Unutulmaz Bir Endülüs Gezisi

Birinci Gün
“Istanbul’da Sabiha Gokcen Havaalani’nda bulusup Madrid’ten ultra rahat otobusumuzle Granada’ya uzanan 5 saatlik yolculugumuzda baslamis oldu. Granada’da Odalarimiza yerlestikten sonra yemege inip arkadaslarimizla yemeklerimizi yedik. Yemekten sonra lobide toplanip sehir turuna ciktik. Meshur caddeleri,cesmeleri,kiliseleti ve belediye binasini gezerken cekildigimiz fotograflarla anilarimizi olumsuzlestirdik.Yolculugun ve sehir turumuzun verdigi tatli yorgunlukla odalarimiza cekilip ertesi gunun heyecaniyla uykuya daldik.”
Alara Keçeciler, 10A

El Hamra
“İlk olarak bizleri yemyeşil bahçeler ve büyüleyici bir mimari karşıladı. Fransızca konuşan rehberimizle Al Hamra sarayının tarihi ile ilgili ilginç bilgiler edindik.
Bizleri etkileyen noktalardan birkaçı duvarlardaki ilginç işlemeler ve yazılardı.
Özellikle birçok duvarda gördüğümüz incelikle işlenmiş “galip yoktur, ancak Allah galiptir.” Yazısı dikkatimizi çekti. İç süslemelerin insanı hayrete düşüren inceliği ve zerafeti görülmeye değer.”
Begüm Elgin, Mavi Deniz Engin 10D

Abadia
“Alhambra sarayından sonra sıradaki ziyaretimiz Abadia del Sacromonte’ye oldu. İlk olarak bizi orda karşılayan rehberle birlikte müze kısmına girdik. Girişte ilk ilgimizi çeken görüntü, iki kültürün birleşimini gösteren, kapıdaki ortasında bir haç bulunan Davud’un yıldızı oldu. Orada Hristiyanlıkla ilgili bilgiler veren Vatikan’dan Sacromonte’ye gönderilmiş kitapçıkları, dört ayrı dilde yazılmış Kutsal Kitap’ı, ünlü ressam Goya’nın tablolarını gördük.Arka taraflara geçtiğimiz zaman, demirliklerin arkasında çarmıha gerilmiş olan İsa’nın heykelini gördük. Bu heykelin de en dikkat çekici yanı, belinde sarılmış olan kumaşın 17. yüzyıldan kalma olmasıydı. Mağaranın girişi olan dar bir tünelde inançlarından dolayı şehit olmuş insanların kemikleri bulunmaktaydı. Bu mağaranın yapılış amacı, İspanya’dan atılmamak için Hristiyanlığı kabul etmiş Araplar’a bir sığınak olmasıydı.”
Cristina Rodrigez, 10D

Terra De Callahora
“Bugün sabah erkenden Cordoba şehrine geldik. Gelir gelmez şehrin tarihi yapısı ve manzara bizi karşıladı. Eski ve heybetli bir kule şehre girilen köprünün başında bizi bekliyordu. İsmi Torra del Callahora olan kulenin içinde Endülüs’te yaşamış olan önemli mucitlerimin eserleri anlatılıyor ve sergileniyordu. Endülüs bölgesinin o çağda nasıl bir sosyal yapısının olduğunu, hayatın nasıl geçtiğini, çeşitli maketler ve müzikli anlatımlarla deneyimledik. Kuran’ı latinceye çevirmiş olan Hristiyan Endülüs’lüyü, yine Endülüs’ün desteğiyle şehre sinagog yaptırmış olan Yahudi Meymunides’i, Endülüs’lü Müslüman mucit İbn-i Rüşt’ü tanıdık. Çeşitli ameliyat aletleri gördük, ünlü bilim adamlarının görüşlerini öğrendik. Müzeyi gezdikten sonra müzenin terasına yani kulenin tepesine çıkarak manzarayı izledik.”
Deniz Önal , 10D

Cordoba Cami (Katedrali)
“Cordoba şehrinin ve dünyanın en büyük camilerinden birisi olan bu cami içinde aynı zamanda kilise ve sinagog mevcuttur. 1040 sütunu vardır. bir kısmı içine kilise eklenirken kesilmiş olduğu için 860 sütun yer almaktadır.
Alcazar Sarayı
Gezimizin dördüncü gününde sokakları dolaştıktan sonra ilk gittiğimiz yer Alcazar sarayıydı. Granada’da gezdiğimiz Al Hambra’ya çok benzeyen bu sarayın da dışı içiyle çatışan bir şekilde olabildiğince sadeydi. Daha sonra gezerken gözüm hep Al Hambra’yla benzerlikler buldu. Mesela duvarlarda gene aynı desenler, aynı renkler kullanılmıştı. Sorduğumuzda bunun nedeninin aynı müslüman sanatçılar tarafından yapılmış olmaları olduğunu öğrendik. Bu büyüleyici oda son derken elçi odasına girdik ve şaşkınlık içinde tavana ve duvarlara bakakaldık. Üzerinde çok emek olan bir saray olduğu belliydi.
Sevilla Katedrali
Alcazar Sarayı’ndan sonra gittiğimiz Sevilla Katedrali, aslında camii olarak yapılmış, sonradan kiliseye dönüştürülmüş, dünyadaki en büyük, dışından da içinden de kendini belli eden bir şekilde gotik tarzlı bir katedral. İçi bölüm bölüm şapellere ayrılmış bu katedralin öncelikle saf altınla işlenmiş ana şapelini gördük. O dönemde insanlar okuma yazma bilmedikleri için bu duvarda İsa’nın yaşamı 1100 heykelle tasvir edilmiş. Hemen hemen aynı yerde bir de basınç nedeniyle patlama olasılığı olduğundan kapasitesinin tamamının kullanılmadığı 7000 tüplü bir org bulunuyordu. Tüm bunları gördükten sonra hayranlıkla eskiden minare olan ve zamanında rampalardan eşekle çıkılan çan kulesine çıktık ve Sevilla şehrine tepeden baktık.”
Zeynep TİBET, 10C

Santiago Barnebau Stadyumu
“İlk önce otobüsten inip dünyanın en iyi takımının kocaman armasının fotoğrafını çektik. Sonra Bernabeu turuna başladık. İlk önce stadın tepesine çıktık. En yüksek noktadan stadın her yerini gözleye biliyorduk. Bu stad çok farklıydı. Tam 81.044 kişilik kapasiteye sahip bir stadın çimlerine inmek için sabırsızdık. Ve karşımıza sayamayacağımız kadar kupalarla dolu bir koridor çıktı. Bu vitrinlerde her türlü kupa vardı. Aklınıza gelebilecek her turnuvanın kupasını burada bulabilirsiniz. Sonra görevliler bize en sevdiğimiz oyuncuları sordu ve bizim onlarla sanal fotoğrafımızı çektiler. En sonunda çimlere indik ve yedek kulübesinde oturduk. En iyi oyuncuların top koşturduğu alanda bulunmak çok özeldi. Sonra bazılarımız stadın mağazasından forma aldık. Ve gezimiz sona erdi. Otobüsle hava alanına geçiş yaptık. “
Berke Uçkun, 10B