Gelişmiş ülkelerde yaşlı nüfusun çokluğu ekonomik bir sorun olarak görülüyor. Türkiye de sanılanın aksine genç bir ülke değil ve her geçen yıl biraz daha yaşlanıyor. Yaşlı nüfus büyük ölçüde “emekli” olduğu için üretime katkıda bulunmuyor dolayısıyla ekonomiye fayda sağlamıyor. Peki, yaşlıların kime ne faydası var?
Geçtiğimiz günlerde TRT Belgesel’de harika bir programa denk geldim: 4 Yaşındakiler Huzurevine Gelince . İngiltere’de bir grup okul öncesi öğrenciyi huzurevinde yaşayan yaşlılarla bir araya getirip yaşlılardaki ve çocuklardaki değişimleri gözlemlemişler. Yaşlıların tamamının bilişsel ve fiziksel kapasiteleri artarken depresyon oranları ciddi şekilde azalmış. Çocuklarınsa özgüvenleri ve sosyal becerileri artmış.
Programı izleyince neden bizde de kreşler huzurevleriyle eşleştirilmiyor diye düşündüm. Gerçi ülkemizde huzurevleri kreşler kadar çok değil ama huzurevlerimizin sayısı da her geçen gün artıyor.
Ben çocukken farklı zamanlarda anneannem, babaannem ve dedemle birlikte yaşadım. Yaşlılarla yaşamak onların ihtiyaçlarını karşılayanlar, özellikle de evin anneleri için çok zahmetli. Çocukken bu zahmetlerin farkında değildim elbette, büyükannelerim ve dedemle hoş vakit geçirmekle, onlar tarafından çok sevilmenin keyfini sürmekle meşguldüm. Bir çocuğun hayatında bir büyükannenin, bir dedenin sevgisinin ne kadar eşsiz bir duygu olduğunu iyi bilen biri olarak büyükannesi-büyükbabası olmayan arkadaşlarım için üzüldüğümü hatırlıyorum.
Büyükannelerim ve dedem elbette bizim sayemizde dinç ve akıllıydılar ama biz de onlar sayesinde başka kimseden göremeyeceğimiz bir sevgi görüyorduk. Tüm zahmetimizi ebeveynimiz çektiği için onlara bir tek “çöpsüz üzüm” olan torunları sevmek kalıyordu. Sevgi görmenin yanında çok önemli bir şey daha görüyorduk onlardan: insan hayatının evrelerini . Onlar da bir zamanlar gençti, hatta bizim gibi çocuktu. Ama zaman geçti ve yaşlandılar, sonunda da öldüler. Onların sayesinde ölümü gördük, ölümün de ne kadar doğal ve yaşamsal bir şey olduğunu onlarla tecrübe ettik. Nereden geldiğimizi bilmesek de, nereye gideceğimizi onlar sayesinde öğrendik.
Yaşlılara dilimizde ihtiyar denir. İhtiyar seçim sahibi, seçmeye ehliyetli demektir. (Köylerde eskiden ihtiyar heyetleri vardı, muhtarın senatörleri gibiydiler, köyle ilgili kararlarda muhtar onlara danışırdı.) Yaşlanmayla beraber aklın arttığı düşüncesiyle âkil kişilere ihtiyar denirdi. Kabaca sorun çözme becerisi olarak tanımlanan zekâ yaşlandıkça artmak durumunda, çünkü yaşla beraber gelen tecrübe sayesinde gençken çözemediğimiz pek çok sorunu bir çırpıda çözüveriyoruz. Peki, hakikaten de yaşlandıkça zekileşiyor muyuz?
İnsan hayatı kapasiteleri bakımından yükselen, zirveye ulaşan ve alçalan grafiklerden oluşuyor. Yaşlanmak dediğimiz süreç ise kapasitelerin zirveden aşağı inmesiyle başlıyor. Kimi insanların zirvede kalma süreleri fazla ve inme hızları yavaş oluyor. İşte bu insanlar yaşı artsa bile “yaşlı” demeye dilimizin varmadığı insanlar. Eğer öncelediğimiz şey fiziksel performans ise bunun belli bir yaştan sonra düşeceği kesin ama zihinsel performansın (kavrama ve üretme kapasitesinin) yaşlandıkça arttığı da bir gerçek.
Yaşlandıkça fiziksel güç azalıyor ama tecrübe artıyor, böylece yaşlılar gençlerin görmediği, tecrübe etmediği ve dolayısıyla bilmediği bir çok şeyi görüyor ve biliyorlar. Ben bile 30’larının ikinci yarısında biri olarak 20’li yaşlardaki arkadaşlarıma ve öğrencilerime ve tabii kendi 20’lerime baktıkça “gençlikte” insanın ne kadar da toy olduğunu düşünüyorum. Benden yaşlıların da beni ve kendi 30’larındaki hallerini toy bulduklarından eminim. Öyle görünüyor ki bu böyle sürüp gidecek. Çünkü 90’ıma da gelsem, 100 yaşındaki birine göre genç olacağım!
Haydi, o kritik soruyu sorayım: Siz yaşlı mısınız? Yaşınızı bilmesem de bu soruya yanıt verebilirim! Kendinizden gençlere göre yaşlı ama sizden yaşlılara göre gençsiniz, aslında durum bundan ibaret. Gençlik ve yaşlılık göreceli kavramlar. Bana göre epey yaşlı olan 65 yaşındaki bir tanıdığım, 80 yaşındaki birinin kendisine “Delikanlı adamsın, her işi yaparsın!” dediğini söylemişti. Demek ki 80’likler 60’lıkları delikanlı görüyor! Birine göre neredeyse ölmüş olan diğerine göre yeni doğmuş oluyor.
Geçenlerde bahçede otururken sohbet ettiğim gençlerden biri üniversite sınavına hazırlanmanın zorluklarından bahsederken laf arasında “yaşlandık be abla” diye serzenişte bulundu. Yaşını sordum, 17 dedi. Aklımda Teoman’ın “Daha 17” şarkısı dönerken gayri ihtiyari gülümsedim, ve aynı tepkiyi benden büyük birinin benim için verebileceğinin farkına vararak daha çok gülümsedim. 17 yaşındaki çocuğun yaşlı olduğunu iddia etmesi benim için neyse 57 yaşındaki biri için de benim yaşlı olduğum iddiası pekâlâ Teoman şarkısı etkisi yaratabilir. Ve tabii 77 ve 97 için de benzer şeyler söyleyebiliriz. Artık ne kadar yaşarsanız…
Yaşlanmak ölüme yaklaşmakla özdeşleştirildiği için olumsuz bir şey olarak algılanıyor. Oysa yaşlanmadan da ölebiliriz. Üstelik yaşlılar bize göre daha şanslılar, çünkü bizim yaşımıza gelmiş ve üstüne yıllar eklemişler. Eğer o yılları hayatı acı tatlı tecrübe ederek geçirdilerse bizden çok daha bilgeler, dolayısıyla bilişsel olarak bizden iyi durumdalar. Bizden daha çok şey yaşamış, öğrenmiş (tecrübe yoluyla gelen bilgi gibisi yok!) ve anlamışlar. Eğer insan bilişsel özellikleri nedeniyle üstün bir varlıksa yaşlı insan genç insandan her türlü daha üstün olmak durumunda. “Büyüklere saygı” değeri de buradan geliyor olsa gerek.
Benim yaşımdakiler artık yavaş yavaş botoks yaptırmaya başladı. Yüzümüzdeki çizgiler artıyor ama nöronlarımız arasındaki bağlantı da artıyor. Sinaps sayısıyla kırışıklık doğru orantılı iken düşük sinaps sayısını kırışık bir cilde tercih etmemiz neden? Yoksa cildimize beynimizden daha mı çok değer veriyoruz? Bu durum, içinde yaşadığımız çağın güzellik algısıyla ve tabii tüketim aşılamalarıyla ilgili. Çok doğal ve güzel olan bir süreç (yaşlanmaktan bahsediyorum) bir felaket gibi sunularak insanlar, genç ve güzel kalmak için bir ton kozmetik tüketmeye adeta zorlanıyor. Eee, zamanın ruhundan kaçmak da her yiğidin harcı değil…
Yaşlanmaktan yakınanlara sorduğum bir soru var: Yaşlanmasan daha mı iyiydi? Yaşlanmamanın tek yolu var, genç ölmek! Eğer yaşıyorsak illa ki yaşlanacağız, çünkü yaşlanmak yaşamanın doğal bir sonucu. Çünkü yaşlanmak demek yaşamak demek…
Eğer yaşlandıysanız şanslısınız, hala yaşıyorsunuz. Gençlere özenmeyin, siz genç oldunuz ama onların yaşlanıp yaşlanamayacağı belli değil. Ayrıca şarkının dediği gibi “ben genç olmanın ne demek olduğu biliyorum ama sen yaşlı olmanın ne demek olduğunu bilmiyorsun”
diyebilirsiniz.
Her türlü daha avantajlısınız. (Bu şarkıyı bilecek kadar yaşlı olduğum için ben de çok şanslıyım ☺ )
O halde yaşasın yaşlanmak!
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Norveçlilerin Cinsel Hayatı