Yeni Hastalığımız: Haber Anksiyetesi

21. yüzyılın çeyreğine neredeyse ulaşmış durumdayız. Böyle bir devirde sosyal medyadan bihaber kim vardır? Brezilya Amazon Ormanları’nda yaşayan kabileler diyesim geliyor ama, onlar dahi akıllı telefonlara sahip olmamalarına rağmen, bir yerlerden kulaklarına kar suyu kaçmıştır. Aborjinlerin sosyal medyada eski sevgililerini stalkladıklarını hayal etmek “oksimoron” gibi gelse de, 7’den 77’ye internetin ulaşmadığı el, girmediği ev, dokunmadığı zihin kalmadı. Bu da beraberinde bir kaygıyı daha getirdi. Hayatlarımız sanki pir-ü pak geçiyormuş gibi, amigdalamıza yeni bir kaygı daha eklemlendi: Haber anksiyetesi!

Antarktika’da Çok Güzel Bir Mekan Var, Gelsene
“Haberleri dinlediniz” cümlesinin yeni anlamı: kaygı düzeyinizde ciddi seviyede artış oldu!

14 milyon kilometrekarelik devasa buz kitlesinden müteşekkil Antarktika’da bir çiftin birbirlerini “date uygulaması” Tinder sayesinde bulmaları, gezegende artık kaçacak bir noktanın da olmadığını gösteriyor. (1) Sabah uyandınız, eliniz telefonunuza gitti, Twitter’ın rutin akışı içerisinde şöyle bir göz gezdirmeye başladınız, yüzlerce çer-çöp bilgi, haber bombardımanı zihninize bir anda hücum etti. Sakin başladığınız gününüz kabusa dönüverdi. Çünkü sizden binlerce kilometre uzaklıktaki Hindistan’da sel faleketi yaşanmıştı ve Japonya’da 7.1 büyüklüğünde deprem olmuştu. Amigdalanıza söz geçiremediniz ve alarm zilleri çalmaya başladı. Frontal lob unuza söz geçirebilirseniz, “Bunlar Hindistan ve Japonya’da oldu, benimle bir alakası yok” deyip işinize gücünüze dönebilirsiniz. Geçiremezseniz, Moğolistan’daki veba salgını dahi sizi ürkütmeye yetecektir. (2)

Yüksek kortizol seviyelerinin, insan vücudunda yarattığı tahribat, hastalıklara davetiye çıkarıyor. Özellikle son bir yıldır bütün haber site ve kanallarının müstemirren pompaladığı “korku temalı” haberler, insanların kaygı düzeylerini ciddi seviyelerde artırmış durumda. (3),

“Halamın Oğlu Hastanede Çalışıyor, Durum Çok Kötüymüş”

Haberleri takip ederken ne kadar dikkatliyiz?

Artık tüketim çılgınlığı yalnızca alışverişle sınırlı değil. Haberler de bundan nasibini aldı. Günlük hayatımız içinde kana kana su içer gibi tükettiğimiz haberlerin, düşünce, davranışlar ve duygularımız üzerinde ciddi etkiler yarattığını  biliyor muydunuz? (4) Covid-19 krizinden sonra, insanların ilk tercihi, sosyal medyada dönen haberlerin doğru olup olmadığını teyit etmeden derhal inanmak oldu. “Halamın oğlu X hastanesinde görevli, durum çok kötüymüş” içerikli yayılan asparagas haberler, birçok insanı olması gerekenden yüksek bir stres seviyesine maruz bıraktı. Stres, yeri geldiğinde hayat kurtarıcıdır ve insan vücudu bu mekanizmayla donatılmıştır. Ancak bu yalnızca ‘gerçek tehlike’ anlarında harekete geçmelidir. Örneğin ‘Soğuk hava kalp krizini tetikliyor’ haberini okursanız, sıcaklığın 5 derecenin aşağı seviyelerde seyrettiği havalarda dışarı çıkmaktan bile korkabilirsiniz. (5)

Burada dikkat etmemiz gereken husus, haberleri seçerken son derece dikkatli davranmamız gerektiğidir. Organik ve sağlıklı beslenmenin ön plana çıktığı 21. yüzyılda, nasıl ki midemize her yiyeceği davet etmiyorsak, vücudun “müdürü” konumundaki beyni de doğruluğu tartışmalı malumatla Mamak Çöplüğü’ne çevirmenin alemi yok, öyle değil mi? Midemize gösterdiğimiz hassasiyeti, beynimiz de hak ediyor! Amigdala aşkına! Kendimize bunu neden yapıyoruz?

Korkuların Bile Korkutulduğu Tuhaf Zamanlar Çağı

Bizi ilgilendirmeyen bir habere “Bunun benimle bir alakası yok” deyip geçmek yerine, tehlike sanki kapımızın zilini çalıyormuş gibi bir reaksiyon gösteriyoruz. Bunun  sebebi de, haber sitelerinin “clickbait” tuzağıyla okuyucu çekme gayretinden başka bir şey değil. “Koronavirüs, -20 derecede 20 yıl yaşayabiliyor” haberini (6) okuyan bir okuyucu, bu haberden sonra dizlerinin titrediğini, kalbinin normal ritmini terk edip taşikardiaya tutulduğunu, drum n’bass ritminde hızlandığını fark edecektir. Halbuki bunun için ne kadar araştırma yapılmış, bilimsel hakemli bir dergide işin uzmanları makale yayınlayıp mutabık kalmışlar mı, virologlar ve biyologların ortak görüşü var mı, bunları o an düşünmek aklımıza gelmiyor. O haberi görüyor ve inanıyoruz. Teyit etmek mi? Ne teyidi? Haberde yazıyor ya!

Peki ne yapmak gerekiyor? Albert Camus, 20. yüzyılı “Korku Çağı” olarak tanımlıyordu. 21. yüzyıla ne diyeceğiz? “Anksiyete çağı” desek, o da yetmez. Belki de korkuların bile korkutulduğu, Çinlilerin bedduasıyla “Tuhaf zamanlar çağı” desek daha uygun düşecek.

Uyumadan Önce Sevgilini Düşün, Afganistanı’ı Değil

LCSW’den Haley Neidich, bir şeylerle meşgul olurken, haberlerin arka planda akıp gitmesinin duygusal olarak insanlara zarar verebileceğini söylüyor. Yine Neidich, Twitter’da parmak kaydırma yöntemiyle bize gelen haber akışının sınırlandırılması gerektiğini, (7) haber izlemenin 30 dakikadan az tutulmasını tavsiye ediyor. Kendimize bir “endişe planlaması” yaparak işe başlayabiliriz. Terapist Annie Miller, haber döngüsünü sindirmek için endişemizi uygun zeminlere oturtmamız gerektiğini söylüyor ve ekliyor: “ Haberlere göz atın, tamam. Endişelendiniz mi? Kabul. Artık her şeyi kabul edin ve sorunlar her neyse, onları çözmek için planlar yapın!

Yatmadan önce, beyin mutlaka sakinleşmeli. Uyku saatine yakın gündemi takip etmek, Afganistan’da Taliban’ın NATO üssüne düzenlediği saldırıları izlemek, sizden binlerce kilometre ötede meydana gelen bir doğal afetin zihninize saldırmasına izin vermek demektir. Uyumadan önce, zihninizi stand-by konumuna alarak amigdalanıza bir nebze de olsa rahatlık verebilirsiniz. “Kullanılmayan organ körelir” prensibinden hareketle, amigdala da faaliyet gösterdikçe gelişir. Zaten yapmıyor muyuz? En ufak bir baş ağrısında, nörologların kapılarını “Bende beyin tümörü mü var?” diye çalanlarımızın sayısı da az değildir. Psikiyatri buna “hipokondriyazis” diyor. Halk dilindeki haliyle “hastalık hastalığı”. Her işi uzmanına bıraksak, deprem olunca jeolog, pandemi patlayınca virolog, hukuki bir skandal meydana gelince anayasa profesörü kesilmesek, her şey rayında gidecek ve su akıp yatağını bulacak.

Sağlığınız İçin Tuzu Ve Haberleri Azaltın

Eğer bugün, veba salgını sizi ilgilendiriyorsa, bunun nedeni düşünme zamanının gelmiş olmasıdır.

Basit bir “ofsayt” tartışmasında bile futbol fanatiklerinin birbirini sanal silindirlerle biçtiği sosyal medyada, daha ciddi konularda tedariksiz bir biçimde tartışmak, zihnimize büyük yaralar açacağı gibi, başımıza hukuki belalar da açabilir, aman dikkat!

Albert Camus, nesiller boyu aktarılacak olan müthiş eseri Veba’da, korku terörünü Hasan Sabbah’ın fedaileri gibi yayanlara çok güzel bir cevap vermişti, üstelik o zamanlar da envai çeşit virüs yeryüzünde mevcuttu. Sadece birçoğundan haberlerleri yoktu. İyi ki de yoktu.

“Eğer bugün, veba salgını sizi ilgilendiriyorsa, bunun nedeni düşünme zamanının gelmiş olmasıdır. Dürüst insanların bundan korkmasına gerek yok, ancak kötüler titremekte haklı.”

Gerçekten doğru bilgi paylaşan, yalnızca alanında uzman olan insanların görüşlerini yayınlayan, yalana itibar etmeyen, hakikatten ve bilimsel bilgiden taraf haber sitelerini takip etmekte bir beis yok. Ne yazık ki bu düstura sahip yayın organlarını, Nasreddin Hoca misali, gündüz vakti fenerle arasak, bulmakta zorluk çekeceğiz gibi geliyor.

Üç tehlikeli beyazdan uzak durmamız gerektiğini söyleyen modern tıp, bu kontrolsüzlükle devam ederse  sorumsuzca davranarak insanları tedirgin eden medyayı da o listeye çekinmeden ekleyebilir.

  1. https://listelist.com/tinder-antarktika-ilk-bulusma/
  2. https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53306929
  3. https://www.aa.com.tr/tr/koronavirus/yuksek-kortizol-seviyesi-kovid-19-hastalarinda-olum-riskini-artirabilir/1882700
  4. https://www.verywellmind.com/is-watching-the-news-bad-for-mental-health-4802320
  5. https://www.aa.com.tr/tr/sirkethaberleri/saglik/soguk-hava-kalp-krizini-tetikleyebilir/655640
  6. https://tr.sputniknews.com/koronavirus-salgini/202006211042295625-cinden-koronavirus-iddiasi-eksi-20-derecede-20-yil-yasayabilir/
  7. https://www.verywellmind.com/is-watching-the-news-bad-for-mental-health-4802320

Eğer bu yazı ilginizi çektiyse sıradaki yazımız sizin için geliyor: Virüsün Toplumsal Hasarı, Fizyolojik Tahribatını Geçti Mi?