Yargı Hizmetleri ve Çevre

Yargı Hizmetlerinin Çevre Üzerindeki Etkisi

Yargı Hizmetleri ve Çevre Planlamasındaki Rolü Nedir? 2872 sayılı Çevre Kanunu’na göre çevre, canlıların yaşamları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri ve karşılıklı olarak etkileşim içinde bulundukları biyolojik, fiziksel, sosyal, ekonomik ve kültürel ortamı ifade etmektedir. İnsan ve doğa için çevrenin korunması büyük bir önem arz etmiş ve bu konuda çeşitli kanun ve yasalar ile çevre koruma altına alınmıştır. Hatta Kanuni Sultan Süleyman’ın 1539 yılında çıkardığı “Çevre Temizliği Nizamnamesi” de çevreyi koruma altına alan en eski düzenlemelerden biridir.

Yargı Hizmetleri, çevre planlamasına yönelik faaliyetlerin, kamu yararına aykırı olmaması ve hukuk dışına çıkmaması için değerlendirme yapmaktadır. Anayasamızda mülkiyet hakkının kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı açıkça belirtilmektedir. Çevreye ciddi oranda olumsuz yönde etki edecek veya etki etmiş olan fiiller yargı hizmetleri tarafından ne kadar hızlı değerlendirilirse, çevre o kadar hızlı koruma altına alınmış olacaktır.

Kültürel değerler, tarihi yapılar ve imar faaliyetleri kamu menfaati ile ilgilidir. Kamu kurumlarının çevreye zarar verecek faaliyetleri durdurma yetkisi veya idari yaptırım uygulama yetkisi bulunmaktadır.

Kamu yararı aleyhinde olan veya belirli bir kesimin yaşadığı çevreyi zarara uğratacak olan faaliyetlere karşı meslek kuruluşları ve sivil toplum kuruluşları da dava açma hakkına sahiptir.

Danıştay kararlarında, çevrenin korunması ve kirliliğin önlenmesi açısından sadece devletin değil, herkesin bu sorumluluğu üstlenmesi belirtilmektedir. Özellikle meslek kuruluşlarının bu amacın gerçekleşmesi bakımından öncelikli role sahip olmaları gerektiği vurgulanmıştır. Yargı, meslek odalarının sübjektif dava açma ehliyetine sahip olduklarını açıkça belirtmektedir. (TBB Dergisi -139)

Bireylerin çevre faaliyetlerinde dava açma yetkisi, sadece kişisel menfaatinin zararında değil, çevreyi paylaşanların ortak değerinin zararında da vurgulanmıştır. Örneğin bir beldeye yapılacak projeye karşı çevrenin korunmasına yönelik açılacak davada o beldenin yaşayanı olmak yeterlidir.

Nasıl Değişiklikler Yapıldı?

Bireylerin kendi kişisel haklarının ihlal edildiğini ileri sürmeksizin, toplumun menfaatlerinin ihlal edildiği iddiasını taşıyan ve toplumun menfaatlerini korumayı amaçlayan başvurular “actio popularis” (Halk Davası) olarak tanımlanmaktadır. Kaynağı roma hukukuna dayanmaktadır. Hakların korunması aracı olarak ortaya çıkan dava türlerinden olup, bu davalarda korunan menfaat bireyin sadece özel hakkından çok, kamu güvenliğinin korunması, gibi bir kamu menfaatidir. (Türkiye Barolar Birliği Dergisi – 2018)

Çevreye etki edebilecek proje ve faaliyetlerin olumlu veya olumsuz değerlendirmeye alınmasına binaen 1993 yılında Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) yönetmeliği çıkarılmış daha sonra bu yönetmelik birçok değişikliğe uğramıştır.

Çevre Kanunu’nda yapılan bir değişiklik ile petrol, jeotermal kaynaklar ve maden arama faaliyetlerinin Çevresel Etki Değerlendirmesi kapsamı dışında tutulmasına ilişkin hüküm eklenmiştir. Ancak bu hüküm Anayasa Mahkemesi tarafından, bu faaliyetlerin çevre etrafında biyolojik tahribata veya doğada değişime sebep olması nedeniyle 2009 yılında iptal edilmiştir.

Yargı Hizmetleri ve Çevre; Örnek Yargı Kararları

Sivas’ın Tokuş köyüne bölge halkının içme suyu kaynağının bulunduğu tek mera alanına yapılmak istenen taş-kalker ocağı için Sivas Valiliği ÇED Raporunun gerekli olmadığı yönünde karar vermiştir. Firmaya proje için gerekli izni vermiştir. Ancak bölge halkının Sivas İdare Mahkemesine yapmış olduğu itirazı sonucunda mahkeme Sivas Valiliği’nin “ÇED Gerekli Değildir” kararını hukuka uygun bulmamış ve kaldırmıştır.

Yargı Hizmetleri’nin çevreyi nasıl koruma altına aldığını bu iki örnek ile inceledik. Ancak daha önce yargıya konu olmuş çevre projeleri yargı tarafından ne kadar hızlı değerlendirilirse çevrenin o kadar hızlı koruma altına alınacağından bahsetmiştik.

Birinci derece Doğal Sit Alanı olarak koruma altında bulunan Salda Gölü’nü besleyen dere üzerine “Gölet Projesi” ne ilişkin “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı verilmiştir. Karara karşı açılan dava yaklaşık üç yıl sürmüştür. Danıştay projenin iptal edilerek, Çevresel Etki Değerlendirmesine tabii tutulmasına karar verse de bu süre zarfında proje zaten tamamlanmıştır.

Salda Gölü’ne Gölet Projesi

Çevrenin korunması bu süre zarfında kağıt üstünde zaferle sonuçlansa da, söz konusu süreçten geriye sadece Bilirkişi Heyeti’nin düzenlemiş olduğu raporda yer alan ifadelerde “birinci derece doğal sit alanı içinde kalmasına rağmen Salda Gölü’nden kum alındığı” belirtilmiştir. Hatta inşa edilen yapının Salda Gölü’nün beslenme havzasında olduğu da vurgulanmıştır. Bunun sonucunda su seviyesinin azalacağı, mineral ve oksijen miktarının değişmesiyle, endemik balık türlerinin tehlikede olacağı da mahkemeye sunulmuştur.

Yargı Hizmetleri ve Çevre; Bilirkişiler Etkili mi?

Yargıya konu olmuş çevre davalarında mahkemeler teknik bilgiye başvurmak adına Bilirkişi heyetleri atamakta ve onların raporları doğrultusunda değerlendirme yaparak bir karara varmaktadır. Dava konusu işlemle ilgili alanında uzman bilirkişiler söz konusu projeyle ilgili raporunu mahkemeye sunar ve mahkeme bu raporlardan dava konusu işlem ile ilgili edindiği teknik bilgileri inceleyerek kararını verir.

Ancak mahkemenin “Teknik Bilgi Gerektirir” diyerek atamış olduğu Bilirkişilerin raporuna dikkate almayarak verdiği kararlar ile çevrenin tahribatına sebebiyet verdiği durumlarda olmuştur. Bursa’nın Yenişehir İlçesi Kirazlıyayla köyü yakınında yapılmak istenen Kurşun-Bakır Zenginleştirme Tesisi ve Atık Barajı Projesi için verilen “ÇED Olumlu” raporuna karşı, ormanların tahrip edilmesi ve mera alanlarının yok edilmesi nedeniyle köylüler ÇED davası açmıştır. Mahkeme teknik bilgi alabilmek adına Bilirkişi Heyeti atamıştır.

Bilirkişi Heyeti raporunda ÇED Raporunda birçok eksikliğin bulunduğunu ortaya koymuştur. Raporda eksiklik olarak belirtilen hususların giderilmesi halinde bile, bölgenin 1. derece deprem kuşağında yer aldığı gerçeği ile ortaya çıkabilecek doğal afetlere sebep olabileceğini belirtmiştir.

Proje alan seçimi yapılırken, tarım alanlarının yeterince gözetilmediği, tarımsal alanlar konusunda oluşturabileceği olumsuzlukların ÇED raporunda irdelenmediğinden bahsetmiştir. Ancak mahkeme bilirkişi heyetinin sunmuş olduğu raporda belirtilen hiçbir hususa atıfta bulunmadan “ÇED Olumlu” kararını hukuka uygun bulmuştur.

Yargı Hizmetleri ve Çevre; Sonuç ve Değerlendirme

Yargı hizmetleri anayasal düzenin bütünlüğünü sağlamakta, kanun ve hukuk temelinde bir ilerleyişi yerine getirmektedir. Yargının, belirlenen kanun ve hukuk çerçevesinde toplumun ortak değerlerini, tarihi ve kültürel değerleri, kamu yararını, gözeterek alacağı hızlı ve bağımsız kararlar, çevrenin korunmasında etkili olacaktır. Nihayetinde son kararı veren daima yargıdır.

Çevre Kanunu’nda 2006 yılında yapılan değişiklik ile halkın çevresel bilgiye erişiminin sağlanmasına yönelik hüküm eklenmiştir. Ancak insanlar ve sivil toplum kuruluşları bu konuda yeterince bilgi sahibi olamamaktadır.

Çevresel duyarlılığın artmasına, kamu yönetimlerinin çevresel kararlarında daha hesap verebilir ve şeffaf olmasına, halkın ve sivil toplum kuruluşlarının çevresel kararlara katılmasının sağlanmasına yönelik 47 ülke tarafından imzalanan Aarhus Sözleşmesi’ne ülkemiz henüz katılmamıştır.

Öte yandan şeffaflık ve hesap verebilirliğin sağlanmasıyla, bireylerin ve sivil toplum kuruluşlarının da çevresel faaliyetlerde yeterince bilgilendirilmesi gerekmektedir. Kişilerin veya kuruluşların, çevre projelerine karşı açacakları davalarda, kendilerini yeterince savunmaları sağlanmalıdır. Projeyle ilgili zarara uğrayacakları bölümleri açıkça ifade edebilmeleri kamu adına faydalı olacaktır. Sonraki aşamada ise yargı dava sürecinde karşılaştırma ve değerlendirme yaparak bir hükme varacaktır.

Bazı örneklerle yargı hizmetleri ve çevre ilişkisini inceledik. Çevrenin korunmasına ciddi oranda katkıda bulunmuş yargı faaliyetlerinin yanında, büyük eleştirilere maruz kalmış yargı kararları da mevcuttur. Çevre için planlanan öyle projeler yer almakta ki, bazen yargıda alacağımız olumlu kararlar bile asla o çevreyi bir daha geri getirememektedir. Bu nedenle ÇED faaliyetlerinin objektif ve bilimsel çalışmalar ışığında yürütülmesi sağlanmalıdır. Plan ve projelerin ekonomik katkısının yanında, çevreye vereceği zararları ön planda değerlendirilmelidir. Yaşam alanına uygulayacağı tahribatlar mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Yargıya taşınması halinde ise yargının, işlerinde uzman bilirkişi heyetleriyle birlikte bu süreçte kamu yararını gözeterek objektif bir şekilde karar alması sağlanmalıdır.

İletişim İçin Tıklayınız.

İnstagramdan Takip İçin Tıklayınız.