İçindekiler
Üssuğunoğlu İbrahim; İki oğlu, kızı ve eşi ile çiftçilik yaparak geçinen fakir bir çiftçidir. İbrahim’in en büyük hayali çok zengin olmak, köylülerin elindeki bütün tarlaları alıp biçmek, elde ettiği gelirle Erciyes’i en üst katından görebileceği bir saray yaptırmak ve ev sahipliği yaparak şanını ilan etmektir. Bu saraya gelen herkes. Öküzler suyu içmek için dereye indiklerinde İbrahim rüya aleminden uyanır ve rüyalarının gerçekleşmeyeceğini anlar ve sinirlenir. Eve döndüğünde öfkesini bir zamanlar gözbebeği olan ve kazandığı yarışlarla İbrahim’e para ve prestij kazandıran Dorukısrak’tan çıkarır ama artık arabayı bile götüremez. Doru, arpa, öküz samanı, Dorukıslak’ın tayı ve diğer atların arpasını paylaşan Meryem’i ondan kurtulması için gönderir ve ahırda kulpluya yer açmak ister.
Ağıldan atıldıktan sonra akşama kadar köyün hayvanları ile biraz vakit geçiren Doruksrak, köye dönüş yolunda İbrahim’in iki oğlu Mustafa ve Hasan’ı beklemektedir. Mustafa Duru bu kez istemeye istemeye arabayı yokuşun arkasına sürer. Geceyi karanlıkta tek başına geçiren kısrak, yeniden köye döndü. Ahırın kapısını zorla açmaya çalıştı ama bir atın sesleriyle uyanan Abraham, Dorokisrak’ı köyden çıkarana kadar elinde uzun bir sopayla Dorokisrak’ı kovaladı. Bir zamanlar çevre köy ve kasabalardaki tüm yarışları kazanarak İbrahim’e şeref ve para kazandıran ve İbrahim’e üç tay doğuran Duroksrak, artık sürüde istenmiyor. Bu göz kamaştırıcı atı almak isteyen zengine: “Dorutay benim evimin talihi, umut direği. Herkesin parası koynunda, Doru benim ahırımda. Orada doğdu, orada ölecek…” der. İbrahim ve artık atın köye girmesine izin verilmiyor. Köyden kovulan at, gündüz yağan yağmurda ıslanarak gece ahırına döner ama yine de kapılar kapalıdır. Ümidini kesen Dorukısrak çaresizce köyü terk eder ve giderek soğuyan havaya rağmen dışarıda kalır.
Hava soğuyor. Her yer donduğu için yıllıklar dağ ve tepelerde dolaşarak kuvvetli rüzgarlara maruz kalmayacakları sıcak yerler ararlar. Bu sırada Dorukisrak hastalanır ve güçsüzlükten nehir kenarına yığılır. Diğer atlardan ayrılan Doroksrak, geceyi kendisine ait olduğuna inandığı yabancı bir köyde geçirir.
Haider Amy’nin ahırında birkaç gün bakım gördükten sonra Doro iyileşir ve tekrar serbest bırakılır. Aylar geçer ve kış bitmek üzeredir. Güneş yüzünü gösterir, doğa canlanır ve köylüler yavaş yavaş tarla işleriyle ilgilenmeye başlar. Şuğunoğlu İbrahim, Dorukısrak’ı düşünür, sorar ve araştırır. Bir köylüden güzel bir haber alır. Köy ovasında Dorokisrak eski günlerindeki haliyle görülüyor. Kısrağı işine geri döndürme hayali kuran İbrahim, oğlu Mustafa ile Dorokisrak’ı yakalamak için sabah erkenden köyden ayrılır. Atı kolayca yakalayabilmek için Dorokisrak’ın tayını yanlarına alıp yola çıkmışlar.
Dorokesrak’ı bulamayan baba ve oğul, bir tayla uçar gibi ortadan kayboldu, tüm aramalarına rağmen, nisan sıcağında ovada hala çaresizler. Oğlunu köyüne geri gönderen İbrahim, Dorokesrak’ı ve çeyizini bulmak için günlerce dağlarda ve ovalarda dolaşır, ancak eve eli boş, kalbi kırık ve dünyası yıkılmış olarak döner. Mevsimler gelip geçer ama Dorukısrak’tan bir daha haber alamaz.
Casting Horse, Abbas Sayyar’ın ilk romanı. Yozgat’ta doğup büyüyen Abbas Sayyar’ın bu ilk romanında ana kahraman “Durukışrak” adlı bir attır. İçeriği ve kahramanlarıyla Türk edebiyatında eşsiz bir roman olan bu eserle Abbas Sayyar, 1971 TRT Sanat Ödülleri yarışmasında Başarı Ödülü’ne layık görülmüştür.
“Yılkı Atı” filmi, Abbas Sayar’ın Yozgat’ın Sekeli ilçesinde yaşadığı yıllarda köylülerin hayatında yaşadıklarını yansıtıyor. Romanda artık çalışamayan atın sahibi (Yalkıya) attan ayrılınca yaşadığı dramatik olaylar anlatılır. Romanda ölüme terk edilen Dorokisrak’ın hayata tutunma mücadelesi Anadolu insanının hayata, doğaya ve hayvanlara bakış açısını yansıtan fikirlerle anlatılır. Çalışma, yoksulluğun yol açtığı yoksulluk ve çaresizliğin insan ve hayvan yaşamını nasıl etkilediğine odaklanmaktadır. İnsan ve hayvan kahramanları tüm yönleriyle ve psikolojik derinlikleriyle sunmaya çalışan Abbas Sayar, Dorukısrak’ın macerasını Türk edebiyatında eşine az rastlanan özgün bir esere dönüştürüyor.
İbrahim Efendi’nin Samiha Ayverdi’nin Şükrü Erbaş’ın Sarayı adlı romanının özeti
[wpcin-random-posts]