Kendinizi bir ormanın yakınlarında hayal edin, saat gece 3 civarı ve arkadaşlarınızla gittiğiniz partiden çıkıp hava almaya, ağaçlara doğru yürüyorsunuz fakat ayağınız kayıyor ve ormanın derinliklerine doğru yuvarlanıyorsunuz. İnişinizi yumuşatmak için önünüze doğru uzattığınız ellerinizi kan kaplıyor. Ayağa kalkıyorsunuz fakat etrafta ilginç bir sessizlik var, ne ceylan ne de kuş sesi duyuluyor. Partiye geri dönmek için etrafınıza bakıyorsunuz, yön belirlemeye çalışıyorsunuz ama boşuna, her taraf aynı görünüyor. Derken ağaçların arkasından biri beliriyor ve onu fark edince rahat bir nefes alıyorsunuz –size yardım edebilecek biri–. Fakat bu kişinin nedense cildi bembeyaz, birde ağzının kenarından kan mı akıyor? Yoksa? Bu yoksa? … Hayır olamaz… VAMPİR!
Daha sonra cadılar bayramı partisinde olduğunuzu hatırlıyorsunuz…
Eskiden Umpir olarak da seslenilen bu yaratık belki de milyonlarca dedikodunun ortaya çıkış sebebidir. Kont Drakula gibi kült kitaplar ve onlarca dizide ana karakter olarak yerini alan Vampirleri bir de nörobilimsel bir nazarla işleyelim. O bizim beyinlerimize ismini kazımış durumda; biz de onun beynine ucundan bir baksak çok mu kötü olur yani?
Öncelikle Vampirleri insanlardan ayıran noktaları inceleyeceğiz. Kendileri ölümsüz, ışığa karşı aşırı hassas, kan ile beslenen, koklama ve işitme duyuları keskin canavarlar. Gelin Vampirlere daha yakından bakalım.
Vampirler (tahta kazıklardan uzak durdukları müddetçe) yaşam deneyimlerini süresiz olarak biriktirebilirler.
Sonsuza kadar hayatta olsaydınız başınıza gelen her şeyi hatırlar mıydınız? Sanmıyorum. Hafızanız, anılarınız üzerinden zaman geçtikçe bozulma eğilimindedir. Bugün olan hemen hemen her şeyi hatırlayabilirsiniz, fakat dört gün önce akşam yemeği için ne yediğinizi hatırlama konusunda zorlanabilirsiniz. Bundan ötürü 3000 yaşına varmış bir vampirin şatodaki tanımadığı teyzelerinin onun 3 yaşındayken ilk tavşanını yakalamasına yardım ettiğini hatırlayamamasını geçtim, 50 yıl önce hangi arkadaşlara sahip olduğunu bile unutabilir. Unutmak, hayatın her evresinde herkesin yaşadığı ve kesinlikle kötü olmayan doğal bir süreç nasıl olsa.
Fakat bu unutma halinin de bir istisnası var. 20 yaş ve civarındaki dönemde, olayların ve kültürel ortamın kişinin kimliğinin oluşmasıyla bağlantılı olduğunu ifade eden “hatırlama tümseği” diye bir olgu. ( reminiscence bump)
“Hatırlama tümseği” döneminde meydana gelen olaylar, kişisel ve duygusal olduğu için hafızada kalırlar. Bu olaylar aynı zamanda hafızada defalarca tekrarlanır ve gözden geçirilir, bu da kişiliğimize iyice yer etmesini sağlar. Vampirler de bir zamanlar gençti, onların da bir “hey gidi günler” demeye hakları yok mu? Bir vampirin ilk öpücüğünün üzerinden 1000 yıl geçse bile onu asla unutmaması mümkün. Ölümsüz aşktan kasıt bu olmalı!
Şimdi ise becerilerin, alışkanlıkların ve uzmanlığın hafızadaki yerine bakalım. Olayların ve becerilerimizin zihnimizde yer etme şekli farklılık gösteriyor. Beceriler olay hafızasının uğradığı türden bir bozulmaya uğramazlar. İnsanlar yaşlandıkça daha fazla bilgi ve bilgelik kazanır ancak işleme hızı ve fiziksel kapasiteleri azalır; becerileri de bundan dolayı kaybedebiliriz. Fakat insanlar akıllı ve yavaşken, vampirler akıllı ve hızlıdır. Zor olan kısım, öğrenilen becerileri akılda tutmak! Antik Mısırda öğrenilen mumyalama tekniklerinin günümüzde pek bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum…
Aşağıdaki tavsiye, vampir olan ve kişisel gelişimlerini en üst düzeye çıkarmak isteyen okuyucular içindir:
Aztekliler, zamanında, ruhu salmak ve onu tanrılara iade etmek için ritüelleştirilmiş kan kurbanları verirlermiş. Antik Hellas’ta da bazı eski Yunanlılar, kanı ruha (ψυχή=psyche) eşdeğer sayarlarmış. Edebiyattaki anlatılara göre: Vampirlerin, kanla beslenebildikleri sürece sonsuza kadar genç, güzel ve hastalıklara karşı dirençli kalabildikleri söyleniyor… Tam olarak kanıtlanamasa bile kanın gençleştirici etkisiyle ilgili araştırmalar devam etmekte…
Birkaç yıl önce tıbbi kozmetik alanında Platelet-Rich Plasma (PRP) yüz gerdirme işlemlerini çevreleyen, “Vampir Facelift” diye bir hizmet ortaya çıktı. İşlem gayet basit: tıp teknisyeni kanınızı alıyor, trombositleri izole etmek için bir santrifüj kullanıyor ve ardından bunları yüzünüze tekrar enjekte ediyor. Bu süreç yüzünüzde yaşlanma belirtilerini tersine çevirecek kök hücreleri uyarıyor ve “büyüme faktörlerinin” üretimini tetikliyor.
Kanın gençleştirici etkisini inceleyen Dr. Wyss-Coray’in sıçanlarla yaptığı araştırmadaki sonuçlar da çok umut verici. Geçen yıl Stanford Medicine New Center , nörolog Dr. Tony Wyss-Coray liderliğindeki araştırma ekibinin yaşlı farelere, genç farelerden alınan kan plazmasını aşıladığını ve daha sonra yaşlı farelerin davranışlarını ve bunun sonucunda ortaya çıkan değişiklikleri incelediğini bildirdi. “Genç kan” infüzyonundan sonra, yaşlı fareler hem öğrenme hem de hafıza testlerinde belirgin iyileşme gösterdi. Belki vampirlerin ciltlerinin bu kadar pürüzsüz ve kırışık yoksunu kalmasının sebebi de budur! İçtikleri kan onların daha dinç olmalarını ve hastalıklara karşı direnç göstermelerini sağlamıştır, kim bilir?
Sevgili Vampirler! Hep bizim beynimizle ve fizyolojimizin çalışma şekliyle mi alakalı yazılar okuyacaksınız! Biraz da konu siz olun, hep insan hep insan yetti de arttı artık 🙂
Not: Bütün vampir takipçilerime selamlarımı iletiyorum. Sizi seviyorum ama pandemiyi atlatsak bile fiziksel mesafemizi koruyalım lütfen.
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Ben Neden Filozof Olamıyorum? (17 Yaşında Bir Kızın Filozof Olmaya Dair Ümit…
Kaynaklar:
https://blogs.scientificamerican.com/guest-blog/how-would-immortality-affect-a-vampire-s-memory/
https://neuroscience.stanford.edu/news/science-behind-vampires-how-blood-may-keep-you-young