olmadı ğ ı”

kanıtlandı ğ ında da 14. maddenin ihlal edildi ğ i kabul edilir (örne ğ in bkz.

Petrovic/Avusturya, 27 Mart 1998 tarihli karar, Hüküm ve Karar Raporları

1998-H, § 30 ve Lithgov/ ve Di ğ erleri/ İ ngiltere, 8 Temmuz 1986 tarihli karar,

Seri A sayı 102, § 177).

51. 51. Ba ş ka bir deyi ş le ayrımcılık kavramı, genellikle, A İ HS’nin daha iyi

muameleyi gerekli kılmadı ğ ı durumlarda da dahil, geçerli bir neden olmadan

bir ki ş i ya da gruba di ğ erlerinden daha kötü bir muamelede bulunulan kapsar

(bkz. Abdülazîz, Cabales ve balkandalı/ İ ngiltere, 28 Mayıs 1985 tarihli karar,

Seri A sayı 94, § 82). 14. madde, temelde farklı olgusal durumların nesnel bir

ş ekilde de ğ erlendirilmesine dayanan; kamu çıkarlarına ba ğ lı oldukları için

toplulu ğ un çıkarlarının korunması ile A İ HS’nin güvence altına aldı ğ ı hak ve

özgürlüklere saygı gösterilmesi arasında adil bir denge kuran farklı

muameleleri yasaklamamaktadır (di ğ erlerinin yanı sıra bkz. GMB ve

K.M./ İ sviçre (karar), sayı 36797/97,27 Eylül 2001).

52. 52. Taraf Devletler, benzer durumlar arasındaki küçük farklılıkların hangi

durumlarda yasalarda farklı muameleyi gerekli kıldı ğ ını belirlemede bir

dereceye kadar takdir hakkına sahiptir. Bu hakkın kapsamı durumlara, konuya

ve konunun geçmi ş ine göre de ğ i ş ebilir (bkz. Rasmussen/Danimarka, 28

Kasım 1984 tarihli karar, Seri A sayı 87, § 40 ve Inze/Avusturya 28 Ekim 1987

tarihli karar, Seri A sayı 126, § 41).

53. Ancak, yalnızca cinsiyete dayalı bir farklı muamelenin A İ HS’ye uygun

oldu ğ unun kabul edilebilmesi için çok geçerli nedenler sunulması gereklidir

(bkz. Schuler-Zgraggen/ İ sviçre, 24 Haziran 1993 tarihli karar, Seri A sayı 263,

§ 67).

54. A İ HS her ş eyden önce insan haklarının korunmasına yönelik bir sistem

oldu ğ undan

A İ HM taraf Devletler’deki de ğ i ş en ko ş ullan göz önünde bulundurmalı ve

hedeflenen standartlara ili ş kin ortaya çıkan konsensüse tepki vermelidir.

b. Benzer durumdaki ki ş ilere farklı muamelede bulunulup bulunulmadı ğ ı

55. 55. Ba ş vuranın yaptı ğ ı ş ikayet, evli kadınların evlendikten sonra yalnızca

kızlık soyadlarını yasal olarak kullanamamalarına kar ş ın evli erkeklerin

evlenmeden önceki soyadlarını kullanabilmeleri hakkındadır. Bu durumun,

benzer konumdaki ki ş iler arasında cinsiyete dayalı “farklı muamele” te ş kil

etti ğ i ş üphesizdir.

56. 56. Hükümetin bahsetti ğ i iki kategori (evli erkekler ve evli kadınlar)

arasındaki, sırasıyla toplumsal konumlan ve ekonomik ba ğ ımsızlıklarına ili ş kin

olgusal farklar A İ HM’yi farklı bir sonuca götürmemektedir.

Ş ikayet edilen farklı muamelenin haklı nedenleri olup olmadı ğ ı konusunun

temelinde de bu ayrım yatmaktadır.

c. Nesnel ve makul bir gerekçe olup olmadı ğ ı

57. 57. Hükümetin savunmasında sözkonusu müdahale kocanın soyadı

vasıtasıyla aile birli ğ ini yansıtarak kamu düzenini sa ğ lamaya yönelik me ş ru bir

amaç gütmektedir. Ba ş vuran bu sava itiraz etmi ş tir.

58. 58. Taraf Devletlerin, A İ HS uyarınca, aile birli ğ ini yansıtmaya yönelik

önlemlere ili ş kin bir takdir hakkına sahip olmalarına ra ğ men A İ HM, farklı

muameleyi haklı çıkartacak ikna edici gerekçeler gösterilmedi ğ i müddetçe 14.

madde ile bu tür önlemlerin, ilkesel olarak, erkek ve kadına e ş it ş ekilde

uygulanmasının öngörüldü ğ ünü yineler.

Sözkonusu davada A İ HM böyle bir neden oldu ğ una ikna olmamı ş tır.

59. İ lk olarak A İ HM, cinsiyetler arası e ş itli ğ in geli ş tirilmesinin günümüzde

Avrupa Konseyi’ne üye Devletler arasında önemli bir hedef oldu ğ unu

hatırlatmaktadır. Bakanlar Komitesi’nin yayınladı ğ ı iki metin, yani medeni

kanunda kari-kocanın e ş itli ğ ine ili ş kin 27 Eylül 1978 tarihli 37 sayılı Karar (78)

ve cinsiyet ayrımına kar ş ı yasal korumaya ili ş kin 5 Ş ubat 1985 tarihli 2 sayılı

Tavsiye Kararı R (85), bunun temel örnekleridir. Bu metinler Üye Devletleri,

aralarında soyadı seçiminin de bulundu ğ u birçok konuda cinsiyete dayalı

ayrımcılı ğ ı yok etmeye ça ğ ırmaktadır. Bu hedef, Parlamenterler Meclisi’nin

(bkz. Yukarıdaki 19-22. bentler) ve Avrupa Yasal İş birli ğ i Komitesi’nin (bkz.

yukarıdaki 23-27. bentler) çalı ş malarında da belirtilmi ş tir.

60. 60. Uluslararası düzeyde ise, Birle ş mi ş Milletler’deki kadın-erkek e ş itli ğ ine

ili ş kin geli ş meler, sözkonusu alanda, e ş lerden her birinin kendi soyadını

kullanma ya da yeni aile isminin seçiminde e ş it fikir bildirme hakkının

tanınmasına do ğ ru ilerlemektedir (bkz. yukarıdaki 23- 27. bentler).

61. 61. Ayrıca A İ HM, Avrupa Konseyi’ndeki Taraf Devletler arasında, kankocanın

aile isminin seçiminde e ş it söz hakkına sahip olmasına yönelik bir fikir

birli ğ i olu ş makta oldu ğ una dikkat çekmektedir.

Avrupa Konseyi’nin üye ülkeleri arasında Türkiye -çift ba ş ka bir düzenlemeyi

tercih etse bile- kocanın soyadının çiftin soyadı olarak kabul edilmesini ve bu

nedenle kadının, evlendi ğ inde otomatik olarak kendi soyadını kaybetmesini

yasalarla öngören tek ülke konumundadır. Türkiye’de, karı kocanın böyle bir

düzenlemeyi kabul etmesi halinde bile evli kadınlar yalnızca kızlık soyadlarını

kullanamamaktadır. Türk mevzuatında, 22 Kasım 2001 itibarıyla kızlık

soyadını kocanın soyadının önüne ekleyebilme olana ğ ı da bu durumu

de ğ i ş tirmemektedir. Evliliklerinin soyadlarını etkilemesini istemeyen kadınların

çıkarları dikkate alınmamı ş tır.

62. 62. A İ HM, ayrıca Türkiye’nin kendisini kadın ve erkeklerin aile içerisinde

e ş it haklara sahip olmasını sa ğ lama yönündeki genel e ğ ilimin dı ş ında da

konumlandırmamaktadır. ilgili yasal düzenlemelerde, özellikle de 22 Kasım

2001 tarihinden önce erkek aile içerisinde baskın konumdaydı. Aile birli ğ inin

erke ğ in soyadı aracılı ğ ıyla yansıtılması, Türk yasalarının o zamana kadar

savundu ğ u geleneksel aile görü ş üne kar ş ılık gelmekteydi. Kasım 2001’de

yapılan reformların amacı ailenin temsilinde, ekonomik etkinliklerde ve aileyi

ve çocukları etkileyen kararların alınmasında kadını erkekle e ş it bir konuma

getirmekti. Bu yasa ile, di ğ er bazı yeniliklerin yanı sıra erke ğ in aile reisi olarak

kabul edilmesinden vazgeçilmi ş tir. Erkek de kadın da aileyi temsil gücünce

kavu ş mu ş tur. Ne var ki Medeni Kanun’un 2001’de yürürlü ğ e girmesine

ra ğ men, evlilikten sonraki aile ismine yönelik, kadınları kocalarının ismini

almaya zorlayan hükümler de ğ i ş meden kalmı ş tır.

63. 63. A İ HM’nin önündeki ilk soru aile birli ğ inin erke ğ in ismi ile yansıtılması

gelene ğ inin sözkonusu davada nihai bir etken sayılıp sayılamayaca ğ ıdır. Bu

gelene ğ in, erke ğ in aile içerisinde sahip oldu ğ u birincil ve kadının sahip oldu ğ u

ikincil rollerden kaynaklandı ğ ı açıktır. Günümüzde, erkek-kadın e ş itli ğ inin,

Türkiye de dahil, Avrupa Konseyi’ne üye ülkeler içerisinde gösterdi ğ i geli ş im

ve özellikle de ayrımcılık yapmama ilkesine verilen önem, Devletlerin bu

gelene ğ i uygulamasını engellemektedir.

64. 64. Bu ba ğ lamda, aile birli ğ i, aile soyadı olarak erke ğ in soyadının kabul

edilmesiyle yansıtılabilece ğ i gibi kadının soyadının ya da çift tarafından

seçilen ortak bir soyadın kabul edilmesiyle de yansıtılabilir (bkz. yukarıda

bahsedilen Burghartz, § 28).

65. 65. A İ HM’nin yanıtlaması gereken ikinci soru aile birli ğ inin ortak bir aile

ismiyle yansıtılmasının gerekli olup olmadı ğ ı ve evli çiftler arasında bir fikir

ayrılı ğ ı halinde çiftlerden birinin soyadının di ğ erine empoze edilmesinin

mümkün olup olmadı ğ ıdır.

66. 66. Bu ba ğ lamda A İ HM, Taraf Devletlerin uygulamalarının, evli bir çiftin

ortak bir aile adı ta ş ımamayı tercih etti ğ i durumlarda bile aile birli ğ inin korunup

güçlendirilebilece ğ ini gösterdi ğ ine dikkat çekmektedir. Avrupa’da uygulanan

sistemlerin gözlemlenmesi bu bulguyu desteklemektedir. Sözkonusu davada

Hükümet, ortak bir aile ismi ile aile birli ğ inin yansıtılmaması halinde, evli

çiftlerin ve/veya üçüncü tarafların kar ş ıla ş abilece ğ i somut ya da önemli bir

sorun gösterememi ş ya da kamu çıkarının zarar gördü ğ ünü

kanıtlayamamı ş tır. Bu ş artlar altında A İ HM, evli kadınların aile birli ğ i adına

kocalarının soyadını ta ş ımak zorunda bırakılmalarının -önüne kendi kızlık

soyadlarını ekleyebilseler de- nesnel ve makul bir nedeni olmadı ğ ı

kanısındadır.

67. 67. A İ HM, geleneksel kocanın soyadına dayalı aile ismi sisteminden, evli

çiftlerin kendi soyadlarını kullanabilmelerine ya da özgürce ortak bir aile ismi

seçmelerine izin veren ba ş ka bir sisteme geçi ş in do ğ um, evlilik ve ölüm

kayıtlarının tutulması konusunda yarataca ğ ı sorunların önemini göz ardı

etmemektedir. Ancak bireylerin seçtikleri isme göre, saygınlık ve itibarla

ya ş amalarını sa ğ lamak için toplumdan bir miktar sıkıntı çekmesini beklemek

makul olacaktır (bkz. mutatis mutandis, Christine Goodwin/lngiltere [GC], sayı

28957/95, § 91, A İ HM 2002-VI).

68. Sonuç olarak, aile birli ğ ini ortak bir aile ismi aracılı ğ ıyla yansıtma amacı,

sözkonusu davada ş ikayet konusu olan cinsiyete dayalı farklı muamele için

yeterli bir gerekçe olu ş turmamaktadır.

Dolayısıyla, sözkonusu farklı muamele 8. maddeyle beraber dü ş ünüldü ğ ünde

14. maddeye aykırıdır.

69. Bu sonuca göre AÎHM sözkonusu farklı muamelenin tek ba ş ına 8.

maddeyi ihlal edip etmedi ğ ini belirlemeye gerek görmemi ş tir.

III. A İ HS’NÎN 41. MADDES İ N İ N UYGULANMASI

27. A İ HS’nin 41. Maddesi ş öyledir:

“Mahkeme i ş bu Sözle ş me ve protokollerinin ihlal edildi ğ ine karar verirse

ve ilgili Yüksek Sözle ş meci Tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen

telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerekti ğ i takdirde, hakkaniyete uygun bir

surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder.”

A. Tazminat

28. 28. Ba ş vuran, 15.000 Euro (EUR) manevi tazminat talep etmi ş tir.

29. 29. Hükümet, bu iddiaya itiraz etmi ş tir.

30. 30. A İ HM, bu kararın getirdi ğ i, ba ş vuran da dahil evli çiftlerin kendi

soyadlarını kullanabilme ya da aile isminin seçiminde e ş it derecede söz sahibi

olma hakkını sa ğ lamaya yönelik yükümlülükleri yerine getirmek için gerekli

önlemleri almayı Türk Devleti’ne bırakmı ş tır.

Ba ş vuranın geçmi ş te sıkıntı ve endi ş e Çekti ğ i ş üphesizdir, ancak sözkonusu

davadaki ş ikayetlerin arkasında, Türk yasalarına göre evli kadınların kızlık

soyadlarını kullanamamaları yatmaktadır. Dolayısıyla A İ HM ba ş vurana

manevi bir tazminat vermeyi uygun görmemi ş tir çünkü sözkonusu davanın

ş artlan dahilinde, A İ HS’nin ihlal edildi ğ i kararı ve bu kararın ileride getirece ğ i

sonuçların adil bir tazminat olu ş turdu ğ u kabul edilebilir.

B. Mahkeme masrafları

74. 74. Ba ş vuran iç hukuk mahkemeleri ve A İ HM önünde girdi ğ i masraflar

için 1.750 EUR istemi ş tir. İ zmir Barosu icra kurulunun 24 Haziran 2003 tarihli,

36 sayılı kararına atıfta bulunmu ş tur (l Temmuz 2003’ten 31 Aralık 2003’e

kadar geçerli oranlar)

75. 75. Önündeki bilgilere ve ilgili içtihatlarına dayanarak A İ HM ba ş vurana

1.750 EUR ödenmesine karar vermi ş tir.

C. Gecikme faizi

76. Mahkeme, gecikme faizi olarak Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladı ğ ı faiz

oranına üç puan eklemek suretiyle elde edilecek oranın benimsenmesine

karar vermi ş tir.

YUKARIDAK İ GEREKÇELERE DAYANARAK MAHKEME OYB İ RL İĞİ YLE,

1. Hükümet’in ön itirazlarının reddine;

2. 2. Ba ş vuranın A İ HS’nin 34. maddesi uyarınca “ma ğ dur” oldu ğ unu iddia

edebilece ğ ine;

3. 3. A İ HS’nin 8. maddesi ile birlikte dü ş ünüldü ğ ünde 14. maddenin ihlal

edildi ğ ine;

4. 4. Ba ş vuruyu yalnızca A İ HS’nin 8. maddesi uyarınca incelemenin gerekli

olmadı ğ ına;

5. 5. Tek ba ş ına ihlal kararının ba ş vuranın u ğ radı ğ ı manevi zararlar için yeterli

bir tazminat olu ş turdu ğ una;

6. (a) Sorumlu Devletin, Sözle ş me’nin 44 § 2 maddesi uyarınca kararın

kesinle ş ti ğ i tarihten itibaren üç ay içinde ba ş vurana mahkeme masraftan için

1.750 EUR’un (binyediyüzelli Euro) ödeme günündeki kur üzerinden Türk

lirasına dönü ş türülerek ve miktara yansıtılabilecek vergilerle birlikte

ödemesine

b) Üç aylık sürenin a ş ılmasından ödeme gününe kadar geçen süre için

Avrupa Merkez Bankası’nın uyguladı ğ ı faiz oranına üç puan eklemek suretiyle

elde edilecek oranın gecikme faizi olarak uygulanmasına;

5. Ba ş vuranın di ğ er adil tazmin taleplerinin reddine

KARAR VERM İŞ T İ R.

Karar Fransızca çıkmı ş tır ve Mahkeme İ ç Tüzü ğ ü’nün 77 § 2 ve 3. bentleri

uyarınca 16 Kasım 2004 tarihinde yazılı olarak tebli ğ edilmi ş tir

Michael O’Boyle Nicolas

Bratza

Bölüm Sekreteri Ba ş kan