Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Yaşlı Psikolojisi Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Yaşamın diğer gelişim dönemlerinde olduğu gibi yaşlılık dönemindeki bireyler de fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal değişiklikler geçirmektedir. Bu dönemde fiziksel güç azalmakta, duyu organlarının işlevleri zayıflamakta, eşin ve akranların kayıpları söz konusu olmaktadır. Bu değişikliklerin yanında yaşlı bireylerin yaşamında ekonomik güçlükler ile sosyalleşme, saygınlık, ilgi ve bakım gibi gereksinimler ön plana çıkmaktadır. Ayrıca yaklaşan ölüm yaşlı bireyleri tüm yaşamını gözden geçirmeye ve hayatın muhasebesini yapmaya sevk etmektedir. Bu değişikliklerle birlikte yaşlılıkta gelişim devam etmektedir. Yaşlılık döneminde bireyler fiziksel ve sosyal kayıplarına rağmen duygusal açıdan daha dayanıklı ve olgun bir yapıya bürünmektedirler.
Gelişim psikolojisi kapsamında yapılan çalışmaların üç temel amacı bulunmaktadır. Bunlar insan gelişimini tanımlamak, açıklamak ve niteliğini arttırmaya katkıda bulunmaktır. İnsan gelişimini tanımlayabilmek amacıyla uzmanlar tarafından farklı yaş gruplarındaki bireylerin davranışları gözlemlenmektedir. Bunun sonucunda, bireylerin her ne kadar birbirinin aynısı olmasa da, benzer gelişim süreçlerinden geçtikleri görülmektedir. Bu nedenle gelişim psikolojisi kapsamında, insan gelişiminde gözlenen ortak değişim örüntüleri tanımlanmakta ve bu değişim özelliklerinin hangi dönemlerde ortaya çıktığına ilişkin normlar belirlenmektedir. Uzmanların bir diğer amacı olan gelişim sürecini açıklama kapsamında yapılan çalışmalar ise bireylerde gözlenen gelişim özelliklerinin nedenleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çalışmalar insan gelişiminin nasıl ortaya çıktığını ve altında yatan süreçleri açıklamaya yöneliktir. Gelişim psikolojinin en son amacı da insan gelişiminin niteliğini arttırmaya katkıda bulunmaktır. Bu amaçla tanımlama ve açıklama odaklı çalışmalardan elde edilen bilgilerden yararlanarak, normal gelişimi desteklemeye yönelik uygulamalı çalışmalar yürütülmektedir.
Bunun dışında gelişim psikolojisi sadece bireylerde gözlenen ortak gelişim özelliklerini değil aynı zamanda bireylerin kendilerine özgü gelişim süreçlerini de incelemektedir.
Gelişim: Gelişim bireylerde anne karnında başlayan ve ölene kadar devam eden sistematik değişikliklerdir. Bu değişiklikler niteliksel ve niceliksel olmak üzere ikiye ayrılmaktadır Niceliksel değişikler ağırlık, boy ve hacimde meydana gelen miktar, hacim ve süredeki artış ile ilgili değişikliklerdir. Niteliksel değişiklikler ise duygularını düzenleyebilme, empati becerisinin gelişmesi, soyut düşünmenin ortaya çıkması, özerklik kazanma gibi organizmanın işlevi ile ilgili değişikliklerdir.
Büyüme: Bireyin büyüme sürecinde biyolojik yapısının gelişmesi ve doğuştan sahip olduğu türe özgü özellikleri yapabilir duruma gelmesidir.
Olgunlaşma: Olgunlaşma, bireyin büyüme sürecinde biyolojik yapısının gelişmesi ve doğuştan sahip olduğu türe özgü özellikleri yapabilir duruma gelmesidir. Olgunlaşma bir anda değil, aşama aşama, öğrenmeden bağımsız bir şekilde, zamana ve kalıtıma bağlı olarak gerçekleşmektedir.
Öğrenme: Yaşantılar yolu ile duygu, düşünce ve davranışlarda kalıcı izli değişikliklerin meydana gelmesidir. Öğrenmenin gerçekleşmesi için bireylerin belli bir hazırbulunuşluk düzeyine ulaşmaları ve alıştırma yapmaları gerekmektedir. Hazırbulunuşluk olgunlaşma ve önceki deneyimlerin etkisiyle bireylerin herhangi bir beceriyi yapabilecek düzeye gelmesidir. Alıştırma ise belli bir beceriyi pekiştirmek ve geliştirmek için yapılan tekrarlardır.
Görüldüğü gibi öğrenme, olgunlaşmanın ve çevrenin etkisiyle meydana gelmektedir. Öyle ki, bireyler davranışlarının pek çoğunu öğretmenlerinin, ebeveynlerinin ya da diğer önemli kişilerin yardımıyla ve onları gözleyerek kazanmaktadır. Bu da davranışların çoğunun çevreyle etkileşim sürecinde öğrenildiğini göstermektedir.
Kritik Dönem / Duyarlı Dönem: Kritik dönem kavramı anne karnındaki embriyonun gelişiminden hareketle ortaya atılmış olan bir kavramdır. Embriyo gelişimi sırasında birçok doku ve organın temel yapısı oluşmaktadır. Bu gelişim süreci boyunca annenin herhangi bir hastalık geçirmesi, ilaç ya da madde kullanması embriyonun gelişmesini engellemekte ve kalıcı bozukluklara yol açmaktadır. Bu bozuklukların sonradan iyileştirilmesi ya da telafi edilmesi mümkün olmadığı için embriyo dönemi gelişimde kritik dönem olarak görülmektedir. Gelişimde doğum öncesi dönem ve doğumdan sonraki birkaç yıl bebeğin çevresel etkenlere karşı hassas olduğu dönemlerdir. Bu dönemler özellikle de beyin gelişimi açısından kritik dönemler olarak kabul edilmektedir
Gelişimin Boyutları
Bireyler her gelişim döneminde gelişimin tüm boyutlarında değişiklik yaşamakta ve her yönden gelişerek yaşamlarına devam etmektedirler. Gelişimin boyutlarından biri olan fiziksel gelişim bireylerin bedensel değişiklikleri ile motor becerilerindeki değişiklikleri içermektedir. Fiziksel gelişimde meydana gelen değişiklikler bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi de etkilemektedir. Öte yandan yaşlılıkta fiziksel gücün azalması bireylerin bağımsız davranabilme yeteneğini sınırlandırmaktadır.
Bireyler yaşamları boyunca çeşitli gelişim evrelerinden geçmektedirler. Bu evreler doğum öncesi dönem, bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılıktır. Gelişim psikolojisi kapsamında her bir gelişim dönemi ayrı ayrı incelenmektedir. Çünkü her dönemin kendine özgü bir gelişim seyri bulunmaktadır. Her bir gelişim dönemine özgü temel gelişim görevleri:
Yaşam boyu gelişim anlayışına göre, bireyler doğumdan ölüme değin uzanan bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu dönüşüm sürecinde önemli olan bireylerin geçirdikleri değişimin derecesi değil, türüdür. Bu görüşe göre gelişim yaşamın ilk yıllarındaki gibi yetişkinlik ve yaşlılıkta da devam etmektedir. Yaşam boyu gelişim bakış açısının öncüsü Baltes göre gelişim belli ilkeler çerçevesinde ortaya çıkmaktadır ve bu ilkeler şunlardır:
Gessel ve Watson gelişimde kalıtım ve çevrenin rolüne ilişkin tartışmalarda en çok dikkat çeken iki kuramcıdır. Bu kuramcılardan biri kalıtımın diğeri de çevrenin gelişim üzerinde daha baskın olduğu konusunda ısrarcıdır. Ancak günümüzde yapılan çalışmalar çevrenin ve kalıtımın gelişimi belirleyen iki temel faktör olduğunu ortaya koymaktadır.
Gelişimde Kalıtımın Rolü
Kalıtım fiziksel özelliklerin, bilişsel özelliklerin ve kişilik özelliklerinin, döllenme sürecinde ebeveynlerden bireye aktarılmasıdır. Kalıtım bir yandan bireylerin insan ırkına özgü olan ortak özelliklere sahip olmasına bir yandan da kendilerine özgü özelliklerle donatılmasına yol açmaktadır.
Bireyler ebeveynlerinden gelen kalıtsal özelliklerini doğum öncesi dönemde, spermin yumurtayı döllediği anda kazanmaktadırlar. Döllenmiş yumurta zigot olarak adlandırılmaktadır. Zigot bireyin ebeveynlerine ve ebeveynlerinin ailesine ait genetik özellikleri taşımaktadır. Bu genetik özellikler bireyin gelişimine yön verecek olan temel kodlardır.
Genetik İlkeler: Gelişimde kalıtımın etkisi belirli genetik ilkelere dayalı olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre bir bebeğin kız ya da erkek olması cinsiyet genleriyle, kalıtsal özellikleri baskın gen- çekinik gen ilkesiyle, gözlenebilen ve gözlenemeyen genetik özellikleri ise genotip-fenotip kavramıyla açıklanmaktadır.
Gelişimde Çevrenin Rolü
Çevresel faktörler gelişimi doğum öncesi dönemde, doğum sırasında ve doğum sonrasında farklı şekillerde etkilemektedir. Doğum öncesi dönemde çevresel faktörler annenin gebelik döneminde geçirdiği yaşantılarla ilişkilidir. Buna göre annenin beslenme biçimi, hastalıkları, nükleer facia sonucunda kimyasallara maruz kalması, madde/alkol/ilaç kullanımı, stres gibi yaşantılar bebeğin gelişimini sınırlandırabilecek, engelleyebilecek ya da olumsuz izler bırakabilecek etkiye sahiptir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayı anne karnındaki bebeğin çevresel faktörlerin olumsuz etkilerine en fazla açık olduğu dönemdir. Bu nedenle anne karnındaki ilk üç ay gelişimde kritik/duyarlı dönem olarak görülmektedir. Doğum sırasında ise erken doğum, doğumun gerçekleştiği ortamın koşulları, doğum sırasında meydana gelen kazalar gibi etkenler gelişimi etkileyen çevresel faktörler arasında sıralanmaktadır. Doğum sırasında bebek herhangi bir kaza ya da ihmal ile karşılaşmadan dünyaya geldiğinde, gelişimi etkileyen doğum sonrası çevresel koşullar ile karşı karşıya kalmaktadır. Doğum sonrası dönemde ise birey içinde bulunduğu ortamın ve ilişkilerin etkisinde yaşamını sürdürmektedir. Birey ilk deneyimlerini aile ortamında yaşamaktadır. Buna bağlı olarak ailenin yetiştirme biçimi, değerleri, kültürel çevre, aile ile ilişkiler bireyin gelişimini etkileyen ilk çevresel koşullardır. Ancak birey büyüdükçe aile dışındaki sosyal ortamlara katılım göstermektedir. Buna bağlı olarak bireyin akranları, okul ortamı, diğer toplumsal kurumlar, kitle iletişim araçları, sosyo-ekonomik düzey, kazalar, coğrafi koşullar gibi bireyin maruz kaldığı ve etkilendiği her türlü koşul doğum sonrası çevresel faktörler arasında sıralanabilir.
Gelişimde Kalıtım ve Çevre Etkileşiminin Rolü
Epigenetik görüş gelişimin, kalıtımsal faktörler ile çevresel faktörler arasında devam eden iki yönlü bir alışverişin ürünü olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre genetik yapı bireyin gelişiminin sınırlarını belirlemektedir. Bireyin sahip olduğu genetik özellikleri ne ölçüde kullanabildiği ise çevresel koşullar tarafından belirlenmektedir. Örneğin bir bireyin zekâsının sınırları ve niteliği kalıtım tarafından belirlenmiştir. Ancak bireyin zekâsını nasıl ve ne ölçüde kullandığı çevresel olanaklara bağlıdır. Birey yaşamı boyunca sağlık, beslenme, geçirdiği öğrenmeler vs. sonucunda zekasını tam kapasite ile kullanabilmeyi başarabileceği gibi bu koşulların olumsuz olması halinde zekâsını etkin bir biçimde kullanamadan da ömrünü tamamlayabilir. Ancak bireyin zekâsının sınırlarını arttırması mümkün değildir. Aynı şekilde boyumuzun uzayabileceği en üst seviye de genetik kodlarımızda bellidir. Bu seviyenin üzerine çıkmak mümkün değildir. Ancak yetersiz beslenme ve olumsuz çevre koşulları boyumuzun genetik olarak belli olan en üst seviyeye ulaşmasını engelleyebilir. Örneğin bir bireyin genetik kodlarına göre boyunun 1.70’e kadar uzaması mümkün olabilir. Ancak bu birey yetersiz beslenme, küçük yaşlarda ağır işlerde çalışma gibi olumsuzluklara maruz kaldığında boyu 1.70’in oldukça altında kalabilir. Ancak birey ne kadar iyi beslenirse beslensin genetik kodlarındaki üst sınırı da aşamaz.
İnsan gelişimi tüm bireylerde ortak özellikler taşımakla birlikte bireyleri birbirinden ayıran özellikleri de içermektedir. Bu farklılaşmaların kaynağına bakıldığında bireysel farklılıkların, paylaşılan ve paylaşılmayan deneyimlerin, yaşın ve kültürün gelişimle ilişkisi olduğu görülmektedir. Aşağıda bu konulara yer verilmiştir. Gelişimin kalıtım ve çevrenin birbirleriyle etkileşiminin ürünü olduğunu vurgulayan görüş epigenetik ilke olarak tanımlanmaktadır.
Bireysel Farklılıklar: Her ne kadar yaşam boyu gelişim sürecinde tüm bireyler aynı gelişim dönemlerinden ve değişim süreçlerinden geçiyor olsa da, gelişim sürecinde bireyleri birbirlerinden farklı kılan çok sayıda bireysel farklılık da söz konusudur. Bu bireysel farklılıkların nedeni kalıtımsal ve çevresel faktörlerin etkileşimidir. Her birey diğerlerinden farklı genetik yapıya ve çevresel koşullara sahip olduğu için gelişimin oranı ve sonuçları her bireyde aynı değildir
Bireylerin yaşları ilerledikçe bireysel farklılıklar da çoğalmaktadır. Örneğin çocuklar birbirine çok benzeyen süreçlerden geçmektedir. Çünkü çocukluktaki gelişimsel değişiklikler çoğunlukla beynin ve bedenin olgunlaşmasına bağlıdır. Oysa yetişkinlik yılları ve sonrasında bireylerin yaşamlarını değiştiren en önemli faktör deneyimlerdir. Ayrıca bebeklik, çocukluk ve ergenlikte bireyler ebeveynlerine daha bağımlı oldukları için gelişimleri de ebeveynlerin güdümünde olmaktadır. Oysa yetişkinlik yıllarında bireyler kendi yaşamını yönetebilir hale gelmektedir. Bu durum yetişkinlikte bireylerin deneyimlerinin daha çok farklılaşmasına neden olmaktadır.
Paylaşılan ve Paylaşılmayan Deneyimler: Gelişimde paylaşılan ve paylaşılmayan çevresel deneyimlerin de rolü bulunmaktadır. Genetik yapıları birbirine benzeyen ve aynı ailede, aynı koşullar altında yetişen ikizlerin dahi birbirinden farklı özelliklere sahip olmasında bu deneyimlerin etkisi söz konusudur. Çünkü ebeveynler çocuklarının hepsiyle aynı şekilde etkileşim kurmamaktadır. Ayrıca kardeşlerin arkadaş çevreleri ve öğretmenleri de birbirinden farklıdır. Bunun yanında her kardeş farklı ilgi ve yetenek alanlarıyla dünyaya gelmektedir. Kardeşlerden her biri ilgi ve yeteneklerine uygun ortamları tercih etmektedir. Örneğin kardeşlerden biri doğuştan resim çizmeye yatkın olabilir. Bu durumda resme yatkın olan çocuk resimle ilgili ortamları seçecek ve gelişiminin diğer kardeşinden ayrı bir yol izlemesine yol açacaktır.
Yaş: Yaş doğum tarihine bağlı olarak belirlenen ve bireyler hakkında bilgi veren önemli bir özellik olarak bilinmektedir. Toplumda en yaygın bilinen yaş takvim yaşıdır. Takvim yaşı bir bireyin hangi gelişim döneminde olduğu hakkında bilgi vermektedir. Örneğin yaşlılık dönemi 60-65 yaş civarında başlamaktadır. 60-65 yaşın yaşlılık başlangıcı olarak kabul edilmesinde, sosyal normların etkisi (emeklilik yaşı) ve gözle görülür fiziksel deformasyonların ortaya çıkması büyük role sahiptir. Ancak bireyleri tek başına takvim yaşı çerçevesinde ele almak yeterli değildir. Çünkü yaş takvim yaşının yanında biyolojik yaş ve sosyal yaş olarak da kavramsallaştırılmaktadır.
Biyolojik yaş, bireylerin organlarının işlev görme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. Bireyin organlarının işlev görme kapasitesi, akranlarıyla kıyaslandığında ne kadar iyi durumda ise biyolojik yaşı o kadar küçüktür. Biyolojik yaş ne kadar küçükse, bireyin ömrünün uzama olasılığı o kadar artmakta ve takvim yaşı da bir o kadar önemini yitirmektedir.
Sosyal yaş ise bireylerin bulundukları yaşa özgü rolleriyle ilişkilidir. Buna göre 65 yaşındaki bir bireyin henüz evlilik yaşına gelmemiş çocukları olduğunu düşünelim. Bu bireyi, kendisiyle aynı yaşta ve torun sahibi olan bir başka bireyle kıyasladığımızda, her iki bireyin de birbirinden farklı roller ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bireylerin sosyal rolleri, onların gelişimleri ve yaşam biçimleri hakkında bilgi vermektedir. Tüm bu bilgiler ışığında bireyleri değerlendirirken takvim yaşı, biyolojik yaşı ve sosyal yaşı bir arada düşünmenin yararlı olabileceğini söylemek mümkündür.
Kültür: Her birey bir kültürel çevrede doğmakta ve gelişmektedir. Kültür bir grubun nesilden nesile aktardığı tüm ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Her kültür kendine özgü değerlere, inançlara, geleneklere ve davranış biçimlerine sahiptir. Bireyler pek çok alışkanlıklarını, duygularını ifade etme biçimlerini, değerlerini, mizah anlayışlarını, giyim tarzlarını ve buna benzer pek çok özelliklerini kültürel yapı içindeki deneyimleri aracılığı ile öğrenmektedirler. Buna bağlı olarak aynı kültüre sahip bireylerin ortak özellikler taşımaları beklenilmektedir. Bu açıdan bakıldığında kültürel özelliklerin bireylerin yaşam biçimini belirlediği ve gelişimi çeşitli yönlerden etkilediği görülmektedir. Örneğin bir toplumda spor yapmaya önem veriliyorsa, birey doğduğu andan itibaren sporun önemli olduğunu hissedecek ve spor yapma alışkanlığı kazanacaktır.
Gelişim psikolojisi ile ilgili yayınlara bakıldığında çoğunlukla çocukluk ve ergenlik dönemlerine geniş yer verildiği yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine ise görece daha az değinildiği görülmektedir. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde geçirilen yaşantılar, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerindeki gelişimin temellerini oluşturdukları için oldukça önemlidir. Ancak gelişim ergenlik dönemi ile birlikte son bulmamaktadır. Aksine, insan gelişimi ölüme kadar devam etmektedir. Bu da ergenlikten sonraki dönemde de gelişimsel değişikliklerin devamlılık gösterdiği anlamına gelmektedir. Üstelik ergenlikten sonra gelen yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde bireylerin biyolojik, sosyal ve bilişsel özelliklerine yeni ve daha karmaşık roller de eklenmektedir. Bu nedenle gelişimi yaşam boyu devam eden ve niceliksel olduğu kadar niteliksel değişikliklerle ilerleyen bir süreç olarak incelemek gerekmektedir.
Yaşamın diğer gelişim dönemlerinde olduğu gibi yaşlılık dönemindeki bireyler de fiziksel, bilişsel, sosyal ve duygusal değişiklikler geçirmektedir. Bu dönemde fiziksel güç azalmakta, duyu organlarının işlevleri zayıflamakta, eşin ve akranların kayıpları söz konusu olmaktadır. Bu değişikliklerin yanında yaşlı bireylerin yaşamında ekonomik güçlükler ile sosyalleşme, saygınlık, ilgi ve bakım gibi gereksinimler ön plana çıkmaktadır. Ayrıca yaklaşan ölüm yaşlı bireyleri tüm yaşamını gözden geçirmeye ve hayatın muhasebesini yapmaya sevk etmektedir. Bu değişikliklerle birlikte yaşlılıkta gelişim devam etmektedir. Yaşlılık döneminde bireyler fiziksel ve sosyal kayıplarına rağmen duygusal açıdan daha dayanıklı ve olgun bir yapıya bürünmektedirler.
Gelişim psikolojisi kapsamında yapılan çalışmaların üç temel amacı bulunmaktadır. Bunlar insan gelişimini tanımlamak, açıklamak ve niteliğini arttırmaya katkıda bulunmaktır. İnsan gelişimini tanımlayabilmek amacıyla uzmanlar tarafından farklı yaş gruplarındaki bireylerin davranışları gözlemlenmektedir. Bunun sonucunda, bireylerin her ne kadar birbirinin aynısı olmasa da, benzer gelişim süreçlerinden geçtikleri görülmektedir. Bu nedenle gelişim psikolojisi kapsamında, insan gelişiminde gözlenen ortak değişim örüntüleri tanımlanmakta ve bu değişim özelliklerinin hangi dönemlerde ortaya çıktığına ilişkin normlar belirlenmektedir. Uzmanların bir diğer amacı olan gelişim sürecini açıklama kapsamında yapılan çalışmalar ise bireylerde gözlenen gelişim özelliklerinin nedenleri üzerinde yoğunlaşmaktadır. Bu çalışmalar insan gelişiminin nasıl ortaya çıktığını ve altında yatan süreçleri açıklamaya yöneliktir. Gelişim psikolojinin en son amacı da insan gelişiminin niteliğini arttırmaya katkıda bulunmaktır. Bu amaçla tanımlama ve açıklama odaklı çalışmalardan elde edilen bilgilerden yararlanarak, normal gelişimi desteklemeye yönelik uygulamalı çalışmalar yürütülmektedir.
Bunun dışında gelişim psikolojisi sadece bireylerde gözlenen ortak gelişim özelliklerini değil aynı zamanda bireylerin kendilerine özgü gelişim süreçlerini de incelemektedir.
Gelişim: Gelişim bireylerde anne karnında başlayan ve ölene kadar devam eden sistematik değişikliklerdir. Bu değişiklikler niteliksel ve niceliksel olmak üzere ikiye ayrılmaktadır Niceliksel değişikler ağırlık, boy ve hacimde meydana gelen miktar, hacim ve süredeki artış ile ilgili değişikliklerdir. Niteliksel değişiklikler ise duygularını düzenleyebilme, empati becerisinin gelişmesi, soyut düşünmenin ortaya çıkması, özerklik kazanma gibi organizmanın işlevi ile ilgili değişikliklerdir.
Büyüme: Bireyin büyüme sürecinde biyolojik yapısının gelişmesi ve doğuştan sahip olduğu türe özgü özellikleri yapabilir duruma gelmesidir.
Olgunlaşma: Olgunlaşma, bireyin büyüme sürecinde biyolojik yapısının gelişmesi ve doğuştan sahip olduğu türe özgü özellikleri yapabilir duruma gelmesidir. Olgunlaşma bir anda değil, aşama aşama, öğrenmeden bağımsız bir şekilde, zamana ve kalıtıma bağlı olarak gerçekleşmektedir.
Öğrenme: Yaşantılar yolu ile duygu, düşünce ve davranışlarda kalıcı izli değişikliklerin meydana gelmesidir. Öğrenmenin gerçekleşmesi için bireylerin belli bir hazırbulunuşluk düzeyine ulaşmaları ve alıştırma yapmaları gerekmektedir. Hazırbulunuşluk olgunlaşma ve önceki deneyimlerin etkisiyle bireylerin herhangi bir beceriyi yapabilecek düzeye gelmesidir. Alıştırma ise belli bir beceriyi pekiştirmek ve geliştirmek için yapılan tekrarlardır.
Görüldüğü gibi öğrenme, olgunlaşmanın ve çevrenin etkisiyle meydana gelmektedir. Öyle ki, bireyler davranışlarının pek çoğunu öğretmenlerinin, ebeveynlerinin ya da diğer önemli kişilerin yardımıyla ve onları gözleyerek kazanmaktadır. Bu da davranışların çoğunun çevreyle etkileşim sürecinde öğrenildiğini göstermektedir.
Kritik Dönem / Duyarlı Dönem: Kritik dönem kavramı anne karnındaki embriyonun gelişiminden hareketle ortaya atılmış olan bir kavramdır. Embriyo gelişimi sırasında birçok doku ve organın temel yapısı oluşmaktadır. Bu gelişim süreci boyunca annenin herhangi bir hastalık geçirmesi, ilaç ya da madde kullanması embriyonun gelişmesini engellemekte ve kalıcı bozukluklara yol açmaktadır. Bu bozuklukların sonradan iyileştirilmesi ya da telafi edilmesi mümkün olmadığı için embriyo dönemi gelişimde kritik dönem olarak görülmektedir. Gelişimde doğum öncesi dönem ve doğumdan sonraki birkaç yıl bebeğin çevresel etkenlere karşı hassas olduğu dönemlerdir. Bu dönemler özellikle de beyin gelişimi açısından kritik dönemler olarak kabul edilmektedir
Gelişimin Boyutları
Bireyler her gelişim döneminde gelişimin tüm boyutlarında değişiklik yaşamakta ve her yönden gelişerek yaşamlarına devam etmektedirler. Gelişimin boyutlarından biri olan fiziksel gelişim bireylerin bedensel değişiklikleri ile motor becerilerindeki değişiklikleri içermektedir. Fiziksel gelişimde meydana gelen değişiklikler bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimi de etkilemektedir. Öte yandan yaşlılıkta fiziksel gücün azalması bireylerin bağımsız davranabilme yeteneğini sınırlandırmaktadır.
Bireyler yaşamları boyunca çeşitli gelişim evrelerinden geçmektedirler. Bu evreler doğum öncesi dönem, bebeklik, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılıktır. Gelişim psikolojisi kapsamında her bir gelişim dönemi ayrı ayrı incelenmektedir. Çünkü her dönemin kendine özgü bir gelişim seyri bulunmaktadır. Her bir gelişim dönemine özgü temel gelişim görevleri:
Yaşam boyu gelişim anlayışına göre, bireyler doğumdan ölüme değin uzanan bir dönüşüm sürecinden geçmektedir. Bu dönüşüm sürecinde önemli olan bireylerin geçirdikleri değişimin derecesi değil, türüdür. Bu görüşe göre gelişim yaşamın ilk yıllarındaki gibi yetişkinlik ve yaşlılıkta da devam etmektedir. Yaşam boyu gelişim bakış açısının öncüsü Baltes göre gelişim belli ilkeler çerçevesinde ortaya çıkmaktadır ve bu ilkeler şunlardır:
Gessel ve Watson gelişimde kalıtım ve çevrenin rolüne ilişkin tartışmalarda en çok dikkat çeken iki kuramcıdır. Bu kuramcılardan biri kalıtımın diğeri de çevrenin gelişim üzerinde daha baskın olduğu konusunda ısrarcıdır. Ancak günümüzde yapılan çalışmalar çevrenin ve kalıtımın gelişimi belirleyen iki temel faktör olduğunu ortaya koymaktadır.
Gelişimde Kalıtımın Rolü
Kalıtım fiziksel özelliklerin, bilişsel özelliklerin ve kişilik özelliklerinin, döllenme sürecinde ebeveynlerden bireye aktarılmasıdır. Kalıtım bir yandan bireylerin insan ırkına özgü olan ortak özelliklere sahip olmasına bir yandan da kendilerine özgü özelliklerle donatılmasına yol açmaktadır.
Bireyler ebeveynlerinden gelen kalıtsal özelliklerini doğum öncesi dönemde, spermin yumurtayı döllediği anda kazanmaktadırlar. Döllenmiş yumurta zigot olarak adlandırılmaktadır. Zigot bireyin ebeveynlerine ve ebeveynlerinin ailesine ait genetik özellikleri taşımaktadır. Bu genetik özellikler bireyin gelişimine yön verecek olan temel kodlardır.
Genetik İlkeler: Gelişimde kalıtımın etkisi belirli genetik ilkelere dayalı olarak ortaya çıkmaktadır. Buna göre bir bebeğin kız ya da erkek olması cinsiyet genleriyle, kalıtsal özellikleri baskın gen- çekinik gen ilkesiyle, gözlenebilen ve gözlenemeyen genetik özellikleri ise genotip-fenotip kavramıyla açıklanmaktadır.
Gelişimde Çevrenin Rolü
Çevresel faktörler gelişimi doğum öncesi dönemde, doğum sırasında ve doğum sonrasında farklı şekillerde etkilemektedir. Doğum öncesi dönemde çevresel faktörler annenin gebelik döneminde geçirdiği yaşantılarla ilişkilidir. Buna göre annenin beslenme biçimi, hastalıkları, nükleer facia sonucunda kimyasallara maruz kalması, madde/alkol/ilaç kullanımı, stres gibi yaşantılar bebeğin gelişimini sınırlandırabilecek, engelleyebilecek ya da olumsuz izler bırakabilecek etkiye sahiptir. Özellikle gebeliğin ilk üç ayı anne karnındaki bebeğin çevresel faktörlerin olumsuz etkilerine en fazla açık olduğu dönemdir. Bu nedenle anne karnındaki ilk üç ay gelişimde kritik/duyarlı dönem olarak görülmektedir. Doğum sırasında ise erken doğum, doğumun gerçekleştiği ortamın koşulları, doğum sırasında meydana gelen kazalar gibi etkenler gelişimi etkileyen çevresel faktörler arasında sıralanmaktadır. Doğum sırasında bebek herhangi bir kaza ya da ihmal ile karşılaşmadan dünyaya geldiğinde, gelişimi etkileyen doğum sonrası çevresel koşullar ile karşı karşıya kalmaktadır. Doğum sonrası dönemde ise birey içinde bulunduğu ortamın ve ilişkilerin etkisinde yaşamını sürdürmektedir. Birey ilk deneyimlerini aile ortamında yaşamaktadır. Buna bağlı olarak ailenin yetiştirme biçimi, değerleri, kültürel çevre, aile ile ilişkiler bireyin gelişimini etkileyen ilk çevresel koşullardır. Ancak birey büyüdükçe aile dışındaki sosyal ortamlara katılım göstermektedir. Buna bağlı olarak bireyin akranları, okul ortamı, diğer toplumsal kurumlar, kitle iletişim araçları, sosyo-ekonomik düzey, kazalar, coğrafi koşullar gibi bireyin maruz kaldığı ve etkilendiği her türlü koşul doğum sonrası çevresel faktörler arasında sıralanabilir.
Gelişimde Kalıtım ve Çevre Etkileşiminin Rolü
Epigenetik görüş gelişimin, kalıtımsal faktörler ile çevresel faktörler arasında devam eden iki yönlü bir alışverişin ürünü olduğunu vurgulamaktadır. Buna göre genetik yapı bireyin gelişiminin sınırlarını belirlemektedir. Bireyin sahip olduğu genetik özellikleri ne ölçüde kullanabildiği ise çevresel koşullar tarafından belirlenmektedir. Örneğin bir bireyin zekâsının sınırları ve niteliği kalıtım tarafından belirlenmiştir. Ancak bireyin zekâsını nasıl ve ne ölçüde kullandığı çevresel olanaklara bağlıdır. Birey yaşamı boyunca sağlık, beslenme, geçirdiği öğrenmeler vs. sonucunda zekasını tam kapasite ile kullanabilmeyi başarabileceği gibi bu koşulların olumsuz olması halinde zekâsını etkin bir biçimde kullanamadan da ömrünü tamamlayabilir. Ancak bireyin zekâsının sınırlarını arttırması mümkün değildir. Aynı şekilde boyumuzun uzayabileceği en üst seviye de genetik kodlarımızda bellidir. Bu seviyenin üzerine çıkmak mümkün değildir. Ancak yetersiz beslenme ve olumsuz çevre koşulları boyumuzun genetik olarak belli olan en üst seviyeye ulaşmasını engelleyebilir. Örneğin bir bireyin genetik kodlarına göre boyunun 1.70’e kadar uzaması mümkün olabilir. Ancak bu birey yetersiz beslenme, küçük yaşlarda ağır işlerde çalışma gibi olumsuzluklara maruz kaldığında boyu 1.70’in oldukça altında kalabilir. Ancak birey ne kadar iyi beslenirse beslensin genetik kodlarındaki üst sınırı da aşamaz.
İnsan gelişimi tüm bireylerde ortak özellikler taşımakla birlikte bireyleri birbirinden ayıran özellikleri de içermektedir. Bu farklılaşmaların kaynağına bakıldığında bireysel farklılıkların, paylaşılan ve paylaşılmayan deneyimlerin, yaşın ve kültürün gelişimle ilişkisi olduğu görülmektedir. Aşağıda bu konulara yer verilmiştir. Gelişimin kalıtım ve çevrenin birbirleriyle etkileşiminin ürünü olduğunu vurgulayan görüş epigenetik ilke olarak tanımlanmaktadır.
Bireysel Farklılıklar: Her ne kadar yaşam boyu gelişim sürecinde tüm bireyler aynı gelişim dönemlerinden ve değişim süreçlerinden geçiyor olsa da, gelişim sürecinde bireyleri birbirlerinden farklı kılan çok sayıda bireysel farklılık da söz konusudur. Bu bireysel farklılıkların nedeni kalıtımsal ve çevresel faktörlerin etkileşimidir. Her birey diğerlerinden farklı genetik yapıya ve çevresel koşullara sahip olduğu için gelişimin oranı ve sonuçları her bireyde aynı değildir
Bireylerin yaşları ilerledikçe bireysel farklılıklar da çoğalmaktadır. Örneğin çocuklar birbirine çok benzeyen süreçlerden geçmektedir. Çünkü çocukluktaki gelişimsel değişiklikler çoğunlukla beynin ve bedenin olgunlaşmasına bağlıdır. Oysa yetişkinlik yılları ve sonrasında bireylerin yaşamlarını değiştiren en önemli faktör deneyimlerdir. Ayrıca bebeklik, çocukluk ve ergenlikte bireyler ebeveynlerine daha bağımlı oldukları için gelişimleri de ebeveynlerin güdümünde olmaktadır. Oysa yetişkinlik yıllarında bireyler kendi yaşamını yönetebilir hale gelmektedir. Bu durum yetişkinlikte bireylerin deneyimlerinin daha çok farklılaşmasına neden olmaktadır.
Paylaşılan ve Paylaşılmayan Deneyimler: Gelişimde paylaşılan ve paylaşılmayan çevresel deneyimlerin de rolü bulunmaktadır. Genetik yapıları birbirine benzeyen ve aynı ailede, aynı koşullar altında yetişen ikizlerin dahi birbirinden farklı özelliklere sahip olmasında bu deneyimlerin etkisi söz konusudur. Çünkü ebeveynler çocuklarının hepsiyle aynı şekilde etkileşim kurmamaktadır. Ayrıca kardeşlerin arkadaş çevreleri ve öğretmenleri de birbirinden farklıdır. Bunun yanında her kardeş farklı ilgi ve yetenek alanlarıyla dünyaya gelmektedir. Kardeşlerden her biri ilgi ve yeteneklerine uygun ortamları tercih etmektedir. Örneğin kardeşlerden biri doğuştan resim çizmeye yatkın olabilir. Bu durumda resme yatkın olan çocuk resimle ilgili ortamları seçecek ve gelişiminin diğer kardeşinden ayrı bir yol izlemesine yol açacaktır.
Yaş: Yaş doğum tarihine bağlı olarak belirlenen ve bireyler hakkında bilgi veren önemli bir özellik olarak bilinmektedir. Toplumda en yaygın bilinen yaş takvim yaşıdır. Takvim yaşı bir bireyin hangi gelişim döneminde olduğu hakkında bilgi vermektedir. Örneğin yaşlılık dönemi 60-65 yaş civarında başlamaktadır. 60-65 yaşın yaşlılık başlangıcı olarak kabul edilmesinde, sosyal normların etkisi (emeklilik yaşı) ve gözle görülür fiziksel deformasyonların ortaya çıkması büyük role sahiptir. Ancak bireyleri tek başına takvim yaşı çerçevesinde ele almak yeterli değildir. Çünkü yaş takvim yaşının yanında biyolojik yaş ve sosyal yaş olarak da kavramsallaştırılmaktadır.
Biyolojik yaş, bireylerin organlarının işlev görme kapasitesi olarak tanımlanmaktadır. Bireyin organlarının işlev görme kapasitesi, akranlarıyla kıyaslandığında ne kadar iyi durumda ise biyolojik yaşı o kadar küçüktür. Biyolojik yaş ne kadar küçükse, bireyin ömrünün uzama olasılığı o kadar artmakta ve takvim yaşı da bir o kadar önemini yitirmektedir.
Sosyal yaş ise bireylerin bulundukları yaşa özgü rolleriyle ilişkilidir. Buna göre 65 yaşındaki bir bireyin henüz evlilik yaşına gelmemiş çocukları olduğunu düşünelim. Bu bireyi, kendisiyle aynı yaşta ve torun sahibi olan bir başka bireyle kıyasladığımızda, her iki bireyin de birbirinden farklı roller ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bireylerin sosyal rolleri, onların gelişimleri ve yaşam biçimleri hakkında bilgi vermektedir. Tüm bu bilgiler ışığında bireyleri değerlendirirken takvim yaşı, biyolojik yaşı ve sosyal yaşı bir arada düşünmenin yararlı olabileceğini söylemek mümkündür.
Kültür: Her birey bir kültürel çevrede doğmakta ve gelişmektedir. Kültür bir grubun nesilden nesile aktardığı tüm ürünleri olarak tanımlanmaktadır. Her kültür kendine özgü değerlere, inançlara, geleneklere ve davranış biçimlerine sahiptir. Bireyler pek çok alışkanlıklarını, duygularını ifade etme biçimlerini, değerlerini, mizah anlayışlarını, giyim tarzlarını ve buna benzer pek çok özelliklerini kültürel yapı içindeki deneyimleri aracılığı ile öğrenmektedirler. Buna bağlı olarak aynı kültüre sahip bireylerin ortak özellikler taşımaları beklenilmektedir. Bu açıdan bakıldığında kültürel özelliklerin bireylerin yaşam biçimini belirlediği ve gelişimi çeşitli yönlerden etkilediği görülmektedir. Örneğin bir toplumda spor yapmaya önem veriliyorsa, birey doğduğu andan itibaren sporun önemli olduğunu hissedecek ve spor yapma alışkanlığı kazanacaktır.
Gelişim psikolojisi ile ilgili yayınlara bakıldığında çoğunlukla çocukluk ve ergenlik dönemlerine geniş yer verildiği yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine ise görece daha az değinildiği görülmektedir. Çocukluk ve ergenlik dönemlerinde geçirilen yaşantılar, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerindeki gelişimin temellerini oluşturdukları için oldukça önemlidir. Ancak gelişim ergenlik dönemi ile birlikte son bulmamaktadır. Aksine, insan gelişimi ölüme kadar devam etmektedir. Bu da ergenlikten sonraki dönemde de gelişimsel değişikliklerin devamlılık gösterdiği anlamına gelmektedir. Üstelik ergenlikten sonra gelen yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerinde bireylerin biyolojik, sosyal ve bilişsel özelliklerine yeni ve daha karmaşık roller de eklenmektedir. Bu nedenle gelişimi yaşam boyu devam eden ve niceliksel olduğu kadar niteliksel değişikliklerle ilerleyen bir süreç olarak incelemek gerekmektedir.