Usulsüz Tebligata İlişkin Şikayet Hakkında İcra Mahkemesince Verilen Kararın İnfazı İçin, Kararın Kesinleşmiş Olması Gerekmez

Bilindiği üzere icra hukukumuzda, alacaklının alacağına kavuşması amacıyla başvurabileceği bazı usul ve müesseseler bulunduğu gibi borçlunun da bunlara karşı koyabilmesinin usul ve esasları pozitif olarak düzenlenmiştir. En genel şekilde ifade etmek gerekirse alacaklı, alacağına kavuşmak amacıyla borçlu aleyhine bir icra takibi ikame etmekte; buna karşılık borçlu da borcun ve icra takibinin niteliğine göre itiraz, şikayet yahut dava yoluna gidebilmektedir.
Uygulamada sık karşılaşılan takip türü olan genel haciz yoluyla icra takibine ilişkin ödeme emri borçluya usulüne uygun şekilde tebliğ edildikten sonra borçlunun yasal süresi içerisinde borca ve imzaya itiraz hakkı bulunmaktadır. Borçlu, ödeme emrinin kendisine tebliğini müteakip yasal süresi içerisinde itiraz hakkını kullanmazsa icra takibi kesinleşecek ve alacaklı, borçlunun malvarlığının haczini icra dairesinden talep edebilecektir.
Bu noktada belirtmek gerekir ki ödeme emri borçluya, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine uygun şekilde tebliğ edilmelidir. Aksi durumda, icra takibine itiraz süresi geçtikten sonra dahi borçlu tarafından yetkili İcra Mahkemesine şikayet başvurusu yapılarak tebliğ tarihinin düzeltilmesine karar verilmesi talep edilebilir. Usulsüz tebligata ilişkin şikayetle birlikte icra takibinin tedbiren durdurulması da talep edilmiş ise İcra Mahkemesince şikayet hakkında bir karar verilinceye kadar icra takibinin durdurulmasına karar verilebilir. Bu şikayetin kabulü halinde ise borçlunun şikayet başvurusunda bildirdiği öğrenme tarihi tebliğ tarihi olarak kabul edilir. Eğer bu arada borçlunun malvarlığına haciz konulmuş ise bu hacizlerin yasal dayanağı kalmadığından talep üzerine İcra Dairesince hacizlerin kaldırılmasına karar verilmelidir. Olası hak kayıplarına mahal vermemek amacıyla borçlunun İcra Mahkemesine şikayet başvurusu ile eş zamanlı olarak İcra Dairesine borca itiraz dilekçesini sunmasında fayda vardır. Böylece borçlunun usulsüz tebligata ilişkin şikayetinin kabulüne karar verilmesi halinde yasal süresi içerisinde borca itiraz edilmiş olduğu kabul edileceğinden İcra Dairesince icra takibinin durdurulmasına ve varsa daha önce konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verilebilecektir.
Uygulamada sıklıkla karşılaşılan bir sorun ise; borçlunun, genel haciz yoluyla icra takibine ilişkin ödeme emrinin kendisine usulsüz tebliğ edildiği iddiasıyla yaptığı şikayet başvurusunun İcra Mahkemesince reddine ve tedbir üzerine durdurulan icra takibi hakkındaki tedbirin kaldırılarak takibin devamına karar verilmesi halinde, bu arada konulan hacizler de varsa, alacaklının icra takibine devam edebilmesi için bahsi geçen şikayetin reddine dair kararın kesinleşmesi gerekip gerekmediğidir. Bazı icra daireleri tarafından, İcra Mahkemesince usulsüz tebligat şikayetinin reddine ve icra takibi üzerindeki tedbirin kaldırılması ile takibin devamına açıkça hüküm fıkrasında yer verildiği halde, borçlunun bu karara karşı kanun yoluna başvurduğu ve dolayısıyla kararın kesinleşmediğinden bahisle alacaklının, icra takibinin devamı yönündeki talebinin reddine karar verildiği görülmektedir.

İfade etmek gerekir ki İcra Dairesinin bu yöndeki kararı hukuken isabetsiz olup yakın tarihli Yargıtay içtihatlarına da aykırıdır. Böyle bir durumda alacaklının yapması gereken İcra Dairesinin bu kararına karşı İcra Mahkemesine şikayet yoluna başvurmak olacaktır. Zira mevzuatımızda infaz edilebilmesi için kesinleşmesi gereken kararlar belirli ve sınırlı sayıdadır. Bunların arasında usulsüz tebligat şikayetine dair kararlar bulunmamaktadır. Kural olarak mahkeme kararları derhal uygulanır. Keza, icra mahkemesi kararlarının infazı için genel olarak kesinleşme şartı aranmamaktadır. Esasen bu gerekçeler borçlu bakımından da geçerli olup, usulsüz tebligat şikayetinin İcra Mahkemesince kabulüne karar verilmesi halinde, İcra Dairesince, düzeltilen tebliğ tarihine göre işlem yapılarak süresinde bir itirazın varlığı durumunda takibin durdurulmasına ve daha önce konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmelidir.

Konuya ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 363/4.maddesi de “İstinaf kanun yoluna başvuru satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. İcranın devamı için gereken evrak alıkonularak bunların birer örneği bölge adliye mahkemesine gönderilecek dosyaya konulur” hükmünü amirdir. Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 22.06.2020 tarihli, ilamında aynen şu hususlara yer verilmiştir: “(…) Kural olarak icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekmez. İcra Mahkemesi kararları verildikleri tarih itibariyle hüküm ve sonuç doğurur. Ayrıca usulsüz tebligat şikayetlerine ilişkin kararların infazı için kesinleşmesi gerektiğine dair özel yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Somut olayda; mahkemece, borçlunun aynı mahkemenin ____ E.- ____ K. sayılı dosyasında ödeme emri tebligatının usulsüzlüğüne yönelik olarak şikayette bulunduğu, bu dosyada şikayetin kabulüyle tebliğ tarihinin 18/05/2018 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiğine göre, ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olması nedeniyle takip kesinleşmeyeceğinden, bu tarihten önceki hacizlerin hükümsüz kaldığının kabulü gerekir. Ödeme ve icra emrinde belirtilen ödeme süresi geçmedikçe, alacaklı tarafça haciz istenemeyeceği gibi, bu koşullar oluşmadan önce konulan hacizler de geçersizdir. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında Dairemizin bazı içtihatlarına atıfta bulunulmuş ise de, Dairemizin istikrarlı uygulamalarına göre icra mahkemesi kararlarının uygulanması yönünden, kararın kesinleşmesinin gerekmediği, usulsüz tebligat şikayetinin de bu kapsamda olduğu; Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtilen farklı yöndeki kararların ya somut olayın özelliğinden ya da temyiz edenin sıfatından kaynaklanmış olabileceği anlaşılmakla; henüz haciz isteme hakkı doğmadan borçlunun malvarlığına ve üçüncü kişilerdeki alacaklarına yönelik olarak gerçekleştirilen hacizlerin yasal dayanağı kalmadığından, takibin kesinleşmesinden önce uygulanan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.(…)” . Keza Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 20.03.2018 tarihli ilamında aynen; “(…)mahkemece, tebligat usulsüzlüğü şikayetine dair mahkeme kararının kesinleşmediği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği görülmüştür. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/3. maddesinde icra mahkemesi kararının temyiz edilmesinin satıştan başka icra işlemlerini durdurmayacağı hükme bağlanmış olduğu gibi, icra mahkemesi kararlarının icrası için kesinleşmiş olması gerekmemektedir.(…)” husuları vurgulanmıştır.

Yargıtay’ın konuya ilişkin daha eski tarihli bazı kararlarında yukarıdakilerin aksine, alacaklının icra takibinin devamı talebi yahut borçlunun hacizlerin kaldırılması talebinin kabulü için, usulsüz tebligat şikayetinin kesinleşmesinin beklenmesi gerektiği yönünde verdiği kararlara rastlanabilmektedir. Ancak Yüksek Mahkeme tarafından son yıllarda, usulsüz tebligata ilişkin İcra Mahkemesince verilen kararın uygulanabilmesi için kesinleşmesinin gerekmediği yönünde istikrarlı kararlar verilmiştir.
Sonuç olarak; icra takibi kapsamında borçluya tebliğ edilen ödeme emrinin usul ve yasaya aykırı şekilde tebliğ edildiği borçlu tarafından şikayet yoluyla öne sürülebilir ve İcra Mahkemesince tedbiren icra takibinin durdurulmasına karar verilebilir. Usulsüz tebligata dair bu şikayet hakkında verilen İcra Mahkemesi kararının infazı için kesinleşmesi gerekmemektedir. Usulsüz tebligat şikayetinin reddi halinde alacaklı icra takibine devam edilmesini (örneğin icra dosyasında depo edilen paranın kendisine gönderilmesini) İcra Dairesinden talep edebileceği gibi borçlu da icra takibinin durdurulmasını (varsa hacizlerin kaldırılmasını) talep edebilecektir.