İdarenin hukuka uygunluğunu sağlamak için denetim zorunludur. Hukuk Devletinin temelini oluşturan idarenin yargısal denetimi için ülkemizde idari yargı rejimi kabul edilmiştir. Yargı sistemi adli — idari olmak üzere iki şekilde oluşturulmuştur. İdarenin işlem ve eylemleri idari yargının görev alanındadır. İdarenin yaptığı her işlem ve eyleme karşı kişiler idari yargıya başvurarak bu işlemin iptalini ya da eylemden doğan zararın tazmini isteyebilmektedirler.
İdare aleyhine açılacak davalar, bireylere karşı açılacak davaların dışında ayrı bir yargı düzeni içinde çözümlenir. Bir başka ifadeyle idare aleyhine açılacak davalara idare mahkemeleri bakar. Bu tür mahkemelerin oluşturduğu yargı düzenine idari yargı düzeni adı verilmektedir. İdarenin bu şekilde, özel hukuktan ayrı bir hukuka tabi olmasına ve idarenin ayrı mahkemelerde yargılanmasına idari rejim denir.
Kişilerin birbirleriyle olan ilişkilerinden doğanlar dışında kalan ve kamu hukukundan kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümü, idari yargı organlarınca yerine getirilmektedir. Bu bağlamda idari yargı, kamu idarelerinin idare hukuku kapsamında yapmış olduğu işlem ve eylemlerinden doğan uyuşmazlıklara bakan, adli yargının dışında, kendine özgü kuralları ve yargılama usulleri olan ayrı bir yargı düzenidir.
Vergisel işlemlerde Yargı Denetimi
idari yargının özel bir ihtisas dalıdır. Vergi yargısı idari yargı yerlerinde yapılır. İdari yargı mercileri ise Danıştay, bölge idare mahkemeleri, idare mahkemeleri ve vergi mahkemeleridir.
Anayasa’nın 125 nci maddesi 4 üncü fıkrasında, “Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez” hükmüne yer verilmiştir. İdarenin yargısal denetimi, hukuka uygunluk denetimiyle sınırlıdır. İdari yargıç, her uyuşmazlıkta hukuka uygunluğunu denetlemektedir.
Anayasamızın 125 nci maddesiyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisini oluşturmaktadır. Bu itibarla kişilere yargı mercileri önünde dava hakkı tanınması, adil bir yargılamanın ön koşulunu oluşturur.
Cumhuriyetin niteliklerini sayarken hukuk devleti olma özelliği belirtilmiştir. Hepimizin bildiği üzere hukuk devletinin en önemli özelliği, idarenin her türlü işlem ve eylemlerine karşı yargı yolunun açık olmasıdır. Dolayısıyla verginin nasıl doğduğu ve mükellefinin kimler olduğu ve vergi alacağının nasıl hesaplanıp alınacağı, kanunlarla düzenlenmiştir.”
Vergisel uyuşmazlıkların yargısal çözümü ile hukuk devletinin gereği olarak bir yandan idarenin hukuka ve Anayasa’ya uygun hareket etmesi sağlanırken, diğer yandan da mükellef, adına ceza kesilen veya hakkında takibat yapılan kişi/kişiler açısından vergilendirmede adalet ve güvenlik sağlamış olmaktadır.Vergisel işlemlerde Yargı Denetimi
Dolayısıyla, İdari Yargı denetiminin kapsamı ve sınırlarının temeli Anayasa’dır 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sınırı” başlıklı 2 nci maddesinin 2 nci fıkrasında “İdari yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlıdır.
İdari mahkemeler; yerindelik denetimi yapamazlar, yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı veremezler.” denilmektedir.
Hukukun üstünlüğünü sağlamanın temel şartı, kamu gücünün (idarenin) hukuka uygun hareket etmesi ve faaliyette bulunmasıdır. Bunu gerçekleştirmenin en etkin yolu ise idarenin yargısal denetimidir. İdarenin yargısal denetimi sonucunda verilen kararların uygulayıcısı yine idaredir. Başka bir ifadeyle, yargısal denetimin amacına ulaşması ve hukuka uygunluğun sağlanabilmesi için, idarenin yargı kararlarını uygulaması ve bu doğrultuda faaliyette bulunması halinde mümkündür.
Vergi yargısı organları karar verdikleri sırada, daha çok vergi toplanması şeklinde ortaya çıkan kamu yararı (hazine çıkarı) ile homo economicus eğilimi gereği daha az vergi ödemek isteyen bireyin yararı arasındaki dengeyi hukuki planda kurmak zorundadır.
vergiyi doğuran olay ve hukuki durumlarla ilgili her türlü muamelenin prensip olarak belgeye bağlanması kabul edilmiştir. Belge ve kayıt düzeni adı verilen bu esas, mükellef yönünden; vergi idaresine, ortaklarına, üçüncü kişilere karşı olayları tevsik etmek, vergi idaresi açısından ise; vergi kanunlarının etkin bir biçimde uygulanmasını temin ve mükelleflerin faaliyetlerinin denetlenmesi, incelenmesi ve tespitinin sağlanması açısından önem taşımaktadır.
Usulüne uygun olarak düzenlenen belge ve kayıtlarla tevsik edilen hukuki işlemlerin vergilendirmeye esas alınabilmesi için biçimsel uygunluk yeterli olmayıp, bu hukuki işlemlerin gerçek durumu yansıtıyor olması da gereklidir. Vergiyi doğuran olayın gerçek mahiyetinin ortaya çıkarılması ise, Vergi Usul Kanununun 3 üncü maddesinin “İspat” başlıklı B fıkrasında öngörülen ilkelere göre vergi idaresine aittir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 2 nci maddesinin 2 nci fıkrası gereğince, vergi mahkemeleri, vergi idaresinin görev alanına giren idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunu denetlemekle görevlidirler.
Mahkemeler İnceleme elemanına ibraz edilmeyerek mahkemeye sunulan defter ve belgeler üzerinde, Vergi idaresi gibi vergi incelemesi ve karşıt inceleme yoluyla defter ve belgelerin gerçek duruma uygunluğuna ilişkin araştırma yoluna gitmeyip, vergi idaresince inceleme yapılmasına imkân tanıyarak inceleme sonucu alındıktan sonra uyuşmazlıkları karara bağlamaktadırlar.
Anayasanın 141 nci maddesinde “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.” denilmektedir. Mahkeme kararlarında gerekçeler yer almaktadır. Gerekçesiz verilen kararlar gerekli şekil şartını taşımamaktadır. Mutlaka kararın neden verildiğine ilişkin bir değerlendirme taşıyan gerekçe olmalıdır.Vergisel işlemlerde Yargı Denetimi
Bazı uyuşmazlıklarda ise iptal kararı, hakkın yerine getirilmesini sağlayamadığı için, iptal hükmü yanında idareye yol gösterici veya idari işlem niteliğinde karar vermek zorunlu olmaktadır. Ancak Anayasamızın 125’üncü maddesinin 4 üncü fıkrasına göre Yargı yetkisi, idari eylem ve işlemlerin hukuka uygunluğunun denetimi ile sınırlı olup, hiçbir surette yerindelik denetimi şeklinde kullanılamaz. Yürütme görevinin kanunlarda gösterilen şekil ve esaslara uygun olarak yerine getirilmesini kısıtlayacak, idari eylem ve işlem niteliğinde veya takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilemez.
İdarenin tesis ettiği idari işlem, tesis edildikleri tarihteki hukuki duruma göre uygunluk açısından iptal davaları ile denetlenmektedir. Verilen iptal kararı ile iptali istenen işlem ilk tesis edildiği andan itibaren ortadan kalkar.
İptal kararları, idari işlemden önceki hukuki durumun, idari işlem hiç yapılmamış gibi bütün unsurlarıyla birlikte geri gelmesi sonucunu doğurur.
önemli bir kurumu ise yürütmenin durdurulmasıdır. Anayasamızın 125 nci maddesinin 5 inci fıkrasındaki düzenlemeye göre İdari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulması karar verilebilir.
İdari yargıda dava açılması işlemin yürütmesini kendiliğinden durdurmaz. İlk olarak davacının bu yönde bir talebinin bulunması ve yukarıda belirtilen iki şartın mevcut olması gerekmektedir. Yürütmenin durdurulmasına ilişkin kararlar ise idari işlemi değil, idari işlemin yürütülebilirliğini ortadan kaldıran bir nitelik taşır.
Şöyle ki 2577 sayılı Kanunun 27 nci maddesinin 3 ncü fıkrasında “Vergi mahkemelerinde, vergi uyuşmazlıklarından doğan davaların açılması, tarh edilen vergi, resim ve harçlar ile benzeri mali yükümlerin ve bunların zam ve cezalarının dava konusu edilen bölümünün tahsil işlemlerini durdurur.” hükmüne yer verilmiştir.
Vergi mahkemelerinde tarhiyata ilişkin davaların açılması, dava konusu edilen bölümün tahsil işlemlerini durdurur. Ancak ihtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine yapılan işlemlerle tahsilat işlemlerinden dolayı açılan davalarda (ödeme emri gibi kesinleşmiş vergilerin tahsiline yönelik işlemlere) tahsil işlemleri durmayacağından, telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulması istenebilir.
Kaynak: Vergisel İşlemlerde Dava Rehberi