Her şey duvarlara ‘free Suriye’ (özgür Suriye) yazılmasıyla başlamıştı. Ortadoğudaki halkı müslüman ülkelerin başlarındaki diktatörlerin teker teker devrilmeye başladığı günlerdi. 30-40 yıl boyunca batılı emperyal güçlerin kuklası olarak bu Ortadoğu ülkelerini yönetmiş olan sözde liderler yıkıldıkça, Suriye halkında da bir özgürlük arayışı yavaş yavaş başlamıştı. Gençler masumane bir şekilde duvarlara sloganlar yazmışlardı.
Birden fazla ülkede yakın aralıklarla ayaklanan halk, gerçek özgürlüğü elde edebilecek miydi yoksa sahte bir ‘bahar’ mı bekliyordu onları? Sonradan gördük ki, çoğu ülkedeki bu bahar havası da, batılı güçlerin bir oyunuydu. Yoksa halkın büyük oy oranlarıyla seçtiği yeni liderlere tahammül edebilirlerdi. Mesela Mısır’da Mursi’nin demokratik seçimle başa gelmesini kabullenemediler. Bunun en büyük sebebi, Mursi halkın içinden çıkıp gelmişti ve islami bir kimliğe sahipti. Mursi’nin bizzat kendisinin göreve getirdiği ordunun başındaki Sisi’yi ayartıp, Mursi’ye darbe yaptıran güçler için demokrasi sadece kendi ülkelerinde olmalıydı. Müslüman Ortadoğu halklarının neyineydi demokratik yönetim! Nasılsa başlarına dikerler bir kukla, yönetirlerdi istedikleri gibi…
Suriye bu bahar ayaklanmalarından iyi veya kötü nasibini alamamış bir devlet. Ortaya çıkan karışıklıkla beraber 5 yıl gibi bir süre içerisinde, yaklaşık 600 bin insan öldürüldü. Ve bunu yapan devletin başındaki diktatördü. Kendi şehirlerini uçaklarla bombalayan bu diktatör, arkasına aldığı batılı katillerin desteğiyle kendi şehirlerini yerle bir etmekten zerre kadar çekinmemiştir. Bu saldırılar sonrası, ülkenin demografik yapısı tamamen değişmiş durumda. 20 milyonluk nüfusun yarısı, ya ülkeyi terketti yada ülke içinde yer değiştirdi.
Türkiye bu mazlum halka kapılarını ardına kadar açan belki de tek ülke oldu. Batılı insan müsveddeleri sınırlarına tel örgüler çekerken, Türkiye 3 milyona yakın komşusunu ve dindaşını ülke sınırları içine aldı ve en güzel şekilde onların yaşamlarına devam etmeleri için her tür fedakarlığı yaptı ve yapmaya devam ediyor. Büyük devlet olmak böyle olur. Elindeki para ile veya silah ile kazanılmış büyüklüğü kabul etmiyoruz! Bakmayın içerdeki hainlerin bu ‘büyük ülke’ kavramını dile getirdiğimizde bizle dalga geçmelerine. Sen silaha, mala, mülke büyüklük atfedersin ben ise insanlığa, iyiliğe, yardımseverliğe. Aramızdaki fark bu!
Ülkemizde misafir ettiğimiz bu Suriyeli kardeşlerimize, ülkemizdeki her türden kimliğin yararlandığı tüm haklar verilmelidir. Henüz Suriye’deki savaş sona ermiş değil. Sona erse bile onlarca yıl Suriye kendine gelemeyecektir. Sadece siyasi olarak söylemiyorum bunu, şehirler tamamen yerle bir edilmiş durumda. Ne alt yapı, ne üst yapı, ne tarih, ne kültür hiç bir şey kalmadı Suriye’de.
Bir ülke sadece silahla işgal edilmiyor ki… Bazen gelip sizin bütün değerlerinizi yok ediyorlar. Sizin ezanınızı susturuyorlar, bütün dini/kültürel yapılarınızı, inancınızın size verdiği kuralları yok edip sizi içerden işgal ediyorlar. Ve bunu çoğu kez direk kendileri gelip yapmıyor da, içerde devşirdikleri adamları vasıtası ile yapıyorlar. Suriye’de de yapılan budur. İçerdeki diktatörleri vasıtası ile ülkenin yüzlerce yıllık kadim kültür mirasını yerle bir ettiler.
Ülkemizdeki Suriyeli kardeşlerimiz, isterlerse iler ki yıllarda ülkelerine dönebilir elbette. Ama şuan ülkemizde bulunmaları geçici statüsünü çoktan geçmiştir. Artık bunlara yasal haklar verilmelidir. Zaten biz tüm bu tartışmaları boşu boşuna yapıyoruz! Neden mi? Çünkü, İngilizler başta olmak üzere, bir çok batılı işgal devletinin sınırlarımıza karar verdiği bir ülkeyiz biz! Cahilce eleştirenlere bunu sormak hakkım, Suriye düne kadar kimin toprağıydı? Bu ülkenin kurulmasındaki en önemli kilit olaylardan olan Çanakkale Savaşı’nda bu ülke kurtulsun, İstanbul işgal edilmesin diye kimler savaşmıştı batılı işgalci güçlerle? Çanakkale’de gördüm, oradaki mezar taşlarında Gazze’lide vardı, Şam’lıda, Halep’lide, Erbil’lide, Humus’luda… ‘Toprak, uğruna ölen varsa vatandır’sa, kimler öldü ise bu topraklar uğruna, onların her birinin bu topraklarda hakkı var!
Eğer biz ülkemizde misafir ettiğimiz bu mazlum insanlara vatandaşlık hakkı verirsek, yarın bunların büyük çoğunluğu ülkelerine geri döndüğünde, Türkiye ile münasebetleri nasıl olur sizce? Biliyoruz ki, Irak ve Suriye halklarının bir kısmının düşüncesi Türkiye ile bir olmak. Musul, Kerkük hatta Erbil gibi şehirlerin halkları Suriye’ye değil, Türkiye’ye bağlı olmak istiyorlar. Bu gerçekliğin, Suriye’deki 5-6 yıllık süreçlede bir ilgiside yok. Bu insanlar bunca acıdan sonra ve kendilerine sonuna kadar sahip çıkan bir Türkiye varken, Şam’a bağlı kalmayı mı isterler, yoksa Türkiye’nin bir parçası olmayı mı? Varil bombalarıyla çocuğunuz öldürülmediyse, bu sorunun cevabını siz veremessiniz!
İyi planlar yapmak gerekiyor. Ortadoğu’da iyi bir oyun kurucu olmak lazım. Türkiye hiç kuşkusuz bu bölgenin en büyük gücü. Dahası, Ortadoğu’yu yüzyıllardır idare etmiş bir Osmanlı geçmişimiz var bizim.
Suriye’lilere sahip çıkmak, hatta onlara vatandaşlık vermek bir lütuf değil, onların zaten bu doğal bir hakkı. “Suriyelilerin ne işi var Türkiye’de” gibi eleştiriler yöneltenlere diyeceğim tek bir şey var; yukarıda değindim, sığ düşüncelerle, tarihi gerçeklerden bi-haber, bu konuda devletin atacağı adımları eleştireceğinize, Çanakkale’de bu topraklar için kimler savaştı ve canlarını verdi, bunu bir öğrenin önce!
Yenigün Gazetesi / 20 Temmuz 2016