Mart 2020’nin başından itibaren başlayan evden çalışma süreci tüm çalışanları, işverenleri ve en önemlisi yöneticileri farklı şekillerde etkiledi ve halen etkilemeye devam ediyor. Pandemi , ne beklediğimiz bir durumdu ne de önceden tecrübesine vakıf olduğumuz bir meseleydi. Bu yüzden herkes için hem belirsizlik hem de büyük oranda muğlaklık yarattı. İşverenler bir yandan var olan operasyonlarını etkin şekilde yürütmenin yollarını ararken bir yandan da evlerinden çalışmak zorunda kalan çalışanlarının performanslarını yönetmeye çalıştı.
Kapitalist dünyanın bize dayattığı performans, para ve kâr kavramları kurum yetkililerinin ellerindeki kaynakları ileri teknoloji veya analiz yöntemleri ile rasyonel şekilde kullanmayı da gerektiriyor. Sanki belli bir kimya formülü geliştirilebilse, tüm kaynaklar bu formüle göre ayarlansa her şey istendiği şekilde ilerleyebilecek diye görülüp sadece rakamsal çıktıların önemi üzerinden tartışmalar gerçekleştiriliyordu. Ta ki pandemi çıkıp gelene kadar!Kaydhgjkdcfgvhbjnkmlkdkdkkkkkkkkkkkkkkk
Pandemi hayatımıza girince görüldü ki eski bildiklerimizin yeni durumda işlevselliği zayıf, hatta neredeyse hiçbir hükmü kalmamış. Bir benzetme ile açıklarsak, dolabımızdaki kıyafetleri bir sabah denediğimizde, hemen hemen hiçbirisi üzerimize istediğimiz gibi uymuyor. Bazıları büyük, bazıları dar, bazıları kısa gelirken bazıları ise hiç yakışmıyor. Çünkü eski bildiklerimizin içinde; performans değerlendirme, ciro, mali tablolar, çalışan bağlılığı, maaşlar, yetkinlikler, kariyer varken şimdi bunların hepsinin üzerine güçlü bir şekilde yapışan ‘kaygı’ duygusu da var. Performans kaygısı, ciro kaygısı, bağlılık kaygısı, maaş kaygısı, kariyer kaygısı gibi… Adeta her biri farklı bir form almış yani anlamları sadece kişiye özel hale gelmiş durumda. Yani dolaptaki kıyafetlerin kişiye özel dikilmesi gereği ortaya çıkıyor.
Yöneticilerin eskiden yüz yüze oldukları için tek muhatapları çalışanların kendisiyken uzaktan çalışma sürecinde her bir çalışanın ailesi, ev koşulları ve diğer sorunları da eklendi. İşte alın size bir tane daha kaygı; “çalışanları diğer koşulları ile birlikte anlama kaygısı” . Peki bu kadar zor mu anlamak? Ya da anlamanın imkânı var mı gerçekten? Şu soruyu cevaplamak belki de bu iki sorunun cevabını bulmamıza fayda sağlayacaktır; İnsanlar neden anlaşılmak ister?
Bir insanın en temel ihtiyaçları kabul edilmek, anlaşılmak ve sevilmek desek yanlış olmaz. Tüm hayatımız boyunca tüm çabalarımız bu üç ihtiyacımızı tatmin etmek üzerine gerçekleşiyor. İyi bir kariyerim olsun ki toplumca kabul edilebileyim, çevremdekilerin ihtiyaçlarına koşayım ki sevileyim diye düşünürüz. Ya anlaşılmak ne işe yarar? Anlaşılmak bu dünyada varlığımın onaylandığını anlamamı sağlar. Varlığım görülsün ki beni ben olduğum için kabul ettikleri ve beni ben olduğum için sevdiklerini fark edebileyim. Demek ki anlaşılan insan diğer iki ihtiyacını da tatmin edebilme şansını yakalayabilecektir.
Uzaktan çalışma sürecindeyken evinde sınırsız interneti olmayan bir çalışanın anlaşılması, evde hasta bir yakını olduğu için toplantılarda yeteri kadar verim gösterememesinin anlaşılması, evindeki oda ve fiziksel koşullar yetersiz olduğu için günün her saatinde istenen iş verimini sağlayamamasının anlaşılması, küçük bir bebeği olan bir ebeveynin işin yanında aynı zamanda bakıcılık yapmak zorunda kalmasının anlaşılması, çocuğu okul çağında uzaktan eğitim alan bir annenin/babanın onun dersi ile ilgilenme gereksinimi olduğunun anlaşılması…
Bunlara ekleyebileceğimiz bir dolu anlaşılma ihtiyacı örneklerini sıralayabiliriz. Herkesin yaşadığı kendine özel ve zor! Çünkü herkesin bireysel olarak bu dünyaya katkısı ve hizmeti değişken. Hiçbirimizin ihtiyacı bir diğerimizinkinden öncelikli değil, yani herkesin (derdi/koşulları ne olursa olsun) anlaşılmak istemeye hakkı var. Kimse kimseyi tam anlamıyla anlayamayabilir ama anlama çabası da bu ihtiyacın tatmin edilmesi için oldukça önem teşkil ediyor. Çalışanların bu çabayı fark edebilmeleri için onlara bakıldığını değil, görüldüğünü hissetmeye ihtiyaçları var. Aksi takdirde sorunları ile uğraşırken çalışmaya çalışan, fark edilmemiş, anlaşılmamış mutsuz insanların arttığını görmeye hazırlıklı olmalıyız…
Pandemi
den sonra hiçbir şey eskisi olmayacak diyen kişiler ne düşünüyor tam bilemiyorum ama benim anladığım; birbirimizi anlamaya çalışmadan bu dönemden huzurla çıkamayacağız. Çünkü anlamaya çalışmak karşıdakinin varlığını gördüğümüzü işaret eder.
Peki ya siz? Sadece bakılmak mı, yoksa görülmek mi istersiniz?
Yazarımızı instagramdan takip etmek için: Ela Ünler
Eğer bu yazı ilginizi çektiyse, sıradaki yazımız sizin için: Sandalyeye Çarpınca Sandalyeye Kızanlardan Mısınız?