Açıköğretim ders notları öğrenciler tarafından ders çalışma esnasında hazırlanmakta olup diğer ders çalışacak öğrenciler için paylaşılmaktadır. Sizlerde hazırladığınız ders notlarını paylaşmak istiyorsanız bizlere iletebilirsiniz.
Açıköğretim derslerinden Yatırımcı İlişkileri Yönetimi Dersi 1. Ünite Özet için hazırlanan ders çalışma dokümanına (ders özeti / sorularla öğrenelim) aşağıdan erişebilirsiniz. AÖF Ders Notları ile sınavlara çok daha etkili bir şekilde çalışabilirsiniz. Sınavlarınızda başarılar dileriz.
Finansal sistemin işlevini yerine getirebilmesi için tasarrufların verimli bir şekilde yatırımlara yönlendirilmesi gerekir. Aksi halde piyasalarda dolayısıyla ekonomide aksamalar yaşanır.
Fonların ya da tasarrufların finansal sisteme dâhil edilmesinde finansal aracılık görevi gören kurumsal yatırımcıların rolü çok önemlidir. Çünkü kurumsal yatırımcılar küçük tasarruflardan büyük fonların oluşumunu sağlayarak, etkin portföy yönetim tekniklerini kullanarak ve elde ettiği fonları finansal piyasalar aracılığıyla finansal araçlara yönlendirir.
Finansal sistemin ülkelerin;
önemli yeri ve etkisi vardır.
Finansal sistem ve sistemin kurumları, toplanan tasarrufların değerlendirilerek arttırılmasına zemin hazırlar. Böylece finansal sistem ve sistemde yer alan finansal aracılar vasıtası ile sağlanan kaynaklar verimli yatırım araçların yönlendirilerek reel ekonomiye kaynak oluşturur.
Tasarruf fazlası olan ekonomik birimler arasında bireyler, şirketler ve devlet yer alır.
Finansal sistemin ekonomi üzerindeki yapıcı etkisi önemlidir. Finansal sistem vasıtası ile ekonomideki fon arz ve talebi dengelenerek kaynakların taraflar arasında zaman, miktar ve vade açısından optimum olarak dağılması sağlanır.
Bir ekonomide fon fazlası olanlardan fon açığı olanlara fon transferini gerçekleştiren sisteme finansal sitem denir.
Kaynakların verimli ve dengeli dağılımında finansal piyasalara da büyük görev düşer. Finansal piyasalar, etkin çalışarak, tasarruf fazlası veren kesimlerin(bireylerin, kurumların, devletin) gelirlerini tasarruf ve tüketim arasında daha uygun paylaştırarak tasarrufların verimli alanlara yatırılmasında etkili olur.
Tasarrufların etkin ve verimli olarak finansal varlıklara yönlendirilmesi, finansal piyasalarda oluşan bilgilerin toplanması ve değerlendirilmesi ayrı bir uzmanlık gerektirmektedir. Bu nedenle finansal sistem içinde kurumsal yatırımcıların varlığına ihtiyaç vardır.
Finansal piyasaların fonksiyonları özetlenirse:
Malların, menkul kıymetlerin ve diğer değiştirilebilir arz ve talebe göre oluşan fiyatlarla, en düşük değişim maliyetiyle işlem gördüğü piyasalara finansal piyasalar adı verilir.
Finansal sistemin etkinliğinde ve işleyişinde, gelişmiş bir sermaye piyasasının önemi büyüktür. Sermaye piyasaları bir yıldan uzun vadeli tasarruflara aracılık ederler. Sermaye piyasasının özellikleri şöyle sayılabilir:
Finansal yatırımcıları kurumsal ve bireysel olarak ikiye ayırıp değerlendirmekte fayda vardır. Farklı yapılarda olmaları nedeniyle yatırımcı ilişkileri açsından da farklı uygulamalar içerir.
Kurumsal yatırımcılar, sahip oldukları ya da kendilerine emanet edilmiş olan büyük ölçekli fonları yöneten ve bu nedenle finansal piyasalar, finansal aracılar ve portföy yöneticileri için özel nitelikteki kurumlardır.
Kurumsal yatırımcılar, kendilerine yatırılmış olan tasarrufların profesyonelce ve portföy yönetim ilkeleri doğrultusunda yönetilerek, tasarrufların sisteme dahil edilmesine yardımcı olan finansal kurumlardır.
Kurumsal yatırımcılar:
Ülkemizde faaliyet gösteren kurumsal yatırımcılar ise:
Kurumsal yatırımcıların özellikleri:
Vekalet sorunu; şirketin yöneticileri ile şirketin ortakları arasındaki çıkar çatışmasıdır. Bu sorunun temeli, şirketin ortaklarının, şirketin yönetimini yöneticilere bırakmış olmasıdır. Bunun sonucunda da şirket yöneticileri kararlarını, ortakların çıkarlarını gözetmeden alabilir. Bu durumda vekalet maliyetleri, ortakların yöneticileri kontrol altında tutmak için harcayacakları çabaların maliyetidir. Örnek olarak şirketi denetleme maliyeti gösterilebilir.
Finansal sistem içerisinde hem fon arz eden hem de fon talep eden diğer bir kesim de bireysel yatırımcılardır.
Bireysel yatırımcı; genel olarak kendi nam ve hesabına göreceli olarak fazla büyük olmayan miktarlarda işlem yapan bireylerdir.
Bireysel yatırımcılar kurumsal yatırımcılardan bazı özellikleri ile ayrılmaktadır:
Bireysel yatırımcı, yatırım kararı alırken bazı faktörlerin etkisi altında kalmaktadır:
Şirketler; kurumsal bilgilerini, stratejilerini, geleceğe dair beklentilerini ve programlarını kurumsal ve bireysel yatırımcılara, finansal analistlere, çalışanlarına, topluma, medyaya, düzenleyici otoritelere ve diğer paydaşlara iletmek ister. Uzman kurumlardan sıradan bireylere kadar tüm yatırımcılar da güvenilir bilgiye dayanarak yatırım kararlarını alma isteğindedir. Şirketlerin sorumluluğu, bu bilgiyi belli formatta yatırımcılara doğrudan ve doğru olarak aktarmaktır. İşte bu sorumluluğun odağında yatırımcı ilişkileri bölümü yer alır.
Bir şirket ile ilgili bilgilerin finans topluluğuna, analistlere, mevcut ve potansiyel yatırımcılara iletimi yatırımcı ilişkileri olarak adlandırılmaktadır.
Ulusal Yatırımcı İlişkileri Enstitüsü (NIRI), yatırımcı ilişkilerini şöyle tanımlamıştır:
Yatırımcı ilişkileri bir şirketin mevcut ve gelecek operasyonel ve finansal istikrarı ile ilgili olarak, finans, iletişim, pazarlama ve sermaye piyasası düzenlemeleri çerçevesinde, şirketin yönetiminin, yatırımcılar, finans topluluğu ve diğer paydaşlar arasında etkin, çift yönlü iletişim kurarak, şirketin menkul kıymetlerinin gerçek (adil) değerlerinde işlem görmesine katkı sağlayan stratejik bir birimdir.
Şirketlerin esas amacı; şirketin değerini ya da pay senetlerinin değerini ençoklamaktır. Bu durum, finansal performansın artışı ile açıklansa da şirkete yönelik algı da şirketin değerini etkileyen bir faktör olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü şirket ne kadar yüksek performansa sahip olursa olsun, bunu anlatabilmek ve tanıtabilmek gerekir. Bu durumda bir şirketin pay senetlerinin fiyatı için, belirtilen eşitlik yazılabilir:
Pay senedi fiyatı = Finansal performans + Çeşitli kesimlerin bu performansı nasıl yorumladığı
Bu nedenle yatırımcı ilişkilerinin yatırımcılarla ve finansal analistlerle kuracağı iletişim, hem bilginin iletimi hem de algının yönetimi açısından önem taşır.
Yatırımcı ilişkilerinin amaçları:
Yatırım, yatırımcı ve borsa kavramları çok eskilere dayanmakla birlikte, “yatırımcı ilişkileri” genç bir uzmanlık dalı olup, son 60 yıllık bir geçmişi içermektedir.
Yatırımcı ilişkilerinin tarihi II. Dünya Savaşı ile başlatılabilir. Çünkü II. Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik canlılık ve yatırımcı yapısında yaşanan değişiklik, şirketleri de bu yönde bir takım düzenlemeler yapmaya yöneltmiştir.
Yatırımcı ilişkilerinin gelişimini üç döneme ayırmak yerinde olacaktır:
İletişim Dönemi: 1950’li yıllarda “yatırımcı ilişkileri” olarak tanımlanmış bir meslek mevcut değildi. Bu nedenle şirketlerin yatırımcılarla ilişkilerini basın temsilcisi olarak atanan, halkla ilişkilerde uzman, genellikle ekonomi gazeteciliği yapan kişiler yerine getirmekteydi. Bu yıllarda finansal alanlarda uzmanlık yetersizdi.
Yatırımcı ilişkilerinin modern anlamda bir meslek olmaya yönelmesi 1953 yılında General Electric yönetim kurulu başkanı Ralph Cordiner’in, pay sahipleri ile ilişkileri sadece pazarlama odaklı olup, finans alanında uzman olmayan ya da iletişim konusunda eksikliği olup, finans konusunda uzman finans departmanı çalışanları tarafından yürütülmesini istememesi ile başladığını söylemek yerinde olacaktır.
Yatırımcıların arasına bireysel yatırımcıların da katılması ile Amerikan şirketleri bireysel yatırımcıları merkezine alan uygulamalar geliştirmişlerdir:
Bu dönemde yatırımcı ilişkilerinde stratejik ve yönetimsel faaliyetlerin eksikliği yaşandı. Çünkü şirketler, pay sahiplerinin şirketin stratejilerini iyileştirmede etkili olacağını öngöremediler. Bu nedenle ilişkilerde pay sahiplerinden geri bildirimler toplanmadı, elde edilen sonuçlara dikkat edilmedi, analizler, araştırmalar yapılmadı. Böylece bilginin akışı şirketten kamuya olmak üzere kitle iletişim araçları yoluyla tek yönlü gerçekleşti.
İletişim döneminin sonlarına doğru ise yatırımcı ilişkileri çift yönlü gerçekleşmeye başladı. Yatırımcı ilişkileri uzmanları, kendi “Ulusal Yatırımcı İlişkileri Enstitüsü”nü 1969 yılında kurarak çalışmalarını geliştirmeye başladılar.
Finansal Dönem: 1960 sonları, 1970’lerde başlayan finansal dönemde, finansın bir bilim dalı olarak kabul edilip, yeni gelişmelerin etkisinde yatırım ve yatırımcı ilişkilerinde değişiklik yaşanmaya başlanmıştır. Şirketler, bireysel yatırımcılardan daha çok kurumsal yatırımcıya odaklanmaya ve Amerikan şirketleri de “kurumsallaşma” ile meşgul olmaya başladılar.
Finansal eğitim düzeyi düşük bireysel pay sahibinden, kurumsal yatırımcıların ve finansal analistlerin şirketlere yönelmesi, şirketten ve yatırımcı ilişkilerinden beklentileri de arttırmıştır. İlk dönemde sadece satış odaklı olup, satışa dair bilgilerin yer aldığı kuşe kağıda basılmış raporlar yetersiz kalmıştır.
Bu dönemde, CEO ve CFO, yatırımcı ilişkileri bölümünü bir maliyet unsuru olarak algılamış ve “yatırımcı ilişkilerinin şirketin pay senedi fiyatını arttırmaları gerektiğine” dair yanlış beklentilere kapılmışlardır.
Sinerji Dönemi: Bu dönem yatırımcı ilişkileri aracılığı ile yatırımcının yönetimi dinlediği kadar, yönetimin de yatırımcıyı dinlemesini gerektirerek, her iki grubun çıkarlarını düzenlemiştir. Yatırımcılar, yönetimin önerilerini benimsediği kadar, yönetim de yatırımcıların değerlendirmelerini takip etmiştir.
2000’li yıllarda başlayıp halen devam eden sinerji döneminde, yatırımcı ilişkileri bölümünün; şirket, sektör, ekonomiye ve şirketin sektördeki yerine dair bilgilere sahip olması, bunları düzenleyebiliyor ve analiz ediyor olması, yatırımcılara iletme ve onlarla analiz etme yeteneğine sahip olması, finansal piyasalara dair düzenlemeleri biliyor ve uygun hareket ediyor olması gerekir.
Yatırımcı ilişkilerinin faydaları:
Pay sahipleri hakkında yapılan araştırmalarda; pay sahiplerinin geçmişte olduğu gibi pasif bir şekilde köşelerine çekilmeyeceği, aksine gelecekte pay sahiplerinin şirketlerle daha fazla irtibat halinde olacağı tespit edilmiştir.
Yatırımcı ilişkileri geleceğin taleplerini karşılayabilecek, son derece uzmanlık isteyen bir alan haline gelecektir. Yatırımcı ilişkileri, şirket ve onun paydaşları arasında karşılıklı iletişimi sağlayarak, finansal işlev ve sonuçlara odaklanmakla birlikte faaliyetlerini yerine getirirken yeni, gelişmiş teknolojilerden, iletişim kanallarından ve forumlardan aşırı derecede faydalanıyor olması gelecekte değişmesi beklenen yapısıdır.
Finansal sistemin işlevini yerine getirebilmesi için tasarrufların verimli bir şekilde yatırımlara yönlendirilmesi gerekir. Aksi halde piyasalarda dolayısıyla ekonomide aksamalar yaşanır.
Fonların ya da tasarrufların finansal sisteme dâhil edilmesinde finansal aracılık görevi gören kurumsal yatırımcıların rolü çok önemlidir. Çünkü kurumsal yatırımcılar küçük tasarruflardan büyük fonların oluşumunu sağlayarak, etkin portföy yönetim tekniklerini kullanarak ve elde ettiği fonları finansal piyasalar aracılığıyla finansal araçlara yönlendirir.
Finansal sistemin ülkelerin;
önemli yeri ve etkisi vardır.
Finansal sistem ve sistemin kurumları, toplanan tasarrufların değerlendirilerek arttırılmasına zemin hazırlar. Böylece finansal sistem ve sistemde yer alan finansal aracılar vasıtası ile sağlanan kaynaklar verimli yatırım araçların yönlendirilerek reel ekonomiye kaynak oluşturur.
Tasarruf fazlası olan ekonomik birimler arasında bireyler, şirketler ve devlet yer alır.
Finansal sistemin ekonomi üzerindeki yapıcı etkisi önemlidir. Finansal sistem vasıtası ile ekonomideki fon arz ve talebi dengelenerek kaynakların taraflar arasında zaman, miktar ve vade açısından optimum olarak dağılması sağlanır.
Bir ekonomide fon fazlası olanlardan fon açığı olanlara fon transferini gerçekleştiren sisteme finansal sitem denir.
Kaynakların verimli ve dengeli dağılımında finansal piyasalara da büyük görev düşer. Finansal piyasalar, etkin çalışarak, tasarruf fazlası veren kesimlerin(bireylerin, kurumların, devletin) gelirlerini tasarruf ve tüketim arasında daha uygun paylaştırarak tasarrufların verimli alanlara yatırılmasında etkili olur.
Tasarrufların etkin ve verimli olarak finansal varlıklara yönlendirilmesi, finansal piyasalarda oluşan bilgilerin toplanması ve değerlendirilmesi ayrı bir uzmanlık gerektirmektedir. Bu nedenle finansal sistem içinde kurumsal yatırımcıların varlığına ihtiyaç vardır.
Finansal piyasaların fonksiyonları özetlenirse:
Malların, menkul kıymetlerin ve diğer değiştirilebilir arz ve talebe göre oluşan fiyatlarla, en düşük değişim maliyetiyle işlem gördüğü piyasalara finansal piyasalar adı verilir.
Finansal sistemin etkinliğinde ve işleyişinde, gelişmiş bir sermaye piyasasının önemi büyüktür. Sermaye piyasaları bir yıldan uzun vadeli tasarruflara aracılık ederler. Sermaye piyasasının özellikleri şöyle sayılabilir:
Finansal yatırımcıları kurumsal ve bireysel olarak ikiye ayırıp değerlendirmekte fayda vardır. Farklı yapılarda olmaları nedeniyle yatırımcı ilişkileri açsından da farklı uygulamalar içerir.
Kurumsal yatırımcılar, sahip oldukları ya da kendilerine emanet edilmiş olan büyük ölçekli fonları yöneten ve bu nedenle finansal piyasalar, finansal aracılar ve portföy yöneticileri için özel nitelikteki kurumlardır.
Kurumsal yatırımcılar, kendilerine yatırılmış olan tasarrufların profesyonelce ve portföy yönetim ilkeleri doğrultusunda yönetilerek, tasarrufların sisteme dahil edilmesine yardımcı olan finansal kurumlardır.
Kurumsal yatırımcılar:
Ülkemizde faaliyet gösteren kurumsal yatırımcılar ise:
Kurumsal yatırımcıların özellikleri:
Vekalet sorunu; şirketin yöneticileri ile şirketin ortakları arasındaki çıkar çatışmasıdır. Bu sorunun temeli, şirketin ortaklarının, şirketin yönetimini yöneticilere bırakmış olmasıdır. Bunun sonucunda da şirket yöneticileri kararlarını, ortakların çıkarlarını gözetmeden alabilir. Bu durumda vekalet maliyetleri, ortakların yöneticileri kontrol altında tutmak için harcayacakları çabaların maliyetidir. Örnek olarak şirketi denetleme maliyeti gösterilebilir.
Finansal sistem içerisinde hem fon arz eden hem de fon talep eden diğer bir kesim de bireysel yatırımcılardır.
Bireysel yatırımcı; genel olarak kendi nam ve hesabına göreceli olarak fazla büyük olmayan miktarlarda işlem yapan bireylerdir.
Bireysel yatırımcılar kurumsal yatırımcılardan bazı özellikleri ile ayrılmaktadır:
Bireysel yatırımcı, yatırım kararı alırken bazı faktörlerin etkisi altında kalmaktadır:
Şirketler; kurumsal bilgilerini, stratejilerini, geleceğe dair beklentilerini ve programlarını kurumsal ve bireysel yatırımcılara, finansal analistlere, çalışanlarına, topluma, medyaya, düzenleyici otoritelere ve diğer paydaşlara iletmek ister. Uzman kurumlardan sıradan bireylere kadar tüm yatırımcılar da güvenilir bilgiye dayanarak yatırım kararlarını alma isteğindedir. Şirketlerin sorumluluğu, bu bilgiyi belli formatta yatırımcılara doğrudan ve doğru olarak aktarmaktır. İşte bu sorumluluğun odağında yatırımcı ilişkileri bölümü yer alır.
Bir şirket ile ilgili bilgilerin finans topluluğuna, analistlere, mevcut ve potansiyel yatırımcılara iletimi yatırımcı ilişkileri olarak adlandırılmaktadır.
Ulusal Yatırımcı İlişkileri Enstitüsü (NIRI), yatırımcı ilişkilerini şöyle tanımlamıştır:
Yatırımcı ilişkileri bir şirketin mevcut ve gelecek operasyonel ve finansal istikrarı ile ilgili olarak, finans, iletişim, pazarlama ve sermaye piyasası düzenlemeleri çerçevesinde, şirketin yönetiminin, yatırımcılar, finans topluluğu ve diğer paydaşlar arasında etkin, çift yönlü iletişim kurarak, şirketin menkul kıymetlerinin gerçek (adil) değerlerinde işlem görmesine katkı sağlayan stratejik bir birimdir.
Şirketlerin esas amacı; şirketin değerini ya da pay senetlerinin değerini ençoklamaktır. Bu durum, finansal performansın artışı ile açıklansa da şirkete yönelik algı da şirketin değerini etkileyen bir faktör olarak göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü şirket ne kadar yüksek performansa sahip olursa olsun, bunu anlatabilmek ve tanıtabilmek gerekir. Bu durumda bir şirketin pay senetlerinin fiyatı için, belirtilen eşitlik yazılabilir:
Pay senedi fiyatı = Finansal performans + Çeşitli kesimlerin bu performansı nasıl yorumladığı
Bu nedenle yatırımcı ilişkilerinin yatırımcılarla ve finansal analistlerle kuracağı iletişim, hem bilginin iletimi hem de algının yönetimi açısından önem taşır.
Yatırımcı ilişkilerinin amaçları:
Yatırım, yatırımcı ve borsa kavramları çok eskilere dayanmakla birlikte, “yatırımcı ilişkileri” genç bir uzmanlık dalı olup, son 60 yıllık bir geçmişi içermektedir.
Yatırımcı ilişkilerinin tarihi II. Dünya Savaşı ile başlatılabilir. Çünkü II. Dünya Savaşı’ndan sonra ekonomik canlılık ve yatırımcı yapısında yaşanan değişiklik, şirketleri de bu yönde bir takım düzenlemeler yapmaya yöneltmiştir.
Yatırımcı ilişkilerinin gelişimini üç döneme ayırmak yerinde olacaktır:
İletişim Dönemi: 1950’li yıllarda “yatırımcı ilişkileri” olarak tanımlanmış bir meslek mevcut değildi. Bu nedenle şirketlerin yatırımcılarla ilişkilerini basın temsilcisi olarak atanan, halkla ilişkilerde uzman, genellikle ekonomi gazeteciliği yapan kişiler yerine getirmekteydi. Bu yıllarda finansal alanlarda uzmanlık yetersizdi.
Yatırımcı ilişkilerinin modern anlamda bir meslek olmaya yönelmesi 1953 yılında General Electric yönetim kurulu başkanı Ralph Cordiner’in, pay sahipleri ile ilişkileri sadece pazarlama odaklı olup, finans alanında uzman olmayan ya da iletişim konusunda eksikliği olup, finans konusunda uzman finans departmanı çalışanları tarafından yürütülmesini istememesi ile başladığını söylemek yerinde olacaktır.
Yatırımcıların arasına bireysel yatırımcıların da katılması ile Amerikan şirketleri bireysel yatırımcıları merkezine alan uygulamalar geliştirmişlerdir:
Bu dönemde yatırımcı ilişkilerinde stratejik ve yönetimsel faaliyetlerin eksikliği yaşandı. Çünkü şirketler, pay sahiplerinin şirketin stratejilerini iyileştirmede etkili olacağını öngöremediler. Bu nedenle ilişkilerde pay sahiplerinden geri bildirimler toplanmadı, elde edilen sonuçlara dikkat edilmedi, analizler, araştırmalar yapılmadı. Böylece bilginin akışı şirketten kamuya olmak üzere kitle iletişim araçları yoluyla tek yönlü gerçekleşti.
İletişim döneminin sonlarına doğru ise yatırımcı ilişkileri çift yönlü gerçekleşmeye başladı. Yatırımcı ilişkileri uzmanları, kendi “Ulusal Yatırımcı İlişkileri Enstitüsü”nü 1969 yılında kurarak çalışmalarını geliştirmeye başladılar.
Finansal Dönem: 1960 sonları, 1970’lerde başlayan finansal dönemde, finansın bir bilim dalı olarak kabul edilip, yeni gelişmelerin etkisinde yatırım ve yatırımcı ilişkilerinde değişiklik yaşanmaya başlanmıştır. Şirketler, bireysel yatırımcılardan daha çok kurumsal yatırımcıya odaklanmaya ve Amerikan şirketleri de “kurumsallaşma” ile meşgul olmaya başladılar.
Finansal eğitim düzeyi düşük bireysel pay sahibinden, kurumsal yatırımcıların ve finansal analistlerin şirketlere yönelmesi, şirketten ve yatırımcı ilişkilerinden beklentileri de arttırmıştır. İlk dönemde sadece satış odaklı olup, satışa dair bilgilerin yer aldığı kuşe kağıda basılmış raporlar yetersiz kalmıştır.
Bu dönemde, CEO ve CFO, yatırımcı ilişkileri bölümünü bir maliyet unsuru olarak algılamış ve “yatırımcı ilişkilerinin şirketin pay senedi fiyatını arttırmaları gerektiğine” dair yanlış beklentilere kapılmışlardır.
Sinerji Dönemi: Bu dönem yatırımcı ilişkileri aracılığı ile yatırımcının yönetimi dinlediği kadar, yönetimin de yatırımcıyı dinlemesini gerektirerek, her iki grubun çıkarlarını düzenlemiştir. Yatırımcılar, yönetimin önerilerini benimsediği kadar, yönetim de yatırımcıların değerlendirmelerini takip etmiştir.
2000’li yıllarda başlayıp halen devam eden sinerji döneminde, yatırımcı ilişkileri bölümünün; şirket, sektör, ekonomiye ve şirketin sektördeki yerine dair bilgilere sahip olması, bunları düzenleyebiliyor ve analiz ediyor olması, yatırımcılara iletme ve onlarla analiz etme yeteneğine sahip olması, finansal piyasalara dair düzenlemeleri biliyor ve uygun hareket ediyor olması gerekir.
Yatırımcı ilişkilerinin faydaları:
Pay sahipleri hakkında yapılan araştırmalarda; pay sahiplerinin geçmişte olduğu gibi pasif bir şekilde köşelerine çekilmeyeceği, aksine gelecekte pay sahiplerinin şirketlerle daha fazla irtibat halinde olacağı tespit edilmiştir.
Yatırımcı ilişkileri geleceğin taleplerini karşılayabilecek, son derece uzmanlık isteyen bir alan haline gelecektir. Yatırımcı ilişkileri, şirket ve onun paydaşları arasında karşılıklı iletişimi sağlayarak, finansal işlev ve sonuçlara odaklanmakla birlikte faaliyetlerini yerine getirirken yeni, gelişmiş teknolojilerden, iletişim kanallarından ve forumlardan aşırı derecede faydalanıyor olması gelecekte değişmesi beklenen yapısıdır.