Yapı ve Bina maliklerinin sorumluluğu, Türk hukuk sisteminde ayrı bir sorumluluk türü olan kusursuz sorumluluk kavramına dayanır. Bu sebeple de daha geniş bir sorumluluk alanı bulunmaktadır. Türk Borçlar Kanunu 69. maddesine göre: “Bir binanın veya diğer yapı eserlerinin maliki, bunların yapımındaki bozukluklardan veya bakımındaki eksikliklerden doğan zararı gidermekle yükümlüdür.”
Bina sahipleri Kanunda belirtilen bu sebeplerle binalarından kaynaklanan zararları ödemekle sorumludurlar. Bina sahibi binasından kaynaklı olarak bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına sebebiyet verirse ölen kişinin ailesine veya yaralanan kişinin kendisine tazminat ödemekle mükelleftir. Büromuzun ölen kişinin mirasçılarının vekili olduğu örnek bir dosyada Kapadokya ilçesinde bina malikinin binasından kopan taş parçası kişinin üzerine düşmüş ve ölümüne sebebiyet vermiştir. Ölenin yakınları için açılan tazminat davasında müvekkillerin gelir durumuna göre 483.000 TL maddi tazminata hükmolunmuştur.
Bina ve yapı maliki hem binanın yapımındaki bozukluklardan hem de bakımındaki eksiklikler ve kullanımından doğan zararları gidermek zorundadır. Ayrıca kusuru olmasa da binadan kaynaklanacak her türlü zararı gidermek zorundadır.
Kusursuz sorumluluk kavramında yapı maliki bu sorumluluğu gereği objektif olarak kişi şartların gerektirdiği tüm özeni göstermiş olduğunu ispatlayarak sorumluluktan kurtulamaz. Yapı malikinin kusuru bulunduğu takdirde sorumluluğu ağırlaşacaktır.
Bina sahibinin
Yapı malikinin sorumluluğunda maddi ve manevi tazminat talep hakkının doğması için gereken şartlar sorumluluğu doğuran olay, zarar ve illiyet bağıdır.
İlliyet bağı, yapılışındaki bozukluk veya bakım eksikliği ile zararın arasındaki sebep-sonuç ilişkisidir. İlliyet bağı üç şekilde kesilebilir.
Söz edilen bu üç durum için de somut olaya göre illiyet bağının kesilip kesilmediğini hakim takdir edecektir. Ancak Yargıtay illiyet bağının kesilme durumunu oldukça geniş yorumlamıştır ve mutlak olarak illiyet bağının kesildiği ispatlanmadıkça malik sorumluluğu devam edecektir. Bu üç durumun dışında herhangi bir şekilde malikin sorumluluktan kurtulma ihtimali yoktur.
Zarar gören kişinin ispat etmesi gereken iki şey vardır. İlki zararın varlığıdır. İkincisi yapının yapılaşmadaki bozukluğunun veya bakım eksikliğinin varlığının ispat edilmesidir.
Yargıtay da kararlarında, Borçlar kanunu 58. Maddeye dayanarak; bina ve yapı malikinin sorumluluğunun, objektif özen yükümlülüğüne aykırılıktan doğan “ağırlaştırılmış” bir kusursuz sorumluluk hali olduğunu belirtmiştir. Yine kararlarda zarar ile özen eksikliği arasında uygun nedensellik bağının sorumluluk için yeterli bulunduğu; özel hukuk sorumluluğu bakımından her zaman kusur unsurlarının bulunmasının zorunlu olmadığı; bu gibi durumlarda, zararın, hukuka aykırı bir davranıştan doğması, yani objektif koşulun gerçekleşmesi yeterli olup, ayrıca sübjektif koşul, diğer anlatımla kusur aranmayacağı; nedensellik bağının, mücbir sebep, mağdurun veya üçüncü kişinin ağır kusuru sonucu kesilmesi durumunda malikin sorumluluğundan söz edilemez ise de, malikin “ek kusuru” varsa, nedensellik bağının kesilmesinin sorumluluğu ortadan kaldırmayacağı belirtilmiştir.
Bir diğer ifadeyle, bina malikinin kusursuz sorumluluğunun yanı sıra ayrıca kusurluysa bu kusur yüzde bir bile olsa tam olarak zarardan sorumludur. Zarar görenin kusuru varsa Trafik kazalarındaki gibi doğrudan tazminat rakamından düşülmez. Zarar görenin ağır kusuru olması gerekir ki bina malikinin nedensellik bağı kesilebilsin. Aksi takdirde zarar görenin kendi kusuru tazminatın düşürülmesine sebebiyet vermez. Dolayısıyla Trafik kazasındaki gibi kusur hesaplaması sonucunda zarar görenin tazminatından indirim yapılmayacak ancak ağır kusur halinde söz konusu olacaktır. Ayrıca davalının ek kusuru olması durumunda da zarar görenin kusuru olsa dahi bu kusurdan dolayı tazminattan indirim yapılamayacaktır.