Sonunda ‘Eyvah’ diyeceğin şeylere, başında ‘Eyvallah’ deme.
Pişman ol fakat pişman ölme…
(Necip Fazıl Kısakürek)
Necip Fazıl ne kadar da güzel ifade etmiş! Sonunda pişman olacağımız kararlar almak istemeyiz. Tao düşüncesinin kurucusu olduğu kabul edilen Çinli düşünür Lao Tzu, “Karar veremediğin bir an olursa, içindeki dinginliğe dön.” diye tavsiyede buluyor. Karar almak üzere olduğumuz anlarda, kendimizi durdurup, içimize dönebilmek için, karar vermek üzere olduğumuzun ne kadar farkında oluyoruz? Uyaranların kuklası olmamanın yolu, kendimizi durdurup içimize dönmek mi, yoksa bunun başka bir yolu var mı?
Ünlü nöropsikolog Sahakian ve nörolog LaBuzetta tarafından 2013 yılında yazılan kitap bir yetişkinin günde ortalama aldığı karar sayısının 35.000 adet olduğunu ifade ediyor. Sinan Canan’ın “İnsanın Fabrika Ayarları 3. Kitap- Sınırları Aşmak”ta belirttiği gibi davranışlarımızın çoğu tekrarlı ve bilinçsiz gelişen tepkilerden oluşmakta çünkü beynimiz zaten çok enerji tüketen bir organ ve özellikle dikkat gerektiren süreçlerle ilgilenen ön beyin devreleri de oldukça pahalı devreler olduğu için her gün aldığımız 35.000 karar için bu pahalı devreleri işletmek, ekonomik açıdan hiç de akıllıca bir karar olmaz.
2010 ve 2014 yıllarında yapılan iki çalışma bize dışarıdan gelen uyaranın türüne göre dikkat çekerlik ağının (salient network) adeta bir anahtar görevi görerek ya beyindeki varsayılan mod ağını (default mode network) ya da bilişsel yük gerektiren aktivitelerde işlev gösteren merkezi yürütücü ağı (central executive network) çalıştırdığını gösteriyor.
2017 yılında yayınlanan bir makale ise karar alırken, konunun daha önce öğrenilmiş olup olmamasına bağlı olarak, beynin farklı bölgelerinin çalıştığını gösteriyor. 28 kişi ile yapılan bu çalışmada deneklerin bir iskambil oyunun kurallarını öğrendikten sonra, oyunu oynarken beyinlerinde varsayılan mod ağının (default mode network) çalıştığını işaret ediyor. Varsayılan mod ağının biz belirli bir işle meşgul olmadığımızda aktif olduğunu biliyoruz. 2018 yılında Nature’da yayınlanan farklı bir çalışma da yine bu bulguyu destekler şekilde riskli kararlarda varsayılan mod ağının bastırıldığının altını çiziyor.
Bu çalışmalar bize insanların beyinlerinde varsayılan mod ağının riskli olmayan ya da daha önce öğrenilmiş durumlara ait kararların alınmasında da rol oynadığını yani belli kararların otopilot bir sistem tarafından alındığını gösteriyor. Bu durumda varsayılan mod ağı için, beynimizin aylaklık ağı olma görevine ek olarak, belli uyaranlara, belli kalıp cevaplar veren bir ağ diyebiliriz ve çalışma mantığını Anthony Burgess’in 1962’de yazdığı ünlü romanı Otomatik Portakal’da anlatılan Pavlov koşullanma kurallarına benzetebiliriz. Benzetme çok mu karmaşık oldu? Otomatik Portakal’ı hala okumayanlara, en azından Stanley Kubrick’in sonrasında bu kitabın filmini çektiğini hatırlatmak ve filmi izlemelerini tavsiye etmek isteriz. Burada anlatarak, kitabı okuma ya da filmi izleme keyfini elinizden almak istemeyiz.
İhtiyacımız olmadığı halde aldığımız kıyafetlerden, uykumuz geldiği halde bir türlü elimizden bırakamadığımız instagram’dan, cevap vermeden edemediğimiz Whatsapp bildirimlerinden kaçımız şikayetçi değiliz? Açıkbeyin’de 18 Aralık 2020 tarihinde yayınlanan “ Pazarlama: Dikkat! ” isimli yazımda, uyaranların bizim üzerimizdeki kötü etkileri üzerinde durmuştum. Uyaranların elinde bir oyuncak olmamak için, Whatsapp’ı kullanmamak, sosyal medyayı kapatmak, evde televizyon bulundurmamak, internetten alışveriş yapmamak ve hatta Kaz Dağları’na taşınmak bir çözüm olabilir. TÜİK’in verilerine göre İstanbul 2018 yılı itibariyle ilk defa tersine göç vermeye başladı bile. 2014 ve 2018 yılında yapılan iki araştırma tersine göçün en büyük sebebinin ekonomik olduğunu söylemekle birlikte, yaşam tarzlarında bir değişiklik yakalamak isteyenlerin de bu şekilde bir kaçışa gittiklerini göstermekte. Peki ne yapacağız; tası tarağı toplayıp Urla’ya mı yerleşeceğiz? İyi de orada bir hayat kurabilecek miyiz?
Yazımızın devamı Urla’ya taşınmayıp, oldukları coğrafyada kalıp, daha farklı bir yaşam hayal edenler veya Urla’ya taşındığı halde, aradığını bulamayanlar için.
İyi haber: Varsayılan mod ağımızı yeniden kurgulamak mümkün. 2015 yılında İsveç’te yayınlanan bir makale, şizofreni, Alzheimer, hiperaktivite & dikkat bozukluğu, anksiyete, epilepsi ve depresyonda varsayılan mod ağının normal bir beyindekinden farklı çalıştığının altını çizerken, bu ağın işlerliğinin hastalıkların tanısında kullanılabilecek bir biyogösterge (biomarker) olabileceğini savunuyor.
Bundan yaklaşık 60 yıl öncesine kadar beynin yapısal veya fizyolojik değişikliklere uğrama yeteneğinin çocukluktan sonra mümkün olmadığına dair bir kanı vardı. Her ne kadar daha önce plastisitenin olabileceği öne sürülmüş olsa da nöral plastisite terimi ilk defa sinirbilimci Jerzy Konorski tarafından kullanıldı. Sonrasında yapılan araştırmalar ve özellikle de ünlü sinirbilimci Michael Marzenich tarafından yapılan çalışmalar beynin insanın son anlarına kadar bile nöroplastisiteye sahip olduğunu yani kendini yeniden yapılandırabildiğini gösteriyor. Meditasyonun beyinde ya da Dalai Lama’nın ifade etmeyi tercih ettiği gibi, sadece beyinde değil de zihinde yapısal değişiklikler yaptığını gösteren çalışmaların sayısı her geçen gün artıyor. American Mindfulness Research Assosication’da yayınlanan grafik, yıl bazında yalnızca farkındalık (mindfulness) üzerine yapılan akademik araştırma sayısını gösteriyor. Özellikle Dalai Lama’nın desteklediği, dünyanın en mutlu insanı olarak bilinen Budist rahip Matthieu Ricard’ın (aşağıdaki resimde başına EEG bağlı rahip), ünlü sinirbilimci Richard Davidson’ın, ünlü nörobiolog Antoine Lutz’un ve yine ünlü psikolog Paul Ekman’ın beraber çalıştığı birçok araştırma, konuyu merak edenler için bir başlangıç noktası olabilir. Özellikle 2014 yılında Lutz, Ricard ve Davidson’ın yayınladığı “Mediyasyoncunun zihni” isimli makaleyi okumanızı tavsiye ederiz çünkü hem görselleri hem de anlatım dili açısından çok anlaşılır bir şekilde yazılmış. Bu makalede örneğin meditasyon yapan rahiplerin beyinlerinde dikkat, duygu, içsel iletileri işlemekten sorumlu prefrontal korteks ve insula bölgelerinin, kontrol gruba kıyasla daha büyük olduğundan bahsediliyor.
Artık meditasyonun beynimizdeki ağların yapısını değiştirebildiğini biliyoruz. Bu satırları okuyunca, insanın içinde meditasyon yapma isteği doğuyor olmasını umuyorum. Peki hemen daha sağlıklı bir zihne sahip olmak için meditasyon yapmaya başlayacak mısınız? Belki içimizde, bu kadar faydası olduğunu bildiği için daha önce meditasyon yapmayı denemiş ve çok “uzun”, “zorlayıcı”, “sıkıcı” ya da “güç” olduğu için bırakmış olanlar vardır. Oysa ki içimizdeki ağların yapısını, ayarlarımızı değiştirmeyi ne kadar çok istiyoruz! Ama o kadar sabırlı ve metanetli miyiz? Keşke bir hap olsa yutsak, kontrolü elimize alsak, uyaranların kuklası olmasak, kararlımızı içimizde bizim adımıza karar veren otopilota bırakmasak, sonradan “eyvah” demesek. Peki o kör gözlerimizi açmanın meditasyon dışında başka yolları var mı? Bir sonraki yazımızda…
Ey kör! bu yer, bu gök, bu yıldızlar, boştur boş!
Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş!
Şu durmadan kurulup dağılan evrende
Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!
Ömer Hayyam
American Mindfulness Research Association (2019). Mindfulness journal publications by year, 1980-2019. Retrieved from https://goamra.org/resources/.
Burgess, A. (2016). Otomatik Portakal (çev. Dost Körpe). Türkiye İş Bankası, İstanbul.
Canan, S. (2020). İnsanın Fabrika Ayarları 3. Kitap- Sınırları Aşmak. Tutikitap: İstanbul
Bressler, S. L., & Menon, V. (2010). Large-scale brain networks in cognition: emerging methods and principles. Trends in cognitive sciences, 14(6), 277-290.
Davidson, R. J., Kabat-Zinn, J., Schumacher, J., Rosenkranz, M., Muller, D., Santorelli, S. F., … & Sheridan, J. F. (2003). Alterations in brain and immune function produced by mindfulness meditation. Psychosomatic medicine, 65(4), 564-570.
Ekman, P., Davidson, R. J., Ricard, M., & Alan Wallace, B. (2005). Buddhist and psychological perspectives on emotions and well-being. Current Directions in Psychological Science, 14(2), 59-63.
Fox, K. C., Nijeboer, S., Dixon, M. L., Floman, J. L., Ellamil, M., Rumak, S. P., … & Christoff, K. (2014). Is meditation associated with altered brain structure? A systematic review and meta-analysis of morphometric neuroimaging in meditation practitioners. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 43, 48-73.
Goulden, N., Khusnulina, A., Davis, N. J., Bracewell, R. M., Bokde, A. L., McNulty, J. P., & Mullins, P. G. (2014). The salience network is responsible for switching between the default mode network and the central executive network: replication from DCM. Neuroimage, 99, 180-190.
İslamoğlu, E., Yıldırımalp, S., & Benli, A. (2014). Türkiye’de tersine göç ve tersine göçü teşvik eden uygulamalar: İstanbul İli Örneği. Sakarya İktisat Dergisi, 3(1), 68-93.
Klimecki, O. M., Leiberg, S., Ricard, M., & Singer, T. (2014). Differential pattern of functional brain plasticity after compassion and empathy training. Social cognitive and affective neuroscience, 9(6), 873-879.
Kurmuş, F. (2018). Büyük kentlerden sahil kasabalarına yaşam tarzı göçü: Bodrum örneği üzerine niteliksel bir çalışma (Master’s thesis, Maltepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü).
McCormick, Ethan M., and Eva H. Telzer. “Contributions of default mode network stability and deactivation to adolescent task engagement.” Scientific reports 8.1 (2018): 1-11.
Ricard, M., Lutz, A., & Davidson, R. J. (2014). Mind of the meditator. Scientific American, 311(5), 38-45.
Sahakian, B., & LaBuzetta, J. N. (2013). Bad Moves: How decision making goes wrong, and the ethics of smart drugs. OUP Oxford.
Simon, R., & Engström, M. (2015). The default mode network as a biomarker for monitoring the therapeutic effects of meditation. Frontiers in psychology, 6, 776.
Vatansever, D., Menon, D. K., & Stamatakis, E. A. (2017). Default mode contributions to automated information processing. Proceedings of the National Academy of Sciences, 114(48), 12821-12826.