İfade etmek gerekir ki İcra Dairesinin bu yöndeki kararı hukuken isabetsiz olup yakın tarihli Yargıtay içtihatlarına da aykırıdır. Böyle bir durumda alacaklının yapması gereken İcra Dairesinin bu kararına karşı İcra Mahkemesine şikayet yoluna başvurmak olacaktır. Zira mevzuatımızda infaz edilebilmesi için kesinleşmesi gereken kararlar belirli ve sınırlı sayıdadır. Bunların arasında usulsüz tebligat şikayetine dair kararlar bulunmamaktadır. Kural olarak mahkeme kararları derhal uygulanır. Keza, icra mahkemesi kararlarının infazı için genel olarak kesinleşme şartı aranmamaktadır. Esasen bu gerekçeler borçlu bakımından da geçerli olup, usulsüz tebligat şikayetinin İcra Mahkemesince kabulüne karar verilmesi halinde, İcra Dairesince, düzeltilen tebliğ tarihine göre işlem yapılarak süresinde bir itirazın varlığı durumunda takibin durdurulmasına ve daha önce konulan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmelidir.
Konuya ilişkin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 363/4.maddesi de “İstinaf kanun yoluna başvuru satıştan başka icra işlemlerini durdurmaz. İcranın devamı için gereken evrak alıkonularak bunların birer örneği bölge adliye mahkemesine gönderilecek dosyaya konulur” hükmünü amirdir. Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 22.06.2020 tarihli, ilamında aynen şu hususlara yer verilmiştir: “(…) Kural olarak icra mahkemesi kararlarının uygulanması için kesinleşmesi gerekmez. İcra Mahkemesi kararları verildikleri tarih itibariyle hüküm ve sonuç doğurur. Ayrıca usulsüz tebligat şikayetlerine ilişkin kararların infazı için kesinleşmesi gerektiğine dair özel yasal bir düzenleme de bulunmamaktadır. Somut olayda; mahkemece, borçlunun aynı mahkemenin ____ E.- ____ K. sayılı dosyasında ödeme emri tebligatının usulsüzlüğüne yönelik olarak şikayette bulunduğu, bu dosyada şikayetin kabulüyle tebliğ tarihinin 18/05/2018 tarihi olarak düzeltilmesine karar verildiğine göre, ödeme emri tebliğ işleminin usulsüz olması nedeniyle takip kesinleşmeyeceğinden, bu tarihten önceki hacizlerin hükümsüz kaldığının kabulü gerekir. Ödeme ve icra emrinde belirtilen ödeme süresi geçmedikçe, alacaklı tarafça haciz istenemeyeceği gibi, bu koşullar oluşmadan önce konulan hacizler de geçersizdir. Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesi kararında Dairemizin bazı içtihatlarına atıfta bulunulmuş ise de, Dairemizin istikrarlı uygulamalarına göre icra mahkemesi kararlarının uygulanması yönünden, kararın kesinleşmesinin gerekmediği, usulsüz tebligat şikayetinin de bu kapsamda olduğu; Bölge Adliye Mahkemesi kararında belirtilen farklı yöndeki kararların ya somut olayın özelliğinden ya da temyiz edenin sıfatından kaynaklanmış olabileceği anlaşılmakla; henüz haciz isteme hakkı doğmadan borçlunun malvarlığına ve üçüncü kişilerdeki alacaklarına yönelik olarak gerçekleştirilen hacizlerin yasal dayanağı kalmadığından, takibin kesinleşmesinden önce uygulanan hacizlerin kaldırılmasına karar verilmesi gerekirken, Bölge Adliye Mahkemesince, alacaklı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılarak şikayetin reddi yönünde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.(…)” . Keza Yargıtay 12.Hukuk Dairesinin 20.03.2018 tarihli ilamında aynen; “(…)mahkemece, tebligat usulsüzlüğü şikayetine dair mahkeme kararının kesinleşmediği gerekçesiyle şikayetin reddine karar verildiği görülmüştür. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 364/3. maddesinde icra mahkemesi kararının temyiz edilmesinin satıştan başka icra işlemlerini durdurmayacağı hükme bağlanmış olduğu gibi, icra mahkemesi kararlarının icrası için kesinleşmiş olması gerekmemektedir.(…)” husuları vurgulanmıştır.