Boşanma Davasının açılması ile birlikte taraflar artık ayrı yaşama hakkı kazanırlar. Böylesi bir durumda henüz bir boşanma kararı bulunmadığından ve taraflar henüz boşanmadıklarından çocukların eşlerden hangisinin yanında ve himayesinde bulunacağı hususu gündeme gelmektedir.
Uygulamada “tedbiren velayet” veya “geçici velayet” de denilen bu durum, boşanma davasının açılması ile birlikte müşterek çocuğun eşlerden hangisinin yanında kalacağı hususunun tayininden ibarettir.
Her ne kadar “tedbiren” ya da “geçici” velayet ifadeleri kullanılsa da aslında Türk Medeni Kanunu 182. maddesi kapsamında bir “Velayet Hakkı” söz konusu değildir. Çünkü velayet, içinde çok kapsamlı yetki ve hakkı içinde barındıran ve bunu tek başına kullanma yetkisi veren bir haktır.
Oysa Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde “…çocukların bakım ve korunmasına ilişkin geçici önlemleri….” Denilmek suretiyle bunun bir velayet hakkı olmadığı, çocuğun bakımı ve korunmasına ilişkin bir önlem olduğunu yine söz konusu önlemin de geçici nitelikte olduğunu açıkça belirtmiştir.
Şu halde uygulamada da “geçici velayet” ya da “Tedbiren velayet” diye adlandırılan durum, boşanma davası sürecinde çocukların bakım ve korunmasına ilişkin mahkeme hakimi tarafından verilen geçici nitelikteki önlem olup, boşanma davasının kesinleşmesi ile birlikte verilen velayet kararı değildir.
Çok istisnai durumlar haricinde genelde boşanma aşamasına gelmiş, boşanma davası açmış eşler müşterek çocukların kendi yanlarında bulunmasını isterler.Dolayısıyla aynı hedefe yoğunlaşmış iki ayrı irade arasında bir uyuşmazlık ortaya çıkmıştır.
Çoğunlukla boşanma davalarında, boşanma davasının uzama sebeplerinden bir tanesi de velayetin hangi eşe verileceği konusunda düğümlenmektedir.
Eğer eşlerin, çocukların kimin yanında kalacağı hususunda bir uyuşmazlığı yok ise bu yönde mahkeme hakiminin ayrıca bir araştırma yapmasına ve karar vermesine gerek de yoktur diye düşünülebilir ancak kanun koyucu mahkeme hakimine bu konuda re’sen bir talep olmasa dahi karar vermesi ve gerekli olan önlemleri alması gerektiğini emretmektedir.
Boşanma davasını açarken Boşanma Avukatınız dava dilekçesinde veya cevap dilekçesinde müşterek çocuğun dava sürecinde sizin yanınızda kalması yönündeki talebini belirtmesi gerekir.
Ancak boşanma dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa da karar verilinceye kadar bu yönde gerek yazılı dilekçe ile gerekse duruşmada sözlü olarak bu talebi ileri sürülebilecektir.
Esasen kanun koyucu Türk Medeni Kanunu 169. Maddesinde bu konudaki geçici önlemleri alması konusunda Hakime bir talep olmasa dahi kendiliğinden (re’sen) karar vermesi gerektiğini emretmiştir.
Dolayısıyla boşanma dava dilekçesinde böyle bir talep bulunmasa dahi yargılamanın tüm aşamalarında eşler, çocukların kendi himayesine bırakılmasını (Geçici Velayet, Tedbiren Velayet) isteyebilir.
Genel itibariyle müşterek çocuğun dava sırasında kimin yanında kalacağı hususu dosyaya yansıyan tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile ayrıca pedagog tarafından düzenlenecek rapor ile tespit edilmektedir.
Kimi zaman müşterek çocuğun kendi beyanı da alınmak suretiyle böylesi bir kararın verilmesi mümkündür.
Çocuğun sağlık durumu, okul hayatları; ebeveynlerin meslek hayatları, çalışma koşulları, maddi ve manevi olarak çocuğun ihtiyaçlarına yetişip yetişemeyecek olmaları, ebeveynlerin çocuklarına karşı tutumları ve çocukları ile olan bağları çocuğun velayetinin belirlenmesinde dikkat edilmesi gereken diğer hususlardır. Nitekim çocuğa şiddet uygulayan ebeveyn hakkında Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 12.06.2017 tarihli E. 2016/2170, K. 2017/7272 sayılı kararında “Toplanan delillerden, davacı-karşı davalı kadının ortak çocukları elleri ve gözleri morarıncaya kadar dövdüğü anlaşılmaktadır.
Velayet düzenlemesinde aslolan çocukların üstün yararıdır. Şiddet uygulayan bir anneye çocukların velayetinin verilmesinin çocukların yararına olduğu düşünülemez. Babanın velayet görevini ifa etmesine engel bir halin gerçekleştiğide iddia ve ispat edilememiştir. Gerçekleşen duruma göre çocukların velayet hakkının babaya bırakılması gerekirken, yazılı şekilde anneye verilmesi doğru görülmemiş, hükmün bozulması gerekmiştir.” hükmedilmiştir.
Çocuğun velayetinin kime verileceği hususu hakim tarafından değerlendirilirken yukarıda sayılan hususlar tek tek dikkate alınmaktadır ve somut durum neticesinde çocuğun velayetinin kime verileceği belirlenmektedir.
Anlaşmalı boşanmalarda da yukarıda sayılan şartların değerlendirilmesi söz konusudur. TMK madde 166/3’te “…Bu hâlde boşanma kararı verilebilmesi için, hâkimin tarafları bizzat dinleyerek iradelerinin serbestçe açıklandığına kanaat getirmesi ve boşanmanın malî sonuçları ile çocukların durumu hususunda taraflarca kabul edilecek düzenlemeyi uygun bulması şarttır.
Hâkim, tarafların ve çocukların menfaatlerini göz önünde tutarak bu anlaşmada gerekli gördüğü değişiklikleri yapabilir…” denmektedir. Bu bakımdan anlaşmalı boşanmalarda çocuğun velayeti ile ilgili taraflar arasında yapılan sözleşme/ protokol veya duruşma esnasında tarafların sözlü olarak beyanları hakimin re’sen araştırma ve inceleme yapma ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Çocuğun üstün yararı gerektirdiği takdirde hakim, sözleşme veya protokolde değişiklik yapma yetkisine haizdir.
Çocuğun bedensel ve zihinsel gelişmesi tehlikede bulunur veya çocuk manen terk edilmiş hâlde kalırsa hâkim, çocuğu ana ve babadan alarak bir aile yanına veya bir kuruma yerleştirebilir. Çocuğun aile içinde kalması ailenin huzurunu onlardan katlanmaları beklenemeyecek derecede bozuyorsa ve durumun gereklerine göre başka çare de kalmamışsa, ana ve baba veya çocuğun istemi üzerine hâkim aynı önlemleri alabilir. Ana ve baba ile çocuğun ödeme gücü yoksa bu önlemlerin gerektirdiği giderler Devletçe karşılanır.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi ’nin 3. Maddesi de incelendiğinde “Kamusal ya da özel sosyal yardım kuruluşları, mahkemeler, idari makamlar veya yasama organları tarafından yapılan ve çocukları ilgilendiren bütün faaliyetlerde, çocuğun yararı temel düşüncedir.
Taraf Devletler, çocuğun ana–babasının, vasilerinin ya da kendisinden hukuken sorumlu olan diğer kişilerin hak ve ödevlerini de göz önünde tutarak, esenliği için gerekli bakım ve korumayı sağlamayı üstlenirler ve bu amaçla tüm uygun yasal ve idari önlemleri alırlar.
Taraf Devletler, çocukların bakımı veya korunmasından sorumlu kurumların, hizmet ve faaliyetlerin özellikle güvenlik, sağlık, personel sayısı ve uygunluğu ve yönetimin yeterliliği açısından, yetkili makamlarca konulan ölçülere uymalarını taahhüt ederler.”. Bu maddeden de görüleceği üzere çocuğun üstün menfaati ön planda tutulmuştur
Velayetin kaldırılması davası Türk Medeni Kanunu ’nun 348. Ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. TMK 348.maddeye göre “Çocuğun korunmasına ilişkin diğer önlemlerden sonuç alınamaz ya da bu önlemlerin yetersiz olacağı önceden anlaşılırsa, hâkim aşağıdaki hâllerde velâyetin kaldırılmasına karar verir:
Ana ve babanın deneyimsizliği, hastalığı, başka bir yerde bulunması veya benzeri sebeplerden biriyle velayet görevini gereği gibi yerine getirememesi.
Ana ve babanın çocuğa yeterli ilgiyi göstermemesi veya ona karşı yükümlülüklerini ağır biçimde savsaklaması
Velâyet ana ve babanın her ikisinden kaldırılırsa çocuğa bir vasi atanır. Kararda aksi belirtilmedikçe, velâyetin kaldırılması mevcut ve doğacak bütün çocukları kapsar.”
Madde açıklamasına değinilecek olursak şunları söyleyebiliriz. Velayetin kaldırılması davasında önemli olan husus velayetin anne ve babadan birlikte alınmasıdır. Bu durumda anne ve babanın çocuğun bakım ve sorumluluklarını üstlenemedikleri kabul edilir. Çocuğun anne ve babanın yanında kalmasının çocuğun menfaatlerini zedelediği kabul edilerek velayetin kaldırılmasına karar verilir.
Bu konu hakkında benze makaleler için tıklayın